17 Şubat 2010 Çarşamba

Rüzgara Karşı


devlet çok değişik bir kavram. ortak bir tanımı olsa da, herkes o tanımın bir köşesinden daha sıkı kavrıyor. bir başka değişik kavram olan toplum, içinde yaşadığımız kuşaklar olsa da, o da tüm katmanları ile çok farklı desenler gösteriyor.

içlerinde birbirine zıt söylemleri olsa da, herkes insani yaşam paydasında buluşuyor. işte bu payda eğer bireye ulaşabiliyor ise, ortalama istifadeden hissesi az olsun çok olsun, yurdumdan yaşamak keyifli hale geliyor. bu payda ise devletin teminatı altındadır, öyle de olmalıdır...

bu güzel ortamda, hürriyet adı altında, bir kesimi yoketmek için yapılan faaliyetler de iklimden istifade ile tarlaları basan zararlı otlar gibi türüyor. "ama herkese hürriyet var, madem öle biz de sesimizi çıkarma hakkına sahibiz, biz de muhalefet ettiğimiz fikri yoketmeye çalışıyoruz" adı altında hedef kitleye sinsice pusular kuruluyor. normalde bu durum hukuki refleksleri atak ülkelerde çarçabuk bertaraf ediliyor. çünkü asıl olan varlığınızın temellerini kavramak ve kişiliğinizle barışık, hayat algınızla sağlıklı olarak genel paydadan hissenizi almak ve toplumsal paydaya katılmaktır.

dini ve milli kimlikler gibi cinsel kimliklerde de aynı hürriyet talebi, bu talebi bozmak ve ifsad etmek gayretleri, sonuçsuzluğa mahkum edip varolandan beslenmeye devam etmek halleri ortaya dökülmektedir. devletin hukuki reflekslerde geç kalması ise tahminlerin ötesinde insanın canına malolmakta, aileler parçalanmakta, toplum yara almaktadır. bu refleksin, hürriyet talebine dikkatle baktığında doğru görmesi ve hak ile batılı birbirinden ayırması hayati bir karardır. belirsizlikten ve bulanık anlardan yararlanan çevreler ise kısa zamanda maddi çıkarlar elde edecek yöntemler geliştirirler.

kimisi cinsel kimliği reddeder. bunun için acımasızca şok tedavileri ve işkence adına tüm tıbbi denemeleri yapıp, hedefteki zavallıyı posaya çevirip, "çocuğunuzun tedaviye tepkisi bu şekilde oldu" deyip işine bakar.

daha sinsi bir kısmı, "cinsel kimliklere saygılıyız. ama görüyorsunuz ki çok sıkıntılıdır. öyle ise bunu göstermemeyi öğretip, bir nevi onarım yaparak, normal hale getirebiliriz. isteyin, isterseniz yaparsınız" diyerek meçhul bir programı, tıbbi kelimelerle süsleyip servet avına çıkar.

bilmin bu kadar pespaye edilip ayağa düşürülmesi nasıl ciddi bilim adamlarını yaralıyor ise, dinin de bu şekilde kullanılması ciddi din adamlarını incitiyor. çünkü cinsel kimliğinden ailesinin menun olmadığı bir çocuğun bu adamların eline düşmesi yeterince büyük bir dramdır. kendini kafir zanneden, her aldığı nefes hayatına yük olan, mahçubiyet karanlıklarında, normal hiç bir şeyi düşünemez hale gelen, sıkıntılı saplantılı bireyler yetiştirmenin hiç kimseye faydası yoktur. "ben öle değilim ki, her aklıma geldikçe abdest alıyorum" deyip, tüm gün suları başından yıkanmışçasına damlayan, kendini cehennemde kabul edip kura kura sağlığını bozan, okuduğunun manasından kendisi cahil, kıraatsız tecvidsiz adamdan medet bakleyip, kendi akibetini hazırlayan bu zavallı insanlar, sadece cehalet kurbanıdırlar.

