29 Mayıs 2009 Cuma

Eşcinsellik Propagandası

Yazılarımı okuyan bazı aileler ürkmüşler. İslam namına görünüp islamın eşcinselliğe cevaz verdiğinin reklamını yapmaya çalışmakta olduğuma hükmetmişler. hiç telaşe mahal yok. eşcinsellik konuşmakla görüşmekle yayılmıyor. heteroseksüellik de öyle... maalesef ki öyle. tersi olsaydı, yüzlerce vatan evladı intihar yerine bu yolu seçmiş olurdu...

zenci teni size bulaşmadığı gibi eşcinsellik de yurtlarda kalan evlatlarınıza bulaşmaz. ne gencecik o çocukların iffetini lekedar etmek, ne de askerdeki evladınıza halel vermek, ne de gurbetteki sevdiğinize şüphe iras etmek maksadım değildir. çocuklara meyil duymayı eşcinsellikle bir arada görenler en çok bizleri yaralıyorlar.

ben adamdan bahsediyorum. bakdığınızda adam dediğiniz adamdan. ve bu adam hayat arkadaşı olarak bir adam istiyor o kadar... ne mahremiyetini ortaya dökmek, ne toplumdan başka bir çıkar... hiç bir şey... öğrenildiğinde eşi ile dimdik ayağa kalkmak, hastanede yanında olmak, askerde ziyaret edebilmek, tüm hayatını geçirdiği yol arkadaşı ile miras hukukunu paylaşabilmek... artık evlileri gördüğünde, adam yerine konmadığı için akan gözyaşını silmemek...

bu adam, "ben burdayım ve böyleyim" dediğinde yüzler, binler "biz dahi öyleyiz" diye bağırıyorlar. ama bu adam zorla evlendirilebilir. zorla baba yapılabilir. ona en samimi dualarında en gizlisini paylaştığı Rabbi ile arasına girecek kadar baskı yapılabilir, ölümünü bile ister hale getirilebilir. tersine bundan vazgeçmiş görünse ve zaten alıştığı rolü yine oynasa, yalan bir hayatı çok güzel kurabilir. ailesi eşi ve çevresi hemen ona yardım eder, binlercemiz de olduğu gibi... ağzına kilit vurup tüm hazlarını gizli bedenlerde yaşayıp devam edebilir. binlercemiz de olduğu gibi... "eşcinsel" kelimesini duyduğunda yüzü kararıp, nefreti gözlerinden akan, dili zehirli bir nefret dağı haline gelir. özgürce yaşadığını bildiği diğerlerine verilip de kendinden esirgenen o doğruluğu, yalana boğduğu için kendine olan nefretini, "eşcinsele" kusar. binlercemizde olduğu gibi... fail-i meçhullerle silinip gitmez de bir şekilde ortalığa patlarsa, özürlü çocuğunun ayıbını örter gibi anası ortaya atılır. eğer o da yoksa, artık herkes onu isim takar ve gösterir... dışarıdan annelerin bilmediği ama babaların kahvehanelerden istihbaratını aldığı aileler arası görüşme yasakları böyle başlar... yada babaların bilmediği ama annelerin "gün"den özeşinden en gizlisini öğrenip çetelesini tuttukları o tuhaf haberler böyle doğar... binlercemizde olduğu gibi...

bu uzayan giden sarmala sadece doğrulukla dur diyebilirsiniz. baştan samimi ve dosdoğru herkesin kendini tarif etmesi ile dur diyebilirsiniz. sonunda patlayacak bir rezaletten ise baştan duyulacak ağır gerçek size çok şey kazandırır...

yazılarımda eşcinsellik propagandası değil, evladınızı kazandırma propagandası yapılıyor. hani o sizin zaten bildiğiniz ama dile getirmeyip "yok öyle değildir" ile geçiştirdiğiniz, halbuki hasımane ifadelerle gözünüzün önünde iğnelenmesine kıyamadığınız evladınıza sahip çıkın. onu terapi etmeye değil, her hali ile sevmeye gayret edin... ne olursa olsun yüzünü yere eğdirmeyin. neden biliyor musunuz? çünkü geceleri yastığında gizlice ölmek için ağlamasının sebebi sizin yüzünüzü yere eğdirmemek...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Benden Sayfalar


Eşcinsel kimliğimle uzun yıllar boğuşmanın yoksaymanın ardından onunla anlaşmaya karar verdiğimde çok yorgun ve bitap düşmüştüm. her dini vaaz ve sohbette utançla yüzümü yere eğdiğimde, kalabalık içinde tek muhatabın ben olduğumu düşünürdüm. hayatımın bitmesi hakkındaki taleplerim hiç yerini bulmuyordu. en sonunda onu diğer kimliklerimin arasında bir yere koymam gerektiğini anladım. beni ben yapan pek çok özelliğim vardı hepsini seviyordum. dini kimliğim tüm manevi algılarımı doyuruyordu. milli kimliğim sosyal çevremle köprü oluyordu. cinsel kimliğim ise artık isim koyup "ben buyum" diyebileceğim bir olgunluğa erişmişti.

