29 Aralık 2009 Salı

Ortadoğu Sabahları


tüm üzülen kalplere teselli, karanlık ve belirsizlikten gelen endişelere emniyet veren, geleceği aydınlatıp insana sükunet veren Kur'andır. onun nazarı altında tüm kainat, bu kainatın sahibinin emri altında işleyen muhteşem bir fabrika, talim ve terbiye için bir araya gelmiş itaatkar bir ordu görünümünü alır.
islam bu öğretiyi iman ilmini tefekkür etmek ve sürekli tekrar ile ilerletilen ve geliştirilen ibadet ile ruha yerleştirir. belagat, yani kur'anın söz söyleşindeki inceliği araştıran bilimde, sözü söylerken manayı düşünmek vacib kabul edilmiş. Hz. Peygamberin (Aleyhis selatü vesselam) yaşayan Kur'an olarak islamı tebliğinden sonra, hiç bir velinin kemalatlarına ulaşamadığı, bir küçük islam meselesi için herşeylerinden vazgeçebilen Onun Sahabeleri (RadiyAllahü anhüm ecmain) islamı öğrenmek isteyenlere ışık olmuşlar. sonrasında onlardan hadisleri toplayan, kaydeden (Buhari'de okumak Hz. Peygamberimden duymak gibidir dedirtecek kadar hassas) alimler, Hz. Peygamberimin ilmine varis olan, neredeyse iki milyon hadisi ravileri ile beraber ezbere bilen, ümmetin her zorluğuna ilimleri ile yetişen imamlar, Hz. Peygamberimin edebine varis olan, önlerinde açılan cennet bahçelerine tenezzül etmeyip hak için ümmete örnek olan şeyhler silsile olmuş tarih sayfalarında sıralanmışlar.

bu pırıl pırıl mazinin karşısında hak ile yenişemeyen karanlık, en sinsi oyunlarını oynamış. kişisel hevesler için bireysel felsefeler yayılmaya başlamış. milli gururları ile insanlara başkaldırmak keyifli gelmiş. taklit, tahkik'in yerini almış. islamın içine yayılan bu karanlık dahi temizlenebilir olduğunu göstermek ve sonrasında onun pırıl pırıl gerçeğini ilan etmek için kader dahi buna izin vermiş.

evet, edeb ve ilim birbirinden ayrı düşmüş. akıl ve kalbin bu küslüğü iki ayrı kutupta toplanmış. bir tarafta, aklında ilmine rağmen, kalbine taassub dolmuş. diğer yanda, kalbinde edeb ama boş kalan aklına şüphe ve hile dolmuş... herşeyin azı da çoğu da zarardır, ortası iyidir. nitekim birincilerden kuru mealleri ile, eşcinseller de dahil her sınıfa taassubla bakan, empatiden yoksun, bir garip radikal kesim kalmış. diğerlerinden ise tuhaf bir taklitçilik ile beraber aklı karışık bir kesim kalmış ki, Allah yolunda heveslerini yoketmek için etinden et kopartır, lakin eşcinsel kardeşinin kanı ona tatlı görünür. bu çok tehlikeli iki kesimin tüm islam içinde yükselişi ilginç bir ana denk gelir. ortada rol model kalmadığı, alimleri ve şeyhleri kaybolan toplumlarda sert söylemler ve güya anlaşılır olmak için basitleştirilerek, tüm hayati detayları yokedilmiş ifadelerle ortaya çıkan bu ucuz hareketler pirim yapar. çünkü onların karşılaştırılıp asırlar boyunca yüz eğdikleri büyük ölçüler artık ortada görünmemektedir.

işte bu noktada Kur'anı indiren, onu koruyan ve tüm kalpleri tasarrufunda tutan Allah, yeniden bizzat kendisi, insanlardan dilediklerine muhatap olur. bu iki güruh ile yetinmeyenlere yol gösterir. yollarındaki perdeleri kaldırır. ortaya çıkar ki, İslam her sondan sonra başlangıç yapabilecek kadar kudretli, hasımlarının her aldatmasından sonra yeniden kendini gösterecek ve seçenek olacak kadar aydınlıktır.

islamın ana ölçüsünü yoketmek için uzaklarda çok çalışanlar da yaptıklarını anlamışlar ve şimdi ortaya çıkan bu ölçüsüzlükten onlar da hisselerini almışlardır.

bu sivri iki uç olan "yalnızca akla güven" ve "taassub" çok uzakta değil pek yakındadırlar. ta kalbin çevresinde melek ilhamlari ile şeytan vesveseleri çarpışırken, uzaklarda sema burçlarında hırsız cinler şerefli meleklerle mücadele ederken, elbette yeryüzünde bunun bir benzeri olacak, haksızlıklar ve karanlıklar masumlar üzerine çığ gibi boşalmak üzereyken, Allaha itimad edenleri galip edecektir. böyle geçen bir ömrün şerefi ise bir başka yüksek mecliste ilan edilir. galipler ebedi mutlu edilir.

malzeme aynı olduğu için bireysel veya toplumsal hep aynı kanunlara tabi oluyoruz. formül aynı olduğundan ister vatandaş ister vatan sathı olarak hep aynı muhasebe ve durumlarla karşılaşıyoruz.
en dar daire olan kalbimiz ve bedenimizde önyargıları kırıp, ilim ve edebi dost edebilirsek, heyecanlı çıkışlar ve radikal çözümler yerine, hakka dayanan uzun ömürlü ve hak rızası gözeten tavırlar ortaya koyabilirsek birinci adımı başarmış oluruz. o zaman dış dünyadan bize gelen her isme "saygı" ve "objektiflik" ölçüleri ile yaklaşmak mümkün olur. bu fiilen hidayeti talep etmektir. teenni yani soğukkanlılıkla ile hareket etmek dünya başarısı için bile büyük bir adımdır. bu iştah ile hareket edenler, Kur'anın iman denizinden kana kana içmeyi başarırlar. onun kalbine inşallah hidayet, temiz bir sabahın parlak ilk ışıkları gibi doğar. hem kendisi bu hali ile bir ümit olur, bir örnek olur çevresine hem şevk veririr hem teselli olur.

bunu diliyoruz, hem kendimiz için, hem yurdumuz için, hem bölgemiz için...

22 Aralık 2009 Salı

StoneWall'un 40. yılı


insan karakterinden ortak olan özellikler kimliktir. bu kimliklerden oluşan gruplar toplumsal kesimdir. dini milli yada cinsel kimliklerin saygı ile karşılanması gerekir. ilkokuldan itibaren çocuk kendi dışında, farklı olanı öğrenmek durumundadır. eğer buna fırsat bulamazsa kendinde varolan ve çevresinde göremediği kimliklerden dolayı iç savaşına düşer. onları bastırmakla ömrü geçer, sonraki yaşlarında bu kimlik sahiplerini görmek onda öfkeyi uyandırır. çünkü o içindeki yabancı ile başlayan öteki, çevresinde görünmeye başlamıştır.

milli eğitimin en büyük görevi karakteri sağlam ve kendini tanıyan, başka kimliklere saygılı bireyler yetiştirilmesinde ülke çapında standart koymaktır. diyanetin görevi, sahabe efendilerimizin yaptığı gibi ötekileştirmeden muhatap olan ve islamın gönül dolduran hazzını toplumsallaştırmakda ülke çapında standart koymaktır. devlet, tüm kimlikleri ile tanıdığı ve desteklediği vatandaşına şevk verir, onurunu korur, başarılarını ilan eder.

eğer bu yapılmazsa, iki yol insan için belirir. ya nefsine uyup baş kaldırır. öfkesini topluma kusar. oluşan bu güç ya topraklanıp sakinleşene kadar yada karşısında dengeleyici diğer bir gücü bulana kadar yayılır. bu mücadele demokratik veya adaletsiz, diplomatik yada kan dökücü olabilir. ya da diğer bir yol olarak toplumda yerini akıla eğitime, demokrasiye dayanan bir yükseliş ile elde eder. tüm toplumun adım atmasını sağlamak hem çok yavaş hem çok zor hem çok sabır isteyen bir çalışmadır. lakin bu yol bir toplumu geleceğe taşımakta en etkili yoldur.

işte eşcinsellik 1969 yılında baskı ve zulümden bir başkaldırı ile öfkesini kusmuş. o yolda pek çok değerli insanı feda etmiş, daha sonra çok daha demokratik bir yön kazanmış ve bugünkü başarılı durmuna gelmiştir.

işte bugün 40. yılında Amerikan başkanı Obama, çok yakın gelecekte yurdumun da kendi evladı ile paylaşacağı bu onuru şöyle ilan ediyor:

"kendi beyaz sarayınıza hoş geldiniz!

Bir çok arkadaşı ve tanıdık yüzü burada görmek çok güzel. Ben ve Michelle sizden aldığımız destek için çok minnettarız ve şunu bilmenizi istiyorum ki sizde bizim desteğimizi aldınız. Bu ülkedeki, toplumunu düşünen ve çok çalışan aynı zamanda gay lesbian biseksüel ya da transgender olan milyonlarca insanın daha kaliteli yaşamı peşinde yaptığınız hergünkü çalışmalar için teşekkürlerimi sunarım.
Bu mücadelenin son derece zor olduğunu söylememe gerek yok. Ancak olağanüstü gelişim gösterdiğimizin görülmesi gerçekten çok önemli. Bu gelişimi, alt üst etmek için adaletsiz kanunlar ve durdurmak için adil olmayan uygulamalar var. Gelişim göstersek de hala eski söylemlerine ve tutumlarına sıkı sıkıya bağlı ve sizin ailenizi kendi aileleri gibi görmeyen ve bir çok Amerikalının elinde bulunan hakları sizin de almanıza karşı çıkan vatandaşlar belki de komşular, hatta aile üyeleri ya da sevdiklerimiz var.
Bunun acı ve kalp kırıcı olduğunu bliyorum ama yinede hepiniz hem oluşturduğunuz söylemlerin gücü ile ve ayrıca ebeveynler, arkadaslar, okul aile birlikleri üyeleri, toplumdaki liderler olarak kendi hayatınız için oluşturduğunuz örneklerin gücüyle devam ediyorsunuz ve bu çok önemli.
Ve bu gün bir çok LGBT ailesinin bize katılmış olmasından çok memnunum. Bildiğimiz üzere gelişim sadece değişen kanunlara bağlı değil aynı zamanda değişen kalplere de bağlıdır. Ve bu "gerçek gelişime dayanan değişim" asla Washington da başlamıyor.
[cep telefonu sesi]
Kimin ördeği ötüyor. Orda bir ördek var ötüyor. Nerden buluyorsunuz bu telefon seslerini siz?
[gülüşmeler]
Gerçekte bu adalet ve kalitenin hikayesidir.
Sadece gay olanlar için değil, tarihimizde vatandaşların hakları ve sorumululukları için çalışan ve bu ülkenin tüm sunduklarının kendilerine kapalı olduğu söylenen herkes için geçerli. Bu, çok az gücü ve ilhamı olanların aradıkları gelişimin hikayesi.
Bu yapabildikleri her anda, küçük sessiz kişisel merhamet, cesaret ve bazende meydan okuma dolu hareketlerle değişimi getiren kadın ve erkeklerin hikayesidir.
Bu, bugün burda olan insan hakları öncüsü Frank Cammon'ın hikayesidir. Frank; işinden sadece gay olduğu için kovulan birisi.1965'de Beyaz Sarayın önünde zamanına göre bilincin bir göstergesi ve aynı zamanda cesaret gerektiren bir protesto gösterisi yaptı. Kendisi şimdi burada. Seninle gurur duyuyoruz ve liderliğin için sana minnettarız.
Bu 40 yıl önce bu hafta olan Stonewall protestolarının hikayesidir. Seçeneği ve destekçisi çok az olan bir grup vatandaş "artık yeter" dediler ve ayrımcılık politikasına karşı çıktılar. O protestoda bulunan iki kişi de burdalar. Kat ettikleri yolu siz hayal edin.
Bu toplumun büyük bir kısmını yok etmiş bir salgın hastalığın hikayesidir.
Birbirini desteklemek ve korumak için gelen ve savaşmaya devam eden ve dünyaya farklı aile türlerinin aynı tutkuyu ve desteği gösterebileceklerini ilan eden gay erkek ve kadınların hikayesidir. Hepimizin sevme kapasitesine sahip oldugumuz gösterdiler.
Bu hikaye, bu çaba bugün hala devam etmektedir. Ülke olarak olağan üstü zorluklarla karşılaşmış olsak da temel eşitlik konularını bir kenara koyamayız ve koymayacağız. Hiçkimsenin "kim oldugu" ya da "kimi sevdiği" noktasında ayrımcılığa uğramadığı bir Amerika arayışı içerisindeyiz.

Bu odada gelişmin yeterince hızlı gerçekleşmiş olduğuna inanan kimsenin oldugunu sanmıyorum. Size sabırlı olmanızı söyleyecek kişi de ben değilim; aynen yarım yüzyıl önce Afrika kökenli Amerikalılara eşit haklara sahip olmaları için sabırlı davranmaları gerektiğinin söylenmesi gibi. Ama şunu söylüyorum: gelişim gösterdik ve daha fazla göstereceğiz. Ve bilmenizi isterim ki beni sözlerimden dolayı yargılamanızı değil, fakat benim yönetimim tarafından bu sözlerin ne derece tutulduğu yönünde beni göz önüne almanızı umuyorum. 6 aydır yönetimdeyiz ve bu yönetim bittiğinde Obama yönetimi hakkında iyi duygularınız olacak. Bu konuda güvenim var.