bunun daha sinsi uygulanışı ortaya çıkmakta, "bundan sıkıntı duymuyor musunuz? madem durumunuzu zordur o zaman niye kur'andan yararlanmıyorsunuz. işte bu duaları okuyun, parasal bağışlarınızla devam ediyoruz" diyen ilanları ile biçarelere pusular kurulmaktadır.

kimlikler olarak yukarıdaki şablona ne koysanız ona uygun bir vartanın varlığına hemen ulaşırsınız. kendi cinselliğini yeni farkeden heyecanlı bir genç bayan, yada özelini cahil çevresi ile paylaşan bir eşcinsel kısa zamanda bu tehlikelere yakınlaşır. sonrasında gencecik insanların uzun ve çileli hayatı başlar.

şunu açık ve net ortaya koymak gerekir ki, biz sıkıntıdayız. bu sıkıntı bizim kendimizi kabulümüzden değil, çevremizin bizim kimliğimizi kabul etmeyişinden kaynaklanıyor. karşılaşılan red ediliş öyle büyük oluyor ki, birey yalanlarla ve yapmacık rollerle şiddet hedefi olmaktan kaçınmaya uğraşıyor. çevremiz, bireysel olarak bize değer vermeyip, kulaktan dolma yada kendi önyargıları ile verdiği kararla bize muamele ediyor. insani kıymetimizin özellikle kanunla henüz taahhüt altına alınmayışı da fırsatçıların işine geliyor.

çözüm ise birbirimize sahip çıkmaktır. ailemizin bize sahip çıkmasıdır. aile olarak çocuğumuza sahip çıkmaktır. kimliğimize ve bu kimliğin bize kattığına bakmadan, önyargılara kapılmadan sahip çıkmasıdır. karakteri ifade ederken kullanılan kimlikler insana değer biçmek için değil, onu anlamak için kullanılmalıdır. birbirini anlayan, evladını anlayan, çevresini anlayan, sahip çıkanlar anılmaya, hatırlanmaya ve saygıya layıktırlar. kendimizi sevdiğimizi hayatımızı paylaştığımızı onurumuzla yaşamak ve korkmadan ürkmeden neşe ile topluma katılmak sadece bireysel bir kazanç değil, tüm milletin kazancıdır.

diri diri gömülen, yakılan, öldürülen, boğulan kardeşimiz kızımız oğlumuz değil insanlığımızdır. bu cahiliye asrı karanlığından, ayakları gerçeğe basan gözleri cenneti gören insanlığa çıkmak herzaman Kur'an ile mümkündür. birbirine kurşunla tutturulmuş tuğlalar gibi sımsıkı kardeşlik bağları ve sahiplilik bizi de toplumumuzu da adım adım gerçek medeniyete götürecektir. genç kızları fuhuştan korumak diri diri gömerek sağlanamayacağı gibi, genç eşcinsel erkekleri de fuhuştan korumak onları öldürerek, terapi ile benliklerini silerek veya riyakarlık öğreterek sağlanamaz.

aksini geveleyenler, her türlü kimliğin bir şekilde genel içinde sessiz kalmasını isteyenler, güya edep bahaneleri ile aslında varolanı dillendirmeyip, sindirenler tarihten de silinmeye layıktırlar.

şimdilik bu sert esen rüzgarlar hiç ümitsizlik vermesin. biliyorsunuz rüzgarda büyüyen ağaç, derin köklü olur. dikilmenin kıymetini bilir.

5 Şubat 2010 Cuma

Uzman Gözüyle Eşcinsellik 2

"Eşcinseller ne isterler?" başlıklı yazıma yollanan yorumu sizinle paylaşıyorum:

Selamlar,

Bu bloğu yeni görüyorum. Konuya gerçekten hassas bir yürekle yaklaşan blog sahibine teşekkür ediyorum. Çünkü;

1. Özellikle Müslümanlara kutsal kitaplarında anlatılan öykülerin, verilen misallerin bir amacı olduğunu yeniden ve en azından bana hissettirdiği için.