Tüm bu düzen oluşurken yaş ilerlemiş, zaman geçmişti. kendi yaşıtlarımdan kimliğine uygun hareket edenler toplumun çizdiği hayatlarında başarılara imza atarken, gizli olup da onları taklit eden az bir kısım eşcinsel de evlenip güya aile kurup, toplumdan maddi manevi "aferin!" alırken, ben daha henüz ilk kez kendimi olduğu gibi kabul etmiştim.

Ruhumda konu başlıkları arasında dinden milliyete oradan cinselliğe geçişlerde sert atlamalar oluyordu. oysa sağlıklı bir ruhun hayata karşı son derece düzgün ve bir tavır gösteren kimlikleri olmalıdır. bu kimlikler çevreyle iletişimle gelişmelidir. peki her kimlik doğru anlaşılır mı? mesela arkadaş çevresinde küçük bir anket yapıp, boş kağıda "kadın" yazıp altına hatırlattıklarını ifade etmesini istesek yazılanlar genellikle romantism ağırlıklı başlayıp erotisme kayıyordu. oysa kadın kelimesinden anlaşılacak kavramlarda en şerefli makam "anne", en dostane makam "kızkardeş", en iffetli makam "eş" olmalıydı. demek soruyu sorarken de ince bir usul takip etmek gerekiyordu. bu usulu bulmak için ben 2 sene bekledim. "eşcinsellik ve din" yazılmış bir kağıda neler yazılırdı? genel algı aynı "kadın" kelimesinde olduğu gibi görmezden gel ama yararlan tavrı üzerineydi. islami çevre ise apaçık katolik kilisesi yorumu etkisinde "hastalık" olarak görüyor, bu "manevi hastalığı(!)" sabırla ve ibadetle terapi etmeye yani karakterimde değiştirmeyip sadece uygulamalarını ortadan kaldırmaya çalışıyordu. tarih asırlarca bize kıymet verdiği, insani haklarımızı tanıdığı, islam bizim şerefimiz olduğu halde bu tuhaf çağın ikiyüzlülüğünden biz de hissemizi alıyorduk.

Sonraları misyonerler geldiler. afrikada hristiyanlığın tutunabilmesi ve islam karşısında başarılı olabilmesi için çok eşli evliliğe sadece orada müsaade ettikleri gibi, burada da eşcinselliğin islamda lanetlendiğini ve rahat ve huzurun hristiyanlıkta olduğunu söylediler. eşcinsellik aleyhinde söylemi ile tüm dünyada bilinen bir sistem bize amsterdamın özgürlüğü parisin rahatlığını londra ve newyorkun medeniyetini teklif ediyordu. pek çok kafalar karıştı. zaten dini kitap eline almaya korkan eşcinseller için bunları işitmek ve ağlaya ağlaya islamın çıkış kapısına yürümek idama gitmek gibiydi. amsterdamdaki eşcinseller iyi birer hristiyan oldukları için özgür değillerdi. hristiyanlık onlara bu özgürlüğü vermiş değildi. iyi bir organizasyon ve birbirlerine sahiplendikleri için oradaydılar, tıpkı dünyanın geri kalanında olduğu gibi... Allah, ihlasla kim ne isterse veriyordu...

Ben o an orada soracağım sorunun şeklini bulmuştum. eşcinsel bir birey olarak geleceğimi aydınlatmanın ve islamdan istifade etmenin şekli belirmişti. varlığını tüm kainatın varlığı ile bildiğim Allahımın, emrettiği yolun usülünü islam namına sorabilmenin inceliği ve estetiği ortaya çıkmıştı. biz tavrımızla ne yapıyorsak mesul oluyorduk. doğruya yakın hareketlerimiz doğru olarak değerlendirilip Allahın hikmetine göre doğrultulabiliyor ve neticenin başarısı hayatımıza yansıyordu. Lanetlenmiş ve kalbi mühürlenip asla feyizlere ve ilhama kapanmış bir kalp olmadığımız ortada olduğu halde, bir şekilde "annesinin tokadından korkup yine annesinin şefkatli sinesine sarılan bir çocuk" gibi olmuştuk. gereken şey ise o çocuğun sığındığı gibi, o sinenin ismini haykırmaktı:

"Allahım!"

