29 Ağustos 2009 Cumartesi

Eşcinsel Açılımı


sen islama eşcinselliği mi sokmaya çalışıyorsun?

hayır eşcinsellik zaten toplumun içinde var. ben islama hiç yakışmayan yalanı müslümanlardan uzak görmek istiyorum. çünkü eşcinsel ya yokedilmeli yada toplumun içinde onurlu bir birey olarak kendine bakabilmeli ve yer edinmelidir. ara çözümlerle, terapilerle, kamufle olmalarla, hormon tedavisi yada muska ile sadece üzerinde uğraşmış olursunuz. cinsel kimliğini yaşamayı tek başına yönsüz yordamsız yaparken, sonradan aile reisi olarak yapmaya devam eder. böylece kişisel özgürlük sorununu toplumsal bir soruna çevirmiş olursunuz. kandırılmış ve kandırmış insan öyküleri yurduma yakışmaz.

dini ve milli kimlik kadar cinsel kimlik önemli mi ki, sizin hukukunuza önem verelim?

yükselen islamiyet vicdan hürriyetine katkı sağlar. dini kimlikler yıllarca ezildi, biçildi. insani bir özellik olduğu ortaya çıkınca ister istemez toplumsal karakter içinde yeri belli oldu. tüm dini kimliklerin özgürleşmesi ile toplumsal payda kuvvetlenir ve geleceğe ümit toplumsal bir kardeşlik bağı içinde yerini bulur.

toplumsal doğru milli kimlik algısı, diğer milli kimlikleri tanıyıp onlarla irtibat kurmayı gerektirir. milli kimlik üstünlük vasfına değil, bir ailenin ferdleri gibi birbirini tanımaya doğru değiştikçe doğru şeklini buldu ve buluyor. tüm milli kimliklerin özgürlüğü parçalanmayı değil, her milli kimlik sahibi kitlenin toplum içinde kendi mahareti ile uyum sağlamasını netice verir. ezik ve yararlanıcı değil, katılımcı ve sahip bir ruh gelişir. cinsel kimlik de üçüncü adım olarak yerini alacaktır.

her cinsel kimlik sahibi diğer özellikleri ile ve insani varlığı ile toplumsal ödevlere katılır ve haklardan yararlanır. işe alırken, askere alırken, mahkemede yada toplum önünde aynı maharete sahip iki insandan birinin erkek, diğerinin kadın, birinin ermeni diğerinin başörtülü müslüman, birinin garplı diğerinin şarklı, birinin eşcinsel diğerinin eşcinsel olmayan bir kişi olması sonucu etkilemez. zaten uniter devletin vatandaşına etmesi gereken taahhüd de budur. madem ki devletin ortada bir tarifi var. o zaman bu tarifin gereğini de yapar. kişilerin birbirine veya gruplara nasıl baktığından etkilenmeden adaleti ortaya koyar.

bu söylediklerinin örneği var mı ki inanalım?