Hala yapılacak çok iş varken, göreve geldiğimizden bu yana yaptığımız önemli değişikliklere bir göz atabiliriz. Görevlilerin kanunun izin verdiğinden daha cok oranda federal faydalardan, lgbt ailelerinin yararlanabilmelerini sağlayan kanunu imzaladım. Bu faydalar gerçekten, sanki aileleri yokmuş gibi davranılan federal görevliler ve dış noktalarda çalışanlar için fark yaratacaktır. Tüm bunların gerçekleşmesinde görev alan kişi bu gün burda olan John Berry'dir. Ayrımcılığı sonlandırması noktasında yardımcı olabilmesi amacıyla "sözde" evlilik koruması adındaki yasayı feshetmeleri konusunda meclise çağrıda bulundum. Bu ülkede aynı cins çiftlerin karşılaştıkları ayrımcılığı sonlandırmak için şunu eklemek istiyorum, herkesin var olduğunu desteklemek için bizim bir görevimiz var.
Bunu öyle bir şekilde yapmalıyız ki eski bölünmüşlükleri derinleştirmesin. Bu yasayı yeniden ele almak konusunda, yasayıda kaldırmak dahil gerekirse yapmayacağım şey yok. Bunu açıkça belirtmek isterim.
Ayrıca Meclise eşlerin birbirlerinin hakkından yararlanabildikleri kanunları çıkarmaları konusunda çağrıda bulunacağım böylece GLBT çiftleri ve çocukları sağlık sigortası dahil tüm haklardan yararlanabilecekler. Ayrıca yönetimim çalışan ayrımcılığı ve nefret suçlarına yönelik kanunlar çıkarmak için çalışmaktadır ve her iki konuda da gelişim kaydetmiş bulunuyoruz. Oğulları Logan'la birlikte Judy ve Dennis Sheppard burdalar. Judy ile gecen mayıs ayında oval ofiste görüştük ve onu ve sizide aynı noktada temin etmek isterimki yönetim olarak ve oğulları Matthew'un ismi ile kapsamlı bir nefret suçu kanunu geçireceğiz.
Ek olarak yönetimim Birleşik Devletlere HIV'lilerin girişini yasaklayan kanunu kaldırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Yönetim ve bütçe ofisi bu giriş yasaklamasını kaldırmaya yönelik büyük bir ilk adım niteliğinde olan bir çalışma oluşturdu. Ve biliyoruzki HIV/Aids Washington da dahil olmak üzere bir çok yerde halk sağlığını tehdit etmektedir. Ulusal HIV test günün olan gectiğimiz cumaretsi tüm Amerikalı vatandaşlarımız durumlarını bilmeleri adına cesaretlendirmek amacıyla Michelle ve ben testlerimi oldugumuzu gurur duyarak belirtmek isterim.

Son olarak "sorma - söyleme" hakkında birkaç şey söylemek isterim. Daha önce söylediğim gibi - ki yine söylüyorum - "sorma - söyleme" yasası bizim ulusal güvenliğimize bir katkı sağlamamaktadır.

Aslında inanıyorum ki, vatansever Amerikalıları ülkelerine hizmetten men etmek ulusal güvenliği zayıflatır. Yönetimim, Pentagon ve Senatoyle birlikte bu politikayı nasıl sonlandıracağı konusunda çalışmaktadır. Bu konu aynı zamanda etkin ve etkili bir Kongre gerektirmektedir. Eminim ki bir zaman sonra geriye baktığımızda neden böyle oluşumlar içine girildiğini merak edeceğiz. Ama büyük komutan olarak ben bu değişimin pratik çözümler ortaya koyar şekilde gerçekleşmesi sorumluluğunu üzerimde hissetmekteyim. Bu yüzden genelkurmay başkanlığına ve savunma bakanlığına bu konunun ayrıntılı bir şekilde çözümlenmesi konusunda görevler verdim. Biliyorum ki çözümsüz geçen her gün, bu politika altında görevinden edilen onca yılın eğitimini almış ve önemli becerilere sahip vatansever kadın ve erkekler için büyük hayal kırıklığıdır. Umuyorum ki bu olaylar bu politikanın geri alınması için hızlandırıcı etkide bulunacaktır. Sadece doğru olduğu için değil aynı zamanda ulusal güvenlik içinde gerekli olduğu kanaatindeyim.

Bu çalışamaları yürütürken daha öncede söylediğim gibi gelişim sadece değiştirdiğimiz kanunlara bağlı değil, aynı zamanda kalplere de bağlıdır. Eğer kendimizle dürüst olursak biliyoruz ki, bu ülkede hala gay kardeşlerini tam olarak kabul etmemiş olan düzgün insanlar var. Bu yüzden bu konuşmayı sadece sizin önünüzde değil aynı zamanda bu konuya geleneksel olarak uzak duran insanların önünde de yapıyorum ve yapmaya devam da edeceğim. Bu şekilde davranışları değiştireceğiz, bu şeklilde tam bir vatantdaşlıktan daha azını kabul etmeyen Franklin ve diğer bir çokları gibi liderlerin mirasını onurlandıracağız.

40 yıl önce New York şehrinin kalbinde Stonewall denilen barda da bulunan bir grup vatandaş, adil olmayan bir politakaya karşı geldiler ve ulusal bir hareketi uyandırdılar. Gecenin bir yarısı polis New York'ta gayler için güvenli olarak bilinen bir noktaya baskın düzenledi. Bu gibi akınlar tamamen sıradandı. Gay olmak müstehcen ve yasa dışı görüldüğü için, gay ve lezbiyen işletmelerinin hiç birisi çalışma izni alamıyordu.

Bu işletmelerin savunmasızlığı, gay ve lezbiyenlerin savunmasızlığı ile birleşince, bu gibi mekanlardaki kimseler yolsuzluğun ve şantajın kurbanları oluyorlardı. Olağan olarak saldırlar başlıyordu ve müşteriler dağıtılıyordu ama bu gece birşeyler farklıydı. Bu konuda bir çok kayıt var ama bildiğimiz birşey var ki insanlar o gece ordan ayrılmadılar. Yerlerinde kaldılar. Ve bir kaç gece yeterince adaletsizliğe uğradıklarını belirttiler. Bu sadece o gece yaşadıklarına karşı değil, tüm hayatları boyunca yaşadıklarına karşı birşeydi. Bir çok harekette oldugu gibi bu, dünyanın onları görmelerini sağladığı gibi aynı zamanda onların da kendilerini nasıl gördüklerini ortaya koydu. Tarihte bir çok kez gördüğümüz gibi bu ruh işi ele alınca, yolunda durabilecek çok az şey kalır. Stonewall'daki ayaklanma, protestolara yol açtı ve protestolar bir harekete yol açtı ve hareket bugün de devam eden değişme yol açtı...

Bu ruh, bugün birinin eşi için hastanede yatağı başında bekleme hakkı elde etmesi için devam ediyor.

"öyleysem ne var?" diyen ve farklı olduğu için isimlerin takıldığı gencin hakları için devam ediyor.

Bu sizlerin çalışmalarında ve aktivisliğinizde ve hayatınızı özgürce yaşama savaşınızda devam ediyor.
Protestolardan bir yıl sonra birkaç yüz gay lezbiyen ve bunlara destek veren insanlar, Stonewall'da toplandı ve eşitlik için tarihi bir yürüyüşe başladı. Central Park'a vardıklarında bu bir kaç yüz olan insan topluluğu 5000'i buldu. Bir şey değişmişti ve bir daha eskisi gibi olmayacaktı. O gün orda toplanan insanlar 40 yıl sonra sizlerin ve hatta bu bağlama benim burda toplandığımızı hayal bile edemezlerdi. Bizler hepimiz bu ülkedeki bize umut veren anıtsal değişikliklere şahidiz. Ama dinlenemeyiz, kanun kanun adım adım zihinleri değiştrerek gelişim göstermek için görevimizi yapmaya devam etmeliyiz.
Şunu bilmenizi istiyorumki bu işte sadece arkadasınız değil aynı zamanda sizin için müttefikiniz, savaşcınız ve başkanınız olacağım.
Herkese cok teşekkürler, Allah sizi korusun"

bu güzel çeviri için emre'ye teşekkür ederim.

17 Aralık 2009 Perşembe

Birlik olma sırları 1

Birlik olmak, hayatı hayat yapar, çevrenizi dostlarla doldurur. sizi candan seven bir çevre içinde oluşan teşvik tüm algılarınızı ve şahsi muhasebenizi güçlendirir. sizi gelişime ve değişime zorlarken, bunu eğlenerek yapmanızı sağlar. bunu bir seven ile başarırsanız, ömrünüz bereketli geçer; minik bir arkadaş grubu ile yaparsanız yaşam şevkini bulursunuz; milletçe yaparsanız dünyaya örnek ve model olursunuz; tüm yaşadığınız kuşağı içine alabilirseniz insanlığa adım attırır ve tarihe mal olursunuz.

birlik olmak insanın isteyerek, o ayrımcı mesafeli, snob, bireysel hürriyetini; çok sevdiği canının, nefsinin, arzularının rüzgarını dinlemeyip, mensubu olduğunu düşündüğü grubu için hareketlerini sınırlandırmasıdır. bu küçük adımlar topluca yapılınca azametli büyük eserler ortaya çıktığı gibi, insanlık manası da gerçek yerini bulur. birey kendi özgürlüğü ve ortaya çıkardığı geliştirdiği tüm yetenekleri ile samimi toplumsal çabasını ortaya koyar. neticesinde, Allahtan bu kuvvetli talep, bir mani olmazsa, tahminlerin ötesinde bereket bulur.

bu tavrı birlikte kazanmanın pratiği olan ibadetten, en zarif tefekkürlere ve en hassas inanç detaylarına kadar İslam asırlardır bu konu üzerinde durmaktadır.

peki bu denli parlak islam, mazi denilen geçmişi niçin tümüyle elde edemedi?

** çünkü bizde altı hastalık var:

* ye'is yani ümitsizlik,
* doğruluğun siyasi ve toplumsal hayat içinde ölmesi
* "düşmanlık" kelimesine muhabbet edip, gerilimi artırmaya meyil duymak
* imanın insanları birbirine bağlayan bağlarını bilmemek
* salgın hastalık gibi yayılan baskı ve kontrolsüz denetim meyli
* şahsi kazanım ve heveslerine tüm yaşamını bağlamak.

ümitsizlikten kasıt, Allahın şefkatinden ümidini kesmektir. hele bunu, kendi inancı buna layık değilken ve hayata cevaplar verebiliyorken yapmak çok zamansız bir hastalıktır. çünkü yakaldığında, hayata cevap veremeyen bir felsefeye dahi yenik düşürtür. insanı doğru olan inancını yaşayamamaya götürür. içine kapanık bir yenilgi havası her tarafı kaplar. oysa biz inancımızın gereğini fiillerimizle de gösterebilsek değil hakikatı arayanlar dünyanın koca kıt'aları dahi islama girecekler. bu yüzden bazı alimler islamın tüm insanlığı kucaklayamayışında bizim laubali ve tembel halimizi sebep olarak sayarlar. bu kalın uyuşukluk örtüleri dünya olayları ile parçalanmış ve bilimsel gelişmelerle hassaslık artmışken, birlik olma sırlarını keşfetmek daha da önem kazanmıştır.

** çünkü islama dışarıdan bakanlarda sekiz dehşetli maniler var:

* cahillik: evet islamı reddetmenin insanlığın tüm ortak kazanımını reddetmek olduğunu bilmemek kişiyi islamdan uzakta tutar.
* yalnızlık: "benim anlayışım böyledir" demek güzeldir, lakin bunu değerli kılan başkalarının bakış açılarına açık olabilmek ve paylaşmaktır.
* kendi hayat anlayışında taassub: ötekileştirmenin ve ayrışmanın sebebini oluşturur. taraftarlığın sinirli ve düşmanca tavırla ortaya çıkışıdır.

* ruhani liderlerin liderlikleri ve tahakkümleri: ruhani bir liderin durumu o ruhani yolun sembolü olup, o hayat algısını temsil etmekten çıkıp, "diğeri"ne karşı göz kapama anlamına gelince tabilerinin de hayatın gerçeğine ulaşmasına engel olur. şimdi hürriyet fikri, bu karanlığı aydınlatmaya başlamış görünüyor.
* yabancıların ruhani liderlerini körü körüne taklit etmeleri: kişisel algı ve bireysel gelişim eğer ruhani anlayış altında ezilir ve kapanırsa, ortaya tek renkli bir taklit çıkar. şimdi gerçeği aramak meyli herkeste uyanması ile bu hastalık insana kendini tekrar muhasebe ettiriyor.

* bizde bulunan baskı meyli: maalesef güleryüzlü, pratik, en zor sorulara keyifli cevaplarla meseleyi toplayan üslubumuz kaybolup, Allahın ayetlerindeki haşmeti vereceğim derken, ayetteki otorite yerine kendisini koyan bir üsluba kaymak baskıyı hem gösterir hem de siz de böyle yapın der gibi ders verir. tartışamayan ve talebe olup herşeyi konuşamayan bir toplum zannedildiği gibi alim olup ağırlık kazanmaz. sadece olur olmaz herşeye olan talebini legalleştirmek için sertliğini konuşturmaya başlar. oysa Kur'an karşısında (Hz. Peygamberim (a.s.m)'de dahil) herkes ancak talebe olabilir. birbirine meseleyi aktarırken de sadece iki talebenin arasındaki ders münazarası seviyesinde olabilir. bu asırlarca böyle korunmuşken şimdi bu zamanda da devamına gayret sarfetmek gerekir. zaten konuşan birey haline geldikçe bizler konuşmayı öğrendiğimiz gibi baskıyı da sonlandırabileceğimizi öğreniyoruz.
* bizdeki kötü ahlakımız: eğer huylar ve hayat algısı doğru bir eğitim ve ölçü ile hayata bakamazsa ölçüsü kendi hevesleri olur. bu göreceli tavırdan kişiyi kurtaran ilahi ölçüyü ortak payda edinmektir. lakin içinden ve nefsinden gelen şiddetli muhalefet ve başkaldırı bazen kişinin kendisini bile şaşırtan şekillerde, zekice kotarılmış sonuçlarla ortaya çıkar. eğer konumu islamı gösteren yada temsil eden bir yerde ise o zaman karşısındaki ne olursa olsun bu durumu yapmacık ve çirkin algılar. işte bu profil zarar verici bir tablo çizer. şimdi çirkin ahlakın neticeleri görülmesi ile bu durum ortadan kalkmaktadır.
* yanlış algı: bilimsel gelişmeler ve tarihin seyri, islamın tavrına zıt yada onu yanlışlıyor zannederek bilimsel gelişmelere karşı tavır almaktır. sanki islam demek, dışarıdan bakanın elinde olan bilimsel gelişmeye karşı durmaktır.

bilimsel gelişmeler, gerçeği arama şevki, medeniyetin güzellikleri ortaya çıktıkça bu maniler ortadan kalkmakta, yepyeni bir sabaha bizleri hazırlamaktadır.

bu güzel analiz, 1911 de Şamda Emeviye Camiinde içinde 100 alim bulunan 10 000 kişiye verilmiş bir hutbedir. hutbeyi veren Said Nursi, "bu hutbeyi siz böle bilin" diye değil, "bu dersi Kur'andan ben böyle aldım. bu aldığım dersi sizle paylaşıyorum" manasında verdiğini belirtmiştir. birlik olma sırlarının ilk adımı olarak, 100 yıl sonrasına 2000lere büyük bir ibret olan bu dersi tekrar ve dikkatle okumalarını tüm okuyucularıma tavsiye ederim.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Insan HakSIZlıkları


İnsan hakları konulu cuma hutbesini dün cuma cemaati ile beraber dinledim. çok güzel noktalar vardı. özellikle bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.