Bir Telefon Görüşmesi

çok kıymet verdiğim emekli bir fetva emini hoca ile böylece telefon görüşmesi yapabildim. zaten hemen sonrasında böyle bu blog da başlamış oldu. yavaş adım atsak da sabırla olayların ilerlemesini gözlemlemek çok güzel... bizler başında gelmiş olsak da yakın geleceğin güzelliklerinde eşcinsellerin hürriyeti olduğunu bilmek ümit veriyor...

önce, lanetlediler ... ezdiler...
sonra, "orada uzakda dur sen de varsın" dediler...
pek yakında, "madem buradasın, eh, o zaman ortak hareket lazım, yanımızda dur" diyecekler...
sonrasında, "sen zaten buradasın, bizdensin, gel sarılalım" olacak...

26 Mayıs 2009 Salı

Cennet İhtimali

Eşcinsel kimlik sahibi birisini mahzun eden bir konu ahiret konusudur. kendindeki farklılığı çoğu kez hayat boyu bastırır. örtmeye çalışır. sürekli çevresindeki belirlediği rol modelleri gibi yaparak ayıbını örtmeye çalışır. kendi cinsine takılan gözünü uzun süre sonra farkedip mahçubiyetle kaçırır. dalıp gidişlerle kendine gelişlerle geçen yıllar içinde gayet kalın bir kabuk geliştirir. izlemek dokunmak onu sürekli uyarır. bastırdıkça uçurumun kenarına daha çok yaklaştığını hisseder. bir patlayış olacağına ölmeyi ister. çevresine, özellikle ailesine karşı mahçup olmaktansa son nefesini vermek ona cazip gelir. dini konulara karşı duyarsız ve talepsiz bir duruşla adeta daha içine işlemesine ve derine yerleşmesine engel olmaya çalışır. ailesine, patronuna, komutanına, arkadaşlarına ve komşularına karşı oynadığı bu yorucu oyun onu yıpratır. asıl yıpratan ise vicdanıdır. hiç dindiremediği bir sesle dine yakın olmayı ister, ondan lanetlendiği endişesi ile uzak kalmayı ister. bu tuhaf kavga o kadar derindedir ve o kadar eskidir ki, açılsa bile, çevresi kabul gösterse bile izlerini tam silemeyebilir.

islamın genel sistematiğinde yaklaşımı çok pratiktir. ilk kaçınılması gerekenler affı mümkün olmayan günahlardır. 1. Allahı yok saymak, 2. Allaha ortak koşmak, 3. Allahtan ümit kesmek. üçüncüsü sanırım en çok bizim dünya sınavımıza bakıyor. sanki o 3. maddeye bulaşmasak dünya sınavımızı başaracakmışız gibi görünüyor. sonrasında gelen büyük günahlar ise mizan'a yani teraziye tabidir. onu karşılayabilecek amelini sağına koyabilen kendini afettirir. bu büyük günahlar ise, "Katl (öldürmek), zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (ana babayı inkar etmek ve bağını koparmak), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid'alara(hurafe ve uydurmalara) taraftar olmaktır". bu günahlar ise bu çağda etrafımızı kolayca çevreleyip sarıyorlar. özellikle anadoluda nefes alamayıp istanbula kaçan bir eşcinselin kendini korumazsa hedef olacağı zararlar işte bunlarla başlıyor.

bu tür ameller hayatımıza karıştığında ise daha tehlikelisi olan Allahtan ümidini kesmek maddesine yaklaşılmış oluyor. burada durup kontrolü ele almak mümkün. öncelikle "ben nasıl yaparım ki?" gibi bir ümitsizliği akıldan atmak lazım. bir şey tam yapamadık diye tümden vazgeçemeyiz. ne kadar hayatı güzel amellerle süsleyebilsek o kadar faydalı olur. solu ağır basan hallere karşı hemen güzel bir ameli işlemek Hz. Peygamberimin (A.S.M) tavsiyesidir. sürekli ve az da olsa inatla devam eden bir ibadet hali ahirette yüzünüzü ak edebilir. imam-ı Gazali özellikle farz ibadetlerin göstere göstere yapılmasını tavsiye eder. o yüzden "çevrem ne der" diye düşünmeyip rahatlıkla hem eşcinsel hem eşcinsel olmayan çevre içinde çok rahatlıkla, sağ tarafa ağır güzellikler eklenmelidir.

ilginç inceliklerden birisi de bu çağın şirketler çağı oluşudur. öyle de candan dostlarımızı da birbirinin amel defterine yardım eden manevi bir şirketin ortakları haline getirmek mümkündür. yapılan tatlı sohbetlerin ve güllümün bir kısmını Allahı razı edecek ifadelere ayırmak, onları güzele ve Allahın sanatlarını hayretle izlemeye teşvik etmek, olayların içinde Allahın şefkatini görmeye ve göstermeye çalışmak, hemen yapabileceğimiz ilk akla gelenlerdir. böyle devam ettikçe "bir ruhlu çok bedenli" ortak amelden istifade eden bir geçmişimiz olabilir. böylece hatalar sola bir bir yazılırken hayırlar sağa bin bin yazılabilir. eminim araştırdıkça, daha çok incelikler dikkatli eşcinselin gözünden kaçmaz...

