22 Ağustos 2013 Perşembe

Ailenin Evladı Yurdun Evladı 2


Soru : Eflatoon öncelikle merhabalar;

Dün annemle programı izliyorduk. Konu eşcinellikti. Anneme bunun hastalık olmadığını falan söyledim. Çünkü artık eğitim süreci başlamalıydı. Ben bugün karşısına çıkıp anne ben gayim demek onu daha çok yıpratacaktır. Eğitim sürecine başlanıp neyin ne olduğu eşcinsellik nedir? translık eşcinsellik midir? Herşeyden önce bunları öğrenmesi gerekirdi. Eşcinsellik bir hastalık değildir lafına -tahmin ettiğim gibi- takıldı. Hemen kitaplıktan bir tane Kur'an meali indirip bana Lut kavminin ayetini okudu. Zaten oda seziyordur diye düşünüyorum. Aneme bunu araştıracağımı söyledim, ve benden bir sonuç bekliyor. Bu konudada senden yardım istiyorum.

İslamın eşcinselliğe bakışı nedir?
O lut kavmi ile anlatılmak istenen nedir?

Cevap : kimlik algısı bir bilginin öğrenilip hemen kavranması ve gereğinin hayata geçirilmesi kadar kolay değildir. türkiyenin yüzölçümünü öğrenmek gibi değildir. hayatın içinde doğru yerini alabilmesi ancak bu bilginin diğer ayaklarının tamam olması ile yerini bulur. yani kim demiş? kime demiş? ne maksatla demiş? ne için demiş? gibi temel kavramlar yerini bulmalıdır.

anne ve baba ebeveyn olarak, hayatımızda hep yanımızdadırlar. anne şefkat kahramanıdır, evladı için saldırır. baba hiç kimseyi değil, yalnız kendi evladı kendinden iyi olsun ister. bu iki güzel insan temel milli kimliğimizi şekillendirirler. geçmişimizle ve ecadadımızla bağımızı sağlarlar. bu sebeple hoşumuza gitmeyen ifadeler sarfettiklerinde bu kıymetli konumlarının bedeli olarak sessiz kalmayı Kur'an bize emretmiş. dediğini dinlemek başka yapmak başkadır. eğer dediği Allahın emrine zıt ise dinlenmez ama itiraz da edilmez. bu ilginç nokta maalesef ders verilmediğinden daha güzel bir nesli daha isyankar gibi görüyoruz.

aile içi cinsel bilgi maalesef milli kimlikle yapışık verildiğinden ve bizde sadece geçmişin töresinden geldiğinden son derece çağa zıt ve hurafeli olmaktadır. hele bu "ele güne karşı" ve "elalem ne der?" telaşeleri ile birleşince ortaya tam bir hezeyan çıkmakta, doğru eğri karışmaktadır.

oysa dini, milli ve cinsel kimlik tamamen birbirinden bağımsız olarak karakterimizde yer aldığını hayat bize söylüyor. inat eden acı tecrübelerle akibetine yürüyorken, kendini tanıyan Rabbinin biliyor.

insan pek çok istidatlara sahiptir. bu istidatlardan dünya sınavında başarabildikleri yeşerip kalbinden hayatına karışır ve kabiliyet olarak ortaya çıkar. bu kabiliyetlerden diğer insanlarla ortak olanlar kimlik adını alır. kimliklerin bazısı geçmişe bazısı şu ana bazısı da geleceğe bakışımızı şekillendirir. işte milli ve cinsel ve dini algımız budur. biz bu kimliklerle değer kazanmayız. bizde var olmaları bize kıymet vermez sadece diğer insanların bizi daha çabuk tanımaları için kullanılan ortak kavramlardır. bize kıymetimizi, sisteme, insanlığa nasıl katıldığımız kazandırır. bu kimlikleri nasıl algılayıp, hayat defterine neler yazdığımız kazandırır. 

Hz. Lut (aleyhis selam) tam olarak ettiği tebliğ ile Rabbinin razı etmiş ve asırlar sonrasına bile ders vermiştir. kavmi ise bizde de varolan bir istidat çekirdeğini yanlış yolda kullanmışlar. 