Eğer anımsarsak Kuran’daki tüm öyküler, dışlanan ve ötekileştirilen bir azınlığın toplumsal zemindeki haklarının korunmasını örnekler. Bu azınlık kurandaki ifade ile "şehrin ileri gelenleri" yani iktidarı ellerinde tutanların yarattığı zulüm ve kaostan mağdur olan bir kesimdir. Ben kurandaki örneklerin televizyonun olmadığı bir dönemde insanlar sıkılmasın diye anlatılan olaylar olduğuna inanmıyorum. Her öykünün dinleyene aktarmak istediği bir ruhu, bir mesajı vardır. Mekke’deki zenginler, "davasından" vazgeçmesi için Muhammed peygambere sosyal ve ekonomik bir statü teklif ettiklerinde korktukları bir köle ile aynı kefeye konup konmayacaklarıydı. Yani itiraz ettikleri sadece her şeyi yaratan tek bir tanrı değil her şeyin aynı tanrı tarafından yaratılması ile kutsanması ve devamında gelen eşit olma endişesiydi.

Şu an Müslümanların özellikle geyler konusundaki tutumu Hitler’in soykırımını tüm dünyaya yangılı yangılı anlatan İsrail Devletinin aynısını Filistinlilere yapmakta hiçbir sakınca görmemelerine benziyor.

Peygamber dönemini biraz araştırırsak müşrik zihniyetinin ne olduğu oldukça açık örneklerle betimlenmiştir. En az iki yıl Müslümanları Mekke’de bir mahallede hapseden, yok sayan, yok etmeye çalışan zihniyeti eğer bu ilahi mesaja bağlı insanlar olarak kınıyorsak bir benzerini yıllar sonra üretip üretmediğimiz konusunda bir hassasiyet geliştirmiş olmamız beklenir diye düşünüyorum. Bu bloğa yazmak istedim çünkü bana Allah’ın neden yeniden bir kitap indirdiğini anımsattı.

2. Pınar hanımın bazı sorularına belki bir yanıt verebilirim diye düşündüğüm için de buraya yazmaya karar verdim.

Bir İslam hukukçusu (fakih) olmadığım için nikah gibi bir olgu hakkında fikir belirtmem çok şahsi olmaktan öteye gitmez. Ancak bir psikolog olduğum için gey çiftlerin heteroseksüel çocuklara nasıl model olabilecekleri konusunda, alanımdan hareketle bildiklerimi paylaşabilirim.

İnsanların çocukken karşılaştıkları özellikle anne-babalarını rol model aldıkları kesin bir gerçek. Konuşma tonlamasına varana kadar hepimiz ebeveynlerimizi önce taklit sonra ustalaşma yolu ile rol model olarak aldık ve içselleştirdik. Ancak rol modelin işlevi ile ilgili gözlemler sanılanın aksine rol modellerin aynen içe aktarılmadığını gösteriyor. Bu basit bir örnekle önünüzdeki modelin “ne yapacağınız” konusunda size ilham verebileceği gibi “ne yapmayacağınız” konusunda da bilgi veriyor oluşu ile somutlanabilir. Tersi bir mekanizma ile hepimizin sadece anne- babalarını taklit eden ve bir tornadan çıkmış insanlar olmamız gerekirdi. Ayrıca, anne-babalarımızın da anne-babaları vardı. Ebeveyn sayısının tarihte geriye gidersek azaldığı göz önüne alınırsa, rol modellerin çocuklara aynen geçtikleri yaklaşımı şu an gördüğümüz insan çeşitliliğini açıklamakta oldukça yetersiz kalmaktadır.

Bu durumda nasıl farklılaşıyoruz? Hangi mekanizma rol modellerin bazı özeliklerini aynen almamızı sağlarken, bazılarına nötr kalmamızı ve bazılarının ise tam tersini yapmamızı sağlıyor diye sormamız gerekiyor.
Burada işleyen mekanizma kendi öz benliğimiz ve onun özelikleri ile açıklanabilir. Toplumsal rol modellerin kaçınılmaz bir şekilde tekrarlandığını varsayarsak örneğin putperest bir toplumda peygamberlerin vahiy inmeden de putperest geleneklere karşı bir itilme hissetliklerini öne süren savlarımızı yeniden değerlendirmemiz gerekecektir. Ya da neden et obur bir ailede etten midesi bulanan çocuklar olduğu gibi sık rastlanan kişilik özelliklerini de görmezden gelmemiz gerekirdi.

