23 Temmuz 2009 Perşembe

ibadet ihtiyacı - 2




yazın sıcak günleri yatağa cezbederken, hayatın koşuşturması daha bir yorarken, içimizden taşan duygular ruhumuzu rengarenk boyarken kontrollü olmak daha bir önem kazanıyor. çevremize ailemize sevdiklerimize karşı kontrollü olmak ama kendimizi boğmamak, aradaki mesafeyi korumak ama sevgimizi gösterebilmek daha dikkat edilesi bir yer işgal ediyor.

pırıl pırıl bir kalbin ihtiyacı olan mutluluk ve neşe yerini hüzne bırakmaması için, o kalbin dayandığı temellerle bağlantısının kopmaması gerekir. yalnız kaldığına inanan ve kainat dolusu bir sevgiye aç bir kalbin duyacağı hüzün de büyük olur. bu hüznü ne uyuşturucular ne de dibe vuran bir eğlence iyi hale sokamaz. din bir kimlik olarak kalbimizde müracaat edilmeyi beklerken, kenarından köşesinden dolaşmakla ötelemekle yada unutmaya çalışmakla vicdan susmuyor. çevreden gelebilecek "aaa hem ibnesin hem de ağzın Allah diyor!" tepkileri yüzünden uzak durmak kabil olmuyor. şükür seccadesinde hicab ve utanç içinde olmaktan kaçınmak yada geri geri giden ayaklarımız o an ile yüzleşmemize engel olamıyor. çünkü o an o kadar saf ve içten ki, paylaşılan o duygu o kadar yoğun ve bizden ki bizi cezbediyor.

ibadetin bu güzel anlarını doya doya yaşamak sanki "bizim gibi" kirlilerin(!) uzağında olmasını isteyen ve eşcinsel olmanın diyetinin bir şekilde ödenmesini dileyen arkadaşlarımız da varlar. oysa bu varoluşumuzun gereği olan bir durum... eşcinsel, kadın, engelli yada zenci olmak; ötekilenmek, ezilmek sadece bu dünyanın bir acayipliği... bir adım ötede, el açmakla geçilebilen o manevi dünyada, her an herkesin her talep için eşit olup kendisine muhatap olunduğu yerde böyle ayrımlar yoktur. olmadığı kendi hayatımızla ortada. edilen dualara istenilen ihtiyaca en güzel cevaplar elimizin yetmediği mesafeden vakt-i münasipte veriliyor yani gönderiliyor. bunu herkes vicdanen biliyor. bir kahvenin kırk yıllık hatırının olduğu kültürümüzde bu nimete elbette öyle bir şükür gerekir. çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir artırır. "ne nimeti?" diyenler çevrelerine baksalar hemen farkedeler ki, sıcacık aileleri var, neşeli dostları var, hayatı çok daha derin algılayan akıl ve hissedebilen bir kalp var. daha ötesi adeta biz mahçup duruma düşmeyelim diye yardım edilen bir hayatımız var. daha ne kadar bunları görmezden geleceğiz?

bir cesaret edip ibadetin manasını öğrenenlerin hemen akıllarına gelen soru ile tökezlememeleri için dikkatle okumak lazım:

"Sakın deme: «Benim namazım nerede, şu hakikat-ı namaz nerede...» Zira bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmâl ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âminin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velînin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikattan bir sırrı vardır -velev şuurun taalluk etmezse-. Fakat derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden, tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur. Öyle de: Namazın derecâtında da daha fazla merâtib bulunabilir. Fakat bütün o merâtibde, o hakikat-ı nûrâniyyenin esâsı bulunur."

madem ki hurma çekirdeği de hurma, hurma ağacı da hurmadır, öyleyse namazın manası az yada çok benim hayatımda da olmalıdır. toplum yada sevdikler zamanın dalgaları içinde benden uzağa da düşseler yanımda namaz bulunmalıdır. ahiretin en büyük sorusu namazdır, "eşcinsel misiniz, değil misiniz?" değil! dışlandığımız şu yabani asırdan alınacak en iyi intikam, bu asırdan bile ahiret karını kazanarak çıkmaktır.

dünyada ahirette, imanın izzeti ile, başı Rabbinden başkasına eğilmez onurlu insanlar olmamız dileği ile...