"evet Allah maliktir : Yani, mülk umumen Onundur. Sen, hem Onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor:

Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik sayma. Çünkü sen kendini idare edemezsin. O yük ağırdır; kendi başına muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp levazımatını yerine getiremezsin. Öyleyse, beyhude ıztıraba düşüp azap çekme. Mülk başkasınındır. O Mâlik hem Kadîrdir, hem Rahîmdir. Kudretine istinad et; rahmetini itham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul.

Hem der ki: Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme."

Allah malikiyetin bir numunesini insana da vermiştir. bu küçük ölçücükle Allahın büyük adını algılamasına bir ders olması içindir. eğer mülkiyet kavramını yanlış algılarsa imandan küfre girer. bu benim mülkümdür, dilediğim gibi davranırım der. bu benim bedenim değil mi? bu benim bahçem değil mi? bu benim koltuğum değil mi? bu benim vatanım değil mi? diye uzayıp giderken yaptığı zalimlikler ve yönetemeyişinden gelen hırçınlıkları çevresine ödetmeye başlar. kavgalar içinden dışarı akseder. orada hazır bulunan Lut (a.s.) 'ın güzel tavrını bile görmez. kudretin ve öfkenin çarpışmaları, mazlum ve misafirlerin üzerine dökülmeye başlar. bu garip patolojiyi bugün o kavme benzeyen herkes de görmek mümkündür. mü'min ise bu zalimlikten uzak durmak için orayı terkeder ve Rabbine sığınır. bu Lut(a.s)ın sünnetidir ve bize mirasıdır. 

bunu Kur'an çok güzel anlatır. ama cinsellikle ilgili kısmına takılıp kalmak bize has görünüyor. Kur'anın yazılmış 350 000 tefsirinde değerlendirme böyle olmuş, an'aneyi islamda böyle geldiği için eşcinsellikle değil vandalism ile bağ kurulmuştur. bu sebeple kıtaları yöneten halifeler bu mülkiyet algısıyla dünyanın öteki ucuna gitmişler ama eşcinsellerin katliamı diye bir olgu tarihe geçmemiştir. hatta tersine eşcinsellere çok daha fazla saygı verildiği, yeteneklerine uygun en yüksek yerlerde istihdam edildikleri tarihte sabittir. bu asırda ise meal denilen hastalık kolaycı bir şekilde içimizde yer etmiş, bedeli de kendi evladına düşmanlıkla neticelenmiştir. mealle siyah ve beyazlar üretilmiş uymayanlar da yok sayılmıştır. oysa hayat grilikler ile doludur. hem bunu size de öğretir. buna inat eden bir iki danışman, hoca yada doktorun yapabildikleri ancak mahdut bir zarardır. 

bizim hareket tarzımız ise bu grilikleri öngören tahmin eden, pozitif katkısını ortaya koyan bir şekilde olmalıdır. eğer negatif bir şekilde olaya karışmak söz konusu ise zamana bırakıp soğutmalı, heyecanlı tavırdan uzak olmalıdır. bu bekleyiş bize dua için verilmiş önemli bir fırsattır. Allahla sohbet etmeli dost olmalı, bekleyişin ızdırabını Onunla paylaşmak gerekmektedir. böylece bu geçici dönemden hem dünya hem ahiret adına yararlanılmış olur. 

hidayet, perdenin kaldırılıp hakkın hak batılın batıl görülmesidir. hidayet, doğrudan Allahın tasarrufundadır. birisine söylemenin ötesinde onun kalbine ulaşmak ancak Onun izni ile olur. kendi bedeninin yönetiminde yüzde birine sahip olmayan insanın başka insanların kalplerinde yer etmesi, elbette ancak Allahın tasarrufundadır. bu sebeple paylaşılan bilginin doğru adrese gitmesi Onun götürmesi ile mümkün olur.

tüm vatanıma hidayet dilerken, tüm ailelerin evlatlarını tüm kimlikleri ile kabul edip destek olmalarını dilerim. zaten bize yakışan da budur...