"Muhterem Mü’minler!

Kısa zamanda İnsanlığa yeni bir medeniyet sunan; insanları hakka, doğruya, kardeşliğe çağıran; köleyle efendiyi, zengin ile fakiri aynı safta Allah'ın huzurunda yan yana, omuz-omuza ibadet etme olgunluğuna eriştiren Peygamberimiz (s.a.v.), bundan asırlar önce, veda haccında, orada hazır bulunan yüz binden fazla sahabenin şahsında bütün insanlığa bir hutbe irad etmiştir.

İslam'ın hayata getirdiği değerlerin bir özeti konumundaki bu hutbeye "Veda Hutbesi" denilmektedir. Bu hutbe ile tüm insan hakları güvence altına alınmış, eşitlik ilkeleri bildirilmiş, gerçek anlamda huzur ve mutluluğun temelleri atılmıştır.

Allah'a hamdederek başladığı bu hutbesinde Hz. Peygamber (s.a.v.) "Ey İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."[1]buyurarak temel insan haklarını ondört asır önce ilan etmiş, bütün insanlığa huzur, barış ve hoşgörü içerisinde yaşamanın yolunu göstermiştir. "Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandı."[2] buyuran Peygamber Efendimiz insanların eşit olduğunu, birbirlerinin kardeşi olduklarını, üstünlüğün ise ancak takavada olduğunu ifade etmek üzere "Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan sakınmaktadır.[3]' buyurmuşlardır.

Muhterem Müminler!

Hutbelerin en güzelini iradeden Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.):"Ey Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler... Muhakkak Rabbİnize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekecektir. Sakın benden sonra eski yanlışlıklara dönmeyiniz." '[4] buyurmuş ve bizlerin huzur, barış ve sevgiyle, kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde bir hayat sürdürmemizi İstemiştir.

"Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.[5] buyurarak suçların şahsiliği ilkesine vurgu yapan Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V) Hutbesinde günümüzün en önemli problemlerinden birisi olan kan davalarına da dikkat çekerek şöyle buyurmuştur;

"Ashabım! dikkat ediniz, cahiliyyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır.. "[6]

Muhterem Müminler!

Veda Hutbesinde kadın haklarının korunması ve gözetilmesi hususuna da dikkat çeken Peygamberimiz (s.a.v.) bizlere şu tavsiyeleri yapmaktadır. "Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır..." [7]


[1]-(Tirmizi, Fiten 2; Müslim, Hac 194)

[2]-Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411 Kahire, 1313

[3]-Beyhaki; Tergib 4/392)

[4]-(Tecrid-i Sarih, 10/397-398)

[5]( Tirmizi.Filen 2)

[6]( Tirmİzi.Fiten 2: Müslim .Hac 194)

[7] (Müslim .Hacc. 194)

--------------------

can ve evlat fazlalığı yada azlığı, mal fazlalığı yada azlığı, milliyet farkı, bir suçlu yakını olmak, kan davası, aşiret töre millet ulus kavramlarından doğan ötekileştirmeler, cinsiyet farkı, yada kendisine yapılan hizmetler baskıya alet edilip, birey ötekileştirilemez. herhangibir kişi öteki kabul edilip üzerine maddi manevi baskı kurulamaz. özel hayatı casuslanamaz. ne gariptir kültürümüz bugün tam tersini bizlerden bekliyor.

kişisel kimliklerimizin ihmal eildiği, grup etiketi sahibi olmakla tatmin olunmaya çalışıldığı 80'ler yurduma dünyaya bıraktığından daha farklı bir algıyı miras bırakmış. bugün ne kadar kişiliğimizden çıkarmaya çalışsak da izleri hala görülüyor. derine yazılan yazılara el uzatmak zor olur. önyargıyı kendimiz de dahil kimden görürsek müdahele etmek gerekiyor. artık grup isimlerinin, güzel faziletlerine bireyi teşvik etmek haricinde hiç bir manası kalmamış olması gerekiyor. çünkü bireysel değerler yanında artık genel algıda bireye kıymet eklemiyorlar. adının dinine milletine zenginliğine şöhretine cinsiyetine olan bağı kişiye bir kıymet katmıyor. eğer fazileti ve erdemi ile hayatında bir duruş gösterebildi ise o ve benzerleri taşıdıkları sıfatların bu çağda başka insanlarca alıgılanışına değer katmış oluyorlar. yada tersi, yaptıkları hatalar ile o sıfatın da yanlış anlaşılmasına sebep oluyorlar. biz ise buna takılmadan gerçeklerin keşfedilmesine hayatımızı harcamalıyız. erdemin kaynağı olan ilim ve edebin kaynağı olan takvayı yaşamaya yaşatmaya, örneklerini aramızda göstermeye muhtacız.

2000li yıllarda insan haklarını çok geç kalmadan idrak etmek için çokca tekrar edip ciddi bir duruş göstermek gerekiyor.

17 Kasım 2009 Salı

Yok Saymak - Var Saymak


yokluk varlık ikilemi içinde en acayip çıkarım saymak fiilidir. buna geçmeden önce gerçek yokluk ve varlık nedir bunun açıklanması gerekir. yokluk belli bir değer aralığında ve belli zamanda ve mekanda o şeyin yada fiilin olmaması halidir. yani yok diyebilmek için değer kümesi içinde o şeyin varolmadığı ifade edilebilirse yokluğuna hükmedilir. varlığı göstermek ise sadece göstermekle çözülür. "işte" diye göstermekle varlığı sabit olur.


eğer birimleri farklı ölçümlerden bahsediyorsak o zaman belli şartlar altında bazı şeyler bazı şeylerden etkilenmeden varlıklarını sürdüyor gibi görünür. sadece görünür çünkü tüm kainat aslında tek bir birliğin bir kısmıdır. böyle olduğu halde sanki rüzgarın hızı balığın ağırlığından bağımsız gibi görünür. birbirlerini yok sayabilirler. yada biz incelerken onları bağımsız kabul edebiliriz. yani gözlemci yok saydım diyebilir, gözlemin sonucunda elde ettiği de var saydığıdır.


elbette hemen tahmin edebileceğiniz gibi yok saydığı kriterler çoğaldıkça var saydığı sonuç gerçeklikten giderek uzaklaşır. aksine inatla hiç bir şeyi yok saymazsa da o zaman tüm varlığın birliğinde kaybolacağından var sayabileceği bir sonuca ulaşma yolunda ömrünü bitirir.

bu düşünce terbiyesi maalesef yurdumda bir eğitim olarak ilkokulda verilmesi gerekirken, kocaman adamlardan cahilane ifadeleri duyarız. eğer dini milli ve cinsel kimliklere bakacak olursak:


tevhid yani Allahın var ve bir ve canlı ve şu anda bana bakıyor, beni izliyor, beni takip ediyor, bana şefkat ediyor bilgisini yok saymak için önce bu fiilleri tanımlamak, sonra geçmiş şuan ve geleceği ve tüm mekanı araştırmak ve sonucunda iddia etmek gerekir. var saymak için ise onun şefkatinin rahmetinin izini özünü görmek ve göstermek kafidir. ağzımıza aldığımız bir lokmanın bizim dikkatimiz dışında eskiyen bedenimizde gidip doğru yerde çalışması bir müdahele eden ve kasd edeni ispat eder. hem şefkat bilmez canavarların yavrularına gösterdikleri şefkatin ayarlı ve kasıtlı bir şekilde maddi bir süt ile manevi bir sevgi ile aynı anda gelmesi ve en yavru sevmez hatta körpe yavruların kanını döken canavarların kendi öz yavrularını yemeyip tersine onlara hizmet etmeleri çok manidar bir dersi bizlere verir. bir tane olay bile bunu isbat edebilir. istisnai olan canavarlıklar bu yasayı bozamaz, çünkü canavarlıktan beklenen zaten öldürmektir. o zaman imana dair umumi meselelerde yoktur gibi sınırı belirsiz bir hükmün kıymeti yoktur. yalnızca yok saymak ile tevhide karşı göz kapama vardır. malum gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar.

milli kimlikler, bir halının atkı ipleri gibi rengarenk ve çeşit çeşit bu güzel vatanı dokurlar. geçmişten bugüne elbette hiç bir şey sabit kalmadığı gibi kültürün renkleri de farklılaşırlar. bazen ayrışır bazen birbirine yaklaşırlar. bu salınımlar dünya kültürünün zaman içinde adım atıp yürümesini netice verir. milli kimliğin varlığı bir ferdinin bile varolması ile isbat edilir. yok olması için ise çoğu kez toptan ortadan kaldırılmaları bile yetmez. çünkü insanlık belleğinde onlar yerlerini alırlar. istikbal buna cürret edenleri mahçup eder. yok saymak ise sadece saygısızlıktır. hele entrika ve zeka oyunları ile "ben yok sayan bir ekole mensubum" demek, bilimsellikten değil akıldan da uzak bir görüşü temsil eder.



cinsel kimlikler, toplumun doğruluğunun samimiyetinin gerçekten insani oluşunun sigortasıdır. farklılığa saygı duymayı ilkokuldan itibaren ders alan bir toplum, kendisi ile, geçmişi ve korkuları ile yüzleşebilen bir erdeme ulaşmış olur. ötekinin var olmasına saygı duymak ve onu tanımak sadece kişiye değil tüm topluma adım attırır. bir cinsel kimliği tanımak onun tüm detaylarına vakıf olmak değildir. yada kurnazca hareket edip o kimliğin tüm toplumsal kötü örneklerini bir araya toplayıp teşhir ederek aşağılamak yok olmasını sağlamaz. ani tedbirler ile sadece neticeyi yavaşlatmış olursunuz. biliyorsunuz akacak su, mecrasını bulur. gün gelir gerçek sizin karşınızda dikilir. O gün yok sayan ve bildiği halde inadına yoketmeye çalışanların mahçubiyet günüdür.

dünya tarihinin garip bir tecrübesidir ki, her kimlik kendi hürriyetini kazanıp, toplum içinde açıkça ifade edildiğinde ona büyük hücumu yapanların gizlenmiş aynı kimliğe sahip olduğu ortaya çıkmıştır. eğer dini kimlikten bahsediyorsak kendisi dini kimlikleri bildiği, kendi kalbinde gördüğü halde, sürekli dini kimliklere nefretle hücum ediyorsa buna "zındık" denir. eğer milli kimliklere acımasızca hücum ediyor, lakin içinde bir yerlerde o hücum ettiği kimliğin izlerini taşıyorsa, "faşist" denir. cinsel kimliği konusunda kendisi ile yüzleşmekten korkuyor, kalbin derinlerinde cinsel kimliğini görüyor, bu kimliği ile uyumlu ve rahat yaşayanlara saldırıyor ise buna "homofobik" denir.

yok sayarken uydurulan kılıflar olaylar ve saldırının şekli genelde kişisel özelliklerle şekillenir. bahane olarak da güya mensub olduğu topluluğun yüksek hedeflerine hizmet kasdını söyler. oysa topluluklar tüm insanlığı kucakladıkları ölçüde değerlidir. hatta kişiler de buna göre kıymet alırlar. evet, kimin himmeti milleti ise o tek başına küçük bir millettir. insanın kıymeti malum eti ve maddesi ile değil temsil ettiği mana iledir. kendi yeteneklerini ifade edebilenler yükselir. dahası başkalarını dahi o ifade içinde temsil edebilenler "insan gerçeği"ne yaklaşırlar. tüm kainatı temsil edebilmek ise insanlık tarihinde Hz. Peygamberimin (a.s.m) başardığı bir kavramdır.

evet, "var sayma"nın ötesi onu "kabul edip", "saygı duyup" hatta "temsil edebilmek", onu taşıdığı mana içinde ifade edebilmektir. Ettehiyyatü duası büyük bir samimiyet ve gayret ile tüm kainatı temsil eden bir himmetin ifadesidir. böylesi bir takdime karşılık ise cevap, rahmet ve berekettir. elbette böylesi bir hediyeye teşekkürü "salih"kullar idrak edebilir. çünkü onlar kainatın bu tekliğine ulaşmış, tevhidi kelime-i tevhid ile ifade edebilmişlerdir.