17 Temmuz 2009 Cuma

Sabır

Hayatın dalgalarına karşı kendimizi ümitsiz yönsüz ve kaybetmiş hissettiğimizde en çok gereksinim duyduğumuz kuvvet sabır kuvvetidir. kimliğimiz hakkında kafamız karıştığında, ailemizin teklifleri karşısında, yalnız başına bunaldığımızda, dostlar arasında bir garip hüzne kapıldığımızda, "bay doğru" arayışında tırmandığımız zirveleri boş bulduğumuzda, işte o anda herşey artık fazla ağır geldiğinde ihtiyacımız olan kuvvet sabır kuvvetidir.

Sabır kuvveti hayatın dehşetine, ölümün acayipliğine karşı Allaha itimad etmektir. onun hakkımızda abes birşey yapmayacağına inanmaktır. bu süreci doğru cevaplayanlar kazançlı çıkar, tükenenler heba edip kaybeder. hem süreç içinde hem neticede zarar etmiş olurlar.

İnat ve sabır şeklen birbirine benzerler. aralarındaki fark dayandıkları ve güç aldıkları kaynaklarıdır. vicdan sabrı hep doğru tesbit etse de, akıl kalp ve diğer manevi cihazlarımızın da bilinçle kullanılması bu kuvvetin doğru kullanılmasını sağlar. Allahtan dileklerimizde sabır kuvvetinin doğru kullanılması çok tesirlidir.

tersi durum olan hırs ise aceleciliktir. panikle uyulması gereken adımların atlanmasına ve neticenin elde edilmemesine sebep olur. özellikle biz eşcinsellerin kendi alemimizde bu kimliği doğru yerleştirmemiz belli bir sürece dayanır. ailemizin tüm kimliklerimizle uyumlu olması süreç alır. eş ve dost çevresinin oluşması ve sonrasında devamı süreç alır. yalnızlığın verdiği hırçınlıkla hırs etmek ise bizi neticeden mahrum bırakır. hırs eden, zarar bulur.

sabır ya takliden kendini oyalayarak beklemek yada manasını bilip sahip çıkarak hayata katmak şeklinde uygulanır. "sabretti" desinler diye değil, "Allah, şartların dili ile, benden sabrı istiyor" diyerek doğru hareketi göstermek bizi neticeye ulaştırır. buna "sebat"denilir ki, sabrın hakta şiddetle uygulunmasıdır.

sabrın uygulanış konuları çok geniştir. Kur'an 3 başlıkta toplar. Allahın yasaklarından uzak durmakta sabır, musibete karşı sabır ve Allahın emirlerini sürekli uygulamada sabırdır. yasakladığı pek az şeyden uzak durmakla hayatın gerçek lezzetini almak ki takvadır. takva ile Allaha yaklaşılır. musibet sanıldığı gibi "kötü bir bela" değil, "isabet eden" manasına gelir. çok ötelerden, ayarlanıp size yollanmış bir kaderin oku olarak, izleyen meleklerin hayretleri içinde, tam hedefinden ve vaktinde bizi vurur. gönderen o okla bir mesaj yollamıştır. mesaja bakmayıp okla uğraşmak ve sitem etmek okun acısını artırır. tevekkül ve teslim ile karşılık veren kazanır. yani bu musibetin geçmesi için sebeplere başvurup neticesine kanaat etmek gerekir. derler ki:"Evet, musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı... Yani, musibeti Allah'a şekvâ etmeli; yoksa Allah'ı insanlara şekvâ eder gibi "Eyvah! Of!" deyip "Ben ne ettim ki bu başıma geldi?" diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır". Allahın emirlerini sürekli yapmakta sabır da çok önemlidir. geçmişin elden çıktığını ve geleceğin henüz gelmediğini bilip "şu anı" kurtarmak, "şu anı" kazanmak, mademki şu andayız, onu ibadetle kıymetlendirmek ve yakalamak lazımdır. şu an diye diye toplanılmış ve kazanılmış bir amelle bu dünya hayatından karlı çıkılır. zaten olaylar otomatiğe bağlanmış bir sürekliliğe müsaade etmezler.

sabır birbirimizi teşvik etmemiz gereken en büyük erdemdir. büyük aşklar sabır taşları ile imar edilirler.