insanlık tarihine biraz dikkat eden bunu görür. Hz. Ademin oğulları habil ve kabil arasındaki gerilimden başlayan bireysel ötekileştirme, tanımama, bir yere kadar tahammül edilir ve ardından cinayetle sona ererdi. gruplar ve kabileler devletlere dönüştü. insanlık uzun yıllar içinde devletlerin bazen barış dolu baharını bazen savaş dolu kışlarını yaşadılar. benzer devletlerin biraraya gelmesi ile imparatorluk denilen devlet grupları oluştu. imparatorluklar kendilerini oluşturan devletleri tamamen kendi bedenlerinde ya eritmeye yada ötekileştirmeye uğraştılar. dünyanın tamamen keşfine kadar koca dünyada istenmeyen ötekinin hep gideceği bir yer vardı. "uymayan defolur gider" kuralı insanlık kadar eski olduğundan dinler ve geleneklerle desteklenir ve çoğu kere ara çözümlerle yada ince bir siyasetle atlatılırdı. tüm toplumların öyle böyle kabul ettiği genellemeci bir yönlenme tersine dönene kadar bu kısmen de işe yaradı. artık dinin inceliğine bakmadan özünü hissetmeden de yararlanılabiliyordu. felsefe çağı biterken arkada geleneklerin ve dini özünü kaybetmiş peşin kabullerin demode olup inanılmadığı bir dönem başlıyordu. bireye yönelen ilgi milli unsurlara dikkat etmeye başladı. artık istenmeyenin gidecek bir yeri yoktu. o zaman iki seçenek vardı. ya yokedilmeli yada onun da varlığı da dahil edilip, sistem tekrar tarif edilmeliydi. ilk akla geleni iki dünya savaşında denendi. sonucunda ise yenen de yenilen de istediğini alamadı. sonrasında ise milli değerlerin ne olduğu tekrar şekilleniyor ve milli ve geleneksel nefret ve ötekileştirme yerini milletler ittifakına bırakıyordu. hemen ardından daha dar dairede aile kavramı bundan etkilendi. büyük ve kuşakları içinde barındıran temsil edicisi ve iç kanunları olan büyük aile yerini çekirdek aileye bıraktı. ötekileştiren soydan atan irade şimdi milyonlarca yanyana gelmiş çekirdek ailenin yaşadığı şehirlerde yeni dönemi gösteriyordu. artık eski gözlükle bakıldığında aile bile denemez şekiller aile tarifi içinde yaşayabiliyordu. şimdi ise dünyada tüm dikkatler bireyin üzerinde toplanıyor. bir kişiliği oluşturan tüm kimliklerin ve sıfatların varlıkları ile bir birey tarafından onurla taşınabilmesi özgürlüğü artık yaşanabiliyor. bu sizin yada benim kişisel iznime bağlı olmadan, yaşadığımız çağın büyük çarklarının dönmesi ile zaten oluşuyor. buna uymayan yapılar ise zaten eski asırlarda olduğu gibi tarih sayfalarına gömülüyor. bu gidişattan anlaşılıyor ki bu hiç doğal değil, tesadüfi değil... insanın anlaması gereken bir ders, bireyden başlayıp tüm dünyayı kaplıyor... kendi aklına geleni yapmak yada kendine emredilene tabi olmak arasındaki ince bakış yine en son kendi bireysel özelliklerini keşfedene kadar ders veriliyor. artık dünya ilk akla geleni yapamayacak kadar dolu ve kalabalık; hem hayatın kıymeti, ötekileştirmekden daha yüksek... sonuçta ise inat edenler ibretle tarihte yerlerini alıyor, dersi alıp hayatına uygulayanlar kazanıyor. bu gidişatı gören herkes, nefretle anılan bir ebeveyn olmak yerine eşcinsel evladına sahip çıkar ve ona kıymet verir. bireylerin tüm farklılıklarını koruyarak tüm şevkleri ile insanlık ailesi içinde yerlerini alıp gayretlerini gösterecekleri bir döneme giderken bunun başarıldığı "asr-ı saadet" bir rol model olarak önümüzde duruyor.

bunun bedeli nedir?

zencinin, kadının ve eşcinselin öteki olmadığı bir dünyanın bedeli; nefsin arzuları peşinde koşarak hedon ve ilk akla geleni, kafaya yatanı yapmak yerine, ruhun kemali peşinde koşturan, toplumsal görevleri talep eden, danışmaya kıymet veren islamı kabul edip yaşamaktır. ilk anda görünen can sıkıcıdır ve ağırdır. hiç de heveslere uygun değildir. çünkü Hürriyet, Rahmanın omuzlara yüklediğidir. hür olmak dilediğini yapmak değil, hayatın karşısında tek saf olup omuz omuza gelebilmektir. omuz omuza ya getiriliriz, yada hür olarak kendimiz geliriz. sonuçda ise ayakta dimdik ve omuz omuza hür olarak bir araya gelmenin onurunu yaşarız. bu keyif ise ömre değerdir...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Müslümanlar da Hem Gey Hem Gururlu Olabilirler


Teolog De Sondy, müslüman bir akademisyen olarak, eşcinselliğin İslam inancı ile bağdaşabileceğine dair kanıtın Kuran’da yer aldığını savunuyor. Yeni tamamladığı doktora tezi ile Dr. Amanullah De Sondy, (29) Müslümanlığın bir parçası olduğu varsayılan bazı öğelere meydan okuyor.Times dergisi ile olan bir röportajda Dr Amanullah De Sondy, yeterli kanıtların bulunmasına rağmen, “koyu birer homofobik” olmaları nedeniyle muhafazakâr Müslümanların, eşcinselliği onaylamayacaklarını ifade ediyor.

Glasgow Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde eğitmenlik yapan De Sondy’e göre: “Kuran birkaç eş ve düzinelerce çocuğa sahip sakallı bir aile reisi talep etmez. İslam geleneğinde baba figürünün olmadığı peygamberlerin, “efemine” yaşamlar süren saygın, kutsal insanların bulunduğu aykırı aileler de vardır. Eşcinsellik İslam ile bağdaşmaz değildir. Her ikisi bir arada var olabilirler ve olmuştur da. Önemli olan bunu iyi bir yaşam sürmek ve iyi bir toplum yaratmak olguları ile bütünleştirebilmektir.”

