29 Aralık 2008 Pazartesi

23 Aralık 2008 Salı

düğün yolunda eşcinsellik...




A: kendimle barışmak için geçkalmışım. şu anda evlenme aşamasındayım ve çok kötü bir psikoloji içindeyim. sabahlara kadar dua ediyorum ölüp kurtulmak için. Hayatı kendimede beni sevenlerede zehir ediyorum galiba. kimseye açıklayamam bu hislerimi. Boğulmak üzereyim. sabah olmasın diye ümit ediyorum. yalancı gülüşler ve sahtekarlıklarımdan bıktım usandım. sırf beni seviyor diye ve ailem çok istiyor diye evlenmeyi kabul ettim. hatta belki kurtulurum diye ümit ediyordum. ama ne çare. Haramların kalbimde bıraktığı hasar beni bu dünyadan tamamen soğuttu. bir seneye kadar namazlarımı kılardım haramada girerdim ama şu an ne namaz nede başka bir manevi bir halim kaldı. riya üstüne riya haram üstüne haram.... böyle gitmez diyorum bu gece nasıl sabah olacak onu düşünüyorum. Geri dönemem kimseye diyemem eşim olacak o kızcağıza kıyamam. ne yapayım bilmiyorum. rabbim sabaha beni benden kurtar. neyse güzel mailiniz için sağolun. ama ben geç kaldım. çaresizim...

Cevap: arkadaş çevremle zaman zaman bir araya geliriz. dün akşam da konu eşcinsel olup gerek çevre baskısından sıyrılmak gerek çılgın bir macera ile içindeki ihtimale kulak vermek için evlilik kurumuna adım atmış bir kaç eski dostumuzu yadettik. şahıslarında gayet mümtaz ve istikametli olup benzeri sorunları çekmiş ve evlilik kurumuna girmişlerdi. onları korumak ve akıllarında bir seçenek olarak kalmamak ve onları aile kurumu dışında bir seçeneğe iştahlandırmakla Allah katında mes'ul olmamak için bağımızı kesmiştik.

evlilik kurumu devletin temel taşı olacak kadar önemli, hukukun başlangıç adımı olacak kadar kıymetli, Kur'anda bahsi geçecek kadar temel bir unsurdur. böyle bir kurumu oluşturan, eşler olduğu gibi hedefi, birbirine ahireti kazandırmak, dünyasını rahatlatmak, yeni nesilleri bizzat yetiştirmektir. bu kurumun destekçisi ise maddeten akrabalar ve komşular, manen de kanunlardır. pek çok avantajı maddi manevi size sağlarken, sizi pek çok konuda yükümlülük altına alır. bu yükümlülüklerden en önemlisi bizzat çocuk yetiştirme sorumluluğudur. çocuğu olabilen aileler için artık anne babanın özel hayatı sona erer, kişisel hevesleri biter, tüm gayret şevk neşe arzu ise çocuk etrafında toparlanır. toparlanmalıdır, zaten bu olmazsa, zaman, sizden uzun zaman sonra döner diyetini ister. toplumda ibret hikayeleri bunlarla doludur.

eşcinsel çevre ise içlerinden bu tamamen onlara zıt ve hayat hakkı vermeyen kuruma arkadaşlarının düşmesine üzülürler. dindar bir eşcinselin zaten yeterince aşması gereken problemi varken üzerine bir de bir bayanın hukuku eklenmesi hayatı çekilmez yapar. bu bir fada ve kendinden geçme olmadığı sürece dayanılamaz. öyle ise evlenmeyi, kendini bir çeşit feda ve feragat olarak görürse meselesi hallolur. Ashab-ı Suffanın ticarete ve evliliğe girmeyip kendini Kur'an hizmetine vakfetmesi gibi, evlilik müessesine girmiş bir eşcinsel de ailesine ebediyeti kazandırmak ve hayırlı evladına iman kazandırmak için kendisini aile kurumuna vakfedebilir. madem ki kaçınılmaz olmuş ve uzak durulması gereken ve bize en zıt bir olay başımıza gelmiş, mümkün olup da dönülememiş, öyle ise bu durumdan imanımızla yine netice almak mümkündür.

eşcinsel neye elini atsa en şık çözümü ile toplum içinde parlar. öyleyse bu kurumun içinde de ömür boyu Rabbimizin rızası doğrultusunda yaşamak lazım. ağır gelse Allahtan sabır dilemek lazım. eski çevre ile ve özellikle eşcinsel çevre ile temas etmemek lazım. eski hayata geri iştah duymayı sağlayacak herşeye karşı mesafeli olmak lazım. öte yandan bu uzaklaşma tepkisel bir tavırla homofobi haline asla gelmemeli. eşcinsellikle ilgili aile içi meselelerde muhatabınız anlayabilirse objektif olarak açıklamalı değilse susmalı. zaten evin reisi olmak demek susmak demektir, başarılı olduğu ile övünen o heteroseksüel aile reisleri yakın zaman size uzun uzun bunu anlatır. siz benzeyen bir taklit değil özgün ve Rabbinin rızasını gözeten bir aile kurmak için gayret etmelisiniz. tepkilerinizi zamana yaymalı ve asla standardınızdan feragat etmemelisiniz. başardığınıza inandığınız zaman asla eşcinsellere bunu tavsiye etmeyin. çünkü bu tüm yaşadıkları hayatı yalanlamak anlamına gelir. sizden başarı beklenmiyor ve bu işin bir neticesi yok, sadece yaşanırken bir şeylere vesile edilmesi var. o şey sizin için Hak rızası olsun. bunu ciddi talep etmeli, inayet ve yardım için eskisinden daha ciddi tefekkür ve ibadet etmelisiniz...

önünüzdeki zor ama imkansız olmayan hayatınızda Allahın yolundan ayrılmamanızı dilerim.

1 Aralık 2008 Pazartesi

1 Aralık Dünya AIDS günü

bugün değişik bir gün...

büyük bir kederin ve hastalığın şifa bulması için dileklerin toplandığı bir gün... keder çünkü hastalık yetmezmiş gibi hastalıktan daha öte bir itilmenin, atılmanın, uzaklaştırılmanın toplumdan arınması için büyük dua günü...

bu büyük musibete düşmüş herkes için bu musibetin onlara sabırları ile ahireti kazandıracak bir vesile olmasını temenni ederim... musibet hatayı temizler... bu dehşetli musibet ise dilerim doğru yaşama gayretini paylaşan, sevgi ve muhabbet çiçeğini yeşerten gönüllerin tüm hayatlarını temizleyip onları pırıl pırıl yapar...

lema_25_besmele.gif (1367 bytes)

lema_25_a1.gif (2037 bytes)
"O kimseler ki, başlarına bir musibet geldiğinde 'Biz Allah'ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır' derler."
Bakara Sûresi, 2:156

lema_25_a2.gif (1949 bytes)
"Beni yediren ve içiren Odur. Hastalandığımda bana şifa veren de Odur."
Şuarâ Sûresi, 26:79-80.

SEKİZİNCİ DEVÂ

Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar keffâretü'z-zünub (günahların keffareti) olduğu hadis-i sahihle sabittir. Hem hadiste vardır ki, "Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker."

Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır. Sen eğer sabredip şekvâ etmezsen, şu muvakkat bir hastalıkla daimî pek çok hastalıklardan kurtuluyorsun. Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah'ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryad et. Çünkü, bütün dünyanın mevcudatıyla kalbin, ruhun ve nefsin alâkadardır. Mütemadiyen firak ve zeval ile o alâkalar kesilip, sende hadsiz yaralar açılır. Bahusus (özellikle) âhireti bilmediğin için, ölümü idam-ı ebedî tahayyül ettiğinden, adeta, güya yara bere içinde, dünya kadar hastalıklı bir vücudun var. İşte en evvel, hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına kat'î ilâç ve kat'î şifa verici bir tiryak olan iman ilâcını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir ki, o ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanımaktır.

Evet, Allah'ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah'ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî sürurla doludur; derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder. Bu imandan gelen mânevî sürur ve şifa ve lezzet altında, cüz'î maddî hastalıkların elemi erir, ezilir.

DOKUZUNCU DEVÂ

Ey Hâlıkını tanıyan hasta! Hastalıklardaki elem ve tevahhuş ve korkmak ise, hastalık bazan ölüme vesile olduğu cihetindendir. Ölüm, nazar-ı gaflet ve zâhirî cihetinde dehşetli olduğundan, ona vesile olabilen hastalıklar korkutuyor, telâş veriyor.

Evvelâ bil ve kat'î iman et ki, ecel mukadderdir, tagayyür etmez (değişmez) . Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar.

Saniyen: Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat'î, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur'ân-ı Hakîmin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten (kulluktan) bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.

Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir.

Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.

* * *

YİRMİ ÜÇÜNCÜ DEVÂ

Ey kimsesiz, garip, biçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karşı en katı kalbleri rikkate getirirse ve nazar-ı şefkati celb ederse, acaba Kur'ân'ın bütün sûrelerinin başlarında kendini "Rahmânü'r-Rahîm" sıfatıyla bize takdim eden ve bir lem'a-i şefkatiyle umum yavrulara karşı umum valideleri, o harika şefkatiyle terbiye ettiren ve her baharda bir cilve-i rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran ve ebedî bir hayattaki Cennet, bütün mehâsiniyle bir cilve-i rahmeti olan senin Hâlık-ı Rahîmine imanla intisabın ve Onu tanıyıp hastalığın lisan-ı acziyle niyazın, elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalığın, herşeye bedel Onun nazar-ı rahmetini sana celb eder.

Madem O var, sana bakar; sana herşey var. Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki, iman ve teslimiyetle Ona intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin.

* * *

YİRMİ BEŞİNCİ DEVÂ

Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi (faydalı) ve her derde devâ ve hakikî lezzetli kudsî bir tiryak (ilaç) isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz. Yani, tevbe ve istiğfar ile ve namaz ve ubudiyetle, o tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz.

Evet, dünyaya muhabbet ve alâka yüzünden, güya, adeta ehl-i gafletin dünya gibi büyük, hasta, mânevî bir vücudu vardır. İman ise, o dünya gibi zeval ve firak darbelerine, yara ve bere içinde olan o mânevî vücuduna birden şifa verip, yaralardan kurtarıp hakikî şifa verdiğini pek çok risalelerde kat'î ispat etmişiz. Başınızı ağrıtmamak için kısa kesiyorum.

İman ilâcı ise, ferâizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor. Gaflet ve sefahet ve hevesât-ı nefsâniye ve lehviyât-ı gayr-ı meşrua, o tiryakın tesirini men eder. Hastalık madem gafleti kaldırıyor, iştahı kesiyor, gayr-ı meşru keyiflere gitmeye mâni oluyor; ondan istifade ediniz. Hakikî imanın kudsî ilâçlarından ve nurlarından, tevbe ve istiğfarla, dua ve niyazla istimal ediniz.

Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffâretü'z-zünub yapsın. Âmin, âmin, âmin.

31 Ekim 2008 Cuma

Diyanet, Hukuk ve Eşcinsellik


Diyanet İşleri Kurumunun ve T.C. Hukuk müesseselerinin bu başlıkta işleri gerçekten zor. karşılarında yüzyıllardır üzerinde durmayarak, sonucu zamana bırakılmış bir konu var.

İslam müesseseleri davranış olarak, danışman rehber gibidirler. nasıl ki, iki yolun başında bir adam bulunsa ve ondan sorulsa "hangi yol iyidir?" O dahi onlara dese ki: "Sağ yolda kanun ve nizama tebaiyet mecburiyeti vardır. Fakat o külfet içinde bir emniyet ve saadet vardır. Sol yolda ise serbestiyet ve hürriyet vardır. Fakat o serbestiyet içinde bir tehlike ve şekavet vardır. Şimdi intihaptaki ihtiyar sizdedir." Yani yol bilgileri ve neticeleri alındıktan sonra yolun seçimi kişiye aittir. sonucunu hem dünyada hem akibette görür. sonuçta elde edilecek dünyalık netice ortada olduğundan ve vaadedilen netice, o neticeyi görebilmiş doğru Peygamberlerin şahitliği ile ilan edildiğinden, toplumsal bellekte bu kayıt, sonraki verilcek derse kuvvet olur. Tüm İbrahimi dinlerin Hz. İbrahimden sonra Yahudilik, Hristiyanlık ve Islamın ortak davranışı budur.

Hukuk bilminde de hükmetmek esasdır. böylece gerçek ortaya çıkmış olur. o gerçeğe bir isim verilmiş olur. o isimle ifade edilen durum ölçeklendirilmiş, vicdanda yeri belirlenmiş olur. eğer toplumsal değerlere uyuyorsa beraat eder. uymuyorsa, devlet eli ile icbar edilerek doğru ölçüsüne getirilir.

Eşcinsellik insan nüfusu artışı ile birlikte hiç olmadığı kadar yüksek bir sayıya ulaşmıştır. Özgürlük ve demokrasi anlayışının gelişmesi ile birlikte hiç olmadığı kadar sesini duyurur hale gelmiştir. gündemde bu kadar ortada olan bir kavramın elbette toplumun iki temel müessesi ile de ilişkisi olacaktır.

