25 Şubat 2013 Pazartesi

Algı



Hayatı hep gözlerimiz içinden seyrediyor ve değerlendiriyoruz. başkalarının gördüğünü de değerlendirebilmek bize çok bakışlı ve daha doğru bir algı sağlıyor.

Algımızı şekillendiren tüm uyarılar bazen sıkıntılı bir eşiği aşarken bizi geriyor. bu pencereden geleceği tahmin etmek sıkıyor. beklediklerimizi görememek üzüyor. bu durumla mücadele etmenin pek çok yöntemi var.

en kolay yöntemi, acıyan duyguları uyuşturmak görünüyor. şu anla ilgili çok uyaran olmasına rağmen gelecekten hiç algımız olamaması bizi endişelendiriyor. bu endişe ile içsel olarak mücadele etmenin bir yolu üzerine gidip daha da acıtarak uyuşturmak gibi görünüyor. tehlikeye atılmak, çılgınca yaşamak, hafife almak, saplantılara müsaade etmek, gençken çok cazip geliyor. sanki çözümmüş gibi görülüyor. oysa hayat birim alana yağan acıyı unutmaz, kenarda geciktirmek ve geçiştirmek, sadece yüzleşildiği andaki faturayı kabartır.

bu endişe çekilmez olunca, bundan kurtulmak için ya sarhoşluğa ya eğlenceye kaçan kişi için "sosyalleşmek" çözüm gibi görünüyor. ama bu yol, bir paylaşım değildir. arkadaşlık sıkıntılara karşı bir kalkan haline geliyor. bu durum ise gerçek sevgi ve dostluk için perde oluyor.

sosyal çevrenin entrikalarında samimiyeti kaybeden bir genç için daha sıkıntılı yol, acıyan duyguları tıbbi destekle uyuşturmaktır. adı "destek" de olsa algılarımıza "köstek" olan bu uygulamalar, sadece bağımlılığı profesyonel ve kontrollü bir şekilde birey üzerinde uygularlar. bu durum, çılgın bir sosyal çevrede uyuşturucuyla dağılan bir yola göre daha tercih edilebilir görülse de, çok canavarca uygulamaları da vardır. dini milli yada cinsel azınlık bir kimliği sindirmek için onun acılarını güya ona yardım altında onu uyuşturarak hayata kazandırmak iddiası, "çözüm yollarını kapatıp, onu bağımlı hale getirmek"tir ve zulümdür. insani olan sıkıntının çözümü olarak alternatif yollar açabilmek ve bireyin neşeyle topluma eklemlenmesine olanak sağlamaktır. oysa bağımlı hale getirmek şu anı aşırtıp sıkıntının tüm geleceği yok etmesine zemin hazırlamaktır. bunun adı terapi, efsun yada başka bir ifade olması ipotek altına alınan geleceği bireye geri kazandırmaz. sadece bireyi şişkin ve istifade edilebilir bir cüzdan haline getirir.

hayatın bu zorlayıcı hallerine ve endişeye karşı daha sağlam bir cevap bulmak için ben çok araştırdım, paylaşılabilecek bir deva arzu ettim. herkesin aslında büyük toplum içinde bir şekilde bir azınlık kimliğe sahip olduğumu gözlemledim. bireyler kendilerini çoğunluk ve muktedir hissettikleri kimlikleri ile tarif edip kendi fanusları içinde mutlu olmayı hayal ediyordular. lakin hayatın sınavı gereği bir şekilde azınlık, itilmiş, yalnız hissettiklerinde herkes gibi aynı tepkileri verdiklerini gözlemledim. siyasi fikri yada dini milli ve cinsel kimliği ne olursa olsun, insani olan burada ortaya çıkıyordu. hüzün ve musibet isabet eden bir insanın genel davranışı benzer desende bir durumu yansıtıyordu.

içlerinden başarılı örneklere baktığımda ise gerçeğin verdiği acıyla yüzleşebilenleri gördüm. uyuşturmayı değil üzerine gidip onunla bir nevi pazarlık edip, ona kendi varlığını gösterebilenlerin sabırları ile hem sonuç alabildiklerini hem de diğer insanlara örnek olduklarını gördüm. adeta kaderin sınavı ile kalplerindeki gizlenmiş yetenekler ortaya çıkıp yeşeriyor, kış fırtınası ve hırçın bahar yağmuru gibi hayatın olayları altında sağlam duruşlu güzel hatıralar haline geliyorlardı. bu hiç de uyuşuk ve kaderci bir yaklaşım değildi. tersine gayet dinamik ve adeta kendi mevzisini sürekli bir çaba ile düzenleyen ateş hattında bir askerin gayreti gibiydi. sürekli hedefini gözleyip, bu şevki çevresi ile paylaşanların duruşu izlemeye değerdi. bedenleri kırışıyor, yaşlanıyor, bozuluyor lakin ruhları ilk gün tazeliğinde ve gençlik heyecanı ile hedefini arzuluyordu. fırtınalı hayatın boğan sıkıntılarına rağmen dümdüz ilerleyebilmiş olmaları benim için çok güzel bir rol model sunuyor.