De Sondy, Kuran’ın eşcinselliği kınadığını iddia edenlere karşı çıkıyor. Günümüzde eşcinsellerin İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde öldürüldüklerine sıklıkla şahit oluyoruz.
“Kişisel olarak kendilerine sorduğunuzda, benim kuşağımdaki Müslümanların büyük çoğunluğu koyu birer homofobiktir. Bana göre bu bilhassa iyice yerleşmiştir çünkü Müslüman toplumların çoğu geleneksel aile ve ataerkil toplum düzeni görüşleri içerisinde kök salmışlardır. Bütün bunlara meydan okumanın tam zamanıdır.”

De Sondy, hoşgörüsüzlüğün sadece Müslüman geleneğinin bir parçası olmadığına dikkat çekiyor. “İslami toplumlar çeşitlilik gösterir ve hemcinsleri ile olan ilişkilerini gözler önünde yaşayan insanların örnekleriyle doludur”. De Sondy, cinsel özgürlüğü kısıtlayan ve kadınların itaatini talep eden bir putperestliğin yaratılmasında, Mısır'daki Müslüman Kardeşler ve Suudi Vahabi mezhebi aracılığıyla yayılan muhafazakâr siyasi İslam’ı suçluyor.

Hem Kuran’da, hem de İncil’de yer alan Sodom’un yıkımı hikâyesi ile ilgili ise De Sondy şunları ifade ediyor: “Genellikle bu hikâyede Tanrının eşcinselliği reddedişinin anlatıldığı kabul edilir. Fakat dikkatle incelendiğinde, hikâye erkek çocuklarına tecavüz edilmesinin onaylanmayışı ile ilgilidir. Bu ikisi arasında büyük bir fark var.”

De Sondy, Müslüman bir azizin eşcinsel bir ilişkisi olduğunun anlatıldığına dikkat çekiyor: “16. yüzyıl Pencap'ında, Şeyh Hüseyin adında bir aziz ve şair yaşamış. Kendisi Hindu bir erkeğe âşık olmuş. Beraber yaşamış ve aynı mezara gömülmüşler. Fakat bazıları, bu erkeğin aslında bir kadın olduğunu öne sürerek bu hikâyeyi yeniden kaleme almak istemiş. Oysaki Hindistan yarı kıtasında “ahlak kurallarına karşı gelen”, kulaklarına küpe takan ve kadın kıyafeti içerisinde dans eden Sufi erkekler vardır.”

kaynak

orjinali

21 Ağustos 2009 Cuma

Otuzüç Ehadis-i Şerife

ilim talebesi olmanın yüksekliği konusunda bir araya getirilmiş otuzüç ehadis-i şerife, sadece eşcinsellere değil tüm insanlara okumanın, öğrenmenin, ilme iştah duymanın, öğrendiğini paylaşmanın ne denli kıymetli olduğunu gösteriyor.

siz Kur'ana dost olup ona talebe olun, bırakın size tenkitler dini, milli yada cinsel kimlikleriniz yüzünden olsun. Allahdan talep ve dua, hayırlı meyillerimize kuvvet verdiği gibi, tevbe ve istiğfar dahi kötü meyillerimizi keser, aşırılıklarını kırar...

bu kadar büyük hayırları amel defterinde toplamış olup alnı ak Rabbi önüne çıkabilen müslümanlardan olabilmemiz dileği ile...


-------------------------------

Bismihi Sûbhanehu

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri üçüncü defa girdiği Afyon Medrese-i Yusufiyesinde şu gelen otuz üç hadis-i şerife yi kendi evrad defterinde yazmış bilahare bazı nur talebeleri de kendi defterlerinde kaydetmişler. Bunların bazıları Üstadımız kendi kalemi ile tashih edip bazı Arabî ve Türki haşiyeler ilave edilmiştir. Risale-i Nur Talebe-i Ulum şerefini kazandıran ve ilim içinde hakikate bir yol açan mesleğini bu hadis-i şerifler beyan etmektedirler. Bu hakikati ifade etmek için merhum muallâ Üztadımız Emirdağ 1. sahife 90’da “ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatlar ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikata bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki; bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalaletlere galebe ediyor..." diye beyan buyurmuşlardır.
Mustafa SUNGUR