Eşcinsellik görünen ve görünmeyen hal davranış ve uygulamaları ile artık tek bir kelime tarafından ifade edilemeyecek kadar detaylanmıştır. Bu asır, bu kelimeyi olabildiğince çeşitlendirmiş, varolan çeşitlerini nüfuslandırmıştır. özgürce renklenirken karşısında kural olarak kendinden başkasını görmeyen bu ifade Din ve Hukuk içerisinde ele alınırken bir yandan da belli bir yöne doğru yönlenecektir. bu yönlenme elbette o topluma katkı sağlamalı, hayat görüşünü güçlendirmelidir. Buna bir yol bulamayanlar ise az bir müddet daha yok saymaya çalışıp, sadece kenarda durmaya çalışırlar. Gelişen Türkiyenin üzerine cesaretle gideceğini umduğum en önemli maddesi ise budur. bu konu hem iç çelişkileri ve bağlı pek çok problemi sona erdirecektir. hem sistemin güvenirliğini artıracaktır. Sisteminin evrensel olduğunu ve hayat algısının her soruya cevap üretebildiğini göstermiş olur.

Eşcinsellik açısından da böyle bir durumun getirisi her bireye kanuni bir kimlik verilmekten gelen özgürlük olduğu gibi götürüsü de, puslu havadan kar eden bir takım olayların sona ereceğidir. evet bugün sevgiye muhtaç ama sevgiyi tüketen, aşk arayan ama sex bulan, son derece gizli ama bir o kadar tehlikeli bir hayat tarzı olarak topluma ekleme gibi duran eşcinsellik sadece kötüye kullananların kar edebildiği, samimi olup insanca yaşamak isteyenlere acıdan başka bir şey vermeyen ruha kazınmış silinmez bir iz gibi durmaktadır. Bu bireysel bir zarardan çıkmış artık toplumsal bir acıya doğru dönüşmüştür.

Din ve Hukuk müesseselerinin elbette bu konu üzerine şefkatle eğileceğini, genel bir mecra verip, zamanla kişisel ve toplumsal yaşamda güzel bir tarif edici ve hak bir hüküm verici olacağına inanıyorum. Dünyayı etkileyen onlarca sonradan çıkma konu eğer bir şekilde yerlerini bulup bir usule kavuştular ise Eşcinsellik de aynı güzel neticeye kavuşacaktır.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Hacc üzerine küçük bir söyleşi




güzel resim...
İstermiydiniz?
isterim!

Ne yapardınız?
tüm duygularımla hissetmeye çalışır, tüm aklımla anlamaya çalışır, tüm kabiliyetlerimle istifade etmeye gayret ederdim.

Aa! Gittiniz mi? Yoksa?
Evet. yine gitmek istiyorum. giden başka dostlar da biliyorum. gitmek muhteşemdir. hatta bir arkadaşı uğurlarken yaptığımız "listendeki taşlı gözlük, pembe ihram ve ökçeli terliklerini unutmadın dimi?" espirisi hala aramızda gülmeye ve o günleri yad etmeye vesiledir.

Mekke.. o gizemli şehir ! O havayı solumak! Bu olay hayatınızı sizce değiştirirmiydi?
evet gizemli şehir, açılması gereken onlarca iç aleminizdeki düğümler çözülüp rahmete dokunuvermek bambaşka bir duygu...
askerde "rahat hazırol dikkat!" diyerek içtima'a durulduğu gibi "essaf vessaf, i'tadilu, Allahü Ekber!" diyerek namaza ve vakfeye durmak muhteşem bir tecrübe...
herşeyden vazgeçip bir çadırcıkda kumlar içinde üzerinizde tek kat bir elbiseye kanaat edebileceğinizi görebilmek ayrı bir muhasebe...
gece milyonlar üzerlerinden battaniyelerini toprak atar gibi atıp sıyrılıp ayağa kalkarken nefes kesen o kalabalıkla mahşeri görmek ayrı bir ibret...

o havayı solumak öncelikle bir hak, bu hakkın sahipleri oranın Evsahibi (A.S.M) tarafından davet edilirler. rüyaları onları tasdik eder. aynı zamanda bir sorumluluk, bu büyük içtima'ada "lebbeyk: buyur!" deyip hazırola geçmenin azameti bambaşka...bu olay hayatımızı değiştirir, öncelikleriniz değişir, doğru yerlerine yerleşir, yolcu gideceği yeri, kul gideceği kabrini dikkate alır. hayatı oluşturan renklerden vazgeçmek değil sıralamaya sokmak ve kendini tanımak için yapılabilecek en verimli yolculuktur.

Hac'da Allaha yakarırken eşcinselliğinizi -bir günahkar olarak- sorgularmıydınız?
sorgulamıştım. kendini kabul savaşları zamanımdı. çok kuvvetli bir rivayet Kabeyi ilk gördüğümüz an edilen duanın kabulü üzerinedir. o hassas an edilen duanın kabul edilmediğini sanmıştım. oysa edilmiş. ortadan kalkan şey eşcinselliğim değil eşcinselliğimle savaşım oldu. "yakarırken" konusu ise bizi geri bırakmamalı, eşcinsellikden kurtulmak değil eşcinsellik içinde yapacağımız seçimlerimizde ve yaşantımızda Onun rızası dışına çıkan her halimizi sorgulayıp hepsi için Af Dilemeliyiz. Başta bu dinin Peygamberi (A.S.M) her gün defalarca Af Dilediğine ve hiç kimse yaptığı en güzel fiilinden bile emin olamadığına göre, elbette en fazla biz af dileyip, bizi itham edenlerin tersine rızayı elde etmeliyiz. "günah" denilen kelimenin yanlış fiil yapmak değil, "yapılan yanlış fiile mağfiretle önlem almadan onun huzuruna gitmiş olmak" olduğunu anlamalıyız. biz herşeyden önce insanız, insan olarak kendimizi tanımak, zaaflarımızı görmek, öfkemizden madilikten bir gaye için vazgeçmek, sabrımızı tüm güzel huy ve duygularımızı bir hedef için kullanmak değişik bir tecrübe. kendini bilen Rabbini bilir. hac dönüşü bir kişinin (kim olursa olsun) haccının kabul olup olmadığını düşünmek büyük ayıp ve olmadığına hükmetmek günah olarak kabul edilmiş. manidar! o sebeple kabul etsin denemez, "Allah Mebrur Etsin!" denir...

Bizi hac ayına, zil-hacceye , zilhicceye taşıyan en önemli ay olan Ramazan da geldi. ben de bu vesile ile hepinizi tebrik ederim. bu aydan güzel istifade edenler 2 ay sonra zilhicce ile 10 mübarek geceye ulaşır ve ardındaki kurban bayramını kutlarlar. arefe günü, arafat günü, cebel-i rahme, beyaz ve nurlu misafirlerine merhaba der.

6 Eylül 2008 Cumartesi

Uzun dönem ilişkinin esasları

uzun dönem ilişki her eşcinselin rüyasıdır. bir ömür tek ve özel olan o sevgili ile geçirmek harikadır. eskilerin refika-i hayat tabir ettikleri bu ömürlük arkadaşlık için ise şu anda toplumsal bir cahillik yaygın olduğundan heryerde ayrılmalar görülmektedir. evet biz bunun sırlarını unutmuşuz ve geçmişimizden bunu alamamışız. heteroseksüel birlikteliklerde dahi bu bilgi sonraki kuşağa iletilemiyor. aile evladına rafika-i hayattan ne beklemesi gerektiğini gösteremiyor. ortada bir "rol model" , taklit edilesi bir örnek bulunmadığından kişiler birlikteliklerini gerçekler üzerine değil hevesler üzerine kurabiliyorlar. kurabilen zaten az o da esastan bozuk oluyor. o zaman da netice beklemek saçma oluyor. zaten netice ortada ve herkes bundan yakınmaktadır. taraflar açısından bir netice ve meyve beklemek ve o ilişkiden doymak da mümkün olmuyor. 

peki uzun dönem ilişkinin ( long term relation LTR ) esası nedir? bu modern soruya cevabı yalnız şu anın değil tüm zamanların öğretmeni olan Kurânın içinden cevaplarsak bir tefsirinde şöyle diyor:

 "MÜHİM BİR SUAL: Diyorsunuz ki: "Muhabbet, ihtiyarî değil. Hem ihtiyac-ı fıtrîye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim. Peder ve vâlide ve evlâdlarımı severim. Refika-i hayatımı severim. Dost ve ahbablarımı severim. Enbiya ve evliyayı severim. Hayatımı, gençliğimi severim. Baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri, Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfât ve esmasına verebilirim? Bu ne demektir?

Elcevab: "Dört Nükte"yi dinle.

BİRİNCİ NÜKTE: Muhabbet, çendan ihtiyarî değil. Fakat ihtiyar ile, muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir. Meselâ: Bir mahbubun çirkinliğini göstermekle veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya âyine olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü, mecazî mahbubdan hakikî mahbuba çevrilebilir.

İKİNCİ NÜKTE: Ta'dad ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki onları Cenab-ı Hakk'ın hesabına ve onun muhabbeti namına sev deriz. Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm'in in'amı cihetinde sevmek, "Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir.
***
      Refika-i hayatına muhabbetin, madem hüsn-ü sîret ve maden-i şefkat ve hediye-i rahmet olduğuna bina edilmiş. O refikaya samimî muhabbet ve merhamet edersen, o da sana ciddî hürmet ve muhabbet eder. İkiniz ihtiyar oldukça o hal ziyadeleşir, mes'udane hayatını geçirirsin. Yoksa hüsn-ü surete muhabbet nefsanî olsa, o muhabbet çabuk bozulur, hüsn-ü muaşereti de bozar."
         ***



demek ki rafika-i hayat manası bir ilişkide olabilmesi için ilginin bu üç kaynağa dayanması gerekiyor. yani, hüsn-ü siret (güzel ahlak), maden-i şefkat(sevgiden ve karşılık bekleyen aşkdan da öte fedakar bir şefkat hali ile), hediye-i rahmet (rahmetin hediyesi, bulunmuş elde edilmiş değil, ikram edilmiş olarak kabul edilmekle) o sevgi tam anlamı ile Allah için olur. böylece ebediyet manası içine katılmakla ayrılık elemi ve kaybetmek üzüntüsünün üstesinden gelinebilir...

 