Örnekleri uzatmak mümkün ama Pınar Hanımın sorusu özeline dönersek; rol modelin kesin belirleyici olduğu önermesi heteroseksüel ailelerce yetiştirilen bazı çocukların neden heteroseksüel olmadıkları açıklayamaması açısından oldukça tartışmalıdır. Eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine izin veren ülkelerdeki gözlemler de bu çiftler tarafından yetiştirilen her çocuğun ebeveynlerinin cinsel yönelimleri özdeşleşmediklerini göstermektedir.
Dolayısı ile Pınar Hanımın sorduğu sorunun psikoloji alanındaki gözlemlere göre yanıtı bir çocuğun cinsel yönelimini belirleyen faktörün ebeveynlerin cinsel yönelimi olmadığı yönündedir.

Eğer gey ebeveynler, bazı heteroseksüel ebeveynler gibi çocuklarının cinsel yönelimini kendi doğrularına göre şekillendirmek istemezse, çocuklarını ancak büyütebileceklerini ama onların yapısını seçemeyecekleri noktasında olgun kalabilirlerse çocuklar kendi doğalarındaki arzu ve ihtiyaçları anlayabilme kabiliyetleri nedeni ile kendi yollarında mutlu, sağlıklı ve üretken bireyler olarak yürüyebileceklerdir.
Sonuç olarak Pınar Hanımın sorduğu soru önyargısız bir gözle bakıldığında görülebilecek bir olguyu değil toplumsal olarak duyulan bir korkuyu ve dolayısı ile tehdidi gündeme getirmektedir: Heteroseksüel olmayan çocuklar ailelerindeki patolojik karakterler ya da travmatik (taciz, tecavüz gibi) yaşantılar nedeniyle normalden sapmıştır. Oysa görünen odur ki bir insanın küçük yaşta yaşadığı travmatik cinsel saldırılar kişinin cinsel yönelimini değil bir diğeri ile sağlıklı ilişki kurabilme kapasitesini zedelemektedir.

Rol modelin belirleyiciliği ile ilgili bir başka argüman da gey erkek çocuklar ile babaları arasındaki ilişkiden hareket eder. Bu sav, gey erkek çocukların sert ve acımasız babaları nedeniyle “normalden saptıklarını” önerir. Oysa geleneksel babaların eşcinselliği “sapıklık ve aşağılayıcı” bir yaşantı olarak algılaması nedeniyle gey erkek çocuklarını dışlamış olmaları da aradaki İlişki kopukluğunu açıklayabilecek bir diğer önermedir ve her gey erkekle babası arasındaki sistemi görünür kılan bir bakış açısı değildir. Ayrıca, baba-oğul ilişkisindeki kopuklukların cinsel yönelimin değişmesini sağlayabileceğini öne sürersek, babası ile çatışmalı heteroseksüel erkeklerin ya da annesi ile çatışmalı heteroseksüel kadınların durumunu açıklamakta yetersiz görünen ve sadece eşcinselleri dışlayan bir bakış açısı geliştirmiş oluruz.
Üstelik bu argüman, gey çocukları olan bir çok anne-babayı derin bir suçlulukla yöneterek, çocuklarını reddetmeye, görmezden gelmeye, değiştirmeye ve gerekirse yok etmeye neden olduğu için eşcinselliği yok etmek isteyen sistemin etkin bir parçası olarak işlevsel de görünmektedir. Böylelikle farklı çocukların ilk törpülenişi "acımasız" bir şekilde ebeveynlerin üzerine yıkılmakta ve eğer iyi bir anne-baba olmak istiyorlarsa çocukların kendi elleri ile dışlamaları, değiştirmeleri, reddetmeleri ya da son noktada yok etmeleri ilk önce onlardan beklenmektedir. Bu beklentinin bir anne*baba için ne kadar zedeleyici olabileceğini tahmin etmek çok zor değildir.

