17 Mayıs 2010 Pazartesi

Nefretin Anatomisi

insanı dünyaya koyan sevgidir. kainatı var eden meylin, en büyük motivasyonu sevgi olduğu gibi...

sevgiyi görebilmek dikkat ister çünkü, bakılan yerde ya sevgi parlamış gitmiş, yada henüz parlayacaktır. sevginin o gülümseten ışıltısı her zaman görünmez. öte yandan tecrübe ile sabittir ki, her halin her tavrın her fiilin bir kemal hali, güzel hali, sevgiye layık bir seviyesi vardır. bunu tutturamayan ara basamaklar ise tarihe zenginlikler olarak geçer, alternatifler olarak geçer. geride hafızalarda tatlı hatıralar bırakır ve başka bir alemde yeniden hatırlanana dek tutulurlar.

nefret ise sevgi ışığını söndürmek isteyen bir karanlıktır. düşmanlık yapmak onun fiiller alemindeki adıdır. büyük alimler "düşmanlık"a düşman olmayı hayatlarının motosu kabul etmişler.

nefreti görebilmek için dikkate gerek yoktur. o parlayan sevginin arka fonundaki belirsiz siyahlıktır. insanı gülümseyişini yüzünde donduran o karanlık, kolayca heryeri işgal etmiş gibi görünebilir. bu sebeple gayrete gerek yoktur. nefretin içinde ataletten, tembellikten, vurdumduymazlıktan, cehaletten bolca sermaye bulunur. bu garip karışımla sevgiye ulaşma yollarında yürümüş de nihayete ulaşamamış tüm adımları zaptetmek ister. eğer sevginin o beyaz ışığı değilse, tüm gri geçişler de dahil her şey kendisinindir zanneder.

halbuki, tüm varlıklar, varolma kalitelerini sürekli daha yüksek bir basamağa taşımaya ittirilmekte, daha parlak olarak sevgiyi ışıldatmaya cezbedilmektedir.

her yaşam formu, tüm algıları ile hayatın şevki ile kemalat basamaklarını çıkar. her adımda hem çıkmaktan gelen o yükselişle kendi ferahlar ve sevgi ışığını gösterir hem de kendisi sevilmeye layık olur.

her idrak sahibi, kalbinde ekili binlerce gizli yeteneklerini başa gelen hadiselerle farkeder. kendisini okumaya ve kendisini izleyenlere okutmaya başlar. tanımak mertebeleri ilerledikçe sevginin de kıymetini anlar. ama hayatın içine karışmış gelen büyük bir sınava da yaklaşmaktadır. bu sınav onun nefretle savaşıdır. onunla savaşırken onun gibi olmak tehlikesini atlatabilmek ve sevgiye layık davranabilmek maalesef pek az insana nasip olur. çoğu o yolda yarım kalmış bir anı olurlar...

nefretle başa gelen bu hal bir musibet değildir. çünkü bazıları o sınavı doğru tavır göstererek atlatırlar. tüm izleyenlerin yüreklerine sevgi eker ve onları da parlatırlar. sevgi zorlukla yapılmış, en pahalı bir eser olarak o kazanılmış yüreklerde ışıldar.

bu en zor anın üzerinde durduğunuzda karanlığın her tarafı fırtınalı bir şekilde sardığı sönmek üzere olan o ışıkçık için durumun endişe verici olduğunu gözlemlersiniz. o anda ona verilecek en güzel kuvvet tesellidir.

gamlı yüreğe su serpmek tesellidir. hemen az bir zaman sonraki büyük aydınlanışa götürecek en büyük kuvvet tesellidir. kuvveti dağıtmayıp sabretmenin sırrı tesellidir. inayet ve yardımın yetişip, olayların tersine döndüğü ana taşıyacak en emin kurtarıcı tesellidir. İsa A.S.'a yüzünü yeryüzünden semaya çeviren, "ben gidiyorum, vakta ki tesellici gelsin" dedirten tesellidir. Peygamberimize A.S.M. "Allah indinde amellerin en faziletlisi (farzlardan sonra) Müslümanın kalbine sürur vermektir" dedirten tesellidir. teselli onun en büyük sıfatlarından birisi olmuştur.

teselli ile yarım kalan yollara devam takati gelir, yarım çıkılmış basamaklar kolaylaşır. bu ortaya konulan tembellikten sıyrılıştır, karanlıktan kurtuluştur. karanlık arkada kalırken artık tek hedef kemalatın aydınlığıdır.