Sabrı zaferin anahtarı olarak kullanabilmek dileği ile...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Ev-lenmek ihtimali


Eşcinselliğin İslam ile birlikte taşınabilir bir kimlik olduğu her geçen gün ortaya çıktıkça, toplumda yer ettikçe, eşcinsel kimliğinin farkına varan genç insanlar geleceğe daha umutla bakmaya başlıyorlar.

agresif yazılar ve yorumlar ile karşısına çıkanlar iki gruptan oluşuyor. İslamı öğrendiği gibi bilen ve eşcinsellikle birlikte düşünmenin İslama hakaret olduğunu düşünenler (islamı evet-hayır dini görenler), inançsızlığını kendi kimliğini reddeden bir islam anlayışına dayandıranlar (islama nefreti için haklı bir sebep bulduğunu sanıp ölüm karşısında bütün bütün savunmasız kalanlar)... bu uzun düşünce yolculuğumuzda adım adım bu başlıkları konu ettikçe genel bir kanaat oluştuğunu görüyorum.

Eşcinsellik cinsel bir kimlik olduğu için konu cinselliğe gelip dayanıyor. her başlıkta şen şakrak ve neşeli olan eşcinseller bu konuya gelince birden üzüntüye kapılıyorlar. cinselliğin uygulanmamasını savunuyorlar, ama pratik buna hiç uymuyor. garip bir vicdan azabı ile karışık müptela, hayatlarına karışıp adeta onları zehirliyor. böylece hiç bir şeyden zevk alamaz hale gelebiliyorlar. nedeni de kabul görülmediklerini düşünmeleri... oysa İslam genel ifadeler ile yönlendirir, Hadisler korkutma ve teşvik ile hayat yolunun çizgilerini çizer, lakin mizan genellemelere göre değil, her kişinin kendi bizzat hayatı üzerine tartar. kalbinizdeki hassasiyet, amellerinizdeki niyet hepimizi birbirimizden ayırır. aynı görünen bir fiil riya ile günaha, ihlas ile ibadete dönüşebilir. ömür sayfaları tek tek eksilerine göre değil, toptan artılarla eksilerin tartılıp çıkarılmasına göre düzenlenir. mahrem hayat bu çok özel hayatın yine o kişinin özel kararına bakan bir hükmüdür. ne genellemek doğru olur, ne de yapın yada yapmayın demek... çünkü muhatabımızın amel defterinde onun yerini kestiremeyiz. sadece ümid ederiz ki güzel olsun. hatta bu yüzden dua ederiz. öyle kabul ederiz. toplum olarak Peygamberimizin "zevvecna keha" ile nikahının bir akd-i semavi oluşunu taklit ederiz. taklit ederiz ki bizimki de öyle olsun yoksa aynısını yapınca öyle olmuş olmaz. belediye memurunun kağıdı kabir kapısına kadardır. hüküm hesap günü açığa çıkar. o güne dek güzel şeyler uman hayatından lezzet alır. ondan önce sonucun ne olacağına hükmedilemez. bu sebeple hayatta atılan her adımın Allahın razı olması ümid edilerek yürünmesi ve samimi olunması gerekir.

bu hayatı adım adım yürürken bazen aynı yolda bir başka adımı farkedersiniz. size eşlik etmesi yolculuğa neşe katıyor ve varacağınız yere şevklendiriyorsa, birlikte yürümek çok güzeldir! Ahirete uzayan bu yolculukta, Allaha sevginin desteklendiği, hayatın dalgalarına karşı yardım edildiği bir yolculuk hayatın tüm ağırlıklarına en büyük tesellidir. böyle bir ilişki hayatın eninde sonunda sizin kapınıza da gelir. kalbiniz evet der. böyle bir sonuç bizim için mucizevi bir güzelliktir. verilen bu hediye ayrı şükür ister. bu hediyeyi alan insanlar ortalıkta gezinmedikleri için yok sanılırlar. oysa sayıca ve özellikçe hiç ihmal edilebilir değildirler. bu neticeye hırs gösterip ümitsizliğe kapılanlar, Allaha sitem eder ve neticeden mahrum kalırlar. o mahrum kalan pek az kişinin bağırtılarına bakıp ümitsizliğe asla kapılmadan emin ve rahat sonuca yürümek gerekir.

