28 Haziran 2009 Pazar

İbadet İhtiyacı

Soru: tüm bu yazılanlardan anlıyoruz ki, eşcinsellik bir kavram olarak islamla yanyana anılabiliyor ve pozitif yada negatif bir anlam katmıyor. fiil olarak bakıldığında nereye koyacağız? eğer fiilleri sol kefemizi ağırlaştırıyor ise, sağ kefeye ne koymalı ki, ahirette mahçup olmayalım?

Cevap: baştan buraya kadar bir vasıf ve ünvan olarak eşcinsel kimlik sahibi olmak kişinin manevi karakterine olumlu yada olumsuz bir etkisi olmadığı ortaya çıktı. fiil olarak bakıldığında ise çok geniş bir yelpazede fiillerle karşılaşıyoruz. bu fiiller kişilerin özel sınavlarına da dokunuyor. neredeyse her kişinin durumunu ayrı değerlendirmek gerekiyor. herkes bir olmadığına göre sol kefedeki mes'uliyetlerimizi tevbe konusuna bırakıp sağ kefemize ağır gelecek ameller üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.

imanın fiile çıkmış en temel davranışı ibadettir. bir insanın dünya muhasebesi yapılsa, en temel soru ibadettir. mizan terazisinde en ağır fiil şüphesiz ibadettir. ne gariptir, eşcinsel olduğumuz için endişe duyulan fiil ibadettir. o denli dışlanmış ve itilmiş olduğumuz öğretilir ki, adeta el açan bir eşcinsele sema açılıp "defol" diye gürleyecekmiş gibi gelir. bu yanlış endişeyi sorgulamak gerektiği halde, dua ile sığınıldığında nasıl da istifade edildiği görülerek bu korku yanlışlanacağı yerde, kolay olana kaçılır. Allaha sitem edilir. bu da ümidi kırık bir şekilde ibadetten ve ibadethanelerden uzak kalmayı netice verir.

oysa, "la şerike lehü" islamın temel prensibidir. manası ise:

"Yani, nasıl ki ulûhiyetinde ve saltanatında şeriki yoktur; Allah bir olur, müteaddit olamaz. Öyle de, rububiyetinde ve icraatında ve icâdâtında dahi şeriki yoktur.

Bazan olur ki, sultan bir olur, saltanatında şeriki olmaz; fakat icraatında, onun memurları onun şeriki sayılırlar ve onun huzuruna herkesin girmesine mâni olurlar, “Bize de müracaat et” derler. Fakat Ezel-Ebed Sultanı olan Cenâb-ı Hak, saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı rububiyetinde dahi muinlere, şeriklere muhtaç değildir. Emir ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa, hiçbir şey hiçbir şeye müdahale edemez. Doğrudan doğruya herkes Ona müracaat edebilir. Şeriki ve muini olmadığından, o müracaatçı adama “Yasaktır, Onun huzuruna giremezsin” denilmez.

İşte, şu kelime ruh-u beşer için şöyle bir müjde verir ki:

İmanı elde eden ruh-u beşer, mânisiz, müdahalesiz, hâilsiz, mümanaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet mâliki ve defâin-i saadet sahibi olan Cemîl-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâlin huzuruna girip hâcâtını arz edebilir. Ve rahmetini bulup kudretine istinad ederek kemâl-i ferah ve süruru kazanabilir."

kıymeti geri olmayıp, hisde hassasiyette, yetenekte hayli ileri olan bir eşcinselin ruhuna rahatı, kalbine ferahı yalnızca ibadet verebilir. eşcinsellikle ilgili bir şeyleri terketmek, kendini kandırıp eşcinsel olmayan bir hayata kanaat etmek yada sosyal hayata iyi görünmek için değil, ibadeti hayat nimetinin en büyük şükrü için uygular.

tüm varoluşu ve yaşamı içinde itham edildiği yada başardığı şeylerle beraber, yazdığı ömür kitabının ahirette en parlak sayfaları ibadet sayfalarıdır. çevresindeki hayat arkadaşı, dostları , ailesi ve sevdiklerine verebileceği en yararlı destek, bu dünyada ümidin kaynağı, öbür dünyada alnının akı, ibadeti tavsiyedir.