28 Haziran 2008 Cumartesi

Dolaptan çıkış sıkıntıları


Uzun bir yol bu caddenin sağında solunda ışıklar, sonunu görmek mümkün değil, ayaklarım götürebileceği yere kadar götürmek istiyor bedenimi. Ama nereye ne için götürecek? Kaçtığım bu yalnızlık gittiğim yerde de peşimden gelmeyecek mi? Ordada tüm ruhumda hüküm sürmeyecek mi? İşte bir erkek yaklaşıyor uzaktan, kim bilir belki o da benim gibidir ya da her şeyin üzerine gelip boğulduğunu hisseden kendini dışarı atmış bir adam... Baba, kardeş, arkadaş olmalıydı tüm erkekler hayatımda, hislerim ve duygularımın önemi yoktu. Bir kız bulup onunla yaşamalı hatta evlenmeliyim, tüm hayatımı suçsuz yere bir mahkum gibi geçirmeliyim. Off Allahım suçum neydi benim, niye böyle farklı hislerim? Ansızın bir sokak arasında yürürken gözgöze geldiğim erkeğe neden bu sevgim. Niye erkeklere eş olsun diye yarattım dediğin kızları sevemeyişim. Hangi günahın bedeli bu? Hangi suçun? Her oyun kuralına göre mi oynanmalı? Peki bu oyun nasıl sürer nasıl ilerler? Bedenine ve ruhuna aykırı bir kızı koynuna almak hem kendine hem ona işkence değil mi? Sevemeyip seviyorum demek sahtekarlık değil mi? İşten eve evden işe gidip gelen mutsuz bir yürek, kime neye yarar sağlayabilir? Kime gülebilir, eş olsun diye yarattım dediğin kızları sevemeyişim. Hangi günahın bedeli bu? Hangi suçun? Her oyun kuralına göre mi oynanmalı? Peki bu oyun nasıl sürer nasıl ilerler? Bedenine ve ruhuna aykırı bir kızı koynuna almak hem kendine hem ona işkence değil mi? Sevemeyip seviyorum demek sahtekarlık değil mi? İşten eve evden işe gidip gelen mutsuz bir yürek, kime neye yarar sağlayabilir? Kime gülebilir, kime el uzatabilir? Taa en baştan kurulmuş bir oyun ve kuralları. Yapın kullarım diyorsun, yapıyorum. Yapma dediğin bu eşcinselliğimi nasıl durdurabilirim. Bedenimi kilitledim, öyle ki elini dahi sıkamaz oldum bir erkeğin, ya yine o duygularım depreşirse duyguları mı umursayan peygamber yok mu? Bir kitap yok mu böyle mutlu ol diyecek? Eğer belirli bu kuralları eksizsiz yerine getirirsem, mutlu olamama, acı çekmeme rağmen ürkek bir ceylan olup bir aslan gibi kükrersem vaat ettiğin o cennete girer miyim? Verir misin Allahım bana bunun garantisini? Kafam allak bullak ne senin gösterdiğin yol beni mutlu edecek, ne de kurallarına aykırı davranırsam vicdanım rahat edecek. Biliyorum yol gösteren olmayacak hayat benim ve kararları kendim verip ilerleyeceğim... Tozlu kaldırım taşları, boş panolar, afişlerle dolu elektrik direkleri ve hafif bir uğultuyla esen rüzgar, gözyaşlarıma her gün tek şahitlik edenlerim. Acım öyle büyük ki sığdıramıyorum hiçbir yere, her günüm bir önceki günden daha beter geçiyor. Zamanla katılaşır sandığım yüreğim git gide daha çok acıyor. Duyarsızlaşıyorum herkese, her şeye karşı. Senin o zorlu kuralların yetmezmiş gibi birde üvey evlat muamelesi görüyorum dünyada. Saklasam da cinsel kimliğimi gözlerim, ellerim ele veriyor beni, sapık deniyor, ahlaksız deniyor her sözleri yüzüme tükürük, kalbime bir ok gibi saplanıyor. Elimle başını okşayamıyorum bir çocuğun o bile kaşlarını çatıyor, kaçıp uzaklaşıyor benden. Sen o tarafta çekeceksin de beni infaza, kulların çoktan beni almış ortasına. Bir vatan haini, tecavüz eden bir sapık ve daha tonla suçun prangalısıyım ben. Özgürlügüm bu tarafta olmaz biliyorum ama umarım melekler alır beni yanına. Karar versem eğer senin yolunda ilerlemeye, yemin etsem sana tövbe bir daha olmaz söz diye. Hadi mutluluktan da vazgeçtim huzurlu olur muyum. Bu yollarda yürümekten bıkıp durur muyum. Seviyorum Allahım seni ama senden korkup yaklaşamıyorum kalbimi hızla çarptıran bir kula. Aşk denilen şey bana bu dünyada yasak meyve. Dostluk içimi acıtan hayallerimdeki bir rüya. Ailem zaten hiçbir zaman olmadı ki yanımda, yine sana dönüyorum yakarışım sana, duam sana, acılarım, şikayet edişim sana. Yaşım geldi de geçiyor Allahım ben hala bir çözüm yolu bulamadım. Bazen düşünmeseydim diyorum acaba daha mı vurdumduymaz olsaydım, daha katı daha gaddar mı olmalıydım. Kader denilen şey zaten muamma geçmişim hayırsız, bugünüm yararsız, yarınım ne olur kim bilir. Kimilerine göre biz günahsız suçsuzuz senin çizdiğin resmin figürleriyiz, kimilerine göre sadece yolcu olan biz belliyiz yolumuzu kendimiz çizeriz. Ben de o yolunu kendi çizenlerdenim. Anladım artık mutluluk ve huzur yok bana bu dünyada. Dayan kulum deyişin yeter bana, ama senden de bir ses bir işaret yok ki. Yolunu kaybetmiş bir çocuk gibiyim, hiçbir yere gidemiyorum, kaybolduğum bu yerde durup bulunmak istiyorum. Ne olur Allahım cesedim serilmeden bu yere bana bir Işık bana bir Kelam bana bir Melek gönder, kurtuluşum ol kurtarıcım ol...


yasin

30.08.1999 03:12




bu yoğun ifadeler her eşcinseli hayatının bir döneminde muhasebe girdabına alıyor. sağlıklı olduğu halde hasta gibi, derdi olmadığı halde yaslı gibi hisstmek ve hayatı boyunca bilinmez bir dert ile boğuşacakmış gibi olmak "dolaptan çıkma"dan hemen önceki en zor durumdur. sıkışmış ve ölümüne neticesiz görünen bu durumdan "kendini kabul" ile çıkılır. çıkamayan ömrünü bulduğu ile avunarak geçirir. çıkabilen ayakları yere basan kendini tanımış ve hayattan ne istediğini bilen birisi olur. bu açıdan eşcinsel kimliğinin diyetini ödeyerek kazanır. bu sıkıntılı dönemde hastanın doktora ve Allaha sitem etmesinin hastaya hiç bir yararı olmadığı gibi, eşcinselin de gerek çevreye gerek Allaha siteminin onun sıkıntısını hafifletmeye yararı yoktur. ne zaman ki, münasip vakitte doğum gerçekleşir, beden ruh uyum ile hayatı anlar, Allah şifayı aracılar ile yollar. sıkıntı gider lezzet gelir. ondan sonrasında sınav şekil değiştirir. zevk aldığı hayatı sorgulamaya başlar. yapılacak ise aynıdır. sabretmek, Allaha sitem değil sığınmak, hayatı tüm güzelliği ile onurlandırmak...

1 Haziran 2008 Pazar

Türkiyeli eşcinseller ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan arasındaki doğrusal ilişki



Uzun hikâyedir; ancak bilenler gayet iyi bilir.
Türkiye’deki eşcinsel câmiası beni sevmez; ben de onları...

Bana, 2006 yılında -kendi aralarında düzenledikleri anketler sonucunda- “yılın en homofobik yazarı” ödülünü vermeye kalkışmışlardı. Onlar, bu organizasyonlarına daha ziyade “hormonlu domates ödülleri” diyorlar. Gerekçeleri de “Brokeback Dağı” gibi eşcinsellik övgüsü yapan filmlere karşı olmamdı. Sonradan, kendilerine “böcekler” diyen bir kadın yazar ortaya çıkınca, oyları hemen o yöne doğru kaydı ve bir süre liste başında giden bendeniz geri sıralara düştüm.

Ödülü kazansaydım, Taksim Meydanı’nda düzenlenecek olan törene de bizzat gidecektim. Yanımda bir buket çiçek ve dernek yöneticilerine armağan edilmek üzere, Yeni Şafak yayınlarından çıkan bazı Türkçe Kur’an-ı Kerim nüshalarıyla birlikte... Ki bu kararımı o günlerde, yarışmayı düzenleyen Lambda İstanbul Derneği’ne de yazılı olarak bildirdim.

Ödülümü almak üzere, elimde Kur’an-ı Kerim ciltleriyle birlikte, eşcinsellerle dolu bir meydana gittiğimde nasıl bir manzarayla karşılaşırdım doğrusu pek bilemiyorum; ancak bereket versin diğer kadın yazar son anda oylamada öne geçti de eşcinsel aktivistler benimle karşılaşmaktan kurtuldular.

Bütün bu “karşılıklı antipati atmosferi” içindeki temel farkımız ise benim “sevmek” ile “merhamet etmek” edimlerini birbirinden kesin çizgilerle ayıran bir adam olmamdır. Bunu da Müslüman kimliğime borçluyum.

Evet; eşcinselleri ve eşcinselliği sevmem. Ancak, bütün hayatım boyunca tek bir eşcinsele dahi fiske vurmuş ya da karşılıklı bir görüşmede hakaret etmiş değilim. Böyle tutum ve davranışları kişisel olarak asla desteklemediğim gibi, buna yeltenen ilkel adam ve kadınları da hiç sevmem. Hele de otoyollarda eşcinsel fahişeler görünce bir akşam pazarlık etmek için durup, ertesi akşam ise en iddialı maço kesilerek onları araçlarıyla ezmeye kalkışan ikiyüzlü bir ahlâkın savunucusu konumundaki şerefsizleri, öldürmeye çalıştıkları (bazen de ne yazık ki öldürdükleri) o insanlardan ruh olarak çok daha düşük düzeyde birer “kubur faresi” olarak görmekteyim.

Eşcinseller ve eşcinselliğe yönelik bu karşı duruşumun ise iki temel argümanı var. Birincisi kutsal kitapların ve onların vaaz edicisi konumundaki peygamberlerin bu konudaki uyarıları...

İkincisi ise doğrudan doğruya tıp bilimi ve onun yüzlerce yılın gözlem ve deneyimleri ışığında, hiç bir tartışmaya mahal bırakmaksızın ortaya koyduğu somut gerçekler...

Velhasıl, canım öyle istiyor diye ya da içimdeki gizli psikopatı tatmin etmiş olmak adına “eşcinsel karşıtı” değilim.

Zaten eşcinseller de ne ilâhiyatın ne de tıp biliminin yanlarında olmadığını, bu hikâyenin ta en başından beri çok iyi bilmekteler... O yüzden, her ikisiyle de araları iyi değil. Neredeyse “tehdit ve terörize edilerek” arzu edildiği gibi konuşturulan bir avuç marjinal hekimin dışında, tıp dünyası (küresel ölçekte faaliyet gösteren onca kudretli eşcinselin dayanılmaz baskılarına karşılık) günümüzde bile hâlâ bu olay için “sağlıklı bir cinsellikten sapma” diyor. Bilinen bütün semavî dinler de öyle...

O yüzden, 21’inci yüzyılda yaşayan aklı başında bir Müslüman olarak, eşcinselleri sevmek durumunda değilim. Ancak, onlara “merhamet etmek” zorundayım. Onlardan Peygamberim de hoşlanmıyordu, olabildiğince mesafeli duruyordu; ancak gerektiği ölçüde “merhamet ediyordu.”

Çünkü, her insanda, son nefesini vereceği âna kadar “nedâmet getirmek”ten yana bir umut vardır.

Mekke ve Medine’de ilk Müslüman kuşağından hiç kimse, eşcinsellere yönelik “linç partileri” falan düzenlemedi. Onları, en fazla bu tercihleri üzerine adamakıllı düşünmeye davet ettiler ya da gençler karşısında ayartıcı bir rol üstlenmesinler diye yakın çevrelerinden uzak tuttular. Hepsi o kadar...

Günümüzde de dünyanın çeşitli köşelerinde yaşayan kadın ve erkek eşcinsellerin tümü hayatlarını “fuhuş yaparak” kazanmıyor. Türkiye’de de öyle... Ortak bir “vatandaşlık kimliği” altında aynı vatanı paylaştığımız bu insanların büyük bir bölümü, kamuflajlı bir hayat içinde normal işlerde çalışıyor, üretiyor, istihdam oluşturuyor ve devlete vergi ödüyorlar. Eşcinsellikleri ise -bunun agresif bir biçimde propagandasını yapıp çevrelerindeki masum çoluk çocukları “haz nesneleri”ne dönüştürmedikleri sürece- gerek dinsel, gerekse tıbbî açıdan yalnızca kendi hayatlarını ve ahiretlerini zarara uğratan kişisel bir zaafları... Ha, bir de belki onlarla birlikte takılan partnerlerininkini...

Hâl böyle olunca, uygar bir devlet düzeni içinde de “linç politikası” ile hareket edilemez. Eşcinsel bir vatandaşın çocuğunu gönderdiği okulun harcında dindar bir yurttaşın da ödediği vergiler vardır. Aynı şekilde, dindar bir yurttaşın ibadetini yaptığı caminin harcında da eşcinsel bir yurttaşın doğrudan ya da dolaylı emeği olabilir. Millî servet, bu ülkede yaşayan bütün insanların ortak alın terinden oluşmaktadır ve o servetin içine karışan “kirli para”yı ancak ve ancak niyetin saflığı temizler. Tıpkı, İstanbul-Esentepe’de, ünlü bir kadın piyango satıcısının inşâ ettirdiği güzel bir camide yıllardır hep birlikte namaz kılmamızda olduğu gibi...

Allah hiç kuşkusuz ki, şaşmaz terazisiyle nihai amacı hayırlı olan her ürün ve hizmetin içindeki kiri ayrıştırabilecek kudrete sahiptir.

* * *

Eşcinsellik ve eşcinseller hakkında, çok uzun yıllardan bu yana yukarıda özetlemeye çalıştığım türden bir ön kabule sahipken, geride bıraktığımız hafta gazetelerde sürpriz bir haber okudum ve epeyce canım sıkıldı. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, eşcinsellerin Türkiye’deki en büyük ve de ciddi sivil toplum örgütü konumundaki “Lambda İstanbul” hakkında, tüzüğünün Dernekler Yasası’na aykırı bazı bölümler içerdiği gerekçesiyle kapatma kararı almış.

Haber üzerine eşcinsellerin sitelerine ve bu haberi sütunlarına taşıyan kimi internet portallarındaki okur yorumlarına (ki büyük bölümü eşcinsellerden gelen yorumlardı bunlar) bir göz attım. Müthiş bir yılgınlık, öfke, üzüntü ve yıpranmışlık ifadeleri içermekteydi karara ilişkin yorumlar. Eşcinsellerin organizasyondan uzak ve dağınık olduklarında sergiledikleri o itici saldırganlığa karşılık, görece daha ciddi bir biçimde hareket eden, internet siteleri işletip dergiler çıkararak mensuplarının “gazını alan” bu dernek sayesinde nicedir tutunacak bir dal bulduğunu düşünen bir kaç yüz bin dolayındaki insan, mahkemenin kararından sonra kendilerini âdeta “devletin tecavüzüne uğramış” gibi hissediyorlardı.