3 Kasım 2009 Salı

Fag Hag


Fag Hag, bizde karşılığı bulunmayan bir kelime... eşcinsel olmayan, eşcinsele şefkat gösteren ve onun için gayret eden fedai, bayan arkadaşına verilen isimdir. evet bazen olur, yalnız bırakılmaya çalışılan eşcinsele yakın çevresinden insaniyet namına öyle fedai bir bayan çıkar ki, o sırdaşın yerini başka bir eşcinsel dolduramaz. evet şefkat kahramanı bayanların toplumun ağırlığı altında ezildiğini gördükleri eşcinsellerin yanında olduklarına dair ifade "fag hag" dir.

bu konu ile alakalı bir kısa yazışma :


- öncelikle mailine internette gaylik ve islamla alakalı araştırma yaparken blogdaki yazılarını okuduktan sora ulaştığımı belirtmek isterim.yazıların çok ilginç.benim bu konuda yardıma ihtiyacım var.çok sevdiğim bi arkadaşımın gay olduğunu öğrendim kısa bir süre önce.arkadaşımı desteklediğimi söyleyemem çünkü eşcinselliğin doğru bişey olduğunu düşünmüyorum yada inanmıyorum diyelim.ama karşı da çıkamıyorum çünkü arkadaşımı çok seviyorum.onu yalnız bırakmak istemiyorum,üzülmesini ve mutsuz olmasını da istemiyorum.yani elimde birtek işin insani tarafı kaldı.onu herşeyden öte insanlığıyla seviyorum ama durumu kabul etmiş hazmetmişte sayılmam hala yanlış bişey yaptığını düşünüyorum bilmiyorum belkide yanılıyorumdur.onun için çok da üzülüyorum sanki yaradılışına ters davrandığı için mutsuz gibi ama belkide böyle mutludur kafam çok karışık.ben müslümanım ve benim için islami bakış çok önemli.islamın bu olguya nasıl baktığıyla ilgili pek bilgi sahibi değilim.senin bana faydalı tavsiyelerin olacağını düşündüm.eğer rahatsız ettiysem özür dilerim,çok şaşkın ve çaresiz durumdayım.

- merhaba arkadaşım,

önce eşcinselliğin fiillerini düşünerek onaylamadığını lakin çok yakın ve sevdiğin bir arkadaşının eşcinsel olduğunu yazmışsın. evet eşcinseller heryerdeler. gördüğün her on kişiden birisi eşcinsel. ve her geçen gün daha da görünür olacaklar. eşcinsellik erkeklik, kadınlık ve ihtiyarlık gibi bir ünvan ve sıfattır. bu sıfatı taşıyan insanlar yine insandırlar. elbette ölüm karşısında acizliğini hisseden ve dostlarını ve sevdiklerinin ebedi mutluluğu ile alakadar olan her insan gibi başta tevhid ve ahiret olarak imanın her rüknüne hayati derece de ihtiyaçları vardır. ancak bu ihtiyaçları doyuruldukça dengeli, mantıklı ve ayakları yere basan insanlar haline gelirler. sen de zaten karar verdiğin gibi bu payda da eşcinselle arkadaşlık edersen, gerçek dostluğu göstermiş olursun. bu da pratikte onu Allah sevgisine teşvik etmekle olur. bu noktada eşcinsellerin farkı başlar. çünkü Allah sevgisini ders verebilmek için eşcinselin kendisini rahat hissetmesi ve lanetleniyor gibi görmemesi gerekir. zaten baştan kaybedilmiş bir dünya ve ahiret sınavı kişiyi Allaha ve topluma düşman yapar.

islamın bakışı sahabenin bakışıdır. sahabe de hindistana, yani tevhide kanaat edemeyip bin tanrıya kul olmuş insanların yanına gittiğinde onlara önce lanetli bir iş yaptıklarını anlatarak başlamamış. kendi dışındakilerin çirkinliğini tarif ederek yaklaşmamış. tevhidin güzelliğinden başlamış. onlara Hz. Peygamberimin aşkını öle bir tarif etmiş ki, onlar putperestlikden vazgeçtiklerini kendileri de sonradan aymışlar. hatta bugün ingilizlerin teşviki ile ayağa kaldırılmaya çalışılan hindu dini bile eskisi gibi değil ve sonsuza kadar değişmiş ve islamdan ders almış ve islah olmuş durumdadır. bir adam gelmiş 600 milyon her asırda müslüman yetiştirmiş bir yarı-kıtayı islama aşık etmiş. her türlü kültürel farklılıkları kaybolmadan insani değerleri ile birlikte islam ailesi içine katılmışlardır. şablon bu olduğuna göre yapılacak iş de budur.

onun mahremi sana tuhaf ve kabul edilemez gelmesi son derece normal. inan eşcinseller için de tersi bir o kadar kabul edilemez ve acayip! ancak saygı ile, hoşgörü ile, arkadaşlık ile bir arada yaşanıp güzel arkadaşlıklar hatırlara geçebilir. onun kendini ömür boyu sevecek bir kalbi arayışı da senin arayışın kadar normal... yanlışlar hatalar ve zaaflar da öle... zaten biliyorsun hatasız kul olmaya değil, hatasından Allaha sığınan kul olmaya çalışıyoruz. bu açıdan da arkadaşlığınız çok yapıcı olabilir. bunun için detaylara girmeyip sadece kavramlar üzerinde durursan kazanırsın. mutsuzluğunu sebebi ve bazı zamanlar daha bir karamsar olmasının sebebi de hayatı paylaşacak ve sıkıntısını her hali ile anlayan bir çevrenin ve hayat arkadaşının olmayışında saklı. tıpkı senin gibi... bazı gün olur hepimiz aynı iklimin içine dalarız. kalbin de iklimleri mevsimleri vardır. zorlu zamanlardan ibadetle dostların tebessümleri ile ve kur'andan tesellilerle çıkarız. işte bu payda eşcinsel olan olmayan tüm insanlığın ortak paydasıdır. sen onu eşcinsel olarak bilmen onu kabul etmen onun her halini hoş görmen anlamına gelmez. elbette riskli hareketlere ve tehlikelere karşı uyarmak gerekir. lakin irade kişinin kendi özgürlüğüdür. diliyorum ikiniz arkadaşlığınızla hayatın yükünü birbirinize hafifleten hayırlı bir dostluk yaşarsınız.

- merhaba tekrardan,

Öncelikle mesajımı ciddiye alıp üstelik vakit ayırıp bu kadar açıklayıcı karşılık yazdığın için çok teşekkür ederim.olaya bakış açından çok etkilendim.ben de yaklaşık şeyler düşünmekteyim tabiki ben hetereoseksüel olduğum için üstelik bi bayan olduğum için olmadığım şeyi anlayamam ama tahmin edebilirim anlmaya çalışabirim.arkadaşımdan uzaklaşmayı aklımdan bile geçiremiyorum.onu çok seviyorum.üzülmesini mutsuz olmasını asla istemem.çok haklısın gerçek bir arkadaş için arkadaşının her türlü kimliği kabul edilir olmalı.ben de kabul etmeye başladım sanırım.bundan sonra yapmam gereken yanında olmak.hem onun kendi içindeki sıkıntılarına karşı hemde dış dünyaya karşı yalnız bırakmamak.ben bu konuda pek bilgili olmadığımı söylemiştim.ama şunu hissediyorum Allah insanı kendi kendine kontrol edemediği şeylerden dolayı cezalandırımaz.üstelik diğer insanlara zarar veren kötü kalpli insanları düşündükçe eşcinseller öyle masum ki,yaşadıkları sadece kendileri ve Allah arsında ve buna müdahil olmak bizim haddimiz değil.ben kendim doğru dürüst bi müslüman sayılmazken ne haddime düşüyor onları eleştirmek.Arkadaşımla bunlar üzerine konuşmaya çalışıyorum.Onun mutsuzluğunun sebebini aslında anlıyorum.İnanmak istiyor Allahın varlığını hissediyor ama onu baştan lenetliyen bir dinle bunun mümkün olmadığını söylüyor.Ben de ona eksik yarım yamalak bildiklerimle ençok ta hissettiklerime İslamın ne kadar hoşgörülü Allahın ne kadar merhametli olduğunu anlatmaya çalışıyorum.ne olursa olsun Allahtan uzak hissetmemesini sonuçta onu bu özellikleriye Allah yarattı ve onu Alalhtan daha çok anlayacak sevecek kimse olmadığını söylüyorum.somut örnekler sunmamı söylediğinde de bilgisizliğim yüzünden aa bak işte islamda şunun örneği şöyle diyemiyorum.üstelik ben de yeni öğrenen birisiyim.onun bu hali benimde dünya görüşümü hayatımı fikirlerimi değiştirmekte.o gay dünyasında(niye böyle başka bi dünya diye ayırıyorsa artık) ilişkilerin sex üzerinden yürüdüğünü söylüyor.hiç tanımadığı insanalarla sırf tek gecelik ilişkiler için birlikte oluyor.yada bazı tanıdığı insanlarla sadece birlikte olmak için görüşüyor.bu çok duygusuz hiçte insani değil,insanı tüketir diye düşünüyorum.hayatta herşeyin belirszilik olduğunu söylüyor.ben de buna çok üzülüyorum halbuki arkadaşım içiboş bir insan değil,gayet açık fikirli bilgili gelgörki yaşayış tarzı böyle.seni bunları anlatarak meşgul ettiğim için çok özürdilerim.yazdıklarının benim için çok etkileyici oldu.kendimi yalnız hissetmiyrum böylece.böyle düşünen insanların olduğunu bilemk çok güzel.bir çeşit destek oldu benim için.üstelik danışabileceğim bilgili bu meseleyi yaşayan birilerinin olması.saçma sapan şeyler yazıp başını ağrıttıysam kusura bakma kötü bi dönem benim için ve paylaşacak birilerni arıyorum.umarım dileğin gerçekleşir arkadşımla dostluğumuzu her durumda devam ettiririz. Allah senin de yardımcın olsun, korusun her zaman yanında olsun...

- pek az mailde zerafet ve samimiyet bir araya gelir. çünkü zerafet bir derece siyasi olmayı gerektirir, samimiyet ise içten olmayı... ama şu mail sanırım ender olarak ikisini birden başarmış. birisini yaparken diğerini ihmal etmemiş. bu usül şimdi elimizden tutup bizi sonuca götürsün.

Allahın ne kadar merhametli olduğunu anlatmaya çalışmanız çok güzel. bunu bizler de görebiliriz, hatta en kezban eşcinsel de gayet iyi anlar.

Ağzımıza aldığımız her lokmanın bedenimizde doğru yerlere gidip yerleşen yapıtaşlarını bize sağlaması hiç de normal değildir. yediğimiz karmakarışık gıdadan ortaya çıkan esere bakıyor ve kendimizi ayna karşısında saatlerce izliyoruz. özellikle biz eşcinseller! bu merhamet değil midir? gözlerimiz güzeli arıyor, kilometre öteden hedefimizi kesiyoruz. bu gözleri biz bulmadık. birisi atmış da biz almadık. nasıl bi tesadüftür ki, gördüğümüz gözlerle, görebildiğimiz ışık, aynı gezegende bir araya gelmiş. nasıl uzak bir ihtimaldir ki, haz alan bir beden milyonlar ihtimalden sıyrılıp haz verenleri ile aynı gezegende bir arada olabilmiş. bu tesadüfü doğallığı aşar ve kasd gerektirir. tıpkı ipek gibi yumuşak kök ve damarların sert olan taş ve toprağı delip geçmesi gibi... kendi kendine olamayan ve bir müdahele gerektiren, aslında gördüğümüz ama görmek istemediğimiz örnekler gibi....

evet göz var ve ışık da var, ciğer var ve ne gariptir hava da var, kulak var, şaşarım ki duyabileceği frekans da, ses de var... evet eşcinsel de var, onu tatmin edebilen gecelik ilişkiler de bu gezegende var. sorun zaten onlarla tatmin olup olmamak değil, sadece onlarla olmak... sadece ışık bir bedene yetmez. sadece cinsellik de eşcinsele yetmez. çünkü hem bir beden pek çok farklı ihtayaca sahiptir hem de onu uyandıracak ölüm gerçeği tüm sevdiklerinin yakınındadır. onun varlığını, hayatsızlık olmadığını, hayattan daha gerçek bir varolma hakikatı olduğunu çözmek zorundadır. ahirete imanı dibine kadar anlamak zorundadır. bedeninin her noktasından aldığı zevki ve yaşadıklarını çürümeden bir şekilde korumak zorundadır, bunun için ebedi gençliğe herkesten daha fazla muhtaçtır. asırlardır en yüksek sesle bağıran Kur'anı dinlemeye daha çok muhtaçtır. oradaki ifadelerde teşvik gördüğünde heyecanlanmak ve Allahtan takat dilemek, korku ile sevk edici ayetler gördüğünde Allaha sığınmak zorundadır.

Ama nefsi ona oyun oynar ve teşvik ayetlerini eşcinsel olmayanlar için sanır. sevk edici ayetler gelince de Allahtan takat, yardım ve afv dilemek yerine kendi yanlış anlayışına delil bulduğunu sanır ve yararlanamadan kaybeder. ne gariptir, alelade ve özelliği olmayan, sırf gelenek diye Kur'ana yaklaşan bir adam ite kaka cennete doğru ilerlerken, alımlı ve algılı, çok ince manalara hassas eşcinsel, Kur'ana soğuk durur. öbür tarafta merhametten uzak kalır.

bunu aşabilmek henüz hayattayken merhametin içinde olduğunu ona göstermekle başlar. evet ışığı gören, ciğerine hava çekebilen, bedeninde eskiyen yerlere yeni malzemeler itina ile yerleşen değil eşcinsel, taş olsa merhametin denizinde olduğunu bağırarak ilan eder. hala haz alabilmesi ona nasıl bir ikramdır! çokca şükretmeli ki sinirleri, o görünüşü karmakarışık beynine doğru sinyalleri taşımaktadır. kendini oturup muhasebe edebilen nasıl büyük bir yardım aldığını görür. bu kadar kasd ederek yardım edebilen bir Allah hem sağır hem samıt olamaz. bu kadar müdahele edebilen bir Allah hem duyar hem de cevap verir. yalnız duymak istediği cevabı vermeyebilir. malum doktor hastayı dinler ama cevap olarak o tatlı hapları vermeyebilir. denilmez ki dinlemedi, belki dinledi ve en güzel şekilde cevapladı. lakin nazlı eşcinseller bunu her zaman itiraf etmezler. evet ben de öyle kolay kolay bunu itiraf edemem. geleneksel ifadeleri ezberden bir çırpıda söyleyen ağzım, dua vakti ellerimi kaldırdığımda en büyük dostum ve beni hep dinleyen Allaha beni hep nasıl dinlediğini, kalbimin en derininden geçeni takip ettiğini, nasıl da en güzel vaktinde denk getirdiğini, ikramlandırdığını, annemden daha şefkatli olarak isteklerimin çirkinliğine güzelliğine bakmadan nasıl da samimiyetle ve aşkla cevaplandırdığını itiraf edemez. bu tavrı ve teşekkürü gösterememek çok büyük bir kayıp değil midir? afv istenmesini gerektirmez mi? en azından buna uygun yaratıldığımı görüp hiç olmazsa bunu söylemem gerekmez mi?

samimi ve zarif bir iman ile cennete layık dostlukların örüldüğü bir dünya, razı olunmanın verdiği iftiharla dolu bir ahiret dilerim.