insanın varlığını tanımlayan tüm özellikleri eğer başkaları ile de ortaklıklar içeriyor ise genel isimlerle adlandırılırlar. bu isimlere yakın olmak göreceli olsa da taşınan birer ünvan gibi olur. o ünvanlar o kişinin sıfatı haline gelir. sıfatlar başlıklar altında toplandığında ise kimlikler inşa edilmiş olur. dini kimliği onlarca alt metni ile tüm itikat alemi ifade eder. herkes farklı olduğu halde onu genel bir sınıfa sokar ve tabir eder. kimi zaman tavırlarına yön verir, kimi zaman hedeflerini ve önceliklerini düzenler. milli kimliği hayatın kolaylaşması için bir araya gelmekte ve gayretin ortaya çıkmasında onun iç dinamiklerini tarif eder. cinsel kimliği kemalat mertebelerini çıkarken teselli arayan gözlerinde ümidin parlamasını sağlayacak iletişimin kurulabilmesi için gerekli köprüyü açar.

bu arada karanlık da boş durmamaktadır. onu atalet karanlığına atabilmek için ümitsizliği, yolundan alıkoyabilmek için bezginliği ve sabırsızlığı, teselli köprülerini kesebilmek için ise nefreti kullanır.

nefret abes görmekle başlar. acayip karşılamak ve abes görmek aslında en son insana düşer. doğduğunda hayvanatın en muhtacı olan, yıllarca bakılmakla hayatı zar zor öğrenen, inada meyilli ve cahil olan insanın buna hakkı olmadığı halde kendisindeki emanet olan nefis ile kendini mükemmel görür, kendi dışındakileri abes görmeye meyl eder. acayip kabul etmek, durduk yerde hayal kırıklığına uğramak, sürekli bahar yağmuru gibi üzerine yağan, depresif hallerden hallere düşmek onu yorar. halbuki kendine biraz baksa kendindeki acizliği hissetse ve idrak etse, bu vicdani tavrı diğer insanlara uygulasa o zaman abes göreceği bir tavır kalmaz.

nefretin sonraki adımı ötekileştirmedir. insan insanı abes göre göre ötekileştirir. isim takar. onlar ve bizler bahsi hayatını işgal etmeye ve ruhunda siyahlık yayılmaya başlar. bu insana yapılacak en güzel tavır ise hediyeleşmektir. eskiler "el insanü abid ül ihsan" yani insan ikrama köledir demişler. henüz kökleşmeden onu doğru yönlendirmek böylece mümkün olur. eğer kendinde bu durumu hissediyor ise alacağı önlem tekrar etmektir. insan olduğunu, kul olduğunu tekrar etmektir. o tekrar ile tesbih etmektir. dilini kalbini varlığını tesbihat ile korumaktır.

nefretin sonraki adımı düşmanlıktır. eğer öteki ile bağlar hediye sevgileri ile tamir edilmezse, yönünü kemalattan, gözünün gördüğü ötekiye çevirir. ona en korkunç ismi takar yani ona "hasım" ve "düşman" olur. Sad-ı Şirazi "bu hayatın saadetini iki kelime kazandırır" der: "dostlarına karşı mürrüvetkarane muaşeret ve düşmanlarına karşı musalahakarane mudara". düşmana karşı, onu sıkıştırmadan barışçıl bir idare etme sanatını keşfetmek gerekir. eğer düşmanlığı kendimizde hissediyorsak, o zaman bir olmanın sırlarını tekrar keşfetmeli ve kalbimizdeki düşmanlığa düşmanlık etmeliyiz. bu da çok tefekkür ile başarılabilir.

çağımızda sevgi - nefret mücadelesi en son sınırına dayanmıştır. tüm kimlikler üzerinden ve bireysel toplumsal yada en geniş dairesi ile siyasal cephelerden büyük bir mücadele haline gelmişken bu dehşetin karşısında dini kimliğine hem muhtaç hem ürkek, milli kimliğine karşı hem sıkıntılı hem cahil, cinsel kimliğine karşı hem anlayışsız hem fanatik bir insanın durumu elbette çok zordur.

kısacık hayatımızda yazabildiğimiz küçük harflerden geriye sevgi kalabilmesi için, yol almaya çalıştığımız hayatta aydınlığa çıkabilmemiz için, birlikte yürüdüğümüz insanlardan teselli alabilmek ve teselli verebilmek için en hassas olmamız gereken nefretten uzak kalmaktır.

neferetten nefret eden ve sevgiyi seven bir yolda ilerlemeyi herkes için diliyorum.

2 yorum:

  1. sevgi üzerine konuşulacak,yazılacak çok şey var lakin en çok adı geçip de hiçbir şekilde tadı/kendi olmayan şey yine sevgi...hayat,yaşamaktır sadece..tüm bilgiler eylem için ama bilgiyi hayatımıza projekte etmekte gerçekten cimriyiz..teşekkürler paylaşımınız için..

    YanıtlaSil
  2. ben teşekkür ederim desteğin için...

    YanıtlaSil