Ve ne yazık ki bana göre dibine kadar da haklıydılar.

Bir topluluğun kendini demokratik yollarla ifade etme imkânlarını ne kadar daraltır ve o topluluğu ne kadar köşeye kıstırırsanız, hedef aldığınız bu kitleyi de o denli bunaltır ve saldırganlaştırırsınız. Böyle bir durumda ise insanlar arasında insan gibi diyalog kurmanın o yumuşak iklimi adım adım ortadan kaybolacaktır.

Türkiye, “Dünya üzerinde Kürt diye bir halk ve Kürtçe diye bir dil yoktur” şeklindeki teziyle bu bunaltılmışlığın bedelini çok ağır ödemiş bir ülke... Halen de kanımız ve malımız ile çatır çatır ödemekte olduğumuz bir bedeldir bu...

1923 yılında, henüz ülkedeki her şey son derece taze ve güzelken, “Türkiye Cumhuriyeti, bu topraklarda yaşayan farklı etnik unsurlar tarafından, ortak bir ideal uğruna hep birlikte kan dökülerek kurulmuştur ve bu mücadelenin içinde yer almış bulunan herkes hukuken Türk’tür. Onun dışında, her yurttaş nüfus kâğıdına gerçek etnik kimliğini, gerçek ana dilini, gerçek dinini ve mezhebini rahatça yazdırabilir. Bu bilgileri gündelik hayatında özgürce kullanabilir, yayabilir, etnik kökenlerini unutmamasını sağlayacak her türlü din ve dil eğitimini alabilir. Devletten de kendisine, verdiği bu bilgiler ışığında muamele edilmesini isteyebilir” şeklinde kısa bir paragrafla çözülebilecek olan bir mesele, şimdi Kandil’e akınlar yapıp duran, ancak oradaki “çapulcular”ı bir türlü tam olarak bitiremeyen F-16’larla çözümlenmeye çalışılıyor.

Eşcinsellik de bütünüyle aynı konumda bir sorun...

Onları, yukarıda andığım dinsel ve tıbbî argümanların ışığında, toplum olarak sevmiyoruz. Üzerlerindeki kamuflajları çıkartıp aramıza karışmalarını ve kimliklerini serbestçe deşifre etmelerini istemiyoruz. Bu “hâl”lerini fark ettiğimiz andan itibaren onları işe almıyoruz, almışsak da tez zamanda atıyoruz. Bu kitleyi okullarda, hastanelerde, orduda ve kurduğumuz şirketlerde barındırmıyoruz.

Ancak, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de -reddi mümkün olmayan- bir “eşcinsel nüfusu” mevcut. Bunları bir meydana toplayıp üzerlerine napalm bombası atamayacağımıza göre (ki dinen, ahlâken ve hukuken böyle bir hakkımız yok) o zaman, onlarını kendilerini, bizim de kendimizi denetim altında tuttuğumuz, “karşılıklı tahammül” esasına dayalı bir toplumsal düzen içinde yaşamayı ne yapıp edip öğrenmek zorundayız.

Bir de tabiî her marjinal grup gibi, onlara da bütün bu kuşatılmışlık içinde kendilerini biraz daha iyi hissedebilecekleri, “soluk alabilecekleri” türden sivil toplum örgütleri kurma; basılı, görsel ve elektronik yayıncılık yapma hakkını sunmakla yükümlüyüz. Yoksa, böylesi bir “kapana kıstırılmışlık” duygusu, önünde durulmaz bir öfke patlaması ve onun ardından gelen keskin bir bilenmişlik içinde, toplumun geneline eskisinden çok daha ağır hasarlar verecektir.

Kapatma kararını veren mahkeme, Lambda İstanbul Derneği’nden, tüzüğünün içeriğindeki genel ahlâka ve hukuka aykırı olduğu düşünülen sorunlu bölümlerin düzeltilmesini talep edebilirdi. Ki bunu onlardan her Türk vatandaşı talep etmektedir zaten. Ancak, kısmî bir kusurdan hareketle topyekün kapatma kararı verilmesinin ardında durabilmek ise mümkün değildir. Özellikle AKP iktidarından sonra, başta bu partiye yönelik kapatma dâvâsı olmak üzere, neredeyse her siyasal ve sosyal konuda “baltayı dâvâ dosyasının tam ortasına indirip onu ikiye ayırma” tekniğiyle hareket etmeyi alışkanlık hâline getiren Türk yargısı, bu ürkütücü görünümüyle, 2000’li yıllarda AB uyum süreci kapsamında değiştirilen irili ufaklı binlerce yasadan zerre kadar haberi yokmuşcasına, “züccaciyeci dükkanına girmiş fil” örneğinde olduğu gibi alabildiğine savruk bir tavır içinde ilerliyor. Dahası, bu tavrın ardında “haberdar olmamak”tan ziyade “uyum sürecini sallamamak” gibi genel bir “direnme kararı”nın olduğu izlenimi uyanıyor kitlelerde. Hani, sanki topluma ve iktidara verilmek istenen mesaj şöyle bir şeymiş gibi:

“Siz istediğiniz kadar kendi yetki bölgenizde debelenip durun, bunun bizler açısından hiç bir önemi yok. Türkiye, tıpkı 80 yıldır olduğu gibi, halkının en küçük bir apoletten ya da unvandan tırstığı, parlamentosunun sadece adı parlamento olan, Arap ülkelerinin birazcık ilerisinde ancak Avrupa’nın fersah fersah gerisinde üçüncü sınıf bir Ortadoğu demokrasisi olarak varlığını sürdürecektir. Bu genel kararımızı da feriştahı gelse değiştiremez.”

Nasrettin Hoca damdan düştüğünde ilk sözü, “Bana damdan düşen birini getirin” olmuş. Ülkeyi yöneten iktidar partisini üç-beş tane gazete kupürünün jurnaline dayanarak kapatmaya kalkıştıklarından beri biz muhafazakâr seçmenler de aynen Nasrettin Hoca’nın pozisyonundayız. O yüzden, önüne her kim çıkarsa çıksın -solcular, Kürtler, sert İslâmcılar, ılımlı İslâmcılar, eşcinseller- habire kıran döken, içeri atan ve kapatan bir yargı sistemi karşısında Lambda İstanbul Derneği mensuplarının hâlet-i ruhiyesini, kurduğum iyi niyetli bir empati eşliğinde çok doğru anladığıma inanıyorum.

Bu böyle gitmez.

Bütün dünyayı kapatamazsınız, bütün dünyayı içeri atamazsınız ve bütün dünyayı öldüremezsiniz.

Sünnileri bunalttınız, Alevîleri bunalttınız, Gayrımüslimleri bunalttınız, Türkleri bunalttınız, Kürtleri bunalttınız. Şimdi de eşcinselleri bunaltıyorsunuz.

Bunu yaparken de öylesine garip ve hastalıklı bir merhamet mekanizması işletiyorsunuz ki tam olarak ne düşündüğünüzü, ne yapmaya çalıştığınızı hiç kimse anlayamıyor.

Onlarca polis, asker ve sivili gözünü kırpmadan öldürmüş bir teröristi, ciğerleri su topladığında “hasta” diye affedip, kendi kafanıza göre, geldiği dağlara geri gönderebiliyorsunuz. Üstelik, öldürdüğü insanların hiç birinin ailesinden izin ve onay alma gereğini duymadan...

Fakat, buna karşılık, 1974 yılında, ülkeyi yöneten iki adamdan biriyken attığı son derece kritik imzayla -hâlâ her yıldönümünde bando mızıka eşliğinde böbürlendiğiniz- cesur bir savaşa girişip size dünyanın en stratejik adasını kazandıran 82 yaşındaki bir eski başbakanı, bırakın Türkiye’nin laik düzenini değiştirmeyi, daha ayakta bile durabilecek hâlde değilken gözünüzü kırpmadan cezalandırıyorsunuz. En sevimsiz kriminolojik profiller karşısında dahi indirimlerle, genel aflarla gayet bonkör bir biçimde işleyen bağışlama mekanizmanız ona gelince en fazla “cezaevi hapsi”nden “ev hapsi”ne dönüşüyor.

Sağmalcılar’da yıllar yılı THKP-C’cilerin koğuşlarına girip tekmil alamazken ve bundan da hiç utanmazken, devletin en kritik sırlarını bilen 82 yaşındaki bir emekli devlet adamına, her sabah 20 yaşındaki bir jandarma eri karşısında tekmil verdirtmekten rahatsız olmadınız ne yazık ki...

Allah aşkına, bu ülke sonunda infilak edip bir iç savaşa sürüklenmeden, azıcık da olsa değişin artık...

ALİ MURAT GÜVEN
Yeni Şafak gazetesi yazarı

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Eşcinselliğin Nedenleri

Niçin bazıları eşcinsel?
niçin bazıları zenci?
niçin bazıları solak?
niçin bazıları kadın?
niçin bazıları benim gibi değil?
niçin bazıları hayatı benim gibi algılamıyor?
niçin bazıları benim sevdiğimi sevmiyor, nefret ettiğimi etmiyor?
niçin bazıları benim düşünmediğim ve kıymet vermediğim şeylere düşkün oluyor?

çünkü İ N S A N I Z

neden herkes bir moda gibi hürriyet istiyor?
neden erkek olmaya çalışmıyor hemen eşcinselliği kabul ediyorsunuz?
neden evlenmekle eşcinselliğin geçeceğini kabul etmiyorsunuz?
neden cinsel eğitim adı altında eşcinselleri hasta göstermemize kızıyorsunuz?
neden uzun ve pahalı seanslarla terapi olacağınıza inanmıyorsunuz?
neden hem günahkarsınız hem de kalbinizde inanç, dudağınızda dua eksik olmuyor?
neden asırlardır lanetli olduğunuzu kabul etmiyorsunuz?
neden ortaya çıkmadan gayet güzel metres hayatına kanaat etmiyorsunuz?
neden sesiniz çıktığında istenmediğinizi, sustuğunuzda kabul edildiğinizi anlamıyorsunuz?

çünkü İ N S A N I Z

niçin dünyada bir geleceğiniz olmadığını kabul etmiyorsunuz?
niçin gideceğiniz ahirette bir şefkat görmeyeceğinizi kabul etmiyorsunuz?
niçin hem Allah sevgisini hem eşcinsel kimliği bir arada yaşamaya çalışıyorsunuz?
niçin sadece zenginlerin haz oyuncağı olarak ömür geçireceğinize inanmıyorsunuz?
niçin tek akibetinizin intihar olduğunu kabul etmiyorsunuz?
niçin sizi koymaya çalıştığımız kaba girmiyorsunuz?

çünkü İ N S A N IZ

22 Mayıs 2008 Perşembe

"Heteroseksüele nasıl bakıyorsak, diğerlerine de öyle bakarız"



AKP’den eşcinsellere "herkes eşittir" mesajı

AKP’den eşcinseller konusunda dün dikkat çekici bir adım geldi. Eşcinsellerin derneği KAOS GL tarafından düzenlenen “Homofobiye Karşı Buluşma” toplantısının açılışına AKP Mersin Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül de katıldı. Diğer partilerden kimsenin katılmadığı toplantıda eşcinsellere hitap eden Üskül “Haklarınızın ihlal edildiğini düşündüğünüz durumlarda adresiniz belli. Bize başvurabilirsiniz” dedi. Üskül’ün katılımı, bugüne kadar eşcinsellerin bu tür toplantılarına bu düzeyde ilk katılım olduğu ifade edildi.

BAKIŞIMIZ AYNI

Toplantı sonunda basının sorularını yanıtlayan Üskül, “Muhafazakâr bir partinin üyesi olarak eşcinsel toplantısına katılmanız nasıl karşılanacak?” sorusuna, “Bizim partimiz herkese aynı bakar” diye yanıt verdi. Üskül, “Farklı cinsel tercihleri olanlar da insandır. Farklı cinsel tercihleri olduğu gerekçesiyle ayırmayız. Heteroseksüele nasıl bakıyorsak, diğerlerine de öyle bakarız” diye konuştu.

TBMM’YE YÜRÜYECEKLER

Başkent bugün sıradışı bir eyleme sahne olacak. İlk kez eşcinseller Meclis’e yürüyüş eylemi gerçekleştirecek. KAOS GL’nin düzenlediği “Homofobiye Karşı Buluşma” toplantısı çerçevesinde gerçekleşecek eyleme 100’ün üzerinde gay, lezbiyen, transeksüel ve travesti katılacak. Yürüyüşte sadece eşcinselliği temsil eden gökkuşağı renklerinden oluşan bayrakların taşınacağı bildirildi. Eşcinsellerin buluşma toplantısı için yurtdışından da katılımcılar Türkiye’ye geldi. Yabancı konukların en dikkat çekeni ise Avrupa Parlamentosu’nun eşcinsel milletvekili Michael Cashman oldu. Cashman bugünkü Meclis yürüyüşünde de bulunacak. Yine Avrupalı eşcinsellerin örgütü ILGA’nın temsilcisi Aija Salo da etkinliğe katılacak isimlerden. Salo, “Türkiye’deki arkadaşlarıma destek olmak için buradayım. Onlarla birlikte yürüyeceğim” dedi.