-------------------------------

1. “İlmi öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi Allah’a karşı haşyettir. Talebi ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihaddır.”
2. “Bir âlimin yatağına yaslanarak ilmine (kitabına) bir saat bakması yetmiş saat ibadetten daha hayırlıdır”
3. “İlmin talibi (talebesi) Rahman talibidir. İlmin talepçisi İslamın rüknüdür. Onun ecr-ü mükâfatı Peygamberlerle verilir.”
4. “İlim taleb etmek Allahın katında nafile namaz, oruç, hac’tan ve fisebillah olan cihaddan efdaldir.”
5. “İlminden menfaat görülen bir Âlim, bin abid'den hayırlıdır.”
6. “Din ile Dünya’yı taleb edenlere veyl olsun.”
7. “Bir Ademin bir hikmet kelimesini işitmesi, duyması bazen olur ki; ona bir sene ibadetten hayırlı olur. Ve bir saat ilim müzakeresi yanında oturmak, bir köle azad etmekten daha hayırlıdır.”
8. “Cenab-ı Hak bir ademi senin elinde (vasıtanla) hidayete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır.”
9. “Cenab-ı Allah şu ümmetin üstünde hem deccalın kılıcını, hemde büyük harbin kılıncını beraber cem etmeyecektir.” (Mülaheme-i Kübra olan ikinci harbi umumi âlem-i İslamı hırpalamadığı işaretiyle İslamlar içindebir deccal Âlem-i İslam-ı başka surette hırpalayacak.)
10. “Hilafet-i İslami’ye babamın kardeşi Amcam Abbas’ın oğullarından ta onu deccala teslim edinceye kadar zail olmayacak.”
11. “Ulemanın mürekkebiyle, Şüheda kanı muvazene edilse, muhakkak ki Allah yanında Ulemanın mürekkebi, Şühedanın kanından racih gelecektir.”
12. “Şedit, kuvvetli, kahraman o değildir ki, insanları mağlup etsin. Belki kahraman odur ki; gadap ve hiddet anında nefsini mağlup eder.”
13. “Bir Müslüman, bir Müslüman kardeşine bir hediye ihda etmesi; onun hidayetini artıran ve onunla ondan kötülüğü kaldıran bir hikmetli sözden daha efdal bir hediye yoktur."
14. “Halk-ı Âdemden (a.s.) ta kıyamete kadar Âlem-i İnsaniyet arasında deccal hadisesinden daha büyük bir umur, bir mesele yoktur.”
15. “Bir ilim talebesi ilim tahsil ederken eceli gelse, vefat etse onun derecesi ile enbiya derecesi arasında bir derece (Peygamberlik mertebesi) kalır.”
16. “Kim ki ilimden (yani ilmi imani ve tahkikiden) bir bab, bir mesele talim ederse; onunla amel etsin, etmesin bin rekat nafile namazdan efdaldir. Eğer öğrenmekle beraber amel de ederse yahut onu başkasına öğretirse o zaman ta kıyamete kadar onun o büyük sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır.”
17. “Kim ki, İslamı ihya etmek niyetiyle ilimden bir bab tahsil ederse onun derecesiyle peygamberlik derecesi arasında yalnız bir derece kalmış olur.”
18. “Bir mü’min de dört şey, dört ahlak içtima ettiği zaman Cenab-ı hak, o dört ahlakiyle ona Cenneti vacip etmiş olur;”
1-Lisanında SIDK “doğruluk yani yalan söylememek.”
2-Malda SEHA ”yani cömertlik”
3-Kalbde MEVEDDET, Sevgi
4-Hazırda ve gaybda olanlara NASİHAT etme.
19. “Kahinlerden birisi (*) gelecek Kur'anı (Kur’an'ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki; ondan sonra onun gibi ders ve talim veren olmayacaktır.((*)Kahin: Hadisin metnindeki kahinden murat Allah’u Alem ilhama mazhar, gaybi umuru veyahut gizli kalmış esrarı veyahut mestur olan Hakaik-i Kur’aniyeyi ilhamı ilahi ile ders verecek birisi demektir. Bu ise gaybi ve istikbali bir işaret bir ihbarı nebevidir./Abdülkadir Badıllı)
20. “Bir ilim talebesi , ilim tahsil etmekte iken ölüm ve ecel gelse vefat etse ŞEHİD dir.”
21. “İlmin efdali iman ilmidir.Bu ilim ile az olan amel; ilim ile olduğu için menfaat verir. Fakat çok amel cehil ile olsa menfaatsizdir.”
22. “Kur’anın hamelelerine ikram, hürmet ediniz.”(Kur’anın hameleleri ise ya Kur’anı hıfz edenlerdir veyahut Kur’anın hakikatlerini yaşayanlardır.)
23. “Ulemaya hürmet ediniz,ikram ediniz. Çünkü ulema Peygamberlerin varisidir.”
24. “Cenab-ı Allah(c.c.) Mü’min kulunu tecrübe ve imtihan için müsibet belaya giriftar eder. Fakat onun bu iptila-i ve denemesini o mü’min kulunun üstünde keramet ve ikramını izhar içindir.”
25. “Said: Fitnelerden uzak kalmış kimse, musibet ve fitneye giriftar olduğu halde sabır eden kimsedir. Böyle adam ise çok garip ve nadirdir.”
26. “Muhakkak fitne gelmektedir. İbadı (insanları) parça parça edecektir. Ancak âlimler ondan kurtulurlar.”
27. “Ahir zamanda şiddetli ve dehşetli bir bela gelecek herkese isabet edecek,ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisanîyle ve kalbiyle mücahede eden bir adam kurtulacak. O ise ona geçmişlerin mesleği sebkat etmiştir. Bir de Allah’ın dinini bilip tasdik eden birisi kurtulacak.”
28. “Beni Âdemin en cömerdi, en kerimi ve sâhisi benim. Benden sonra onların en kerimi en cevadı ise bir recul bir âdemdir kî; o âdem (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmi neşir edecektir. Kıyamet gününde müstakil bir cemaat halinde baas olunacaktır.”
29. “Kur’anı öğrenen ve öğreten, içindeki hakaiki'ni ders veren, bilmiş olsunlar ki; kıyamet gününde onların cennete girmelerine saik ve delil ben olacağım.”
30. “Sakın bid’atlara yanaşmayınız. Çünkü bütün bid’atlar dalalettir. Bu dalaletlerde cehenneme dayanacaklardır.”
31. “Bizden gayrısına kendini benzeten bizden değildir. Sakın Yahudi ve Hıristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz.”
32. “Cihadın en efdali odur ki; eğri yola olup, Hakka karşı mümanaat ve en cebbar hükümdarlara, kumandanlara karşı söz söyleyenlerdir.”
33. “Cihadın en faziletlisi kişinin kendi nefsi ve hevasına karşı mücahede etmesidir.”