20 Ekim 2009 Salı

Eşcinselliğin kişilikte yeri




gençlik bir bahar gibi günden güne yeşerip boy atarken, yeni keşifler ve yeni heyecanlar için ufka yelken açıyor. neşe ile her yeni olanı inceliyor ve ona meylediyor. cinsellik de dahil tüm bilgiler ve deneyimlenebilecek her şey ilgi çekiyor. tüm eldekileri sıralamaya "büyümek" diyoruz.
iştah duyulan konu başlıkları bazen karışıyor bazen ayrışıyor. düzenlemek ve tecrübesizlikle bazen birbirine katmak hep macera anlamına geliyor. kimisi için eşcinsellik, ilan edilip macerayı çekmek için bir bayrak olurken, kimisi için en değerli ve en derinde saklanan bir hazine oluyor. ilki sadece zevkine koşarken kendine reklam olarak herşeyi kullanan bir genç olarak son derece normal görülüyor. çünkü o yaşlarda çevreden teşvik ve tebrik görmek için dini milli yada cinsel farkındalığı göstermek çok önemli görünüyor. öte yandan diğerlerinin de dayandığı bir güzel gerçeklik var ki o da kimliklerimizin değerli olduğudur. sokaktaki adama kadar gösterilemeyecek kadar değerli, çamura atılamayacak kadar kıymetli olduğudur. farklı yapan bir ışıltı elbette o kişiliğe bir değer katar. sebebi ruhun en içinden ve derininden geliyor olmasıdır. öyle bir ruh ki, ona değer veren o ruhun Allahtan geliyor olmasıdır. o zaman bu ruhun bir özelliğin dünya zevki ve hazzı için alet ve oyuncak olarak kullanmak kimine göre ucuzlaştırmaktır. onu o özelliğin kıymetini bilen birisiyle paylaşmak ona değer katmaktır. kişinin kendi dengini ve kıymetini bulmasıdır.

önceliklerin sıralanmasında en üst maddeye cinselliği yazmak kişiyi tüm hayat gerçeklerini cinsel haz uğruna harcayabileceği anlamına gelir. bu ise çevresinin onun ruhuna ve kişiliğine değil sadece ondan elde edilebileceğe göre kıymet vermesi anlamına gelir. ne gariptir sevgi arayan eşcinsel, sıralamasını yanlış yaparak hiç sevgi bulamayacağı bir çevrenin içinde kör bir arayışla ömrünü telef edecektir.


insanın gücü ve kuvveti ile bir düşman ve hasım karşısında durması kolaydır. ama iş kendi hevesleri olunca orada ciddi bir tereddüt açığa çıkar. kişi kendi hevesleri karşısında tahmin ettiğinden çok daha zayıfdır. bu yaşla değişmez. sağlıkla yada zeka ile değişmez. heva heves, nefsin en temel kuvvetleridir. zevke müptela ve bağımlı hali ile önüne gelen en kolay şeyleri hep ister. oysa aklın yaptığı sıralama, kalbin duyduğu tertemiz aşk hep onun karşısındadır. kendi kendini kandıran insan nefsinin peşinden giderek peşin hazları talep eder, ama neticedeki büyük kazancı kaçırmış olur. çünkü hisleri ve hevesleri ile aniden hareket eden hem dünyada hem ahirette pişman olur.


sakin kalmak, olaylar karşısında hemen hükmetmemek, diğer seçenekleri incelemek ve çevredeki güvenilir arkadaşlara danışmak ile hissi çıkışlar ve nefsin tehlikelerinden uzak kalmak mümkün olur. bunu genç yaştaki insanlar ya kendilerini frenleyerek yada hadiselerin tokatları ile dövüle dövüle ders alırlar. sonuçta herkes hayat okulundan gerekli tecrübeyi ders alır. ama bu dersi zevkle ve dostlarla almak yerine bin sitemle ve beyazlamış saçlarla, yıprana üzüle geçmek hiç de istenir bir olay değildir. hele eşcinsel kimliği taşımakla bu yolculuk bir kat daha dikkat ister hale gelmiştir.


eşcinselliğini ruhunda doğru yere konumlandıran eşcinsellerin bu ülke için büyük kazanç olduğu çok açıktır. dini milli ve cinsel kimliklerinin gereğini uyumla ruhunda yaşayan her birey bu toplum için çok kıymetlidir. yazdıkları hayat kitabı ile ruhlarının kıymetini ortaya koyarlar. onlar ahiret için de çok kıymetlidirler. kendini bilen Rabbini bilir. Ona tam manası ile muhatap olur.

18 Ekim 2009 Pazar

Eşcinselin gitgelleri

eşcinsellik bir cinsel kimlik olmasına rağmen o denli derindedir ki, tüm diğer kimlikleri etkiler. o denli basit yalın ve tekildir ki, tahrip edilemezliği bir tarafa keşfedilmesi zor, çözümü müşkül, derinden çıkarmak kadar diğer bağlarını tasnif edip doğru hareketi de belirlemek zordur. bu sebepledir ki, tavır ve davranışın çok arkalarında gizliden gizliye bu kimliklerin etkileri hissedilir.

aile ve arkadaş gibi bireyden kesin beklentileri olan sosyal gruplar içinde kişiler kendi cinselliklerini tasnif etmekten utanırlar. açıkça erkek ve kadın olmak bile genç birey için mahçubiyettir. beklentileri bilinçli bir şekilde öğrenmek yerine çevresinde gördüğü klişe rol modellerden taklitle karşılamaya çalışır. taklit ise her anlamda yapmacık görünür. bu sıkıntılı dönem bireyin kendi üslubu ortaya çıktıkça düzgünleşirse de bazıları için hep öyle kalır. sosyal sisteminkabul ettiği kimlikler için bile zor olan kendi üslubunu kazanmak ve hayatı anlamak eşcinsellik için daha da zordur.

kimi kendi eşcinsel kimliğini keşfeder, reddeder, sonra uzlaşır ve hayat algısında ve sıralamada bir yere koyar. kimisi ise birden ortaya çıkan şahitler ve patlak veren bir olayla çevre ile beraber aynı anda kendisini tanır. şiddetli bu şoku bilgi ve kontrolle atlatabilenler "kendini bilenler" grubuna katılırlar. hiç kendini tanımayan ve kendisini bile algılayamayanlar ise algıları serbest kaldığında rüyalarında, fantazilerinde, derinden derine benliklerini tefekkür ettiklerinde derinlerde bir yerlerde ürküten ve kendilerine benzemeyen o "ben"i hissederler ve ürperirler.

ömrün kum saatinde yıllar hızla dökülüp giderken eşcinsel ya kendi varlığını tümüyle kabul edecek yada kendisine biçileni oynayacaktır. kendine biçileni oynamak adeta doz doz verilip de ölüme gönderilen bir kobay gibi kasılmalarla gerilmelerle geçer. zaman zaman rolünü güzel oynama şevki ile zaman zaman isyan sitemleri ile akar gider. tüm bunlar olurken, evli olduğu eşi aslında bilir de bilmez, görür de anlamaz hali ile oyuna yardımcı da olabilir. ağır dönemler, dozu artırılmış anne şefkatinin kimi zaman teşvik kimi zaman tehditleriyle geçiştirilir. zaten oyuncu da oyunu oynamak derdindedir. gün gelip "artık sen sahnede değilsin ihtiyar" dendiğinde almak istediği alkışı ne eşcinsellerden ne ailesinden ne de ebeveyninden göremeden sahneden inmek durumunda kalır. çünkü ortada olan aslında kocaman bir yalandır. o bu yalanda sahne almak istemiş ama kahraman olamadan dekor olarak kullanılmıştır. içindeki vicdan sarkacı her daim ömür saatini "yalan! yalannnn!" diye sayarken yürümekte olduğu kabrinde onu bekleyen bir ışık da yoktur. yasak gecelerde kandırılmış sevgilerini ona sunanlar alacaklısı olmuşlar, tüm hayatı ise üzerine karanlık olarak çökmüştür. kabuslar birbirine karışırken eşcinsellikten geriye kalanın acı olduğunu düşünür. aslında bu bir mantık hatasıdır. bu hale gelmesinin sebebi eşcinsellik değil, doğruluktan uzaklaşmaktır.

varlığını ve karakter özelliklerini çabuk çözen ve yüzleşen çabuk yol alır. doğruluktan ayrılmayan gerçeği bulur. doğruluğun ne kadar büyük bir kuvvet olduğunu bilen samimi ve rahat bir şekilde Allaha sığınır. ibadet ederken ona şekil veren, ruhunu ve cismini şekil şekil belirleyen Rabbinden razı, Rabbi de ondan razıdır. tüm dileklerini ve şükürlerini ona samimi bir şekilde sunar. hayatı veren kim ise, hayatın algısındaki tüm cihazların ihtiyaçlarını da O verir. hem böyle de taahhüt etmiştir. bu rahatlıkta ve eminlikte ona teslim olan selameti bulur. yalan için eğilmez. hakkın hatırını yalana feda etmez. hem bu aziz yolcu hayatta ilerlerken yukarıdaki adamın tersine beklenmeyen kolaylıklar, tahmin edilemez yardım da görür. çevresini kendi gibi dostları ile saran Allahtır. daha da itimadı gelir. zaten sürekli dünya hayatında, kainatın sahibi ile dost olduğundan kabir kapısı da ona dehşet vermez. ahiretten ümidi ve tesellisi vardır. bu gayret yoluna girene dek o da yalpa yapmış, bazen yol önünde sislenmiş olsa da ümidini kaybetmediğinden, ibadetini terketmediğinden, dostu olan Rabbi de onu terketmez. onu sahil-i selamete, ebedi saadete ulaştırır. dünyadaki kanunlarının ciddiyetinden, ahiret konusunda caymayacağı belli olan bir Rabbin ikramı da ona yakışacak şekilde olur.

işte bizler toplumda gözlemlediğimiz kişilerin hatıralarından karelere bakarken kimini bir yerlerde görürüz. bilemeyiz ki o hakikaten istikamette midir? lakin kesin olan şudur ki, eğer Allahın ipine sıkıca sarılmış, ona itimad etmiş ise eninde sonunda aydınlık bir mutluluk onu beklemektedir.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Klişe (stereotype)

Modern çağlar, bizlere modern kavramlar ve modern ürünler sunuyor. küçüklüğümüzden itibaren çizgiromanlardan ve çizgifilmlerden başlayan, yetişkinliğin her türlü sıfatı içine kadar sızan, görsel imzalar ve figürler modern çağın çizgilerini belirliyor. çocukluktan yetişkinliğe tüm hayat kesimlerinde ve ifadelerinde bu ölçülerden yararlanıyoruz. kimi zaman bu bir süper kahraman kimi zaman da yeni bir moda olarak sunuluyor. tüm bu ürünlere ve figürlere sahip olma açlığı tüm bir medeniyetin iştahını artırıyor.

klişe olan bir anlam yada şekil bir kültürün anlatmak istediği manayı çarçabuk ve yüzeysel olarak göstermesini sağlar. bu kimi zaman yeni kuşaklar için kullanılır. okullarda çocuklar hem ailelerinden hem okuldan pek çok mana parçalarını bir araya getirirler. kenar mahallelerden gelen öğrencilerin aileleri onlara uzun ifadeler ve cümleler kurmak yerine klişelerle istenileni aktarırlar. "erkek adam dediğin maça gider, karı becerir, sigara içer." bu klişe genç öğrencinin başarması ve olması gereken bir ölçü olarak önündedir. göreceli eğitimli aileler ise daha iş bitirici ve bunun için gerekirse ufak yalanlara cesaretlendirir bir tavır sergilerler. yani aslında birbirinden farklı olmayan yanlışlar ders verilmiş olur. tüm bu elde edilen, okul sofrasında felsefe ile çeşnilenip afiyetle yenilir. okul çıkışlarındaki öğrencilerin hallerini görüp eleştirmeye kalkanlar bu sebeple haksızdırlar. "yeni nesil bozuluyor" diyen kendi neslini tenkit ederek başlamalıdır. hem de bu milletin cahilce evladına verdiğini tadil edecek alimler, toplum bilimciler, ahlak uzmanları doğrudan ortada görünmemektedirler.

klişe olumlu olarak dinde yerini almıştır. tüm dini motiflerde kişiye hareketin örneğini gösteren bir klişe vardır. ak sakallı yaşlı adam klişesi her zaman sorulana güzel cevap veren mütebessim bir ihtiyar olarak hikayede yerini alır. mü'minler bu klişelerle insanın değer verilmiş ve dünyada incelikleri öğrenmesi gereken bir kul olduğunu algılarlar. müslimler ise biraz daha algılarını öteye götürürler. islam hayatı siyah beyaz görmediği gibi klişelerden de farklı dersler verir. insanlara "klişedeki gibi ol" değil "klişedeki dersden istifade et" mesajını verir. çünkü İslam, insanı bireysel olarak değerlendirir. herbir insanda Allahın ayrı pek çok has yada umumi esmasının parladığını ders verir. o zaman klişeler de kendindeki bu esmaya dikkat çekmek için araçtır. hadislerde ve ayetlerdeki korkutma yada sevdirme gayretli pek çok ders, kıssalarda yakınen tanıdığımız pek çok kahraman bu klişe kavramı içinde yerlerini alırlar.

kişisel karakter, pek çok özellikten oluşur. bu özelliklerden genel olup psikoloji incelemesi içine giren ve başkasına kendimizi tarif ederken kullandığımız özellikler kimliklerimizdir. kimliklerin baştan mı olduğu, sonradan mı elde edildiği bilinemez. kimlik kişinin kendisinde, ifade edildiği andan itibaren vardır. başkasının o kimliği sizde görmesi hali ise sizi daha önce belleğindeki bir klişe ile benzetimleyerek çıkardığı sonuca göre itham etmesidir. bu o kimliğin gerçekliği hakkında bir şey vermez. bu kimliğin gerçekliğini belirleyen kişinin bunu bizzat kendi ifade etmesidir. kimlikler dışında ki özellikler ve ifade edilemeyen pek çok gizli bilinçaltı refleksleri ile beraber hepsi kişinin davranış dünyasını oluşturur.