bir yuvayı eşcinsel bir çiftin bir ömür birlikte paylaşması ütopya değildir. gençlerin eşcinsel olup olmadığını onların tecrübesiz samimi hallerinden farkedince, buna güvenip, aynı gözlükle topluma baktığınızda, genç olmayan eşcinselleri farkedemezsiniz. oysa çift olarak yaşayan hatta böyle bir ömür geçiren hatta sizin gördüğünüz eşcinseller etrafınızdalar...

samimi talep ve dua hayatınızda en büyük gücünüz olsun. Herşeyi yaratabilir bir Kudrete dayanabilmek büyük bir lüxtür. lütfen kıymetinin farkına varın ve özenle dua edin. bu dua size, sadece tüm kimliklerinize bakar bir dünya saadeti değil, ahiretin mutluluğunu da versin. dileyin, çünkü sizi şu anda dinleyen, her şeye gücü yetebilen birisidir. ağzınızdaki her lokmayı, yediğiniz andan itibaren özenle bedeninizin muhtaç yerine götürdüğü gibi, her kimliğinizin ihtiyacına en güzel cevap verebilecek olan da O'dur....

3 Temmuz 2009 Cuma

Ailenin Evladı Yurdun Evladı




eşcinsel evlada sahip bir ailenin durumu dikkate değer. istiyorlar ki, çocukları incinmesin, herkes ona saygı göstersin, soyadlarını güzel temsil etsin, başarıları ile onlar iftihar edebilsinler. yalnız büyüdükçe farklılıkları daha şiddetli hissediyorlar. önlerine seçenekleri çevreleri hemen sıralıyor:

"bir şey olmaz, evlenince geçer". bu seçenek en iptidai ve sakat durum olarak hemen kendini gösteriyor. eşcinsellik evlilikle geçecek bir durum değil, çünkü eşcinsel bir erkek, bayan arayıp da bulamadığı için eşcinsel değildir. bayanla alacağı lezzet de onu eşcinsellikden döndürmez.

"terapi yaptırıp iyileştiririz". bu seçenek lüx yaşamı seven ve mesleğini buna basamak yapan sağlıkçılar için çok hayati bir reklam malzemesi. çünkü çaresiz ve kendini ayıplı kusurlu hisseden bir aile, evladı için her türlü maddi fedakarlığı yapar. hem sonuçda eşcinselliği göze görünmese yeter. bu sebeple ağır yatıştırıcılarla bitkisel-eşcinseli netice verse de maalesef aileler için tam bir yanılgı seçeneği olarak hayatta yerini alıyor.

"okusak, muska yaptırsak". önceki seçenekden tütsü farkı ile ayrılan bu seçenek de aynı yüksek bütçeyi gerektiriyor. sonuçta maddi sağlığı yerine tüm ruhunun taşları yerinden oynamış bir zavallı eşcinsel arta kalıyor.

"cemaate teşvik etsek". en karışık ve çarpraşık seçenek bu olsa gerek. çünkü islam ruhun terakkisi ve dünyanın mahiyetini anlatır, hayata uygulamasını gösterir. eşcinsellikten kurtulmak başlığı olmadığı için sadece ömrü güzel geçmiş, istikamette tefekkür etmiş lakin kişisel kimlikleri yerinde kalmış birisinin karşılaşacağı itiraz ile eğer hazırlıklı değilse mensubu bulunduğu cemaate saygısı ve bağı kırılabilir, hatta maalesef düşman dahi olabilir. oysa o insanların hiç bir taahhütleri yoktu ki... hele kötüye kullanma kapısı açılırsa sonuç daha da vahim olabilir... bu sebeple cemaat sadece islama şevkle sarılmak içindir, sizin gizli kimliklerinizi yeniden kodlamak için değil, bunu iyi bilmek gerekir.

eğer çok baskı yapılırsa kişi bunaltılırsa, rol yapmaya başlar. maddi ve manevi avantaj elde edeceği tekrarlanırsa riyakarlık kapısı açılır. getirileri elde eden ama gizli bir dünya oluşturup orada eşcinselliğini dolu dizgin yaşayan bir adam haline gelebilir. bu ne islama ne insanlığa yakışan bir durum değildir. bu cümle en çok eşcinsel olup, eşcinsel değilmiş gibi yaşayanları rahatsız ettiğinden, bu gerçeği ortaya koyanlar, sürekli homofobik-gizlieşcinsel insanlar tarafından saldırılır ve aşağılanır.