-------------------------------

internette tashih edilmemiş ve eksik şekilde gördüğümden elden geçirip burada yayınlanmasını uygun gördüm. hayırlı cumalar ve hayırlı ramazanlar dilerim....

9 Ağustos 2009 Pazar

Eşcinselliği Tedavi Etme Hırsı Dinmiyor


Amerika Psikoloji Derneği (APA) bir rapor yayınlayarak eşcinselliğin kesinlikle tedavi edilemeyeceğini açıkladı. Rapor ayrıca ebeveynlere, genç insanlara ve onların ailelerine "eşcinselliği bir akıl hastalığı veya gelişim bozukluğu olarak nitelendiren yönelim tedavilerinden" kaçınmalarını öneriyor.

“Ex-gay” terapisi olarak da bilinen eşcinsellikten vazgeçirme teknikleri bir çok dini organizasyon tarafından uygulanıyor. Bu uygulamalar son derece etkisiz ve son derece zararlı olarak tanımlanmaktadır.

Amerikan Psikoloji Derneği 1973’de eşcinselliği zihinsel bozukluk sınıfından çıkardı.

Çalışma için görevlendirilen grubun başkanı Judith Glassgold, "Cinsel yönelimi değiştirmek için psikolojik müdahalelerin kullanımını desteklemek için yeterli kanıt yok" dedi. Ayrıca "cinsel yönelim değiştirme çalışmalarını savunanların iddialarının aksine, son araştırmalar cinsel yönelim değişimi için yeterli delil sunmuyor" dedi.

83 çalışmanın analizlerini içeren Rapor-138, cinsel yönelimleriyle sorun yaşayan insanlar üzerinde akıl sağlığı uzmanlarının kullanabileceği bir reçetelendirilmiş metotlar listesi de içeriyor. Dini inançların yönelim üzerindeki olumsuz etkilerine atıfta bulunarak, "Psikologların cinsel yönelim değişimine yatkınlık konusunda tamamen dürüst olmalarını ve müşterilerin amaçlarını ve varsayımlarını anlayabilmelerine yardımcı olmalarını” da sözlerine ekledi.

Bu rapor, Amerika'daki eşcinsellik karşıtı “ex-gay” merkezlerinin, bu merkezlerden birine gönderildiğine inanılan tıp öğrencisi Bryce Faulkner'ın ortadan kaybolmasından ve geylere uygulanan şeytan çıkarma ayinlerine benzer olayların günışığına çıkmasından sonra ortaya çıktı.
PinkNews.co.uk tarafından “ex-gay” hareketi üzerine hazırlanan bir raporda, “ex-gay” hareketinin önde gelenleri dahi Amerikan Psikoloji Derneğinin "bazı bireyler eşcinsel hareketlerde bulunmamayı veya bunları göz ardı etmeyi öğrendiler" açıklamasıyla ve cinsel yönelimin değiştirilemeyeceği hakkında aynı fikirdeler.