ümit öyle bir ışığımız ki, elde tuttukça değil dünyamızı ta ebediyetimizi de aydınlatıyor. onunla lütfen geleceğinizi aydınlatın. unutmayın, kalbinizde varolan iman, ahirette gerçekten sizi bekleyen cennetinizin bir işareti olarak size verilmiştir.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Tevbe


Eşcinselliğin aktüel gündemde olması sebebi ile biraz ara vermiştim. bahsettiğimiz konunun moda olmadığını, rant yada traj malzemesi olmadığını göstermek ve temel insan hak ve özgürlüğü olduğunu ifade edebilmek için bunu gerekli görmüştüm.

Eşcinsel olmak kulluk bilincinde muafiyeti artıran değil sorumlulukları artıran bir unsurdur. insan kendine verilen her farklı nimeti hissedip şuur ettikçe yapması gereken, o hediyeye karşı teşekkür tavrını almaktır. o özel hediyenin kıymetini belirleyen sadece size verilmesi değil, sizin hayatınızda nerede olduğudur. hava ve su gibi zaten öteden beri hayatımızda olagelmiş nimetlere daha dikkatli bakmak gerekiyor. yada bazı nimetler de kalpte gömülü, açılmayı beklemektedir. ortaya çıkmaları yetmez, geliştirilmeleri gerekir. Kur'anın ışığında, iman toprağında, islam suyu ile en güzel ve olgun durumlarına kavuşurlar. eşcinsel bir kimliğin elbette hemen farkedilen veya detaylı bir inceleme ile farkedilen kendine has pek çok özelliği vardır. her özellik ayrı bir teşekkürü gerektirir. böylece bu kimlik yerinilen bir yara değil iftihar edilecek bir durum haline gelir.

Kulluk bilincinin bir başka açılımı da itaati gerektirir. kul yada köle, bugün artık bizim anladığımız bir hayat örneği olmaktan çıkmıştır. yalnız bir meslek var ki hala tevhidi ondan ders alabiliyoruz. asker olmak tam bir tabi olmayı gerektirir. emredileni yapmak ve emredilmeden yapmamak öyle bir seviyeye gelir ki, emredilmeden en adi ve normal bir hareketi dahi yapamaz, kolunu dahi kaldıramaz. yapıyor göründüğü her tavır için de özür diler bir tavırda bulunur. çünkü komutanı dilerse onu mesul edebileceğinin bilincindedir. askerin tanımını askerlik kitapları ayın sin kef ra dan oluşur diye tarif ederler. ayın: ulviyeti kalbiye(ki aynı maksada kalbi çarparak, tüm arkadaşları ile birlikte aynı heyecanı hissedebileceği yer asker ocağıdır) sin: selameti fikriye (ki düşüncesini berraklaştırıp odaklanır) kef: kerameti tabiye (ki yaradılışının inceliklerine vakıftır) ra: riyazat-ı bedeniye (ki bedeni ihtiyaçlarından arınabilir) bu tarif ilk sayfada yazsa da artık okunmayan bir askerlik yaptığımızdan ondan da tam yararlanamıyoruz. hele bu açıdan muvazzaf subayların hiç anlamadıkları meseleler hakkında bile emredildiğinde "emredersin!" demeleri, çok daha ilginç bir durumdur. tıpkı Allaha muvazzaf subay olan hava zerrelerinin tanımadıkları sesleri mükemmel iletmeleri, bu arada solunumda görev almaları gibi bin işi aynı anda yapmaları; muvazzaf subay olan toprak zerrelerinin programlarını hiç bilmedikleri bütün bitki çeşitlerine saksılık yapmaları gibi. bu tavır ve işleyiş kul manasını bize yaklaştırıyor ve çevremizi sarıyor.

Bu güzel atmosferde bilinçle tefekkür ettikten sonra güncel yaşamın toz duman kargaşasına dönünce yine şuursuz kul olmakla karşılaşıyoruz. sorduğumuzda tefekkür eden değil kendi hayatını kendi kazanan hatta yaratan hatta adeta Allaha rağmen(!) hayatta kalan insan manzaralarını izliyoruz. (evet bence de burada estağfrullah deyip affedilmeyi istemek lazım) Meleklere öyle fotoğraflar sunuyoruz ki, mahşerde hiç kimse iddia edemez ki, o karedeki imanlı bir kişidir! bu rezalete karşı alınabilcek tek ve yegane önlem henüz hayattayken bağışlanmayı dileyebilmektir. hatalarımızdan bağışlanmayı dilemektir. hatta hatasız olduğumuz işlerde onun Allah rızasına uygun olmadığı endişesine karşı bağışlanmayı dilemektir. bu ince sırrı çözen, uğruna Dünya ve Ukba yaratılan Peygamberimin (a.s.m), her gün çokca tevbe istiğfarının sırrını anlar.

