11 Mart 2013 Pazartesi

Yok Saymak - Var Saymak 2



Ne zaman "eşcinsellik" çeşitli topluluklarda gündeme gelse, konuya uzak olanlar da tartışmaya katılıyor. Hiç sahiplenmeden ve uzaktan tenkit ederek, konuşma özgürlüğünü olumsuz kullanıyorlar. Elbette konuş, ama konuşman insan hayatına saygı ve empati esasları ile örtüşsün de öyle konuş!

Eşcinsellerin yakılması ve katli ile ilgili fantazileri olan vandalları bir tarafa koyup, aklı başında olanları dinliyorum. Eşcinselliğin doğumdan önce ve doğumdan sonra sebeplerini tartışıyorlar. bir denek gibi; yapılmış bir menemenin tadını tutturmak üzerine tartışır gibi, hiç kişinin bütünlüğünü bilmeden ve duyarsızca...

Genetik, mutasyona dayalı, soya dayalı, hatta daha manyakça olan ecdadının haram lokma yemesi hipotezine dayalı eşcinsellik oluşum sebeplerinden, baba baskın olamayışı, edepli yetiştirme, sanata yatkınlığa kadar, ilk cümlesi bir bilimsel esasa dayalı arkası fantazi ve hayalle kurulu upuzun saçmalıkları sıralıyorlar.

Ne zamandır insanın bütünlüğü bu kadar saygısızca hiçe sayılıyor?

Bir kişiliği oluşturan temel kimlikler ve şahsi özellikler bir bütündür. onu değiştirince o kişi olunmaz. Bu ne cürettir ki, bireyin varlığı kritik edilebiliyor. onu kritik edenin sağlıklı düşündüğü test edilmeden, insan hayatı riske ediliyor.

Sen ne kadar "doğru"sun da ona "eğri" diyorsun?

Bunu bilimsel yada dini kılıf ve örtü içine saklamakla, karşıyı susturmak gayreti altında korku var. "Ben de varım" denip onurla durmanın, kökleri ile, ta onun kalbi içindeki eşcinsele de ulaşmasından  korkuluyor.

İnsan kendi içinde bir millet gibidir. kendi içinde her dini kimliği ve milli ve cinsel kimliği temsil eden latifeleri vardır. bu kocaman topluluğu temsil eden akıl, kalp, hayal, sır ve ruhu onun kişilik özelliklerini özetler. Ama bu özet, diğer detayları yok saymak olmamalıdır.

İnsanın mahiyetini anladıkça, kendi içindeki alt kimlikleri ile yüzleşip onlarla kavga etmeyi bırakan birey, toplumdaki o kimlik sahipleri ile de çekişmeyi bırakır.

Evet, o kocaman kalbin içinde her kimliğin algısını temsil eden latifeler var. Adeta her kalbin içinde insanlığı temsil eden bir kalabalık var. bu kalabalığın hepsi ölmeden inkişaf etmek, serpilip ortaya çıkmak diler. Hepsinin de hayatın içinde ortaya çıkıp onurla görüne bilmeleri için bir çözüm var. o ölebilir küçücük duygunun onurla taşınır bir kimliğe, insanlığa örnek bir tavra dönüşebileceği bir çözüm var. ama bencilce zekilikler, yok sayma ve üzerinde durmamalarla karışık kısa ömrümüz bazen buna fırsat vermez.

İç huzuru ve hem dünya hem ahiret saadeti işte bu kalabalığın uyumudur. Hepsini varlık alemine çıkışından sonra, doğru olan geleceklerine yönlendirebilmektir. ölümlerine kadar onları kurutmadan soldurmadan büyüte bilmektir. Bu başarılabilirse, insanın farkı ortaya çıkar ve temsil manasını yerini bulur. O zaman küçük alemi, büyük kainatı temsil edebilir, aynısı olur. koca kainatla denk tutulur.

Ölümün insanın hayatından öte bir talebi vardır. ölüm bir eksilme yokolma, dağılma değil; daha kuvvetli bir hayat seviyesine çıkıştır. Kur'an bunu, çekirdeğin ölmesiyle, arkasında kalan filizin hayatını netice vermesi ve daha üst bir hayat mertebesine geçişi ile ders verir. Basit çekirdek hayatı için bu kadar parlak olursa, insan gibi tüm alemi temsil edebilen bir mucize çekirdek için de, ona yakışır bir ahiret filizi olması zaten mantığın gereğidir.

Bu kısacık dünya hayatında yapılacak bu kadar çok iş varken, kalpte gizli yetenek çekirdekleri keşfedilmeyi beklerken, her yetenek filizlenmek ve boy atmak için çabalarken, sanki yapacak işi bitmiş gibi, başkası ile uğraşmak, hele başkasının hayatını saygısızca yok saymak, insana yakışır bir hareket değildir.

Bir sınav salonunda kendi önüne konan kitapçığı bırakıp, yanındaki arkadaşına "aaa senin burda ne işin var? senin sınava alınmaman gerekiyordu? nasıl geldin de girdin? hem zaten hepsini çözsen de senin sınavın sayılmayacak ki! sen terket burayı" diyen öğrencinin akibeti bellidir. Yüksek görevliler ses çıkarmaz, kağıdı teslim ettiğinde, cevap formuna gerekli işareti koyar ve işlemi yaparlar. Muhatabı olan masum ise terbiyeli duruşunu bozmayıp, sonuna kadar sabretse elbette başarısı parlak olur. Lakin ümidini kaybedip moralini bozsa, vesveselerle sınavı bırakıp çıksa, kendi yanındaki kuvveti terk etmiş olur. Kendi hukukunu teminat altına alan bir yüce mahkemedeki avantajını kaybetmiş olur. Büyük alacaklı bir adamın alacak davasında karşı tarafı da dinleyen mahkemede, karşı tarafın zulmünü ve iddialarını inkar edecek iken, şaşırıp mahkemeyi inkar etmesi gibi olur. o zaman dünyada zarar, berzahta sakar, ahirette cehennem tehlikesi ile karşılaşır. Zaten kazanacağı avantajını aleyhine çevirmiş olur.

Bu yüzden tüm insanlar önce kendilerine samimi olup, kendilerini tanımak yolunda yürümeleri gerekir. Bunu topluma ve diğer insanlara karşı algılamayı başarabilmeleri beklenir. Hayat bunu sınav olarak bizden diler.