Dünyadaki en büyük “ex-gay” merkezlerinden biri olan Exodus International artık şu mesajı yayıyor "Yönelimi değiştirmek mümkün değildir."

Amerika Psikoloji Derneği'nin raporu, bu durumun ne kadar uzun göz ardı edilebileceğinin veya akıl sağlığına ne tarz bir etkisi olacağının çok net olmadığını belirtiyor.

Bu çalışma aynı zamanda, cinsel yönelimi değiştirme girişimlerinin sıkıntıya sebep olabileceğini ya da var olan sıkıntıyı artırabileceğini, depresyon ve intihar düşüncelerini de kapsayan zayıf akıl sağlığına yol açacağını ortaya çıkardı.

Exodus International bir açıklamasında, Amerika Psikoloji Derneğinin onarım terapisi gibi klinik teknikler üzerindeki eleştirileri ve cinsel yönelim değişimi hakkındaki görüşleri ile tam olarak aynı fikirde olmamasına karşın, raporun bazı insanların hayatlarını dini değerler ile uyum içerisinde yaşamayı seçtiklerini söylüyor.

Exodus International başkanı Alan Chambers; inanç bir çok eşcinsel erkek ve kadının hayatının çok önemli bir parçası olmasa da, kararlarını almalarında çok motive edici bir faktör olduğunu belirtti.

Araştırmalara göre Britanya’da son bir yılda her 6 psikologdan 1’i eşcinsel bireyleri "iyileştirme" girişiminde bulundu.(AE)

Ali Erol - Kaos GL

haber için DenizliGLBT'ye teşekkürler.

--------------------------------------

bir zamanlar amerikada ex-gay exodus hareketi vardı. pek çok doktor rahip ve araştırmacıyı içine alan yüzlerce eşcinseli iyileştirdiklerini iddia eden bu rezalet 2007de sona erdiğinde arkada sadece kendi dinine itikadı sarsılmış hem medden hem manen yaralı eşcinseller ve onların hayalkırıklığı ile dolu servetlerini tüketmiş aileleri kaldı. derneğin iki kurucusu eşcinsel olduklarını açıkladı.



tam bu sırada bu modadan yararlanmak isteyen başka bir servet avcılığı reklamı başladı. ülkemize kadar gelen ve ümitsiz aileler için evlatları ile toplumsal yapı arasında bağ kurmaktan ise evladının yönelimini değiştirmeyi öneren nicolosi'nin paçavralarına hiç incelemeden özellikle dindar camianın göze çarpan isimleri meylediyorlar. oysa amerikada şimdi o dönem de kapanıyor. onlarca denek durumuna düşmüş eşcinselin itirazları youtube gibi sitelerde ses buluyor.

kendi evladının ruhunu ve değerini düşünen ailelerin bu ve benzeri aldatmacalardan uzak kalmaları ümidi ile...















3 Ağustos 2009 Pazartesi

cinselliğe bakış nasıl olmalıdır?



kişinin cinsel yeteneği kazanması ayrı bir konudur, sağlık bilimleri ile incelenir. cinselliğini nasıl yaşayacağı ayrı bir konudur, gelenekler, sosyoloji bunu inceler. cinselliğini nasıl konumlandıracağı ayrı bir konudur, psikoloji bununla ilgilenir. lakin cinselliği yaşayıp yaşamayacağı tamamen kendi özelidir. hiç bir kimse özelinde bunu nasıl ve ne şekilde yaptığı üzerine tenkit edilemez. takip edilemez. casuslanamaz. "la tecessesü" ayeti ile bu haram edilmiştir. cinsel ilişkiye zorlanamaz yada cinselliği sona erdirilemez. cinsel kimliğe müdahele, insanın mümtaz varlığına yapılan saygısızlıktır. dini ve milli kimliğe müdahele etmekten hiç bir farkı yoktur. çevre sadece seçenek sunabilir ve telkinde bulunabilir. bu da ancak insani yardım olarak yerini alır. manası da asla o kimliği değiştirmek, örtmek vazgeçirmek, reddetmek şeklinde değil, o kimliği daha verimli ve toplumla uyumlu kullanmak üzerine olabilir.

cinsel kimlik cinsel yaşamın varlığı ve yokluğu ile alakalı değildir. hiç cinsel hayatı olmayan birisinin yine cinsel bir kimliği vardır. kimliği kullanıp kullanmamak kişinin kendi iradesinde kalır. aynı şekilde bu kimliği diğer tüm kimlikleri gibi istediği şekilde algılama, bu algısını ilan etme, başkaları ile serbestçe paylaşma hakkı vardır. bu hem anayasal hem uluslarası hukuk tarafından teminat altına alınmıştır. ben bireyin cinselliği ne yaşamasına ne de yaşamamasına destek veriyorum. çünkü bu durum herkes için farklı olan ve ahirette Rabbi ile arasında ortaya çıkacak bir hükümdür.