Sonra yine dünyanın toz duman ve kargaşasında manşetler görünmeye başlar. eşcinsellik hakkında taraflar sonuna kadar çiçekler ve bombalarını sallarlar. sorduğumuzda tefekkür eden değil kendi kimliğinden gayet emin ve o kimliğin gereğini yapan insanları görürüz. adam heteroseksüeldir evlidir. öyle ya evlilik onun elindedir. çocuk yapmıştır. menemen yapar gibi biraz ondan biraz bundan... kendi hayatından emindir ve kendine ait olmayan hayatları tenkit etmektedir. kadın hem annedir çocuk doğurur, hem eştir evi idare eder, kendi kudret ve yeteneği ile yoktan aile yapar. farkettiği ve geliştirdiği yeteneklerini kullanarak Allaha rağmen(!) yaşamayı başarır... kendisi hayatından emindir, eşcinsellik hakkında ahkam kesebilir. bir de arada ezik eşcinsellerin hak hürriyet sesleri duyulur, kendilerine verilmeyen itibarın intikamını hayatlarını gecelik ilişkilere boğarak alırlar. travestiler de bedenleri kendi malları olduğu için elbette diledikleri tasarrufu yaparlar. transseksüeller zaten kalkanları ellerinde amazonlar gibi mahir olmuşlardır. herkes hasmına en sarsıcı darbesiyle atak yapmaktadır. sonra da melekler tüm bu rezaletin fotoğrafını çekerler. burada eksik olan en temel nokta hayatın manasının unutulmasıdır. hayat yerde bulunmuş değildir. tesadüfen alınmış değildir. eksik olan olan dünyanın imtihan meydanı olduğunun unutulmasıdır. başı boş bırakılıp da imar edilsin diye bizim zaptettiğimiz bir yer değildir. eksik olan bu dünyadaki bu hayatın her bir fiilinin tevbe ve istiğfar olmadan (ki normal kabul ettiklerimiz de dahil) ahirette bizi mes'ul edeceğidir.

Allahın kabul etmediği uzun bir evililik hayatının ahirette durumu nedir? Allahın razı olmadığı uzun bir ticaret hayatının ahiretteki karı nedir? bunu muhasebe edip, dünyadayken tevbe eden ve özür dileyen affa uğrar.

Hak talep edilirken doğru edilse bile o talebin kalpteki makamı ve yeri tümüyle neticeyi etkiler. bu sebeple geleneksel düşüncemiz ve hayat algımızı kontrol etmemiz gerekmektedir. bizler henüz dünyada hayattayken...

Hidayet ve tevfik Allahtan...

12 Mayıs 2009 Salı

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'ndan...

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, 12-15 Mayıs tarihleri arasında, İstanbul Ceylan İnter Continental Otel’de yapılacak “Dinî bilginin kaynakları, üretimi ve yenileme yöntemleri” konulu toplantı öncesi açıklamada bulundu:


"Avrasya coğrafyası büyük bir tarihi mirası omuzlarında taşıyor. Yarına umutla bakan, özgüveni olan insan unsuruna sahip. Bizim için ayrı bir umut ve heyecan kaynağı..."

Bardakoğlu, yarın yapılacak İslam Şurası'na 42 üye ülkeden 80'e yakın dini liderin katılacağını hatırlatarak şunları söyledi:

"Bu sizin için de bizim için de büyük bir buluşma. Lütfen bu dini liderleri yalnız bırakmayın. Yakalayın konuşun konuşturun ve o ülkelerin birikimini sorunlarını onlardan dinleyin. Emin olun 70-80 önemli misafirin her birini dinlediğinizde zihninizde çok güzel bir Avrasya kültürü, birikimi umutları ve heyecanı oluşacaktır. Bu heyecanı umutları taşımassak şura sahipliğini bu kadar zevkle yapmayız. Bu şura ilk olarak 1995 yılında toplanmaya başladı. Farlı ülkelerde de toplandık ancak misafirlerimizİstanbul'da toplanmak istediklerini ısrarla belirtince son 3 toplantıyı da burada organize ettik. Bu şuranın amacı birbirimiz anlamak ve dinlemektir. Ortak aklı, ortak çözüm yolları aramaktır. Kimsenin iç işlerine, dini idaresine, din hizmetlerine müdahale etmesi, yön vermesi, şekil vermesi gibi bir düşünce asla söz konusu değil. 42 ülkenin dini lideri burada eşit dini idare mensupları olarak toplantıya katılacaktır. Hiçbirimizin diğerine ağabeylik yapmasına ihtiyaç da yoktur. Hepimizin ağabeyi bilgidir,ortak akıldır, ortak bağlarımızdır bizi bir araya getiren odur."