bir de yurduma has garip ve hastalıklı bir çözüm daha vardır. eşcinsel bir bireyin hak ve hürriyetini kabul edebilecek bir toplum yapısına gayret etmek yerine, toplumun öteki kabul ettiği eşcinseli "ben eşcinselim" bile diyemiyecek seviyeye indirmek. böylece hatayı büyüterek tümden sorunu ortadan kaldıracak bir zulme kapı açmak ki, gizli eşcinselliğin tüm sinsiliği ile toplumun zararına çalışmasına kapı açmaktadır. eşcinsellik hakkında yapılan anketlerdeki ötekileştirme şiddetini kullanarak "madem toplum kabul edemiyor o zaman eşcinsele bir şey yapmak düşüyor ki o da ortada gözükmemektir" nevinden mantıksız sonuçlar çıkarmaktır. bu vatanın evladı olan eşcinselin yaşamdan toplumdan ve kendinden nefret duymasını artırmak değil, onu bu vatanın diğer evlatları yanına koyup, önünü açmak gerekir. insani olan budur.

zenci diye iş vermemek, aş vermemek, eş vermemek yurdumda var mıdır? o zaman ne için komşu oğlundan, yakın akrabadan, sevdiğimiz dostlar arasından çıkan, Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, bayrağımız bir, vatanımız bir olan eşcinsele iş vermemek, aş vermemek, eş vermemek ne içindir?

"gay" deyince, gey diye duyulunca ses kısılarak konuşulan, ele yağlı kara bulaşmış gibi rahatsız olunan, herkes derken "insanlar" derken genelleme yapılırken hep unutulan, yurdumun zencilerini, artık "yavrum" deyip sarmanın vakti gelmedi mi? öğrenilince ayılıp bayılınan, "yok öle değildir" diye terapilere sokulan, bunaltılan, " arkadaşı aklına sokmuştur" denilip izole edilen, hapsedilen, zincirlenen, dövülen eşcinseli, siz gömmeye çalışıyorsanız Devr-i Mekke'deki müşriklerin kalp katılığına sahip olmuş olmuyor musunuz?

tecavüz ettikleri eşcinsellere her türlü zulmü reva gören Lut Kavmi gibi içip kendinden geçtiği akşamlarda arkadaş toplantılarının bol dumanlı gecelerinde grubun eşcinseline sırayla tecavüz edip öldürenler o pis kavmin aşağılığına benzemiş olmuyorlar mı?

tüm bunlara dur demek, "insana insan gibi davranmak"la olmuyor mu?

gerçek medeniyet, insanın değerini bulduğu medeniyettir.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Lanet oyunu


bir lanet bahsidir gidiyor. o demiş, bu demiş, hayır aslında Kur'an demiş. aslında dememiş de türkçeye sözlükle çevirince o çıkıyor. bir defa sen öle doğdu isen lanetlisindir. lanetli isen baştan kaybetmişsindir. madem baştan kaybedecektin dünyada işin dekor olmaktır. fiile dökme, ortaya çıkma, geri dur ağır ol... aslında terapi ol, böylece hayatına asla uygulama ve silik bir adam ol. kimseler anlamasın bilmesin ve görmesin... madem değişemiyorsun topluma saygın olsun. toplum eşcinsel değil, eşcinselleştirme, reklamını yapma, varlığını ilan etme, özendirme, nefesini tut. konuşma.

neyse şükür ki Kur'anın şefkat semasından süzülmüş güzel ışıltılar yolumuzu aydınlatıyor. böylece bu gürültülerden etkilenmeden hayatın tüm lezzetlerine hamd edip, şükretmek için kıbleye yönelebiliyoruz. yukarıdaki hezeyanları dinleyip, tebessüm edip geçip, bu vızıltıları duyulmaz hale getiren Allahın büyük kainatındaki ritmi dinleyip, ilan ettiği eser karşısında hayretle karışık tefekküre devam ediyoruz. nereye baktığını bilen, hedefine yürüyen ve algısının doğruluğundan emin eşcinsellerin hiç şevki bozulmuyor.

görünce yada haberi olunca "bizler ve onlar" bahsi yapan, aslında derinlerinde bir yerde bizden özellikler bulunan bazıları ise hakarete varan ifadeler kullanıyorlar. adeta Kur'andan laneti ders alıp, kendilerine emrediyor gibi, sanki bir nevi dini hizmet anlayışı ile eşcinselliği görünmez kılmaya çalışıyorlar. oysa lanet okumak, islamda getirisi olan bir fiil değil. lanet etmek sevap kazandırmaz. yüzüne iğrendiği haykırılarak insan irşad edilmez. sadece nefsi memnun eden bir çocuk oyunu olarak dünyada vakit geçirir, ahirette yüzleşeceği sorumluluğu alır...