Ali Ekber ERTÜRK/ANKARA

kaynak

Anayasa Profesörü, sosyal demokrasi ve insan hakları konusunda ömür vermiş bir akademisyen olan Zafer Üskül, bu adımı ile bu vatanın önemli bir sıkıntısına yaklaşıyor ve geç kalınmış bir adımı atıyor.

Eşcinsel deyince akla hep kötü örnekler getirip klişe resimler hatırlamak yanlıştır. "kadın" dendiğinde nasıl ki akla "fahişe" kelimesini getirmek yanlıştır, çünkü annenin şefkati, eşin iffeti, kızkardeşin sevgisi esastır. "kadın" deyince bu manalar akla gelir, kötü emsali inatla kullanmak edep dışıdır. öyle de "eşcinsel" deyince hayatı kendi cinsi ile paylaşan akla gelir, narin bir ruh, sevgi dolu bir kalp akla gelir. yakın veya uzak akraba içinde gizli açık onlarca isim akla gelir. aslında hep bilinen ama geçiştirilen, evlendirilmeye çalışılan, evlenmedi ise mirasta adı bile anılmayan, hukuku hiçe sayılan, sevgisine ve varlığına kıymet verilmeyen bir birey olarak anmak son derece alçaltıcıdır.

bu insanlar bu vatanın evlatlarıdır. başka yerden gelmediler. gidecekleri bir yerleri yoktur. hem bu sistemin samimi parçalarıdırlar. hemen hepsi vergisini verir. hemen hepsi askerliğini yapar. hemen hepsi her meslek gurubunda gayet başarı ile vatanlarına hizmet ederler. milyonları bulan bu sessiz evlad-ı vatanın sahip çıkılmaya ihtiyacı varken, onları itham etmek, isim takmak, haklarını gasbetmek, lanetli yada dinsiz addetmek, ümitsizliğe terketmek, hasta muamelesi yapmak son derece insanlık dışıdır. vatana yararı olmadığı gibi vatanın aleyhinde zarar vermeye çalışanlar elinde alet olmak ihtimali büyüktür.

varoluşundan dolayı sürekli ötekileştirilen bir bireye (daha ötesi bir kesime) bu zülmü engellemek elbette en başta hükümetin görevidir. adaletin ve kalkınmanın temeli olan eşitlik samimiyet dürüstlük gibi pek çok erdem için adım atılmalıdır. yapılacak pek çok şey varken üstünü örtmek son derece yanlıştır. zararı büyütür ve önlemi geri bırakır.

bu bilinçte olup her türü tepkiye rağmen cesaretle bu vatanın eşcinsel çocukları olan bizlere sahip çıkan AKP Mersin Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'e teşekkür ederim.

3 Nisan 2008 Perşembe

'Eşcinsellik İslam'da caizdir'




Endonezya'da düzenlenen Dinler ve Barış Konferansı'nda "Eşcinsellik İslam'da caizdir" fetvası çıktı.

Endonezya'nın başkenti Cakarta'da 27 Mart'ta düzenlenen Endonezya Dinler ve Barış Konferansı'ndan "Eşcinsellik İslam'da caizdir" fetvası çıktı.
Endonezya içinden ve dışından pek çok İslam uzmanının katıldığı toplantıda konuşan ilahiyat akademisyeni Dr. Siti Musdah Mulia, Kuran'daki Hucurat Suresi'ni esas aldığını ve eşcinselliğin yalnızca şehvetten kaynaklanmadığını vurgulayarak, "Eşcinselliğin Allah'tan geldiğinin, doğal olduğunun göz önüne alınması gerekir. Allah'ın gözünde insanlar dindarlıklarına göre değerlendirilirler" dedi. Pek çok katılımcı da bu görüşe destek verdi.

kaynak
---------------

"Islam 'recognizes homosexuality'." başlığı altında tüm dünya haber ajanslarından geçen bu haberin türk medyasında da aynı şekilde dile getirilmesi, duyurulması, bu ülkedeki eşcinsellerin aşağılanmasının engellenmesinde ve insani özgürlüklerinin verilmesinde çok önemli bir adım olacaktır.
bu haber bence şu noktadan daha da önemli, yapılan tüm sosyal istatistiklerde insan toplumunda eşcinsellik %10 altına düşmüyor. aldığınız örnekleme grubu ne olursa olsun böyle bir sonuç ortada varsa o zaman dindar kesimin içinde yetişen yaşayan bulunan eşcinsellerin de kendilerini hasta bilmemeleri gerekir. maalesef yakın dönemde batı dünyasının eşcinselliği hastalık olarak adlandırması islama ve cemaatlerine de mal edildi. sonra batı toplumu bu hatadan vazgeçti. etiket ise haksız olarak islam aleminde takılmış kalmıştı. şimdi bu son haberle artık ortaya çıkmıştır ki, eşcinsellik islami nazarla ve Kur'anın nazarı ile dahi hastalık değildir. dindar çevrelerde yetişen çocuklarda, yaşayan gençlerde hatta ileri yaşlarda bile bu durum ortaya sonradan çıkıp gerek çevresi gerek kişi tarafından itiraf edilebilir. onu şu yada bu biçimde karşı cinsten biri ile evlendirmeye çalışmak, tavırlarından dolayı onu zorlamak, baskı kurmak ve kişilik kimliği konusunda onu istemediği halde haricden şekillendirmeye çalışmak İslamın ruhuna uygun değildir.
------------------
İNANCIN EŞCİNSELİ OLMAZ
Prof. Dr. Beyza Bilgin: "Nisa Suresi'nde kadın kadına ve erkek erkeğe her türlü fuhuş kötüleniyor ve cezalandırılıyor. Asıl olan, insanın insana onurunu koruyacak şekilde davranmasıdır. İnancın heteroseksüeli, eşcinseli olmaz."

24 Mart 2008 Pazartesi

İman ve islam olmak nedir?




İman ile İslâm arasındaki fark nedir?

Ulema-i İslâm ortasında “İslâm” ve “iman”ın farkları çok medar-ı bahis olmuş. Bir kısmı “İkisi birdir,” diğer kısmı “İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz” demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler.

Ben şöyle bir fark anladım ki: İslâmiyet iltizamdır; iman iz’andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir Müslüman” denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; “gayr-ı müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillâhi’l-hamdü ve’l-minne Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risâle-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde iman eder. Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler.

Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, “Bu iman üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz” dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâtereddüt vermesine nefsim itaat ediyor. “Peygamber olarak gönderdiğin kim varsa iman ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa iman ettik; ve bütün bunları tasdik ettik” dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.

Mektûbât, s. 38

Gay olmak ne demektir?




kaynağından güzel bir derleme :

Kendini gey olarak adlandıran erkekler, gerek cinsel ve gerekse duygusal olarak bir başka erkeğe ilgi duyarlar. Erkeklere duydukları cinsel ilgi kendilerine normal ve doğal gelir. Bu duygular ergenliğe girişle birlikte ortaya çıkar ve yetişkinlik döneminde de devam eder. Kimi eşcinseller kadınlara da ilgi duyabilir. Fakat bu kişiler genellikle, erkeklere karşı hissettiklerinin daha yoğun ve kendileri için daha önemli olduğunu söylerler. Dünya nüfusunun onda birinin gey veya lezbiyen olduğu bilinmektedir. (Kadınlara ilgili duyan kadınlara lezbiyen denir.) Bu, herhangi bir kalabalık grup içinde (mesela okulunuzdaki sınıfta, kantinde veya okul servisinde) birkaç eşcinselin bulunduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, kendisi açıklamadıkça, kimlerin eşcinsel olduğunu söyleyemezsiniz.

Eşcinseller, toplum içinde rahatlıkla karışırlar. Bununla birlikte diğer insanlardan farklı hissederler. Eşcinsel gençler, farklı hislerinin nedenini ilk başta belirleyemeyebilirler. Etraflarındaki tüm delikanlılar kızlardan bahsetmektedir. Bu yüzden kendilerini konumlandırmakta güçlük çekebilirler. Ve bir yetişkinle hissettikleri üzerine konuşmaya cesaret edemeyebilirler.

EĞER EŞCİNSELSEM BUNU NASIL BİLEBİLİRİM?

"İlk kez eşcinsel olduğumu ne zaman fark ettiğimi hatırlamıyorum. Fakat hatırladığım bir şey var o da: bir erkekle beraber olma fikrinin beni her zaman heyecanlandırdığı" Ahmet, yaş 19

"Baştan beri farklı olduğumu hissediyordum. Arkadaşlarım kızlarla ilgilenirken ben erkeklere bakıyor,kendimi onlarla düşünüyordum. İlkokul yıllarıma kadar geri gidiyor bu duyumlarım." Serdar,yaş 22

"Hiç bir zaman kadınlara gerçek anlamda ilgi duymadım. Ergenlik çağına girdikten sonra ise gey olduğuma kesin karar verdim. Sınıf arkadaşlarıma ilgi duyuyor ve neye benzediklerini merak ediyordum." Cüneyt, yaş 18

"Bilmiyorum... O zamanlar düşünmedim de bunu. Hiçbir şeyin farkında değildim. Tek bildiğim beni çekenin erkek bedeni olduğuydu." Umut,yaş 20

" Bir gün ablamın dergilerinden birini karıştırırken, çok yakışıklı bir çocuğun fotoğrafına rastladım ve... İşte o an anladım." Murat,yaş 20

Cinsel arzularınızın neler olduğunun ismini koyamayabilirsiniz. Kendinizi nasıl adlandırmanız gerektiği konusunda acele etmenize gerek yok. Cinsel kimliklerimiz zaman içerisinde gelişir. Buluğ çağına giren gençler, bir yandan vücutları gelişirken, bir yandan da seks üzerine yoğunlaşırlar. Cinsel arzuları o kadar güçlüdür ki herhangi bir kişiye veya duruma gerek kalmadan harekete geçer. Fakat kişi, yaşı ilerledikçe gerçekten kime ilgi duyduğunu çözer. Gerçekten kendini gey hisseden delikanlılar, zaman içerisinde erkeklere olan ilgilerinin netlik kazandığını görürler. Sınıf arkadaşınıza aşık olduğunuzu veya olgun bir erkekten etkilendiğinizi fark edersiniz. Bu deneyimleri haz verici, tedirgin edici veya her ikisinin karışımı şeklinde hissedebilirsiniz.

Genellikle 16 ve 17 yaşlarında geylerin büyük bir kısmı kendilerini nasıl adlandırmalarını gerektiğini düşünürken, bir kısım delikanlılar ise bunu düşünmek için bir müddet bekler. Eğer gey oluğunuzu düşünüyorsanız kendinize şunları sormanız gerekir: Rüya gördüğümde veya cinsel fantezi kurduğumda, kahramanlar erkekler mi oluyor yoksa kızlar mı ? Hiç bir erkeğe ilgi duydum mu? Bir erkeğe aşık oldum mu? Diğer delikanlılardan farklı mı hissediyorum? Delikanlılar ve erkekler için olan hislerim net mi? Eğer bu sorulara net olarak yanıt veremiyorsanız acele etmeyin. Zaman içerisinde daha emin olacaksınız. Ve unutmayın kendinizi nasıl adlandırmanız gerektiğine ancak ve ancak siz karar verebilirsiniz.

İLETİŞİME GEÇMEK

Kendinizi, daha fazlasını keşfetmek için hazır hissediyorsanız işe okuyarak başlayabilirsiniz. Eğer rahatsızlık duymuyorsanız, kütüphane görevlisinden cinsellikle ilgili kitapların bulunduğu bölümü sorun. Eğer kütüphanenizde cinsellikle ilgili yeterli kitap bulamazsanız, büyük kitap evlerinin cinsellik bölümlerini tarayabilir veya internet aracılığıyla yurt dışından sipariş verebilirsiniz. Ve lütfen dikkat edin, eşcinsellikle ilgili kitapların tümü destekleyici değildir. İnternet yoluyla eşcinsel organizasyon ve topluluklarla iletişime geçin. İletişime geçtiğiniz topluluk size doğrudan yardımcı olabileceği gibi,sizi,size yardımcı olabilecek başka organizasyonlara da yönlendirebilir. Hatta kentinizde bir araya gelen eşcinsel gençler de bulunuyor olabilir.

Unutmayın, oradaki eşcinseller de bir zamanlar sizin bulunduğunuz yerdeydiler. İç güdülerinize güvenin. Eninde sonunda sizin gibi hisseden birilerini bulacaksınız.