Şura'da bu yıl konuşacak konuların başında Dini bilginin kaynakları, üretilmesi, yenilenmesi ve paylaşılması olduğunu ifade eden Bardakoğlu, "Bizim özgüven kazanmamız, bu coğrafyanın tarihi kültürel bilgi zenginliğini fark etmemiz, hem bize özgüven kazandıracak hem de dış telkinlere, yönlendirmeler karşı daha direnç katacaktır. Bu durum tespiti yeterli değildir. Biz bunu bir adım ileri götürmek yeni bilgilere ulaşmak, üretmek ve biliyi yenilemek zorundayız. Bizde İhya ve tecdit vardır. Her şey bozuk, her şeyi yeniden inşa yoktur. Mevcudu sürekli yenileyerek, eksiklerini gidererek ileri gitme vardır. Sahip olduğumuz hazinenin farkına varıp, bu hazineden hareketle yeni çağa uygun yeni dini bilgiler üretmek, yeni metotları kullanıp yeni ufuklara koşmak zorundayız. Bunu yaparken bir rastgelelikten kurtulmalıyız. Dini bilginin rastgeleliği bizi birbirimize düşürür, din üzerinde yanlış planlı program toplumu rahatsız eder. Dini bilginin yönetilmesini, bilimin metodolojinin ışığında dini bilginin sağlıklı birşekilde üretilmesini kastediyoruz. Bu niçin önemli çünkü din biliminde metodolojiyi üreten bu coğrafyanın insanlarıdır. Kuran-ı hadiseleri anlamada hatta diğer dini bilimleri anlamada metodolojiyi bulan, geliştiren ve bir metot üzerine bunların olması gerektiğini dünyaya ispatlayan hep bu coğrafyanın insanları olmuştur" şeklinde konuştu.

Daha sonra basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bardakoğlu, "Toplantının konusu belirlenirken özellikle Avrasya çoğrafyasında İslam bilincinin azaldığı konusunda bir tehdit mi sezildi" şeklindeki soruya, "Aslında dini bilgi, dinden uzaklaşmayı önleyen değil, din üzerinde düzgün düşünmeyi konuşmayı sağlayan bir alandır. Burada İslam'dan uzaklaşmayı önlemeden ziyade bu coğrafyadaki din üzerine din adına dinle ilgili konuşmaların bir metodunun zenginliğinin derli topluluğunun olması gerekiyor. Bilginin olmadığı yerde o boşluk duygu ile ve farklı amaçlarla çok kolay dolabilir. Bu gün Orta Asya'da çok kadim eski dini bilgisi okulları, medreseler var. Yeni açılmış okullar var. Din adına bu ülkelere verilen bilgilerin tartışılması lazım. Bilginin sakıncalısı ve yararlı şekilde ön yargı ve ayrım yapmaksızın öncelikle din adına ne biliyoruz, ne kadar sağlıklı biliyoruz bunları konuşmamız lazım. Ülkemizi ve birikimini önemsiyoruz. Biz sadece bu gün değil dün de dini bilgiyi önemsedik." şeklinde yanıt verdi.


İslam dini sadece bu tür acılardan sonra birbirimize sabır, merhamet, metanet, başsağlığı dilemek için olmamalıdır. Din sadece cenaze namazını kıldırmak, acıyı paylaşma ve dua etmek olmamalıdır. Din biraz da bu tür acıların yaşanmasını önlemelidir. Toplumda bir merhamet eğitimine ihtiyaç var. Merhametin kaynağı yüce rabbimizdir. Bir yerlerde demek ki yanlış yapıyoruz. Hem imam kardeşimizin, hem de Mardin’de katliamda şehit olan kişilerin geride bıraktığı yetimlere ve insanlara sahip çıkmamız gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak da biz üzerimize düşenleri yapmayı amaçlıyoruz. Merhameti, karışlıklı sevgiyi, saygıyı, toplumda yaygınlaştırmamız gerekiyor. Kalplerimizin biraz yumuşaması, katılaşmış, taşlaşmış kalplerimizin yumuşaması gerekiyor. Bu feodal yapı, töre ile açıklanamaz. Benzer katliamı batıda hali vakti yerinde insanlardan da çıkıyor. Demek ki sorun iç dünyamızda, iç dünyamızı imar etmeden sözlerin ve binaların önemi kalmıyor. Dinin bir merhamet dini olduğunu anlatan insanlara ihtiyaç var.”