Pınar Hanımın bir diğer sorusuna gelirsek, gey ilişkilerin toplumsal görünürlüğündeki artışla birlikte geylerin sayısında artış olacağı şeklinde ifade bulan endişesi ise gerçek bir işleyiş olmaktan çok eşcinselliğin yok edilmesi gereken bir sapıklık ya da hastalık olduğu argümanını savunan korku dolu zihniyetin başka bir kaygı ve denetim mekanizması olarak görünmektedir.

Toplumsal görünürlüğün cinsel yönelimi belirleyebilmesi, heteroseksüel görünürlüğün “mutlak” kabul edildiği ve izin verildiği, desteklendiği, ortaya konduğu bir toplumsal yapıda eşcinsel yönelimin neden ortaya çıktığını açıklamakta oldukça yetersizdir. Bu durumda, eşcinsel bireylerin görünürlüğündeki artışın, eşcinsel olanların sayısında bir artışa değil eşcinsel olduklarını saklayanların sayısında bir azalmaya neden olmasını öngörebiliriz.
Kuran incelemeleri ebedi cehennem sözünün sadece kafirlere vaat edildiğini ortaya koyar. Ve kafirliğin tanımını ‘Tek Tanrı’nın kabul edilmemesi, ona ortak koşulmaması ve ondan ümit kesilmemesi” ile sınırlar. Kafirlerin “derin bir ayrılık içine debelendikleri acının (Şikak: Bölünme, ayrılma) ) kaynağı ise Allah’tan ayrılık değil kendi içlerindeki bir yanlarından ayrılıktır. Çünkü Allah kendisinden ayrı kalmamızın teorik ve pratik olmadığı bir şekilde her zerrede mevcuttur ifadesi yine Kuran'dan erişebileceğimiz bir diğer ifadedir. Bu nedenle “biz Müslüman olduk” ifadesinde “teslim olunan gerçek” kişinin dışındaki tek tanrı kavramı olmaktan çok kendi benliğindeki farkındalığı kabul edebilmesi olarak da anlaşılabilir. (Müslüman: Teslim olmuş anlamındadır)

İnsanın kendi benliğindeki özünü fark edip onu toplumsal olana ilan etmesini emreden bir tanrının öğretisini, insanların kendi benliklerinde hissettikleri bir gerçeği saklamaları ya da inkar etmeleri şeklinde tefsir etmek bu açıdan bakınca kendisi ile derin bir ayrılığa düşmüş yani ruhen hastalanmış bireyler üretmekle eşanlamlı görünmektedir.

Alemlere rahmet ve kurtarıcı olarak gönderildiği söylemi ile kıvanç duyduğumuz ilahi mesajın, hasta ve hastalandırıcı bir sisteme hizmet edebiliyor olması bir Müslüman olarak benim baştan karşı çıkmam ve her şekilde sorgulamam gereken bir iddiadır diye yaşıyorum.

Blog sahibi arkadaşın isabetli bir şekilde ortaya koyduğu gibi kimsenin İslam’a eşcinselliği sokma gayreti yoktur. Münafıklık olarak tanımlanan bu kişilik yapısı kafirlikten de beter bir şekilde yerilirken buna en azından benim şahsi bir cesaretim olmadığını buradan ifade etmek isterim. Ancak blog sahibi arkadaşın ifade ettiği çabasında yanında olmayı oldukça mümince bir davranış ve bir cihad olarak gördüğümü de ifade etmek isterim. Amaç İslam’a eşcinselliği sokmak değil, amaç yerilen ve her zaman yaralayıcı bir alışkanlık olan bir yalanı toplumsal yapıdan kaldırmaktır.

Psk. Mahmut Şefik Nil

bu değerli paylaşımdan dolayı teşekkür eder, desteğinin devamını ve yorumlarını dilerim...