rol model önemli olduğu kadar bireyin doğru yönlendirildiği bir çevre de çok mühim. bu sürekli sıkıcı öğütler veren bir üst kuşağa ait bir çevre değil elbette. kendi kimliklerini samimi açtığında kabul görebileceği, keyifli paylaşımlarında takdir bulabileceği bir çevre olmak durumunda. ancak o zaman kendini ifade ettiğinde ve rol modele şevk duyduğunda zorluklara karşı motive edinebileceği bir çevresi olsun. dini kimliğin büyük rol modelleri olan peygamberler fırtınalı başlı yüksek dağların zirvelerine benzerler. o yolda yalnız yürür ve destekleyen çevreye ihtiyaç duymazlar. çevreleri Rableri olmuştur. mü'min ise bu zorlu yolda kendisine destek olacak sıcak ve samimi bir cemaate ihtiyaç duyar. rengarenk anlayış ve usulde cemaatlerden kendine en yakın gördüğüne dahil olarak yolunu kolaylaştırmayı diler. milli kimlikte bu süreç daha kolay işliyordu. çünkü milli heyecanı duyacağı büyük aile içinde bulunan her birey milli kimliğin hedeflerine ulaşmakta kendini destekleyen bir çevrede hayatını geçiriyordu. ama birey çağı başlayınca büyük aile, aileye, hatta tek başına yaşama dönüştü. cinsel kimlikler açısından da çevre çok mühimdir. eski çağlarda şehrin muktedir erkek bireylerine has olan bu yardımlaşma artık her erkek ve kadına ulaşmış durumda. biraya gelip birbirlerinin sıkıntılarını dinlemek ve cinsel kimliği için mutlu bir hayat dilemek göreceli daha kolaylaştı. hatta eşcinsel kimliğin yakın gelecekte daha da doğru ve kaliteli destek göreceği görünüyor.

dini milli yada cinsel kimliğin mutluluğu sabırdan geçiyor. sabır ise acıdır. onu çekilir kılmak ancak doğru destekleyen bir çevre ile mümkün olabiliyor. çevre olmakta güzel bir konumda bulunabilenler kendileri de mutluluğu ve diledikleri seviyeyi kazanabiliyor. cinselliğin onuru, milliyetin şerefi ve dinin "dünya ahiret mutluluğu" o zaman mümkün hale geliyor.

bireyin kendi kimliklerini analiz edip her kimliğine uygun ihtiyacı uygun marketten karşılaması gibi bir pragmatik yoldan bahsederken, duygular ve açlık işin içine karışınca olay da karışıyor. bazen dini kimlik için bir araya gelmiş insanlar milli bir iştaha bunu vesile yapabiliyor, yada cinsel kimliğinin tatminini arıyor olabilir. istisnalar kaideyi bozmaz. kötü emsal, emsal olmaz. yine de olabilen bu gibi durumlarda, kişinin orada bulunma amacı ile çeliştiği kendisine ifade edilip doğru desteklenmesi gerekiyor. eğer bunda hile karıştırmışsa bu hukuki ve cezai bir durumu gerektirir. zaten bu karmaşık niyetlerini saflaştırıp doğru yönlenmeyen hiç kimse mutlu sonuca ulaşamıyor. çünkü denetleyen, hidayet veren, izleyen bir kudretin nazarı altındayız. böyle olduğunu herkese öğretecek kadar uzun bir hayatı bizlere veriyor, müdahelesini gösteriyor.

tüm sebepler tamamken, neticeyi hikmetine göre bazen veriyor bazen geri bırakıyor. sebeplerin ötesinde ve ulaşamadığı yerden neticeyi yoktan yaratıyor. basit malzemeden fevkalade bir sanatı çıkarıyor.  her verdiği kimliğin bağlı olduğu onlarca gizli kabiliyetle bireye şahsiyet veriyor. o gizli kabiliyetlerin hepsini bir pencere yapıp kendine bakar bir menfez bize açabiliyor. evet, her gizli kabiliyetin doğru yeşerebileceği bir ortamı var. bu ortamdan doğrudan Rabbini görür bir bakışı olabilir. ışığa büyüyen bir bitki gibi ona uzanabilir. ziyan edilmemiş ve tüm pencereleri tam açık bir ruhun izlediği Rabbi ona yeter. ona kabirde de yeter. ahirette de yeter. Rabbi onu dünyada da hatırlar. en ihtiyacı olduğu ahirette de hatırlar. onu unutmaz, yarı yolda bırakmaz. bırakmayacağını beyan etmiş. yüz yirmi dört bin peygamber mucizeleri ile yüz yirmi dört milyon evliya keşifleri ile bunu tasdik etmiş.

öyleyse algı için çok şükretmeli, algıdan doğru istifade etmeli, çevre ile doğru paylaşmalı, doğru desteklemeli.