---------------------------------------------------

İslam dininin hükümlerini bu kadar metodolojik değerlendirebilen ve akademik kariyeri ile birlikte manevi makamını yürüten sayın diyanet işleri başkanının yukarıdaki ifadelerine bu vatanın eşcinsel vatandaşlarının ihtiyacı büyüktür. ifadelerindeki net tavır, bireysel hürriyet arayışı ve islama dost olmak konusunda çok güzel teselliler ve yürenklendiren bir şevk veriyor. Dileğim bu tavrı eşcinsellik kimliği ile ilgili şurada da sürdürsün...

7 Mayıs 2009 Perşembe

İçtihad'ın Kıyısında


Eşcinsellik toplumun her katmanında tartışılıyor. herkes bir şekilde hakkında hükmetmek istiyor. özellikle din ile yanyana anılmak yeni sanılıyor. bu durum cinsel kimliği dini kimlikler ile beraber anmaya alışık olmayan toplumumuzda insanları endişeye sevkediyor.

Peygamberimizin hadislerini bu güne dek araştırmayanlar cephane elde edip olası bir özgürlük hareketine karşı depoluyor. kimisi de hayatın algısında ancak şevk verici gördüğü hadislerden kılıç imal etmeye çalışıyor.

Tesettürlü ve dindar hanımların erkek eşcinselliğine ters bakıyor olmaları bana daha değişik geliyor. çünkü daha 50 yıl öncesine kadar din adı altında töre ile sokağa tek başına çıkamayan bir kesimin özgürlük konusunda bu cimriliği şaşırtıyor. "Hadisler değişmedi, değişen toplum ve kadınların emniyeti anlayışıdır. o zaman tedbir öyleydi, şimdi böyle... takvayı medheden ve şuursuz hevesle yapılan hareketten meneden o hadisler bize yine ders veriyor" demeye dilimiz varmıyor. tembel toplum olarak okumadan, hemen hazır cevabı alıp, probleme monte etmek gibi ucuz bir işe müptelayız. tam cevap olacak bir hadisi bulup, karşıyı susturmak bize pek keyif verir. lakin bedeli zaman içinde tekrar bize geri dönüyor. Hadislerin çizdiği toplum yapısını hadislerin ideali zanneden, gördüğünü gerçek algılayan, sığ hükmedenler ile gerilimler oluşuyor.

Dindar iş sahibi erkeklerin, erkek eşcinselliğine ters bakmaları ise çok daha ilginç bir durum. çünkü daha 50 yıl öncesine kadar faiz adı altında bankaya bile yaklaşamayan bir kesimin özgürlük konusunda bu cimriliği yine beni şaşırtıyor. "Hadisler değişmedi, değişen, toplumun ekonomi anlayışıdır. o zaman tedbir öyleydi... oysa şimdi finans kurumları gayet geniş bir yelpaze ile, her türlü takva anlayışına uygun seçenekleri ile, ekonomi içinde parayı kullanmaya mü'minler için kapılar açıyorlar." demeye yeni yeni başladık. Faizden yine kaçınıp, parayı alım satımla değerlendirmekte bir yol açana kadar, islam ve banka kelimlerini yanyana koymak hep eğreti gelmişti. oysa şimdilerde milli finans içinde gayet mahir hareketlerini izliyoruz.

bu ve benzeri çoğaltılabilecek onlarca örnek gösteriyor ki, bizim hayat algımız fazlası ile tekil. "evet, insan bizatihi nefsini sever" cümlesi bir ibret ve muhasebe dersi olmaktan çok, adeta "haydi nefsimizi sevelim, elbette sevmeli" haline gelmeye başlıyor. kendi tekil dünya alanımıza giren meselelere hemen hadislerden gerekli cevabı bulup, hoyratça dünya defterini atıp, bize haz veren tefekkür sayfasına geçmek, dünya anlayışımız ve tavrımız haline geliyordu.... geliyordu ki.... eşcinsellik meslesi çıktı. tarihdeki livataya benzemeyen, hiç de şımarık olmayan, toplumun her kesiminde varolan, başarılı, çevresi ile alakalı bu vasıf birden islam ailesinin kendi evladı olarak şimdi ona gözlerini dikmiş bakıyor.