"İlk kez bir başka eşcinsel ile karşılaştığımda, hem heyecanlı, hem endişeli, hem kaygılı ve hem de neşeliydim. Tarif edilemez bir şekilde, yalnız olmadığımı öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordum. Benim gibi birisi daha vardı. Ne ile karşılaşacağımı bilememenin verdiği bir kaygı yaşıyordum fakat ilk karşılaşmanın ardından bu endişeler yerini bir gevşemeye ve rahatlamaya bıraktı." Necmi, yaş 22

"Yalnız değildim!En azından bir daha vardı!Beni anlayabilen biri! Yanımdaydı! Konuşuyorduk. Ağlamaya başlamıştım." Sedat,yaş 23

" İlk kez bir başka gey ile buluştuğumda müthiş rahatlamış hissettim kendimi. İnanamıyordum. Bir başka gey ile iletişim kurmuştum. Kendimi mutlu hissediyordum. Ama aynı zamanda da ürküyordum. Sonunda herhangi bir şey yapabileceğimi veya söyleyebileceğimi ama bunun üzerine düşünmeyeceğimi fark ettim." Ahmet, yaş 19

"Uzun zamandır birbirimiz biliyorduk aslında. Ama bir türlü konuşmamıştık bunu. Sonra bir gün bana "ben eşcinselim" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim o an. Ağlamaya başladı. Ben de ağlamaya başladım. Nedenini bilmiyordum." Mustafa, yaş21

SEKS YAPACAK MIYIM?

Cinsel yönden sağlıklı bir kişi olmak, açılma sürecine bağlıdır. Şu an seks yapma fikri sizi ürkütüyor olabilir. Bu herkes için normaldir. Hiç kimse hazır olmadan seks yapmaya başlamamalıdır. Hazır oluncaya kadar, fantezi kurmayı ve mastürbasyon yapmayı tercih edebilirsiniz. Seks, birbiri ile ilgilenen iki yetişkin kişi arasında olmalıdır. Doğru anın ne zaman olduğuna ise ancak siz bilebilirsiniz. İster heteroseksüel olsun ister eşcinsel, herkes farklı şekilde seks yapar. Eşcinsel erkekler , mastürbasyon yapmak ( tek başına veya bir partnerle birlikte), oral seks, anal ilişki, öpüşme, coşkuyla kucaklama, masaj yapma ve güreşme gibi geniş bir yelpazede cinsel pratikler uygular. Unutmayın kiminle ne yapacağınıza karar verecek olan kişi sadece sizsiniz.

PEKİ YA AIDS?

Aktif bir cinsel yaşantısı olan herkes, AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda dikkatli olmalıdır. Eşcinsel olmanız sizi AIDS yapmaz, ancak kimi riskli davranışlarda bulunmanız AIDS'e yol açan virüse yakalanmanıza neden olur. AIDS tedavi edilemez ancak önlenebilir.

AIDS'E YAKALANMA RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Korunmasız anal ilişkiden uzak durun. Anal ilişki, AIDS'e neden virüsün en kolay bulaşma yollarından biridir. Bu yüzden her ilişkide muhakkak prezervatif kullanın.Prezervatifi, oral seks yaparken de kullanmalısınız. ( Eğer kadınlarla birlikte oluyorsanız vajinal seks sırasında da prezervatif kullanmanız gerekir)Kullanma tarihi geçmemiş ve hasar görmemiş lateks prezervatifler kullanın. Prezervatifi ısıdan ve nemden uzak bir yerde muhafaza edin. ( Cüzdanınınz prezervatifi saklamak için uygun bir değildir.) Her prezervatifi bir kez kullanın. Rezervuarlı prezervatif kullanmaya çalışın. Prezervatifin ucundaki baloncuğu parmaklarınızla sıkıştırarak, prezervatifi sertleşmiş penis üzerine yerleştirin ve sıvazlayarak penis üzerine geçirin. Prezervatifin ucundaki baloncukta hava kalmadığından emin olduktan sonra baloncuğu bırakın. İlişki sırasında muhakkak su bazlı kayganlaştırıcılar kullanın. Vazelin, el kremi, masaj yağı gibi maddeler kullanmayın. Bunlar kimyasal özelliklerinden dolayı prezervatifin zarar görmesine neden olabilir. Su bazlı kayganlaştırıcılar sadece eşcinsel ilişkiler için değildir. Aynı kayganlaştırıcı, vajina kuruluğu gibi durumlarda heteroseksüel çiftler tarafından da kullanılmaktadır. Aynı prezervatif gibi, su bazlı kayganlaştırıcı satın alırken de eşcinsel olduğunuzu açığa çıkmış olmazsınız.Boşalma sonrasında dışarıya meni sızmasını engellemek için, sertliğini kaybetmeden penisinizi çıkarın. Bu sırada prezervatifin kaymasını engellemek için, prezervatifi alttan elinizle tutun. Eğer yanınızda prezervatif yoksa öpüşme, şehvetle kucaklama, masaj yapma ve mastürbasyon yapma gibi penetrasyon içermeyen cinsel aktiviteleri tercih edebilirsiniz. ( Mastürbasyon sırasında deride çatlaklar olmamasına dikkat etmek gerekir)

KENDİNİZİ SEVMEYİ ÖĞRENİN

"Kendimi tam olarak tanımlamam zaman aldı tabii. "Kendimle tanıştım, savaştım,barıştım" diyorum şimdi soranlar. Kolay olmuyor tabii. Hele eşcinselliğin bu kadar yok sayıldığı bir toplumda." Serdar yaş 22

"Ailem bir yandan arkadaşlarım bir yandan... Ama içimden gelen sese kulak vermemezlik edemezdim. Hem insan ben eşcinsel değilim diyince değişmiyor hiçbir şey. Şimdi o günleri düşününce gülüyorum yalnızca. Eşcinselliğimi seviyorum." Bülent yaş 25

"Teyzem lezbiyendi ve ben gey olduğumu fark etmeden önce, teyzemden eşcinsel olmanın kötü bir şey olmadığını öğrenmiştim." Aykut yaş 19

"Gerçekleri kabul ettim. Bunun anlamı eşcinsel olduğumu inkar etmemek ve olmadığım biri gibi davranmamak" Ahmet yaş 19

Gey olduğunuzla yüzleşmek o kadar kolay olmayabilir. Sonuçta hepimiz eşcinsellerle ilgili yanlış bilgileri, korkunç fıkraları dinleyerek ve medyada karikatürize edilmiş eşcinsel tiplemelerini izleyerek büyüyoruz. Bunun dışında insanlar bilmedikleri ve anlamadıkları şeylerden korkma eğilimindedir. Bazı kişiler de lezbiyen ve eşcinsellerden nefret eder. Bir çok insan da lezbiyenlerle ve geylerle bir arada olmaktan rahatsızlık duyar.Tüm bütün bunlarla karşılaştıktan sonra hislerinizi değil etrafınızdakilerden, kendinizden bile saklamanıza şaşmamak gerekir.Normal olmadığınızı düşüyor olabilirsiniz. Bu arada diğer insanların sizin duygularınızı öğrenmesini engellemek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Diğer insanların ne düşüneceğini önemsediğiniz için etrafınızdaki diğer eşcinsellerden kaçıyor da olabilirsiniz.Güvende olma pahasına saklanılan gerçekler,kişiye sadece acı ve yalnızlık hissi verir. Kendi duygularınızı inkar etmenin faturası daha ağır olabilir. Bu hislerinizi bastırmak için uyuşturucu veya alkol kullanmış olabilirsiniz. İntihar etmeyi aklınızdan geçirmiş olabilirsiniz. Fakat bunlarla başa çıkmanın en etkili yolu bir yardım almaktır. Eşcinsel grupları ile bu konuda temasa geçebilirsiniz.

KİME SÖYLEMELİYİM?

"En yakın kız arkadaşıma tabii? Hepimizin birer tane yok mu?" Serdar yaş 22

"Yalnızca uzun zamandan beri tanıdığım ve hoşgörü sahibi olduğuna inandığım kişilere eşcinsel olduğumu söylüyorum. Bu kişilerin benim özel yanımı bilmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum" Birkan yaş 18

" Madem ki normalim neden nasıl hislerimi saklayayım? Fakat birisine açılmadan önce bu konuda rahat olduğunuzdan emin olmanız gerekir' Necmi yaş 22

"Ben sadece, beni reddetmeyeceğini bildiğim, kim olduğumu bilerek beni kabul edeceğine ve beni heteroseksüel olmaya zorlamayacağına inandığım kişilere söylüyorum. Etrafımdaki kişileri ilk önce test ediyorum ve ardından onlara söyleme riskini almaya değip değmediğine karar veriyorum." Can yaş 19

"İnsan iki kere düşünmeli. Hayati bir hata olabilir belki açılmak,umulmadık tepkilerle karşılaşabilir insan. Açılmak isteyen eşcinseller arkadaşlara söyleyecekleri insanı iyi seçmelerini öneririm." Suat yaş 20

Gey gençler yaşları ilerledikçe kendileri hakkında daha rahat olmayı öğreniyorlar. İçinizde, derinlerde bir yerdeki sesi dinlemeye ve gey olmanın gerçekte ne olduğunu öğrenmeye başladıkça siz de cinselliğinizle ilgili daha rahat olmaya başlayacaksınız. İşte bu sürece "dolaptan çıkma veya açılma" denir. Açılmanın ilk adımı kendinize gey olduğunuzu söylemenizdir. Bundan sonraki adımda, sizi anlayabilecek birine söyleme ihtiyacı hissedersiniz. Bu kişi bir arkadaş veya bir yetişkin olabilir. Daha sonra ise, gerek arkadaş olmak gerekse daha özel ilişkiler kurmak için diğer gey çocuklarla tanışma ihtiyacı doğar. Kimi gey çocuklar ailelerine de açılma başarısını gösterirler. Ailenize açılmaya veya açılmamaya, açılacaksanız bunun ne zaman olacağına karar verecek kişi yine sizsiniz. Bir çok kişi, buna aileler de dahildir, eşcinselleri anlamazlar ve bu kişilere açılmak zor olabilir. Bu yüzden başlangıçta kime açılıp açılmayacağınıza karar verirken dikkatli olun. Fakat önemli olan kendinize dürüst olmanızdır. Kişinin kendini inkar etmesi zarara yol açar. Buna rağmen kendini kabul etmesi ise yine kendisine kazandırır.

Bir çok çocuk açıldıktan sonra daha sakin, mutlu ve kendinden emin olduklarını ifade ediyorlar.

"İnsanlar ne derse desin, sen normalsin. Tanrı seni böyle yarattı. Eğer dine inanmıyorsan, doğdun ve bir hayatın var ve eşcinsel olman da hayatının bir parçası" Dinçer yaş 19

"İnandığın şey için diren ve nefret üreticilerinin tıraşlarına kulak asma. Kendinden emin ve onurlu ol" Can yaş 19

"Çok zor. Ama önemli olan zoru başarmak. Kendini tanımak ve sevmek gerek önce" Serdar yaş 22

* Bu broşür BAGLY (Boston Area Gay and Lesbian Youth) 'nin yardımıyla Kevin Craston ve Cooper Thompson tarafından yazılmış legato oluşumlar içerisindeki öğrenciler tarafından Türkçe'ye çevirilip,Türkiye şartlarına adapte edilmiştir.

11 Mart 2008 Salı

Eşcinsel Kardeşliği



Eşcinsellik özünde hep yalnızlaştırılmaya çalışılmış bir kavramdır. Homofobikler bir taraftan, kendi eşcinselliğini sadece cinsellik olarak gören Eşcinseller diğer taraftan uğraşmaktadırlar. sonuçta ise olaylar karşısında her zaman mağlup olmaya hazır ve zaten hayata yenik başlayan bir eşcinsellik çıkmaktadır. bu dezavantajın, sorunun sebebi eşcinsellik değil, eşcinselin en olmadık zamanda yalnız kalmasıdır. olay karşısında yalnız avlanmak mağlubiyeti getirmekte ve fırsatlar zararlara dönüşmektedir.

Bunu engellemek yalnızca dayanışma ile olur. birbirini bilen ve birbirini destekleyen ferdlerden oluşan bir topluluk, bireylerinin gafil avlandığı bir olayda soğuk kanlılıkları ve doğru yerde doğru tepkiyi vermeleri ile başarıya yürürler.


pek çok örnek zaten hayatımıza karışıp akmaktadır. Aile eşcinsel oğullarının eşcinsel olduğuna dair somut deliller farketmiştir. Eşcinsel bireyin gördüğü manzara budur. hata ile kendine ait bir ipucunu, hele hele utanması belki de inkar etmesi gereken kimliğinin bir özelliğini sezdirmiştir. Aile bunun karşısında şok geçirip yaşadıkları bu üzüntüden dolayı terbiye etmek için bireye şiddet uygulamaktadırlar. oysa bu sahte perde arkasında gerçekler farklı renkler alırlar. ailenin farketmesi diye bir durum yoktur. aile özellikle de "anne" bilir! Anne evladının eşcinsel olduğunu bilir! Aile evladının gelişen karakterini desteklemek ve özelliklerini kabul etmek zorundadır. evlat, 6 yaşında da olsa 66 yaşında da olsa özel hayatı vardır. onun özeline saygı gerekir. aynı çatı altında olmak yada ailesi olmak özel hayatı üstünde tasarruf yetkisi vermez. Aile evladının eşcinsel olması ile şok geçirmez, öyle görünür. görüntü ise ruhumuzu etkilemez. bu ruhun terbiyeye ihtiyacı elbette vardır. öğretilmeye görgü ve bilgisinin artırılmasına elbette ihtiyacı vardır. bu ise öğretmen gibi hareket ederek yapılır. hissi çıkışlar, azarlar, hatta darp ile terbiye olmaz. eşcinsel çevresi olan bir eşcinsel için bu durum çoğu kere bilinen ve herkesin sessizce onayladığı bir özellik olarak kalır. eğer deşifre olursa zaten eşcinsel dışı çevre, ki buna aile de dahil belli bir mesafe ve ciddiyet araya girdiğinden tenkitler ve tehditler şeklinde değil, sevdiği için ihtar etmek şiddetine düşer.