eğer kişiler dini milli yada cinsel kimliklerinin özgürlüklerini tam yaşayamazlarsa yaşadıklarını düşündüklerine itiraz ederler. hatta ötekileştirir ve nefret ederler. evet, bugün toplumda eşcinsel hürriyete itiraz edenlerin pek çoğu başka kimlikleri konusunda kendisi ile yüzleşememiş ve bu kimliklerini istediği halde kullanamamış bir kesimdir. kendi içsel dengeleri oturmuş ve hayat algısı tecrübe ile yerleşmiş bir bireyin en temel bildiği bilgi "hiç bir kimlik telkinle değişmez" olduğudur. değiştirmeye zorlarsanız yeni, hibrit ve tümden farklı bir şey ortaya çıkar. bu görüntü maskesi altında eskisi uzun vadede tekrar galip gelerek hükmünü icra eder. bu sebeple evlendirilerek normalleştirilen(!), terapi ile düzeltilen(!), tevbe ve nedamet ettirilerek çevrilen(!) pek çok eşcinsel bir süre sonra yine eşcinselliği yaşadığı mekanlara ilgi duyar. bu yakın bir arkadaşının ağladığı omzu olabilir. yada parkların ve hamamların karanlıkları olabilir. bazen hayati tehlikeyi göze alıp, eski durumuna tekrar iştah duyar. rüyaları ise onun değişmeyen kimliğini yüzüne vurur. herşeye rağmen birileri bu kimlikleri değiştirdiklerini bağırarak kutlar, birileri de değişmiş gösterip o kalın örtüler altında değişmemiş kimlikleri ile bir rezalet patlayana kadar hayata devam eder.

eşcinsellik bir isyanın ifadesi mi dir?



avrupa felsefesinin yükselişi ile metodolojik bakışının analizci ve kuşkucu yaklaşımı her bilim ve yaşam kesitine de yerleşti. bilim sanat ve felsefeden yetişen pek çok meşhur içinde hatırı sayılır bir eşcinsel kesim de bulunuyordu. onların diğer söylemleri sanki eşcinsellikleri ile daha bir kuvvetli göründü. böylece eşcinsellik farklı düşünmenin bir şekli gibi algılandı. islam beldeleri son yüzyılda avrupa ile rekabetleri gereği avrupa felsefesinin derinliğine soğuk baktılar. bu ise eşcinselliğe de soğuk bakmayı getirdi. eşcinsellik avrupa işi, dik başlı, varolanı reddeden, inatla normale karşı çıkan bir özelliğe büründü. gençler ve yeni felsefe öğrencilerinin geleneksel islamı yaşayanlar ile birbirlerini dinlemeyen tavırlarıyla kıyının iki ucu birbirinden uzaklaştı. eski anarşist felsefecilere göre sadece bilim felsefe ve eşcinsellik gibi kimlikler değil, sanatın da her hali bu başkaldırıyı gösteriyordu. oysa islamın sanatında kargaşa ve başkaldırı yerini asırlar boyu bir ahenk ve huzura bırakmıştı. eşcinsellik de bir kimlik olarak toplumda yerini almıştı. şimdi ise bu çalkantı ile karışan ve durulmaya başlayan yeni dönemde geçmişi daha iyi anlamak ve kendi kimliğini konumlandırmak için gayret etmek gerekiyor. eşcinsellik bir kimlik olarak anlaşılmayı tekrar keşfedilmeyi bekliyor.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Kur'anın Bakışı


Eşcinsel kimliğin çağımızda karşılaştığı büyük toplumsal tepkiyi kavradıkça bu kimliğin sosyal ve bireysel onuru daha önem kazanıyor. hakları ödevleri bir yana yaşamı arzu edilmeyen ve hakk-ı hayatı esirgenen bir birey olarak normalden fazlaca dertle sorunla yüzleşiyoruz. bu kadar tepkiye rağmen gariptir, adeta hepimiz hakkında varolan bir şefkat bir inayet ve manevi yardım bizi çevreliyor. son derece samimi islamın tesellisinden yararlanmaya yaklaştığımızda bize layık görülmeyerek uzak tutuluyor. öyle iliklerimize dek bu mana kazınmış ki, eşcinselden modacı, medyacı olur ama imam, ilahiyatçı, hukukçu, olmaz gibi geliyor. eşcinsel olsa olsa modern olur, tikky olur... olur da... yaşlı amcalardan, o her zaman gördüğümüz mahalleli den çıkmaz sanıyoruz. oysa asıl bizim yerimiz burası... toplumun taa orta yerinde aynı oran, aynı yüzde ve aynı sıklıkla zaten yaşayıp gidiyoruz. sadece şimdilik görünür olanlarımız medyada varolduğu için sanki oralara yığılmış zannediliyor.