"imanın var olup olmadığı sorguyla anlaşılır. Mesela ami bir adama, Saniin, cihat-ı sittesiyle kabza-i tasarrufunda bulunan alemin herhangi bir cihetinde mekan ittihaz etmesinin mümkün olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman, "Hiçbir cihette değildir, olamaz" dese kafidir. Çünkü, nefy cihetinin, yani Saniin hiçbir cihette olamayacağı hakikatinin onun vicdanında sabit olduğuna delalet eder. "(İşarat'ül İ'caz) yani kişinin dini kimliğinin varlığını, o itikadın zıttına bir seçeneğe ihtimal vermeyişi isbat eder. bu şekilde ifade edebilmesi ile de bu kimliğe sahip olduğunu ortaya koyar. imana sahip olduğunu göstermek için klişelerdeki gibi olmak zorunda değildir. edep gereği o klişelerden istifade ederek iman kardeşleri ile ortak bir davranış gösterir.

milli kimliklerde de aynı gerçekler ortaya çıkar. birey kendini ifade tarzı ile ve diğer milletlerin algılarından farklı olduğunu kendi ifade etmesi ile milli kimliğini göstermiş olur.

bu klişeler bazen yanlış anlaşılır ve aynısı ile olunmak gereği kişiye yüklenirse ya kişi yapamadığı için o kimliği ifade etmekten ve kendisini böyle tanımlamaktan vazgeçer. zencinin artık kendini zenci görmek istememesi gibi... yada yapmacık hareketleri ile espiri konusu olur. normal bir adamdan süpermen olması istendiğinde oluşan kare buna örnektir. halbuki süpermen klişesi toplumda yanlışlara bireysel hayır demekle, toplumsal bir ruhda, o yanlışa süpermen gibi bir güçle karşı durulacağını anlatır. yada daha islamdan bir örnekle, tüm islami kimliğin dersini alanlar bir araya geldiğinde Hz. Peygamberimin (a.s.m) ruhu ortaya çıkar. evet tüm alem-i islam, Hz. Peygamberimin (a.s.m) manevi karakterini kendinde beraberce göstermektedir. yada tüm milli kimliği paylaşanlar bir arada düşünülünce o milletin klişe karakteri ortaya çıkar. islamın askeri Türkler, zeki Araplar, tatlı dilli İranlılar gibi... tersine, dışarıdan bakıldığında da eğer kötü örnekler o millete maledilirse bu sefer negatif manalar yüklenir. genelde karikatürize olan bu tür kavramlar karşımızdaki bireyi hem tanımaya (milli ortak paydasını anlamaya) hem de tanımamaya (çünkü kendi bireysel farklılıklarını ihmal etmeye) sebep olur.

eşcinsel kimlik de bireyin cinsel kimliğidir. bu kimliğe sahip olmak benzerlerini ayırıp kendine yaklaştırır. lakin eşcinsel kimlik taşımak, ideal eşcinsel bir çevrenin parçası olmak değildir. eşcinselliğin kendi içinde pek çok klişeleri vardır. isimlendirmeler ile pek çok renkli alt gruplar oluşur. eşcinsel genç bu klişelerden kendisinde gördüğünde bunları bir renk olarak algılamalıdır. eğer bu klişeleri olunması gereken ideal gibi görürse süpermen olmaya çalışan adam gibi toplumda gülünç hale düşer. özellikle çevreden buna yönlendiren insanların etkisinde kalmamalı, kendisindeki özellikleri keşfetmeye, geliştirmeye, yüzlerini Kur'ana çevirmeye odaklanmalıdır. maskülen bir erkekliği de feminen bir kırıklığı da taklit etmek sizi kendinizden uzaklaştırır. davranışın sebebi "dediler diye" değil, "ben bu kimliğe sahip olduğum için" olmalıdır. böyle olunca o zaman eşcinselin gerçek değeri ortaya çıkar.

eşcinsel, davranışından ve hareketinden belli olur yada olmaz. eşcinsel göreceli olarak çevresinde kızlarla yada erkeklerle daha çok dostluk kurar yada kurmaz. eşcinsel dindar olabilir yada olamaz. eşcinsel ömürlük bir aşk bulabilir yada bulamaz. eşcinsel güzellik, fiziki sportmenliktir yada şişmanlıktır. bu görüntülere takılmayıp yaşayanlar hayatı tüm güzelliği ile kazanırlar. klişelerle yaşayanlar hayatlarını ifade etmeyi daha kolaylaştırır lakin yaşlandıklarında, yaşayamadıkları bir hayata hayıflanırlar.

hayatın manasını algılamak ve pişman olmamak için eşcinsel doğru olana daha açtır. Allaha sığınmaya daha muhtaçtır. Dua onun için bilinmezin ardını görmeye en büyük anahtar olabilir. henüz yaşıyorken tüm iştahınızla Allahtan hidayeti yani doğrunun ve yanlışın önünüzde açılıp aydınlanmasını dileyin. Allahın şefkati sizi bugüne getirdiği gibi gelecek güzel günlere de götürecektir.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Okullar başlıyor, ziller çalıyor

En güzel hatıraların yenileri için, eğitimin en güzel basamakları için, ailelerin heyecanı bir taraftan öğrencilerin neşeleri diğer taraftan bir yeni dönem daha başlıyor. tüm ülkem için hayırlı olmasını dilerim.

bu konuda yazmak oldukça zor. çünkü eşcinsellikle ilgili bir blogda öğrenciler deyince nahoş hayaller akla gelebiliyor. toplumda genellikle eşcinsel kelimesini çocuklar için tehlike olarak görmek meyli vardır.

eşcinsel öğretmenlerin bu açıdan işi zor. çünkü memur olarak eşcinsellik suç değil, fakat bir şekilde bilinmeleri onları ciddi bir toplumsal nefretin hedefi haline getiriyor. eşcinsel erkek kendisi gibi eşcinsel bir erkekle hayat boyu mutlu olmak hayalini yaşasa da genel kanı onun çocuklar için tehlikeli olacağını söylüyor. bu toplumsal önyargının değişmesi ise bu tabunun konuşmaya açılması ile mümkün. korkulan adı ile "oğlancılık" yada küçük çocuk düşkünlüğünün eşcinsellikle alakası olmadığı ortaya çıkıp, bilinene kadar gerçeği sürekli ifade etmek gerekiyor.

eşcinsel öğrencilerin işi zor. çünkü insan kendini hatırladığı andan itibaren kendi kimliklerinin varlığını bilir. bu kimlikler bulüğ ve sonrasında hem detaylanır hem şekillenir. eğer eşcinselliğe düşman bir çevrede eğitim alıyorsanız, ördeklerin arasına karışmış çirkin kuğu yavrusu gibi ötekileştirilmekle büyüyeceksiniz demektir. daha kalın zırhlar geliştirip incinmemek, daha iyi yalan söyleyip belli olmamak, daha iyi taklit edip menfaatlenmek temel savunma sistemi haline gelebilir. elbette dikkatli gözler altında bu tavırlar son derece yapmacık ve sıkıcı görünecektir. dilerim bu çirkin kuğu yavrusu o alımlı ve güzel kuğu gibi süzüldüğü güne kadar kendi farklılığından utanmasın ve yerinmesin. bu toplum havuzunda onun yeri başka bir değerli çünkü...

eşcinsel arkadaşı olan öğrencilerin işi zor. çünkü içinden yalnız olduğunu haykırıp dışarıdan ben de sen gibiyim dese de farklı olduğu belli olan arkadaşlarına uzak dursalar onun hüznünü hissederler, yakınlaşsalar onun sevilmek ihtiyacındaki farklılığa şaşırırlar. eşcinsel arkadaşlarını ötekileştirmeden ve onu maceralara iştahlandırmadan ciddi ve teselli eden bir arkadaşlığa teşvik edebilirlerse arkadaş grubu içinde en eğlenceli hatıraları yakalamış olurlar.

eşcinsel ailelerinin işi zor. çünkü daha yakın zamana kadar çocuğu nasıl yönlendirirsen öyle olur mantığı ile doğuştan getirdiği özelliklerini ve Allahın hediyesi olan kimliklerini inkar edercesine sıkı kontrol altına alarak rehabilite edebileceklerini sanıyorlardı. göz hapsi başta olmak üzere her türlü kontrolün ve sınırlandırmanın temel insan davranışında yapıcı bir etkisi olmaz. hatta nefret edilecek bir durumdur. eğer baskı artarsa o zaman kaçak ve illegal ek yöntemleri bulması için insanı zorlamış olursunuz. "doğru ol" derken "eğri olmayı" öğretmiş olursunuz. çözümü ise Kur'an yine ortaya koymuştur. önümüzde uzanıp giden bir yolu tarif ederken önemli olan yolun güzelliğini tarif etmektir, diğer yolları nefret ettirmek değil. diğerlerini kötüleyerek başlayan bir ifade önyargıya işaret eder. hem de gerçek ortaya çıktığında muhatabın saygısı zedelenir. eşcinsellik, güzel bir öğrenci, örnek bir vatandaş ve hayırlı bir evlat olmaya engel değildir. tıpkı üniversite kimliği taşımak ahlaksız olmak anlamına gelmediği ve kötü örnek, örnek olmadığı gibi eşcinsel kimlik taşımak da sizin evladınızdan beklediklerinizin hayal kırıklığı ile size dönmesi anlamına gelmez.

milli eğitim bakanlığının işi zor. çünkü yakın dönemde eğitim boşluğu ile oluşmuş eşcinsel nefretini toplumdan silmek için yapılacak şey çok, eldekiler ise azdır. bireyi birey yapan tüm özelliklerini azami derecede inkişaf ettirip toplumun genel ortalamasını çok daha yukarılara taşımanın birinci adımı bireylerin bireylerle bir araya gelebilmesidir. toplumsal hayatın temeli kişilerin birbirine güven duyabilmesidir. kendini asıl kabul edenin diğerine ihtiyacı vardır. o diğeri sayesinde bu asıl olmaya devam eder. bu sebeple zenginin fakire, yerlinin göçmene, askerin esnafa, etrakın ekrada, izleyicinin sanatçıya ihtiyacı vardır ve karşılıklıdır. dünyada sanatın ve sporun en temel malzemesi görülen eşcinsel ruhun çoktan bu toplumda yerini alıp bu ülkeyi ötelere taşıması gerekiyor. geç kalmış bir toplumun artık harcayacak vakti kalmamıştır.

sonuç olarak bugünlerde ektiğimizi sonraki nesilde biçen bir ülke olarak geleceğe ciddi hazırlanmak ve sevgiyi güzel ekmek gerekiyor...

hayırlı bir yeni yıl dilerim...

6 Eylül 2009 Pazar

Nefreti Türkiye'den Silmek

günlük yaşamda bireysel bir problem gibi görünen, aslında ekilmiş nefretin sonucu olarak bir kesime yönlendirilen genel bir nefretin ne denli tehlikeli olduğunu, insanlar ancak başlarına geldiğinde anlıyorlar.

dini siyasi milli yada cinsel tüm fikirler, davranışlar ve yaşamlar bu nefretin hedefidir. şu anda zarar görmüyor olmanız geleceğinizi garantilemez. en yardıma muhtaç olduğunuz anda sizin içinizde bulunduğunuz kötü durumu size layık gören bir kesimin olmaması için şimdiden bir şeyler yapın:

en hassas konu olan cinsel ayrımcılığa karşı çıkın!

çevrenizi aydınlatın!

şimdi kureyşli eşraftan bir seçkinle, habeşli itilmiş bir zenci kölenin nasıl eşit tutulduğunu tekrar keşfetmenin vaktidir!

şimdi evladının cinsel kimliğinden utanıp, ar edip, onun ölümünü dilemenin, onu toprağa gömmeyi istemenin insanlık onurundan ne denli uzak olduğunu tekrar keşfetmenin vaktidir!

şimdi ezberlenen kelimelerin aralarındaki tebessüm eden manalara tekrar cesaretle bakmanın vaktidir!

şimdi husumete, nefret beslemeye vakti olmayan insanın önünde uzayıp giden uzun yoluna kaldığı yerden devam etmesini idrak etmek vaktidir!

1 Eylül 2009 Salı

Uzun Dönem İlişkinin Esasları 3


eşcinsellik henüz toplumda tam yerini alamadığı gibi, kendi içinde de henüz tam bir payda oluşturamamıştır. bu durum ise hem bireysel olarak eşcinsele hem de eşcinsel çiftlere zarar vermektedir.
"eşcinsellik uzun ilişki kaldırmaz."

bu tuhaf ifadeyi yanlışlayan onlarca örnek gösterirsiniz. "ama bunlar dışarıdan ve yabancı ülkelerden" der ve bahane ileri sürer. ülkemden yarım asırlık ilişkiler gösterseniz, yine de kanaati gelmez. halbuki bu şüphecilik bazen bir ömür sevgisizliği netice verir. sanki uzun ömürlü ilişki bizim gençliğimizi emen bir karabasan gibi kabul edilmesi son derece yanlıştır. kucaktan kucağa geçen bir ömrün akibetine bedel, verimli paylaşılan aşkla geçmiş bir ömür ve ebede sürecek bir arkadaşlık kıyas götürmez.