Uzun yıllar hedefteyken birden aşılmaz bir problem taraflardan birine birlikteliği bitirmek kararını aldırmıştır. olay masaya yatırılınca şok olan sevgili intikam hisleri ile yakın çevreye eşcinsel hayatı ifşa eder. bu şiddet karşısında, intihar da dahil, her şey ümitsizliğin seçenekleri olarak çeşitlenir. yalnız birey herkese ve her şeye karşı güvensizleşir ve içine kapanır. bu duruma bir eşcinsel ruh tahammül edemez. tek başına olmayıp çevresinden kendisine ulaşılabilse, özellikle eşcinsel bir çevre ona destek olabilse, bu durumda bakış açısı değişir. çünkü sevgiliye basit ifadeler bile danışılmadan söylenemez. Sevmek hassaslık getirir. bu hassasiyet eğer sevginin kaybedilmesi sözkonusu ise hırçınlığa dönüşebilir. bunun önünü almak ancak adımlarımızı danışarak atmamızla mümkün olur. eğer çevreye söylenmesi ile karşılaşmışsak, genellikle beklendiği gibi, hıçkırıklara boğulan incinmiş eşcinsel yerine, soğuk kanlı ve meselenin üzerine gitmeden yatışmasına sabreden eşcinsel olmak sonuca götürür. söylenen ne olursa olsun sabırla dinlenmeli, vakit kazanılmalı, Eşcinsel kardeşliğini paylaştığı grupla meselesini pişirip tavrını belirlemeden cevap asla vermemelidir.


bize yakın olan ve bizi biz olarak kabul eden bir yakın çevre, hayat kadar önemlidir. binler örnekler ile ortada olan temel ihtiyaç kalbi aynı duygularla çarpan kişilerin oluşturduğu topluluktur. buna sahip olmayan için yukarıdaki örneklerdeki hatalı taraflar ortaya dökülür. çevresi olanlar ise tüm bu ve benzeri kötü olaylardan yeni kazançlar elde ederek çıkarlar.

6 Mart 2008 Perşembe

Askerlik ve Aile

Eşcinsellik Psikolojide Cinsel kimlik olarak tarif edilir ve bir varyant olarak ifade edilir. Din-i İslamda özeli kendisine bırakılıp, denk ve toplumla bütünleşik dengeli bir hayat tavsiye edilir. toplumsal olarak eşcinselliğin bilinçli ve önyargısız bir şekilde anlaşılması insan hak ve hürriyetlerinde ulaşılacak zirve olarak görünüyor. ama bu zirve için henüz daha yolumuz var. bir yandan önemli adımlar atılıyor öte yandan aşılması gereken yol kestirilmeye çalışılıyor. Eşcinsel kimliği oluşturan tüm değerler her türlü direncin üstesiden gelerek toplum içinde kökleniyor. bu mesafeden mesele yok gibi görünse de uygulmada sevdiğimiz akrabalar ve yakın aile bireyleri sözkonusu olunca sıkıntılı bir belirsizlik başlıyor.

Şüphe yok ki geçmişte kendini ifade etmek çok daha zordu. damgalanmak dışlanmak gibi tepkiler tarihe geçenlerle kıyaslanınca çok hafif kalabiliyordu. bu acı hürriyet, yolu kişinin hür olabilmesi için insan olmasını kafi geldiğini ders veren islamın emirleri ile çeliştiği bile bize söylendi, başa kakıldı, varolan tek tesellimiz dahi elimizden alınmaya çalışıldı. Ümitsizlik karanlıklarında kıvranan bir eşcinselin doya doya hürriyeti yaşadığı döneme giden yolda kendisine de düşen pek çok nokta olduğu ortaya çıktı.

Eşcinsellik medya başta oarak bugün pek çok yerde artık anılabilir olsa da Türk örf ve adeti içinde cinsel kimlik olarak bastırılmaya çalışılıyor. bu baskı karşısında bir eşcinselin anlaması gerekenler var, söylemesi gerekenler var.

Eşcinsellik temel bir ünvan olarak kişiliğimizin tariflerinden birisidir. değişirse, biz, biz olamayız. varlığı bu demektir, uygulanması ise kişisel tercihleri ve seçenekleri ile çeşitlenir. eşcinsel olmaktan korkulmaz, eşcinsel olmuş olmakla lanetlenmiş sayılmaz, eşcinsellik vatan ve din kavramlarından kişiyi uzaklaştırmaz. ama eşcinselliği algılaması uygulaması, yaşama şekli uzaklaştırabilir, ümitsizliğe düşürebilir, çevresi yada kendi şahsiyeti ile ilgili ifadelendirmesinde sorunlara yol açabilir. Böyle olmaması için, eşcinsel ani cevaplar ve çıkışlardan kaçınmalıdır. ailesine iş ve yakın arkadaş çevresine karşı mesafeli ve dugusal olmayan bir bağı olmalıdır. ona destek olup çevreden gelen sorulara doğru cevap vermesine destek olacak kuvvetli ve doğru bir eşcinsel çevre içinde bulunmalıdır.

daha özel örnekler verecek olursak, eşcinsel askere gitmek sorunu ile karşılaştığında tereddüt eder. çünkü kaba saba, bol küfürlü, insan gelişmesine uygun olmayan bir çevre için kırılgan bir ruh, duygulu bir kalp uygun değildir. bu sorunu kaldırmak için bri bahane aradığında ise ailevi konumu ile karşılaşır. "Aile ele güne ne der?" "İbne oğlu askere gitmemiş!" gibi önden arkadan ailesini küçük düşürecek söylenebilecek ifadelere karşı ise mecburen bu sıkıntıyla yüzleşir. öte yandan bu vatan toprağını kanları ile sulamış fedakar şehitlerin üzerimizde varolan geçerli bir hakkı bizim askerlik yapmamızdır. bu sebeple askere öle bayıla, yas figan matem, ümitsizce değil, görev bilinci ve vefa gibi en çok bize yakışan erdemlerle askere gitmelidir. orada ise bu görevin Allah için yapıldığı, şehitlerin hukuku olduğu unutulmamalıdır. askere gitmek demek askerde herşeyi yapmak demek değildir. askere gitmek demek, askerde emir almak ve bu emre şevk göstermek demektir. yani yapabildiğini yapıp yapamadığını amirine arz etmektir. eşcinsellik askere gitmemek için bir sebep değildir. eşcinselliğini rast gele önüne gelenle yaşıyor hatta bunu fotoğraflayabiliyor bu sebeple de askerlik kurumu için sıkıntılı bir birey olduğunu göstermek askere gitmemek için bir sebeptir. zaten yakın dönemde kaldırılan fotoğraflı eşcinselliği belegeleme maddesi buradan çıkmış sonradan kötüye kullanılıp tüm eşcinselliğe malolmuştu. biz eşcinseller, erkek eti değil, bedeni ile kalbi ile hayatı paylaşacağımız kendi cinsimizden sevgili aradığımıza göre buna meyletmeye gerek yoktur.


Bir başka nokta ise aile içinde eşcinselliğimizin farkedilmesidir. bu bize öyle söylenirki sanki birden bir olayla ortaya çıkıveren eşinselliğimizle mahçup aile ortasında yalnız kalıverir ve sevenlerimizi hayal kırıklığına uğratırız. oysa gerçek bundan çok ötedir. küçüklüğümüzden beri farklı yetiştirilmek çevrenin bize bir telkini değil, bizim sevdiğimizi yapmaya adanmış o sevgi dolu çevrenin bize uygun gördükleridir. biz çevremizi doğduğumuz andan itibaren şekillendirmekteyiz. hoşumuza giden durumlara yönlendirmekteyiz. yani bizim eşcinselliğimizi duymaları zaten çoğunlukla belli olan bir özelliğimizin dilden dökülüşüdür. öte yandan böyledir diye ilan etmeye de gerek yoktur. aile gündemini bununla meşgul etmek eşcinseliği yanlış anlamlandırmaktır. özel hayat ile ilgili bir şey herhangibir toplumda ortaya çıkarsa en güzel cevap olabildiğince az tepki vermek, üzerinde durmamaktır. gündemde tutmak, prim yaptığını akla getirerek haksızlığa sebep olur. genelde genç yaşta yada ileri yaşlarda "out" olup, eşcinselliğine çevresi tarafından şahit olunan olaylarda bu tür durumlar ortaya çıkmaktadır. sizi siz yapan tek şey eşcinsellik olmadığı için bu özel durumunuzu insanların konu yapmasından kaçınmak ve gündemden olabildiğince çabuk indirmek gerekmektedir. bu ise üzerine gitmemekle olur. sizin üzerinize gelenlere göstereceğiniz sabır, Allahın nazarı altında olduğundan soğukkanlılık korunarak devam ettirilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, doğru hareket ve tepki, hem sevdiklerimizi bize geri kazandırır, hem yaşam kalitemizi artırır.

27 Şubat 2008 Çarşamba

Gay gibi Gay olmak...


Gay doğduk gay yaşadık. içimiz kaynadı. dostluk duygusu ile dolduk. bir türlü o neşeyi doya doya paylaşamadık. toplumun sürekli şekillendirme çabası bizi kendilerine benzetip adı gay olan insanlar haline mi getirdi?

Eşcinsellik national geographic belgesellerine göre tüm hayvanlar aleminde yaygın. ingilizlere göre en az 10%, son iskandinav araştırmalarına göre 50%, hatta bizim kedilerin veterinerine göre (kediler 100% bisexdir ifadesinden hareketle) çok daha fazla...

Bilimadamları gay kesimin toplum içinde üremeye engel değil tam tersi toplum içinde cinsel şevki ortalamada tutmasını sağladığı görüşünde. hayvan topluluklarında dişiler genelde bir arada ve durağan, erkekler ise daha tek başına olmaya ve dağılmaya müsait. onları toplum içine bağlayan ve uzun cinsel açlık döneminde hayatlarını dolduran gaylere ihtiyaçları var. dişiler ise az ve kısa bir dönem içinde eş bulmak ihtiyacı duyuyorlar. bu süre içinde ise onlara hemen örnek olacak taklid edebilecekleri bir kesim lazım ki onlar da gayler...

Buradan çıkan garip hüküm şu ki, bir gay, dişi olmaya değil, erkeklerin ilgisini çekmeye çalışıyor. bunu yapması ile işvesi ile yaklaşım şekli ile heterosexuel dişiler için de bu işin nasıl yapılacağına bir örnek teşkil etmiş oluyor...

Gay zürafaların boyun sürtme hareketini taklid ederek kur teklifine cevap veren dişilerden tutun da, primatlar alemindeki taklide kadar onlarca örnek sıralanıyor...

Bunun insanlar aleminde hiç de farklı olmadığı medyadan modaya kadar hükmeden gaylife ile ortada... hatta bir gay dostumun evinde yaptığı düzenlemede ne çok cinsellik işaretleri taşıyan detay bulmuştum. o hiç kasdetmediği halde seçtiği duvar boyasından tüllere halıya kadar herşeyde erkekleri cezbetmeye dair işaretler görünüyordu. ben kendi hayatımın da en az bu kadar sinyal çevreye verdiğini anlıyorum. hatta daha da ilerisi tüm mahalleli yaşlı teyzeler ev hayırlama adı altında o duyguyu alıp bi şekilde kendi gelin ve kızlarına yetiştirmek için taklide gelmişlerdi. evde bu cazibe merkezi bir işaret ve eşya olsa hemen alacaklar ama maalesef bu herşeye yansımış ve bir ruh olmuş. bu ev gülüyor, hali ile işve yapıyor, cezbeden bir rüzgarı var. dikkatle bakınca bunun çok daha fazla herşeyimize sindiğini anlamam gecikmedi. biz erkek cezbetmenin ince sırlarını kadınlara öğretiyorduk...