insan hayatı griliklerle doludur. algısı açıldıkça, yöneldikçe ve uzmanlaştıkça tonları farkeder. kabul ettiği ve kendini yerleştirdiği renge sahip çıkar. bunu ortaya koyabilmesi, ifade edebilmesi çok değerlidir. insani özünü ortaya çıkarır. hatta farklı tonların ışığından bu aleme bakabilmek büyük bir erdemdir. onları hayatına kabul etmek, taklit etmek yada esas kabul etmek değil, böylece ne denli hazımlı ve kendi kişiliği konusunda ne denli kararlı olduğunu göstermiş olur. eğer bu kararını kutsal ifadeler destekliyorsa bu onun için büyük bir şevk vesilesidir. tevazu sahibi her kamil insan gibi elbette bu durumu diğerlerine silah olarak doğrultmaz. kalbinizin tasdik ettiği, belleğinizin hatıralarını kaydetmek için çabaladığı, manada büyük işte o insanların tavrı budur.

eğer üzerinde düşünmemiş ise, kabulleri pişmemişse, önce bulunduğu griliği kendi beyazı kabul eder. üzerinde hiç akıl yürütmeden ona inanır. kocaman cümleler ve bol geniş zamanlı ifadeler ile kanunların sertliği arkasında saldırgan bir tavır sergiler. bu cesaret midir? gerçekliği savunmak mıdır? neyin müdafaasıdır? elbette hakikatla uğraşanlar nazarında çok ucuz olan bu numaralar bir şey ifade etmez.

daha ilginç bir perspektif de şudur. İmanın ve islamiyetin muvaffakiyeti ile birlikte eski günlerdeki yalnızca imanın varolma mücadelesi de dönüşüyor. artık herşeyden haberli ama hiç bir yerli, islama dost ama gayet rahatına düşkün, kendi bildiği ve karar verdiği bir hayat için Kur'andan yararlanan garip bir ara model de doğuyor. eskiden, Kur'anın muhkematının kesin ve sağlam rükünlerini araştırıp, kişisel farklara nazar etmeyen bir bakış açısı vardı. şimdi bir kısmı yerini, muhkemata karşı duyarsız ve zaten biliyor havasında, muamelatı da göreneklerle kuvvetlendirip üzerinde hassaslaşan ve tek tip müslim karakteri çizen bir bakışa itiyor. bu acayiplik kendi sitemini de oluşturuyor. karşısındakine müsamahasız son derece medyatik şöhretler çıkarıyor. islami geleneği sayıp döken ve sert duruşları ve pervasız tavırları ile emir listeleri yayınlayan bu merciler karşısında durmak zor. çünkü onlar kocaman ataklar yapıp, taa amsterdamdaki eşcinsele bombalar atıyorlar. eşcinsellerden ve farklı renklerden iğreniyorlar. çevrelerindekilerden derin bir tefekkür ve sıkı bir iç kontrol beklemedikleri için kolayı arayanlar için seçenek oluyorlar.

bu büyük cehalet akıntısından uzak durmak için çok okumak, özelinde muhasebe etmek gerekiyor. insanın kendi iç dünyası ile yüzleşmesi, kimliklerini hazmetmesi en doğru adım olacaktır. tek başına bir ferdin bu baskı ortamında nefes alması bile imakansız olduğundan eşcinsellerin muhakkak birbirine dayanacakları bir arkadaş çevresi içinde bulunmaları gerekiyor. tek başına kalmış kendini lanetli sanan, dindar olduğu halde kendisini dine yakıştıramayan her ferd bu propagandalar ile büyük bir fırsat kaçırıyor. hem dünya huzurunu hem ahiret kazancını kaçırdığından başka hayattan lezzet alamıyor. ne gariptir intihara dindar çevrelerde eşcinsel kimlik sahibi bireyler daha fazla teşebbüs ediyorlar. bu üzücü durum için tüm toplumun desteği gerekiyor.

lanetin yerini sevginin alacağı günler diliyorum...