2 Şubat 2010 Salı

Hürriyet


hürriyet en tatlı bir nimettir. evet başlığı ne olursa olsun hürriyet kelimesi o konu içine girdiğinde, düzgünlüğü değerli kılar, çünkü diğer şıklara rağmen gayret vardır. eserleri kıymetli yapar, çünkü sınırlanmamış bir ifadeden doğmuşlardır. hava gibi su gibi, insana medet verir ve ondan yararlanmak, onun atmosferinde bulunmak insanı onurlandırır. bu kadar büyük bir kıymet tüm insanlık tarihi ve tüm kıtalar nazara alınıp bakıldığında şu anda, bizde eğer varsa bu ancak büyük bir nimettir hem çok ağır bir yüktür. eğer hürriyete yakınsak bu çok büyük bir ümittir. eğer içindeki durumumuza bakıp hürriyeti niyet ediyorsak bu çok büyük bir hedeftir.

İslam, hürriyeti tarif ederken bir başıboşluğu ve kuralsızlığı değil, asayişi, imtiyazların kaldırılmasını, hukuki denkliği, toplumsal düzenin şartı saymaktadır. Hürriyet anlayışında tüm kimliklerin şuursuzca desteklenmesini değil, yada tersine, ezilmesini değil, asayi ve toplumsal huzur ortamı ile açılıp gelişmesini arzu eder.

eşcinsellik hürriyeti tarif ederken, cinsel devrimin köşe taşlarını belirlerken, tüm cinsel kimliklerin birbirine saygısını, toleransını şart sayar. asayişin kalktığı, tek sesli hale gelen, imtiyazlı kesimlerin baskın olduğu ülkelerde en ziyade sıkıntı çeken cinsel kimlik eşcinselliktir. cinsel kimliklerin özgür olmadığı yerlerde her nasılsa eşcinseller bir şekilde sistemin içinde bir yerlere servis edilmektedir. öyleyse imtiyazın kalkması eşcinsel kimlik için hürriyetin başlangıcıdır.

ister dini ister cinsel kimlik ile hürriyet arzu edilsin, temel olan insaf ile muamele etmektir. yani sırf taraftarlığı için hürriyetinden bile vazgeçebilen haksızdır. kendi hevesi için vatanının felaketini arzu eder. feda edebileceği hürriyet yalnızca kendisinin ki olabilir. başkasının hürriyetinden vazgeçmesini talep edemez.

öyleyse hareket tarzı iyi hedeflenmiş, hissi hareket etmeyen, tavrı ile model olan dini ve cinsel kimliklere toplumun ihtiyacı vardır. bu modellerin olmayışı yüzünden insanlar islam kimliğini taşıyan bir insanı dünyevi hatta siyasi hedef için öyle görünüyor ve bununla hedefine yürüyor ithamında bulunurlar. halbuki hak kelamı uğrunda yüzyirmi dört bin peygamber hayatlarını harcamış, yüz yirmi dört milyon evliya kalplerindeki coşkuda dünya iştahı olmadığını hayatları ile göstermiş, bir milyarı aşkın asfiya uhrevi bir yolun içinde dünyevi gayelerin olmadığını ifade etmişlerdir. tüm bu büyük tarihten cahil olarak sathi bir şekilde bakıldığında islamiyet ile baskıyı bir arada düşünebilmek büyük bir yanlıştır.