"onlar bulmuş asıl bize lazım"

genel kanaat eşcinsel çiftlerin artık meseleyi halletikleri ve asıl teselli edilmesi gerekenlerin açlıkları ile ortada olan arkadaş çevresi olduğudur. halbuki yalnızığından sıkkın bir eşcinseli teselli etmek kadar çiftlere destek olmak ta gerekmektedir. eşcinsel olmayan çiftleri evlilik belgesi ile devlet, hukuk aileleri ve çevre destekledikleri halde eşcinsel çiftler bu pozitif kuvvetten mahrumdurlar. bu sebeple arkadaş grupları içinde daha çok birlikteliklerin desteklenmesi gerekir. unutmayın ki dağılan her çiftten iki kişi güvensiz olarak topluma döner. her hayal kırıklığı daha güvensiz ve üzüntülü bireyler demektir.

"eğer bittiyse yapılacak şey kalmamıştır."

ümitsizliğin siyahlığını en kötü tasvir eden ifadelerden birisi de eğer ilişki bittii ise yapılacak şeyin kalmamış olduğudur. halbuki aşk tüm bu olumsuzlukları aşacak kadar büyük bir kıymettir. eğer ebedi bir yolculuğun kudsi bir arkadaşlığın biraz manası idrak edilirse uğrunda vazgeçilecek gururun ve vazgeçilecek heveslerin kıymeti kalmaz. eskiden beğenisinin yüsek olduğunu söyleyen ve gençliğini hızla tüketen pek çok kişi bir zamanlar çokça söyledikleri yukarıdaki söz için aslında o zaman yeterli gayreti sarfetmediklerini bugün itiraf etmektedirler. bazısına sevebilmek büyük bir nimet olarak ömürde yalnızca bir kere verilir. onu israf etmeyin. her tartışma ve soğukluktan sonra harcanabilecek basit bir meta' gibi değerlendirmeyin.

ilişkiniz nasıl başlamış olursa olsun bir şekilde bir ömre maledilebilecek bir kapısı vardır. onu bulmakta inat edin. sevgi yalnızca eşcinsellerin değil tüm insanların en temel gereksinimlerinden birisidir. hele bunu karşılıklı paylaşabilecek birisi varsa o zaman değerlendirmeyi çok sıkı yapmamak lazım. herkes bir olmaz.
ömürlük sevgiler dilerim....

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Eşcinsel Açılımı


sen islama eşcinselliği mi sokmaya çalışıyorsun?

hayır eşcinsellik zaten toplumun içinde var. ben islama hiç yakışmayan yalanı müslümanlardan uzak görmek istiyorum. çünkü eşcinsel ya yokedilmeli yada toplumun içinde onurlu bir birey olarak kendine bakabilmeli ve yer edinmelidir. ara çözümlerle, terapilerle, kamufle olmalarla, hormon tedavisi yada muska ile sadece üzerinde uğraşmış olursunuz. cinsel kimliğini yaşamayı tek başına yönsüz yordamsız yaparken, sonradan aile reisi olarak yapmaya devam eder. böylece kişisel özgürlük sorununu toplumsal bir soruna çevirmiş olursunuz. kandırılmış ve kandırmış insan öyküleri yurduma yakışmaz.

dini ve milli kimlik kadar cinsel kimlik önemli mi ki, sizin hukukunuza önem verelim?

yükselen islamiyet vicdan hürriyetine katkı sağlar. dini kimlikler yıllarca ezildi, biçildi. insani bir özellik olduğu ortaya çıkınca ister istemez toplumsal karakter içinde yeri belli oldu. tüm dini kimliklerin özgürleşmesi ile toplumsal payda kuvvetlenir ve geleceğe ümit toplumsal bir kardeşlik bağı içinde yerini bulur.

toplumsal doğru milli kimlik algısı, diğer milli kimlikleri tanıyıp onlarla irtibat kurmayı gerektirir. milli kimlik üstünlük vasfına değil, bir ailenin ferdleri gibi birbirini tanımaya doğru değiştikçe doğru şeklini buldu ve buluyor. tüm milli kimliklerin özgürlüğü parçalanmayı değil, her milli kimlik sahibi kitlenin toplum içinde kendi mahareti ile uyum sağlamasını netice verir. ezik ve yararlanıcı değil, katılımcı ve sahip bir ruh gelişir. cinsel kimlik de üçüncü adım olarak yerini alacaktır.

her cinsel kimlik sahibi diğer özellikleri ile ve insani varlığı ile toplumsal ödevlere katılır ve haklardan yararlanır. işe alırken, askere alırken, mahkemede yada toplum önünde aynı maharete sahip iki insandan birinin erkek, diğerinin kadın, birinin ermeni diğerinin başörtülü müslüman, birinin garplı diğerinin şarklı, birinin eşcinsel diğerinin eşcinsel olmayan bir kişi olması sonucu etkilemez. zaten uniter devletin vatandaşına etmesi gereken taahhüd de budur. madem ki devletin ortada bir tarifi var. o zaman bu tarifin gereğini de yapar. kişilerin birbirine veya gruplara nasıl baktığından etkilenmeden adaleti ortaya koyar.

bu söylediklerinin örneği var mı ki inanalım?

insanlık tarihine biraz dikkat eden bunu görür. Hz. Ademin oğulları habil ve kabil arasındaki gerilimden başlayan bireysel ötekileştirme, tanımama, bir yere kadar tahammül edilir ve ardından cinayetle sona ererdi. gruplar ve kabileler devletlere dönüştü. insanlık uzun yıllar içinde devletlerin bazen barış dolu baharını bazen savaş dolu kışlarını yaşadılar. benzer devletlerin biraraya gelmesi ile imparatorluk denilen devlet grupları oluştu. imparatorluklar kendilerini oluşturan devletleri tamamen kendi bedenlerinde ya eritmeye yada ötekileştirmeye uğraştılar. dünyanın tamamen keşfine kadar koca dünyada istenmeyen ötekinin hep gideceği bir yer vardı. "uymayan defolur gider" kuralı insanlık kadar eski olduğundan dinler ve geleneklerle desteklenir ve çoğu kere ara çözümlerle yada ince bir siyasetle atlatılırdı. tüm toplumların öyle böyle kabul ettiği genellemeci bir yönlenme tersine dönene kadar bu kısmen de işe yaradı. artık dinin inceliğine bakmadan özünü hissetmeden de yararlanılabiliyordu. felsefe çağı biterken arkada geleneklerin ve dini özünü kaybetmiş peşin kabullerin demode olup inanılmadığı bir dönem başlıyordu. bireye yönelen ilgi milli unsurlara dikkat etmeye başladı. artık istenmeyenin gidecek bir yeri yoktu. o zaman iki seçenek vardı. ya yokedilmeli yada onun da varlığı da dahil edilip, sistem tekrar tarif edilmeliydi. ilk akla geleni iki dünya savaşında denendi. sonucunda ise yenen de yenilen de istediğini alamadı. sonrasında ise milli değerlerin ne olduğu tekrar şekilleniyor ve milli ve geleneksel nefret ve ötekileştirme yerini milletler ittifakına bırakıyordu. hemen ardından daha dar dairede aile kavramı bundan etkilendi. büyük ve kuşakları içinde barındıran temsil edicisi ve iç kanunları olan büyük aile yerini çekirdek aileye bıraktı. ötekileştiren soydan atan irade şimdi milyonlarca yanyana gelmiş çekirdek ailenin yaşadığı şehirlerde yeni dönemi gösteriyordu. artık eski gözlükle bakıldığında aile bile denemez şekiller aile tarifi içinde yaşayabiliyordu. şimdi ise dünyada tüm dikkatler bireyin üzerinde toplanıyor. bir kişiliği oluşturan tüm kimliklerin ve sıfatların varlıkları ile bir birey tarafından onurla taşınabilmesi özgürlüğü artık yaşanabiliyor. bu sizin yada benim kişisel iznime bağlı olmadan, yaşadığımız çağın büyük çarklarının dönmesi ile zaten oluşuyor. buna uymayan yapılar ise zaten eski asırlarda olduğu gibi tarih sayfalarına gömülüyor. bu gidişattan anlaşılıyor ki bu hiç doğal değil, tesadüfi değil... insanın anlaması gereken bir ders, bireyden başlayıp tüm dünyayı kaplıyor... kendi aklına geleni yapmak yada kendine emredilene tabi olmak arasındaki ince bakış yine en son kendi bireysel özelliklerini keşfedene kadar ders veriliyor. artık dünya ilk akla geleni yapamayacak kadar dolu ve kalabalık; hem hayatın kıymeti, ötekileştirmekden daha yüksek... sonuçta ise inat edenler ibretle tarihte yerlerini alıyor, dersi alıp hayatına uygulayanlar kazanıyor. bu gidişatı gören herkes, nefretle anılan bir ebeveyn olmak yerine eşcinsel evladına sahip çıkar ve ona kıymet verir. bireylerin tüm farklılıklarını koruyarak tüm şevkleri ile insanlık ailesi içinde yerlerini alıp gayretlerini gösterecekleri bir döneme giderken bunun başarıldığı "asr-ı saadet" bir rol model olarak önümüzde duruyor.

bunun bedeli nedir?

zencinin, kadının ve eşcinselin öteki olmadığı bir dünyanın bedeli; nefsin arzuları peşinde koşarak hedon ve ilk akla geleni, kafaya yatanı yapmak yerine, ruhun kemali peşinde koşturan, toplumsal görevleri talep eden, danışmaya kıymet veren islamı kabul edip yaşamaktır. ilk anda görünen can sıkıcıdır ve ağırdır. hiç de heveslere uygun değildir. çünkü Hürriyet, Rahmanın omuzlara yüklediğidir. hür olmak dilediğini yapmak değil, hayatın karşısında tek saf olup omuz omuza gelebilmektir. omuz omuza ya getiriliriz, yada hür olarak kendimiz geliriz. sonuçda ise ayakta dimdik ve omuz omuza hür olarak bir araya gelmenin onurunu yaşarız. bu keyif ise ömre değerdir...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Müslümanlar da Hem Gey Hem Gururlu Olabilirler


Teolog De Sondy, müslüman bir akademisyen olarak, eşcinselliğin İslam inancı ile bağdaşabileceğine dair kanıtın Kuran’da yer aldığını savunuyor. Yeni tamamladığı doktora tezi ile Dr. Amanullah De Sondy, (29) Müslümanlığın bir parçası olduğu varsayılan bazı öğelere meydan okuyor.Times dergisi ile olan bir röportajda Dr Amanullah De Sondy, yeterli kanıtların bulunmasına rağmen, “koyu birer homofobik” olmaları nedeniyle muhafazakâr Müslümanların, eşcinselliği onaylamayacaklarını ifade ediyor.

Glasgow Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde eğitmenlik yapan De Sondy’e göre: “Kuran birkaç eş ve düzinelerce çocuğa sahip sakallı bir aile reisi talep etmez. İslam geleneğinde baba figürünün olmadığı peygamberlerin, “efemine” yaşamlar süren saygın, kutsal insanların bulunduğu aykırı aileler de vardır. Eşcinsellik İslam ile bağdaşmaz değildir. Her ikisi bir arada var olabilirler ve olmuştur da. Önemli olan bunu iyi bir yaşam sürmek ve iyi bir toplum yaratmak olguları ile bütünleştirebilmektir.”

De Sondy, Kuran’ın eşcinselliği kınadığını iddia edenlere karşı çıkıyor. Günümüzde eşcinsellerin İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde öldürüldüklerine sıklıkla şahit oluyoruz.
“Kişisel olarak kendilerine sorduğunuzda, benim kuşağımdaki Müslümanların büyük çoğunluğu koyu birer homofobiktir. Bana göre bu bilhassa iyice yerleşmiştir çünkü Müslüman toplumların çoğu geleneksel aile ve ataerkil toplum düzeni görüşleri içerisinde kök salmışlardır. Bütün bunlara meydan okumanın tam zamanıdır.”

De Sondy, hoşgörüsüzlüğün sadece Müslüman geleneğinin bir parçası olmadığına dikkat çekiyor. “İslami toplumlar çeşitlilik gösterir ve hemcinsleri ile olan ilişkilerini gözler önünde yaşayan insanların örnekleriyle doludur”. De Sondy, cinsel özgürlüğü kısıtlayan ve kadınların itaatini talep eden bir putperestliğin yaratılmasında, Mısır'daki Müslüman Kardeşler ve Suudi Vahabi mezhebi aracılığıyla yayılan muhafazakâr siyasi İslam’ı suçluyor.

Hem Kuran’da, hem de İncil’de yer alan Sodom’un yıkımı hikâyesi ile ilgili ise De Sondy şunları ifade ediyor: “Genellikle bu hikâyede Tanrının eşcinselliği reddedişinin anlatıldığı kabul edilir. Fakat dikkatle incelendiğinde, hikâye erkek çocuklarına tecavüz edilmesinin onaylanmayışı ile ilgilidir. Bu ikisi arasında büyük bir fark var.”

De Sondy, Müslüman bir azizin eşcinsel bir ilişkisi olduğunun anlatıldığına dikkat çekiyor: “16. yüzyıl Pencap'ında, Şeyh Hüseyin adında bir aziz ve şair yaşamış. Kendisi Hindu bir erkeğe âşık olmuş. Beraber yaşamış ve aynı mezara gömülmüşler. Fakat bazıları, bu erkeğin aslında bir kadın olduğunu öne sürerek bu hikâyeyi yeniden kaleme almak istemiş. Oysaki Hindistan yarı kıtasında “ahlak kurallarına karşı gelen”, kulaklarına küpe takan ve kadın kıyafeti içerisinde dans eden Sufi erkekler vardır.”

kaynak

orjinali

21 Ağustos 2009 Cuma

Otuzüç Ehadis-i Şerife

ilim talebesi olmanın yüksekliği konusunda bir araya getirilmiş otuzüç ehadis-i şerife, sadece eşcinsellere değil tüm insanlara okumanın, öğrenmenin, ilme iştah duymanın, öğrendiğini paylaşmanın ne denli kıymetli olduğunu gösteriyor.

siz Kur'ana dost olup ona talebe olun, bırakın size tenkitler dini, milli yada cinsel kimlikleriniz yüzünden olsun. Allahdan talep ve dua, hayırlı meyillerimize kuvvet verdiği gibi, tevbe ve istiğfar dahi kötü meyillerimizi keser, aşırılıklarını kırar...

bu kadar büyük hayırları amel defterinde toplamış olup alnı ak Rabbi önüne çıkabilen müslümanlardan olabilmemiz dileği ile...