çocuğunuza ya "evden defol senin gibi evladım yok" diyeceksiniz, ki bunu millet olarak yapıp komple 8 milyon insanı belirleyip sınır dışı edeceksiniz. böylece onlar da kendi dinlerince lanetlendiklerine inanıp, ülkeyi terk-i diyar edecekler. gerekli Hadisler hemen çıkartılabilir... lakin kendilerine zaten öteden beri içeriden ve dışarıdan bunu söyleyen, islamın zarar görmesi ile keyif alanlara prim vermiş olacaksınız.

yada çocuğunuza "Allah belanı versin, sana harçlık marçlık yok. sen kudurdun iyice. tüm bunlar sana fazla yüz verdiğimiz için. defol git odana" deyip ötekileştireceksiniz. her türlü hareketini baskılayacaksınız. bu çok bize has bir hareket. konu komşu ile konuşurken yana yakıla "bu çocuk bana eziyet ediyor" deyip sızlanmak, evin içinde etini bükmek fekalade turkish! tüm eşcinsellere bunu yapmak demek onları zorla, varoldukları kimlik haricinde bir tavra uydurmak demek. onlar evlenirler, çocuk yaparlar, maça giderler, çalışırlar, ana baba ziyaretleri ve torun torba muhabbetleri vardır. tüm çevre bunu izler... Bunun için de gerekli Hadisleri hemen çıkartabilirsiniz... lakin çevrenin bilmediği bir gizli hayatı eşcinseller bilir. internet, parklar,
hamamlar ve gece yarısı periyodik kaçamaklar ile eşcinsellik şahlanarak devam eder. arada çıkan skandallara gerekli kurbanlar verilip, hayat tüm hızı ile, yalanlar tüm renkliliği ile devam eder gider. bu durumda haşir meydanında şüphesiz en renkli millet biz olacağız. çünkü orada "ele güne karşı" gösterilmeyen herşey tüm detayları ile boy boy sergilenir.

son çözüm ise çocuğunuzu karşınıza alıp "sevdiğinizi" söylemektir. Hz. Paygamberimin, kızı Hz. Fatıma validemi sevdiği gibi, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizi sevdiği gibi, önkoşulsuz ve yargısız sevdiğinizi söylemektir. doğru çocuk sevgisi hakkında hadislerin sayısı, yukarıdaki örneklere delil olacak hadis sayısından çok daha fazla olduğu halde, bazen denizi değil üstündeki detayı görmek gibi muvazeneyi kaçırıyoruz. şefkat zaten karşılıksız sevebilmektir. bu sımsıcak duyguya sahip bir çocuk zaten elden ne gelirse o kadar ailesini üzmekten kaçınır. hele ona güvendiğinizi ve bir birey olarak kıymet verdiğinizi hissettirseniz. o soyadını artık yıldızlara yazdırmak için bir kuvvet ve gayreti de ona vermiş olursunuz. eğer bu muvazeneyi incelerseniz, başka memleketlerinde eşcinseller sayesinde nasıl rekorlar kırıldığını, biz de ise "dua et geçer" denip nasıl intihara yönlendirildiklerini anlarsınız.

Eşcinseller, bu vatanın evlatlarıdır. bir evlada sahip çıkmak, onu göz hapsine koymak yada saksıdaki çiçek gibi bakmak değildir. Eşcinseller dindardırlar. çünkü dine olan ihtiyaçları ortalamadan çok fazladır. yalnız ve hassas bir ruhun bu dünya fırtınasında en temel ihtiyacı tevhiddir. Eşcinseller pamuk gibi yumuşak yada çelik gibi sert olabilir. ötekileştirerek niye hedefe kendimizi koyuyoruz? Eşcinseller ailenin en sağlıklı sigortasıdır. aile kurup çocuk sahibi olmak heyecanı duyan bireylere özgürce "eşcinselim" demelidirler. Böylece o aile kurma niyeti olan insanlar, eşcinsellerden geçip, kendi kimliklerine uygun doğru seçime ulaşmaları gerekir. böyle bir gerçekliği reddedip, aile yapısının altını oyacak bir duruma eşcinselleri niye getiriyoruz? Eşcinseller tek eşliliğe daha uygundurlar. çünkü biyolojik olarak tam denktirler. birbirleri ile her konuda tam örtüşürler. sağlıklı ve mutlu eşcinsel birliktelikleri aile bağı ile bağlamak yerine, onların sevemiyeceklerini, hele erkeğin sürekli gezinip yeni eşler bulası gerektiğini savunup, eşcinselleri niçin fütursuz ve ahlaksız bir hayata ittiriyoruz? unutulmamalıdır ki, eşcinselin ahlaksızlığında en büyük pay mensup olduğu milletin ahlaksızlığıdır. sadece kendini yakmaz...

Ayet ve Hadisler bize baskı altına alınmış riyakarları yetiştirmeyi öğretmiyor. ayakları yere basan, kainata Allah namına bakan, meraklı gözlerle tefekkür eden mü'minleri yetiştirmeyi öğretiyor....