19 Ağustos 2013 Pazartesi

homofobi ve iman 3



bireyin uzun dünya imtihanı boyunca tek tek atlamadan kalbindeki her istidadının işlemden geçmesi pek önemlidir. o istidatlar ya göze görünen kabiliyetler olurlar yada kaybolup giderler. göze görünen her kabiliyet sorumluluk yükler. doğru kullanımı ile o sorumluluk güzel bir tebrike yanlış kullanımı ile çirkin bir akibete sebep olurlar.

aile başta olmak üzere toplum bireye güzel katkı sağlamak için kabiliyetlerden onun hayatına genel olarak çabuk katkı sağlayacak olanları ve bunların, bulundukları çağdaki doğru algısına göre duruşunu ders verirler. ders verilmeyen yada o asrın doğrusu olanlar bir başka asrın yanlışı yada hayati olmayan bir teferruatı kabul edilebilirler.

tüm bu değer yargıları kişinin kendini tanıdığı ömrü boyunca yavaş yavaş yerine oturur. tüm insanlığın algısına bir örnekleme olacak kadar kamil hale gelir. bu kemalat yolunda bazen en temel duyularını bile ihmal eder. kabuller ve şartlanmalar ile yaşadığı döneme adapte olur. yaşadığı dönemde hayat kalitesi artarken, kendi dönemi dışındakilere yabancılaşır.

din millet ve cinsellik algıları bu geçişlerde hayatının içinde sıraya girerler. bireyin kimlikleri kullanımı ve algısı da adapte olduğu toplumun esas renklerini taklit eder. oysa insanlar bu benzeşmeden ve yığılmadan çok daha eşit dağılımlı olarak her renkten yaratılmışlardır. büyük harpler dönemi ve millet kavramının yükselişi, benzeşmeyi temel almışsa da, içinde bulunduğumuz birey çağı benzeşmeyi zorlama görür ve bireyin has özelliklerine kıymet verir. bu şiddetli geçiş bazılarında fobiler uyandırmış, çevreye karşı aşırı hassas hatta saldırgan etmiştir.

hatta bazı kimlikleri bazı renklerle bağdaştıramama, yan yana görememe gibi algıyı reddetme durumu görülmektedir. bazen de bu düzen fazla karışık görülüp içinden birisi seçilir ve herşey için o kimlik kullanılmaya çalışılır. oysa muhtar ayrı kimlik ister, üniversite ayrı kimlik ister. ortama göre temsil değişir. hem insan sadece kendini değil pek çok grubu ve manayı temsil eder.

eşcinsel olduğu halde eşcinselliği kabul edememe bu durumun sonucudur. kadın olmaktan yerinmek, zenci olduğundan üzülmek gibi abes duygular nasılsa eşcinselliğin onurunu hissedememek de öyledir. madem ki insan olarak birbirinden değerli cihazlarla yaratıldık, her kimliğimizin Allahın razı olduğu bir şekli vardır. bu şeklin bizim amel defterimizde de bulunması için istemek, çok dua etmek ve gayret göstermek hayati bir vazifedir. hayat ucuz değil, kıymetli bir netice vermesi içindir. verilen tüm kimlikler benzer istidatların birbirinden kuvvet alıp, dünya gamı ve yükünü kolay taşımaları içindir. farklı yaratılmak birbirini tanıyıp arkadaş olabilmek içindir. bu dostluk ışığı, fobi ile söner. islamofobi, faşizm ve homofobi gibi küfrün çeşitli perdeleri bu ışığı örter. insanları yalnız yapar. samimi halis dualar ve onurlu şerefli hamdli bir duruş hem bize hem çevremizdeki yaralı bize benzer insanlara çok lazımdır.

şeytanın oyunları pek çoktur. kimini cahilliği ile kimini ilmi ile oyununa maşa eder. ona maşa olmamak grupla hareket ederek sımsıkı kardeşçe yanyana durarak sağlanır. birbirinden çok farklı olduğu halde birbirini sevebilen yanında durabilen, duası ve amelini birbirine bağışlayabilen kardeşler asırların değişim dalgalarını aşıp hem dünya hem ahireti kazanırlar.