-------------------------------

Bismihi Sûbhanehu

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri üçüncü defa girdiği Afyon Medrese-i Yusufiyesinde şu gelen otuz üç hadis-i şerife yi kendi evrad defterinde yazmış bilahare bazı nur talebeleri de kendi defterlerinde kaydetmişler. Bunların bazıları Üstadımız kendi kalemi ile tashih edip bazı Arabî ve Türki haşiyeler ilave edilmiştir. Risale-i Nur Talebe-i Ulum şerefini kazandıran ve ilim içinde hakikate bir yol açan mesleğini bu hadis-i şerifler beyan etmektedirler. Bu hakikati ifade etmek için merhum muallâ Üztadımız Emirdağ 1. sahife 90’da “ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatlar ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikata bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki; bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalaletlere galebe ediyor..." diye beyan buyurmuşlardır.
Mustafa SUNGUR

-------------------------------

1. “İlmi öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi Allah’a karşı haşyettir. Talebi ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihaddır.”
2. “Bir âlimin yatağına yaslanarak ilmine (kitabına) bir saat bakması yetmiş saat ibadetten daha hayırlıdır”
3. “İlmin talibi (talebesi) Rahman talibidir. İlmin talepçisi İslamın rüknüdür. Onun ecr-ü mükâfatı Peygamberlerle verilir.”
4. “İlim taleb etmek Allahın katında nafile namaz, oruç, hac’tan ve fisebillah olan cihaddan efdaldir.”
5. “İlminden menfaat görülen bir Âlim, bin abid'den hayırlıdır.”
6. “Din ile Dünya’yı taleb edenlere veyl olsun.”
7. “Bir Ademin bir hikmet kelimesini işitmesi, duyması bazen olur ki; ona bir sene ibadetten hayırlı olur. Ve bir saat ilim müzakeresi yanında oturmak, bir köle azad etmekten daha hayırlıdır.”
8. “Cenab-ı Hak bir ademi senin elinde (vasıtanla) hidayete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır.”
9. “Cenab-ı Allah şu ümmetin üstünde hem deccalın kılıcını, hemde büyük harbin kılıncını beraber cem etmeyecektir.” (Mülaheme-i Kübra olan ikinci harbi umumi âlem-i İslamı hırpalamadığı işaretiyle İslamlar içindebir deccal Âlem-i İslam-ı başka surette hırpalayacak.)
10. “Hilafet-i İslami’ye babamın kardeşi Amcam Abbas’ın oğullarından ta onu deccala teslim edinceye kadar zail olmayacak.”
11. “Ulemanın mürekkebiyle, Şüheda kanı muvazene edilse, muhakkak ki Allah yanında Ulemanın mürekkebi, Şühedanın kanından racih gelecektir.”
12. “Şedit, kuvvetli, kahraman o değildir ki, insanları mağlup etsin. Belki kahraman odur ki; gadap ve hiddet anında nefsini mağlup eder.”
13. “Bir Müslüman, bir Müslüman kardeşine bir hediye ihda etmesi; onun hidayetini artıran ve onunla ondan kötülüğü kaldıran bir hikmetli sözden daha efdal bir hediye yoktur."
14. “Halk-ı Âdemden (a.s.) ta kıyamete kadar Âlem-i İnsaniyet arasında deccal hadisesinden daha büyük bir umur, bir mesele yoktur.”
15. “Bir ilim talebesi ilim tahsil ederken eceli gelse, vefat etse onun derecesi ile enbiya derecesi arasında bir derece (Peygamberlik mertebesi) kalır.”
16. “Kim ki ilimden (yani ilmi imani ve tahkikiden) bir bab, bir mesele talim ederse; onunla amel etsin, etmesin bin rekat nafile namazdan efdaldir. Eğer öğrenmekle beraber amel de ederse yahut onu başkasına öğretirse o zaman ta kıyamete kadar onun o büyük sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır.”
17. “Kim ki, İslamı ihya etmek niyetiyle ilimden bir bab tahsil ederse onun derecesiyle peygamberlik derecesi arasında yalnız bir derece kalmış olur.”
18. “Bir mü’min de dört şey, dört ahlak içtima ettiği zaman Cenab-ı hak, o dört ahlakiyle ona Cenneti vacip etmiş olur;”
1-Lisanında SIDK “doğruluk yani yalan söylememek.”
2-Malda SEHA ”yani cömertlik”
3-Kalbde MEVEDDET, Sevgi
4-Hazırda ve gaybda olanlara NASİHAT etme.
19. “Kahinlerden birisi (*) gelecek Kur'anı (Kur’an'ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki; ondan sonra onun gibi ders ve talim veren olmayacaktır.((*)Kahin: Hadisin metnindeki kahinden murat Allah’u Alem ilhama mazhar, gaybi umuru veyahut gizli kalmış esrarı veyahut mestur olan Hakaik-i Kur’aniyeyi ilhamı ilahi ile ders verecek birisi demektir. Bu ise gaybi ve istikbali bir işaret bir ihbarı nebevidir./Abdülkadir Badıllı)
20. “Bir ilim talebesi , ilim tahsil etmekte iken ölüm ve ecel gelse vefat etse ŞEHİD dir.”
21. “İlmin efdali iman ilmidir.Bu ilim ile az olan amel; ilim ile olduğu için menfaat verir. Fakat çok amel cehil ile olsa menfaatsizdir.”
22. “Kur’anın hamelelerine ikram, hürmet ediniz.”(Kur’anın hameleleri ise ya Kur’anı hıfz edenlerdir veyahut Kur’anın hakikatlerini yaşayanlardır.)
23. “Ulemaya hürmet ediniz,ikram ediniz. Çünkü ulema Peygamberlerin varisidir.”
24. “Cenab-ı Allah(c.c.) Mü’min kulunu tecrübe ve imtihan için müsibet belaya giriftar eder. Fakat onun bu iptila-i ve denemesini o mü’min kulunun üstünde keramet ve ikramını izhar içindir.”
25. “Said: Fitnelerden uzak kalmış kimse, musibet ve fitneye giriftar olduğu halde sabır eden kimsedir. Böyle adam ise çok garip ve nadirdir.”
26. “Muhakkak fitne gelmektedir. İbadı (insanları) parça parça edecektir. Ancak âlimler ondan kurtulurlar.”
27. “Ahir zamanda şiddetli ve dehşetli bir bela gelecek herkese isabet edecek,ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisanîyle ve kalbiyle mücahede eden bir adam kurtulacak. O ise ona geçmişlerin mesleği sebkat etmiştir. Bir de Allah’ın dinini bilip tasdik eden birisi kurtulacak.”
28. “Beni Âdemin en cömerdi, en kerimi ve sâhisi benim. Benden sonra onların en kerimi en cevadı ise bir recul bir âdemdir kî; o âdem (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmi neşir edecektir. Kıyamet gününde müstakil bir cemaat halinde baas olunacaktır.”
29. “Kur’anı öğrenen ve öğreten, içindeki hakaiki'ni ders veren, bilmiş olsunlar ki; kıyamet gününde onların cennete girmelerine saik ve delil ben olacağım.”
30. “Sakın bid’atlara yanaşmayınız. Çünkü bütün bid’atlar dalalettir. Bu dalaletlerde cehenneme dayanacaklardır.”
31. “Bizden gayrısına kendini benzeten bizden değildir. Sakın Yahudi ve Hıristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz.”
32. “Cihadın en efdali odur ki; eğri yola olup, Hakka karşı mümanaat ve en cebbar hükümdarlara, kumandanlara karşı söz söyleyenlerdir.”
33. “Cihadın en faziletlisi kişinin kendi nefsi ve hevasına karşı mücahede etmesidir.”

-------------------------------

internette tashih edilmemiş ve eksik şekilde gördüğümden elden geçirip burada yayınlanmasını uygun gördüm. hayırlı cumalar ve hayırlı ramazanlar dilerim....

9 Ağustos 2009 Pazar

Eşcinselliği Tedavi Etme Hırsı Dinmiyor


Amerika Psikoloji Derneği (APA) bir rapor yayınlayarak eşcinselliğin kesinlikle tedavi edilemeyeceğini açıkladı. Rapor ayrıca ebeveynlere, genç insanlara ve onların ailelerine "eşcinselliği bir akıl hastalığı veya gelişim bozukluğu olarak nitelendiren yönelim tedavilerinden" kaçınmalarını öneriyor.

“Ex-gay” terapisi olarak da bilinen eşcinsellikten vazgeçirme teknikleri bir çok dini organizasyon tarafından uygulanıyor. Bu uygulamalar son derece etkisiz ve son derece zararlı olarak tanımlanmaktadır.

Amerikan Psikoloji Derneği 1973’de eşcinselliği zihinsel bozukluk sınıfından çıkardı.

Çalışma için görevlendirilen grubun başkanı Judith Glassgold, "Cinsel yönelimi değiştirmek için psikolojik müdahalelerin kullanımını desteklemek için yeterli kanıt yok" dedi. Ayrıca "cinsel yönelim değiştirme çalışmalarını savunanların iddialarının aksine, son araştırmalar cinsel yönelim değişimi için yeterli delil sunmuyor" dedi.

83 çalışmanın analizlerini içeren Rapor-138, cinsel yönelimleriyle sorun yaşayan insanlar üzerinde akıl sağlığı uzmanlarının kullanabileceği bir reçetelendirilmiş metotlar listesi de içeriyor. Dini inançların yönelim üzerindeki olumsuz etkilerine atıfta bulunarak, "Psikologların cinsel yönelim değişimine yatkınlık konusunda tamamen dürüst olmalarını ve müşterilerin amaçlarını ve varsayımlarını anlayabilmelerine yardımcı olmalarını” da sözlerine ekledi.

Bu rapor, Amerika'daki eşcinsellik karşıtı “ex-gay” merkezlerinin, bu merkezlerden birine gönderildiğine inanılan tıp öğrencisi Bryce Faulkner'ın ortadan kaybolmasından ve geylere uygulanan şeytan çıkarma ayinlerine benzer olayların günışığına çıkmasından sonra ortaya çıktı.
PinkNews.co.uk tarafından “ex-gay” hareketi üzerine hazırlanan bir raporda, “ex-gay” hareketinin önde gelenleri dahi Amerikan Psikoloji Derneğinin "bazı bireyler eşcinsel hareketlerde bulunmamayı veya bunları göz ardı etmeyi öğrendiler" açıklamasıyla ve cinsel yönelimin değiştirilemeyeceği hakkında aynı fikirdeler.

Dünyadaki en büyük “ex-gay” merkezlerinden biri olan Exodus International artık şu mesajı yayıyor "Yönelimi değiştirmek mümkün değildir."

Amerika Psikoloji Derneği'nin raporu, bu durumun ne kadar uzun göz ardı edilebileceğinin veya akıl sağlığına ne tarz bir etkisi olacağının çok net olmadığını belirtiyor.

Bu çalışma aynı zamanda, cinsel yönelimi değiştirme girişimlerinin sıkıntıya sebep olabileceğini ya da var olan sıkıntıyı artırabileceğini, depresyon ve intihar düşüncelerini de kapsayan zayıf akıl sağlığına yol açacağını ortaya çıkardı.

Exodus International bir açıklamasında, Amerika Psikoloji Derneğinin onarım terapisi gibi klinik teknikler üzerindeki eleştirileri ve cinsel yönelim değişimi hakkındaki görüşleri ile tam olarak aynı fikirde olmamasına karşın, raporun bazı insanların hayatlarını dini değerler ile uyum içerisinde yaşamayı seçtiklerini söylüyor.

Exodus International başkanı Alan Chambers; inanç bir çok eşcinsel erkek ve kadının hayatının çok önemli bir parçası olmasa da, kararlarını almalarında çok motive edici bir faktör olduğunu belirtti.

Araştırmalara göre Britanya’da son bir yılda her 6 psikologdan 1’i eşcinsel bireyleri "iyileştirme" girişiminde bulundu.(AE)

Ali Erol - Kaos GL

haber için DenizliGLBT'ye teşekkürler.

--------------------------------------

bir zamanlar amerikada ex-gay exodus hareketi vardı. pek çok doktor rahip ve araştırmacıyı içine alan yüzlerce eşcinseli iyileştirdiklerini iddia eden bu rezalet 2007de sona erdiğinde arkada sadece kendi dinine itikadı sarsılmış hem medden hem manen yaralı eşcinseller ve onların hayalkırıklığı ile dolu servetlerini tüketmiş aileleri kaldı. derneğin iki kurucusu eşcinsel olduklarını açıkladı.



tam bu sırada bu modadan yararlanmak isteyen başka bir servet avcılığı reklamı başladı. ülkemize kadar gelen ve ümitsiz aileler için evlatları ile toplumsal yapı arasında bağ kurmaktan ise evladının yönelimini değiştirmeyi öneren nicolosi'nin paçavralarına hiç incelemeden özellikle dindar camianın göze çarpan isimleri meylediyorlar. oysa amerikada şimdi o dönem de kapanıyor. onlarca denek durumuna düşmüş eşcinselin itirazları youtube gibi sitelerde ses buluyor.

kendi evladının ruhunu ve değerini düşünen ailelerin bu ve benzeri aldatmacalardan uzak kalmaları ümidi ile...