Böylece toplum devam ediyor, toplumu terketmeyen erkeklerle dilediğinde erkeğini cezbedebilen kadınlar birlikte oluyorlardı. bir kadın muhteşem görüntüsünde drag queen kırmızısını, ihtirasında gay kalbinin fırtınasını, ateşinde bir travestinin hoyratlığını taklit edebiliyordu. bunu onlarca perde ardından yüzlerce aracı arkasından ders alsa da ortaya çıkan toplama manzara cezbediyordu. tüm parçalar ve eklemeler kaldırıldığında geriye yalın hali kalıyordu. çünkü abartı ve altı çizilen özellikler ve usuller, yves saint laurentden, lagerfelde kadar ipekçiden şansala kadar koku ve kıyafetlerde, adları esnaf olarak çıkmış olan kuaförlerde, medyada otorite ve tavrın koçluğunu yapan bülent ersoydan zeki mürenden adı gaylife ile açık olarak anılması uygun olmayıp hepimizin gay bildiği onlarca sanatçının tavırlarında parlıyordu. tüm bunların ortaya koyduğu resim kimin üzerine düşse ortaya tüm erkekleri cezbeden tatlı sert heterosexuel kadın imajı doğuyor. keza tersi de mahallenin yakışıklısı da tavlamak istediği kıza nasıl yaklaşacağını o bilmediği kadın kalbini çok daha iyi bilen çözen hatta ona sahip olabilen lezbiyen ölçülerden öğreniyor.

Biz toplum içinde bu kadar önemli bir yerde iken maalesef kendimizi bilmiyor ve kendimizi çıkıntı ve topluma uymak zorunda olan ucubeler olarak görebiliyoruz. kahkaha atmanın dişleri göstererek tebessüm etmenin frikik vermenin, neşeli olmanın, el ve kolları kullanarak anlatmanın ve daha pek çok tavrın maalesef bırakılıp, ağır adam olunması gerektiğini düşünüyoruz. hatta bu yüzden birbirimizi tenkit ediyoruz. bazen dostlarla yolumuzu ayırıyoruz. kendi sesimizi kayıttan dinlemeye tahammül edemeyip kendi temel vasıflarımızı çirkin görüp sürekli değişmeye çalışıyoruz. zaman ise bize aynı yerde olduğumuzu olaylarla ders veriyor.

Adet ve Gelenekler içinde olmadığımızı, tarihin bizden bahsetmediğini, dinin bizi lanetlediğini zannederek sadece kendimize zulmediyoruz. halbuki emin olsak, rahat olsak, kendi şahsiyetimizi kabul etsek, kendimizde varolan sıfatları başkalarında görünce onlarla alay etmesek, hayattan aradığımız hazzı alacağımızı biliyorum. gay olmak eksi değil artıdır. gay olmak toplumu anlamak ve ona malolmakdır. gay olmak görülmeyeni farketmekdir. onlarca farklı ve hassas özellikle hayatı çok daha iyi kavramak demekdir. gay olmak bazen sessizce ağlamak bazen kahkahayı duvarda çınlatmakdır. bazen sadece bir sarılmak bazen de tarihe malolacak bir madilik demekdir.

Gay olmak insan olmakdır. heterosexueller gayleri taklid ediyor ve onlardan istifade ediyorlarsa gayler neden varlıklarından yerinsinler ki!

Şen, rahat, kararlı ve hassas tüm güzelliklerimizle gay gibi gay olmak üzerine...

9 Şubat 2008 Cumartesi

İngiltere, kilisenin ŞERİAT İSTEMESİNİN şokunda

Dünya çapında 77 milyonu temsil eden Anglikan Başpiskoposu Rowan Williams'ın Müslümanların şeriatı uygulaması kaçınılmaz, sosyal uzlaşma için gerekli' çıkışı İngiltere'yi karıştırdı.
Cambridge'da teoloji eğitimi alan Oxford'da 36 gibi çok genç bir yaşta profesör olan Gal kökenli 57 yaşındaki Rowan Williams, ülkenin önde gelen aydınlarından. 2002'de Başpiskopos seçilen Williams, Irak savaşına keskin biçimde karşı çıkması, Kaidecilerin 'ahlâki hedefleri olduğunu' söylemesi, klasik 'terörist' tanımına itirazları ve homoseksüelliğe liberal bakışıyla sık sık tartışma yaratmıştı. Williams, 2004'te Sünni İslam'ın ünlü eğitim kurumu El Ezher'de Şeyh Tantavi'nin konuğu olup ders vermişti.

kaynak

24 Ocak 2008 Perşembe

Eşcinsellik Günah ise...

Pek yakın bir dostumdan bugün bir mesaj aldım:

"Benim en iyi arkadaşımın oğlun'nun eşcinsel olması sorun değil de, eşcinsel'liğin günah olduğunu hiç bir yerde bulamamış. Beni bildiği için bana sordu. Ben de baktım göremedim. Nedir ne değildir ? Günahsa neden. Kur'anın hangi ayetlerinde yazıyor falan diye"

benim defalarca söylemeye çalıştığım şeyleri o genç, yaşadığımız çağın pratikliği ile ifade edivermiş. ben de Kur'anı ve tefsirlerini inceledim. gönül rahatlığı ile ona katılıyorum. ben de baktım ve göremedim. bu durumda ne hüküm koyarız? en ufak bir kalp kırgınlığına yeri göğü sarsan, küfrün zerresine kainat orduları ile cevap veren bir Kudretin eşcinselliğe cevabı "görüldükleri yerde katli" olmalı gibi geliyor. bir hadisi şerife dünyanın öte yanına giden Ehl-i sünnet'in büyük alimlerinin basit bir miras hukuku yada eşcinselliğe göre çok daha hafif meseleler hakkında tonlarca yazdıkları kitaplarla kıyas edilince kireçli kuyularda boğdurmayı emretmeleri bekleniyor. gerçek böyle değil...

bir başka açıdan yaklaşalım. islamın diğer dinlerden farkı en son ve en gelişmiş olanıdır. bize günah sevap listesi vermez. vasıflandırmayı öğretir. o vasıf ve sıfatların uygulamalarına göre kazanır veya kaybederiz. doğuştan gelen özelliklerimiz bize verilen sermayemizdir. eşcinsel olmak ise duygu hassasiyet, algıda seçicilikle başlayan bir dizi avantajı bize sunar. kişi bu özelliklerini uygulamasına göre sonuç alır. uygulamanın şekli ise sünnet dediğimiz Peygamberimizin toplum içindeki fiillerine uzaklığı ve yakınlığına göre değer alır.

islam sosyal bir dindir ve toplum hayatını şekillendirir. mahrem hayatı korur. kişisel hayatın sokağa dökülmediği ve "şu" diye parmakla gösterilmediği durumlarla ilgilenmez. bu sebeple hayatı geçirmekte, dini yaşamakta o kişiye denk olacak bir hayat arkadaşını destekler ve denkliği emreder. eğer kişi eşcinsel ise bir kadın ile evlendirilmesi islama göre uygun değildir. çünkü taraflar denk değildir. kişi dengini bulup, problemsiz bir aile oluşturup katılması ile sosyal hayat oluşur.

23 Ocak 2008 Çarşamba

+18


Pek çok site, içeriğinde eşcinsellik varsa +18 uyarısını koyuyor. eşcinsel değil ise yada yaşı 18den küçük ise uyarmak ihtiyacını duyuyorlar. bu uyarı onların beklemedikleri görmedikleri ve çoğu kere görmek istemedikleri sahneleri tarif eden yada görüntüleyen media'ya karşı korunmaları için. peki o zaman cinsellik eşcinseller için bu kadar serbest mi olmalı? yada başka bir ifade ile serbest sex ve eşcinsellik aynı anlama mı gelmeli?
bir zaman benzeri bir konu geçince "eşcinsel olduk da ahlaksız mı olduk?" ifadesi açığa çıkmıştı. eşcinsellik adına konuşup ardından başka bir kavram olan serbest sex konusundan bahsedilince söyleyen bile bunun beklenir olduğuna inanabiliyor.

öncelikle sıfat ve ünvanlarımızla fiil ve tercihlerimizi ayırmak gerektiğini düşünüyorum. eşcinsellik bir sıfat ve ünvan olarak değiştirilemez bir özelliktir. öte yandan fiillerimiz bizim meyillerimizden yaratılır. bizler meylederiz, Allah yaratır. neticeyi biz isteriz ve mes'ul oluruz. neticeyi istemek için bilmemiz gerekir. işte bu bilgiye kader denir. sebebi neticeye bağlayan bilgiye kader denir. sebep ve neticeye bir bağlantısı olan bu bilgi bizim görüğümüz şu anki alemi şekillendirir. sebebler bir araya gelince hal dilleri ile "şu neticeyi yarat ey yaratıcımız!" demiş olurlar. bu dua makbul olursa netice vücut bulur ve ortaya çıkar. kader kanunu böyle işler. öte yandan kaza kanunu bunu delebilir. "ol" emri karşısında netice yaratılır. razı olacağı bir neticeyi Allahın tasavvur etmesi yaratılışı netice verir. buna kaza denir. kaza kanunu ise ata kanunu karşısında bir şey yapamaz. ata kazayı deler. ata ise sebepler ne olursa olsun Allahın neticeyi dilememesidir. bu durumda netice vücuda gelmez. demek bir neticenin vücuda gelebilmesi için tüm bu kanunlardan geçmesi gerekir. bizim fiillerimiz meylimizle başlar ve en nihayetinde Allahın rızası ile vücut bulur.

öyle ise eşcinselliğin bir sıfat olarak yeri ortadadır. değiştirilemez bir sıfat ile bu güzel dünya sınavına gelmiştir. diğer insanlardan ilahi beklenti ne ise biz de aynı sorumluluğun içinde kalırız. daha fazla değil... hayatında tüm yaşadıkları ise kendi meyli ile başlamış ve kader kaza ve ata kanunlarından geçip ortaya çıkmış durumlardır. gelecek için ise sebepler bir araya gelmediğinden kaderden bahsedilemez. sebepler yok ise neticeden bahsedilemediği gibi, gelecekteki sebepleri oluşmamış bir durumun neticesi için "meçhul, bilinmiyor" denir.

olmuş ve yaşanmış hayatların içinde varolanlar onların istikbalini açıklamaz. çünkü bir haşir meydanı ile ilahi adalet sehpasına çıkıp mizanda ameli tartılan insan "önce tüm günahlarının cezasını çekip ardından tüm sevapları ile cennetini satın alacak" değildir. mizan ile günahları tartılır. sevaplarından günahları çıkarılıp kalanı ile kendisine cenneti hediye edilir. bu sebeple son nefese dek güzel işler yapmak gayreti hep devam eder ve etmelidir.

maalesef bugün eşcinselliği ilk önce eşcinsellerin kendisi günahkar görmektedirler. lanetli kabul etmekte ve cehennem ile neticeleneceğini düşünmektedirler. bu eziklik ve Kur'ana mesafeli duruş cehaleti getirmekte ve manevi ihtiyacın yeri hurafelerle doluvermektedir. korkmadan kulluk yapmak ve huzura ulaşmağa aslında en çok eşcinseller yakındır. Rahmet ve şefkatin kıymetleri ise onları en çok takdir edene verilir. bu ise biz eşcinsellere avantaj sağlar. eşcinselliği maneviyattan uzak görmenin uhrevi problemi dünyada da sosyal hayattan bir derece uzak yaşaması gereken marazlılar(!) olarak kendi içimizde ortaya çıkmaktadır. bu kabullerle gencecik ruhlar tamamen asılsız karamsarlıklara sürüklenmektedir.

eşcinsellik sıfatına sahip olan bir bireyin her hareketi ve fiili o sıfata uygun olmak durumunda değildir. dünya imtihanı gereği artılar ve eksiler elbette ortaya çıkacaktır. cinsel ilişki gibi yaşa bağlı dönemler eşcinsel dışındakiler için nasıl ise eşcinseller için de aynıdır. eşcinsellik hep varolageldiği için onu genç ve ateşli bir beden olarak düşünmek de hatadır. büluğa ermemiş ve cinsellik bilmeyen bir yaşın da, tamamen yüzü kabre dönmüş sevdiklerine kavuşacağını düşünen ihtiyarın da, sonu gözüne görünmüş bir hastanın da, hayatın dehşetli musibetleri başında patlamış bir bir musibetzedenin de eşcinsellik adına bu paylaşımlardan ayrı istifadeleri ve tesellileri vardır. onları kaldırıp yalnızca o dar kesimin haz ve zevkine dikkat ederek onları tatmine çalışmak elbette eşcinselliğe hizmet değil ihanettir. yani eşcinselliği salt genç cinselliğinin rengi olarak görenin eşcinselliğe hizmetinden bahsedilemez. tüm hata ve yanlış anlayışlarımızla birlikte bu kocaman kesimin parçası olarak ölece kabul görüp buyur edilmemiz çok güzel ve hayranlık vericidir. öyleyse burada tüm yelpazesi ile eşcinselliğe hitap eden tüm manaları birlikte almak gerekir.

bu durumda eşcinsellik +18 gerektirmez, ama cinsel ilişki, cinsel ilişki arayanlar için bir ihtar gerektirir.