toplumun içinde o derece onun rengi ile kamufle olmuşuz ki, onun tüm zaaflarını da alıyoruz. göreceli olarak ortalamadan daha hassas kalbimizle daha çok üzülüyor, daha hafif ruhumuzla daha çok etkileniyoruz. cevabın yazılı olduğu adres ise bize tabu olduğundan sadece derin bir üzüntü ile bakakalıyoruz. üzülüyoruz çünkü karşımızda islamı isim olarak alan lakin hayatın dalgaları karşısında bunalan kararan, üzülen, ümitsizliğe düşen ve sıkılan bir anlayış var. bunun böyle olmadığını söyleyemiyor ve eşcinselliğimizi gizlemek adına önceleri o rengi alıyor, sonraları da o hale geliyoruz. oysa son derece pozitif bir bakışı olan Kur'anın gösterdiği manzarada en ufak bir siyah nokta ve üzüntü yok. "her şey güzeldir, ya bizzat güzeldir ya da sonuçları itibari ile güzeldir" ilkesi ile bakışın içinde elbette yas ve figan olamaz. gökkuşağının tüm neşesini bize farkettiren islama çok uzak olan bu kaos kargaşa, bunaltı ve manevi elemleri onun malı sanmak pek büyük bir yanlıştır. Kur'ana muhatap olup derinden derine kendi ruhunda bunun köklerini inceleyen ve muhasebe edebilenler islamın farkettirdiği o gerçeğin iç alemlerinde de uzantılarını bulurlar. psikoloji ve terapi, bu üzüntünün kaynağı olarak karmaşa algısını gösterir. Kur'an ise bir adım daha ileri gidip bunun da sebebinin "dalalet" olduğunu teşhis eder. dalaleti tarif edip onun en etkili çözümü olarak Allahın zikrini önerir. yani sorunu, tüm mevcudatı bir Zat'ın emri altında olduğunu göstermekle çözer. zaten görünen düzen ve sistem buna şahittir. işte o zaman müslümanın karşında dostlar düşmanlar yararlılar zararlılar gibi kavramlar kalkar, sadece bir komutanın emri ile hareket eden tüm ve tek parça bir evren ortaya çıkar. böyle bir sistemde herşey ancak onun rızası ile haraket edeceğinden müslüman kendisine temas eden her hareket ve hal içinde Allahın bir iltifatını bulur ve onun adını anmak onun kalbini tatmin eder, teskin eder, teselli eder, şevklendirir.

bu konu risale-i nur'da 11. pencerede şöyle izah edilmiştir:

"اَلاَ بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ" Bütün ervah ve kulûbün dalaletten neş'et eden ızdırabat ve keşmekeş; ve ızdırabattan neş'et eden mânevî elemlerden kurtulmaları, birtek Hâlık'ı tanımakla olur. Bütün mevcûdâtı, birtek Sâni'a vermekle necat buluyorlar, birtek Allah'ın zikriyle mutmain olurlar. Çünki: Hadsiz mevcûdât birtek zâta verilmezse (Yirmiikinci Söz'de kat'î isbat edildiği gibi) o zaman her birtek şey'i, hadsiz esbaba isnad etmek lâzım gelir ki, o halde birtek şey'in vücudu, umum mevcûdât kadar müşkil olur. Çünki: Allah'a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. Ona vermezse, herbir şeyi hadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit bir meyve, kâinat kadar müşkilât peyda eder; belki daha ziyade müşkil olur. Çünki; nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkilât olur. Ve yüz nefer, bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de: Çok muhtelif esbabın birtek şeyin îcadında ittifakları, yüz derece müşkilâtlı olur. Ve pek çok eşyanın îcadı, birtek zâta verilse yüz derece kolay olur. İşte mahiyet-i insâniyyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsiz ızdırabdan kurtaracak yalnız tevhid-i Hâlık ve mârifet-i İlahiyyedir. Mâdem küfürde, ve şirkte nihayetsiz müşkilât ve ızdırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakikatı yoktur. Mâdem tevhidde, mevcûdâtın yaratılışındaki sühulete ve kesrete ve hüsn-ü san'ata muvafık olarak nihayetsiz sühulet ve kolaylık var. Elbette o yol vâcibdir, hakikattır."