eşcinselliğin rol model ihtiyacı da aynı şiddettedir. çünkü eşcinsel kimliğe sahip olmak sonradan kazanılan bir durum değildir. sonradan farkedilen bir durum olmadığı gibi artık görmezden gelmek imkansızlaşmış bir durumdur. birey içindeki yara ve utanç kabul ettiği, toplumdan farklı bu kimliğini artık gizleyemeyeceğini yada gizlemek istemediğini düşünür. artık dolaptan çıkmak vaktidir. zaten kalpteki her yetenek, göze görünmek ve hayata tutunmak ister. eşcinsellik de büyük bir ikram tüm diğer yeteneklerimiz gibi olarak içeride gelişip artık kişilik içinde hayata karışmak ister. hatta bir kimlik olarak karakterde yerini almak diler. işte bu noktada benzerlerinin tarzlarını arar. tecrübesiz ve toyca kendini ifade etmeye çalışır. anneler bu farkı evlatlarında hep bilirler. birey bu noktada yardıma ve ilgiye muhtaçtır. karşısında eğer onu "kezban" ve tecrübesiz olarak niteleyen ve cinsel kimlikten cinsel aktiviteyi algılayan bir örneği görürse, yanlış yönlenir. eğer karşısında 0nu "günahkar" ve temizlenmesi gereken bir kir algılayan bir örneği görürse yine yanlış yönlenir. geride sadece sıkıntılı bir hayat, çekilmiş acılardan sonra yine mecrasını bulmuş kayıp bir hayat kalır. gariptir ki, bugün yurdumda gözünü açan her eşcinsel kimlik sahibi insanın gözüne bu iki aşırı ve başarısız uç sokulmaktadır.

birbirine muhalif felsefeler, görüşler, dünyadaki çok şeyi berbat ettikleri gibi kendi azlıklarına ve ne kadar sıra dışı olduklarına bakmadan büyük bir coşku ile tarzlarını tüm topluma yaymaya çalışıyorlar. bir tarafta eşcinsel klüplerine, diğer uçta ise eşcinsel terapi merkezlerine çağırıyorlar. ne skor tutup sefanın dibini görenlerin, ne de şok tedavisiyle, psikolojik destekle yada muskalardan sonra arındığını düşünenlerin yüzlerinde ve hayatlarında bir huzur görünmüyor. hele evlensin de bakalam diyen ebeveynler kadar, "annemi çok seviyorum evlenmediğim için mutsuz onun için evleneceğim sanırım" diyen yönünü kaybetmiş eşcinseller de gerçeğe giden yolda sis tabakası oluşturuyor.

sonra hepsi bir dost toplantısında bir araya geliyor, hatıralarını yara berelerini, boşa geçirdikleri zamanları paylaşıp hayıflanıyorlar. biraz ömrü olan her eşcinselin artık görmekten sıkıldığı bu sahneler yerini artık çok daha ayakları yere basan, hayat beklentisini belirlemiş örneklere bırakmalı. düşüp kalkmadan çamura bulanmadan, gerçeğin yolunda kendini tanımak ve hayat önceliklerini sıralamak, bencilce ve yapmacık tavırlardan uzak, samimi olabilmek gibi tüm erdemleri kazanmak gerekiyor. işte tüm bunları bir araya toplayan ve insanı tanıyan, onu yaratıp bu dünyada en güzel bir hayat için onu yollayan Birisinin hitabını dinlemek gerekiyor. nasıl saat zamanı göstermek için ise, bedenimizi içindeki yetenekleri ihmal etmeden susturmadan ama perişan da etmeden, ayaklar altına düşürmeden, kıymeti ile kullanmak gerekiyor. iddialı ve saldırgan değil, kendini sorgulayan, ihtiyaçlarının karşısındaki fakirliğinin bilinci ile Allahtan yardım dileyen tarzda olamak gerekiyor. evet dünyanın öbür ucundan gelen rızkı ağzımızdan geçtikten sonra bedenimizde doğru yerlere yerleştiren kim ise, kalbimizdeki binler yeteneğin her birini adeta çekirdeğinden çıkarıp bir sümbül bahçesine çevirecek de Odur. bunu yapan onu da yapar. hem dünyada doygunluk hem ahiret yolunda destek olacak sevdikler, yoldaşlar ve arkadaşları verir. dileyelim ki, versin. eğer istemeseydi, "dilemek" vermezdi.

evet biz duamızda istiyoruz ve diliyoruz ve gayretimizle hayatımızda gösteriyoruz ki, hürriyet denilen o cazibe, iffet ve edep zinetleriyle süslü olarak onur tahtında otursun.