hayatının tüm detayları kayda giren ve ahirette milyarlar insanlar ve dostları önünde çarşaf çarşaf özeli yayınlanabilecek bir eşcinseli bu felaketten koruyacak en tesirli hamle, henüz dünyada iken dua ve ibadettir. evet bunu engellemek mümkün ve mahçubiyetten kurtulmak imkanı varken önlem almamak ve kendini layık görmeyip, kendine yakıştıramamanın akibeti pek vahimdir. eşcinsel olmadığı ve toplumda örfen gelen bir islamla ite kaka, ibadeti ve ameli hayatına karışmış bir mü'min, ahirette mükafatına doğru giderken, çok daha hisli, samimi ve başarılı olabilecek eşcinselin ümitsiz bir şekilde ibadetten uzak kalması ve akibette zarara uğraması üzüntü vericidir.

dünya yağmuru ardından doğan ahiretin o güzel gökkuşağında, pırıl pırıl parlayan gökyüzüne tüm eşcinsellerin tebessüm edebilmesi mümkündür...

26 Haziran 2009 Cuma

Eşcinseller ne isterler?

Soru : bloğunuza yüksekökçe bloğundan ulaştım. bloğunuzu okuduğumdan beri de gerçekten kafam çok karıştı. ve size yöneltmek istediğim bir kaç soru var. bloğunuzdan anladığım kadarıyla bir kişinin hemcinsine ilgi duymasının kendi elinde olmadığını bunun yaradılıştan gelen ve inkar edilemez bi durum olduğunu söylüyorsunuz.
...

aklıma çabucak gelen bir kaç soru şunlar:
ilişkinizi aleni birşekilde mi yaşamak istiyorsunuz?
ilişkinizde bir nikah bağı istiyor musunuz?
eğer istiyorsanız bu nikah bağınının hukuku nedir ve hangi ölçülere göre belirlenecektir?
çocuk sahibi olamayacağınıza göre hetereseksüel doğaya sahip bir çocuğu evlat edinip ona rol model olabileceğinize inanıyor musunuz?
partnerinizle olan ilişkinizin iç dinamiklerini düzenleyen kurallarda neyi referans alıyorsunuz?
her ne kadar siz bazı homoseksüellerin doğuştan bu özelliklerini getirdiğini iddia etseniz bile durumunuzun alenileşmesi gençlik için bir özenti oluşturmayacak mıdır?
bu özentinin toplum için doğurabileceği sakıncalarla ilişkinizin alenileştirilmesinin homoseksüellere getireceği kazançlar karşılaştırıdında bir tercih yapılması gerekebilir mi?
sayın eflatoon tüm bu soruları gerçekten samimiyetle soruyorum, yoksa amacım size "ağzının altındaki baklayı çıkar" kurnazlığı yapmaya çalışmak değil? cevaplarsanız sevinirim. PINAR

Cevap : Bloguma Hoşgeldiniz.

ifadenizin başında bizim durumumuzu anlayamadığınızı söylemişsiniz. benim durumum insanlığın durumudur. insani muamele istiyorum. o sebeple kafanız karışmasın. ne eşcinselsiniz ne doktor, ne de alim, lakin toplum içinde yaşamakla yükümlülük altına girerken aynı zamanda bazı hakları da elde ediyorsunuz. birileri bedel ödüyor karşılığında birşey görmüyorsa elbette onların yanında olursunuz. benim zannettiğiniz kadar büyük bir iddiam yok. tek dediğim "hey ben de buradayım. insanım. karanlıktan yalnızlıktan korkuyor, geleceğin iyi olmasını ümid ediyor ve dostlarımla mutlu oluyorum." bu kadar... "hey" dediğimde insanlar dudak kıvırmasın istiyorum. "ben de buradayım" dediğimde "bir de başımıza üçüncü tür çıktı" diyenlerin sırıtışları incitmesin istiyorum. "insanım" dediğimde "hayır sen yalnızca hastasın, senin beynini yeniden kodlamak lazım" diyenleri duymak istemiyorum. karanlık ve yalnızlık korkumu ebediyyen çözecek her teselliden ben de herkes gibi yararlanmak istiyorum. "ey insanlar!" hitabı içinde ben de varolmak ve muhatap olmak istiyorum. "geleceğin iyi olmasını ümid ediyor ve dostlarımla mutlu oluyorum." dediğimde geleceğe huzurla bakmak, çevremdekilerin, komşularımın ve toplumun bana özellerini paylaştıkları gibi ben de saygı ve samimiyetle özelimi paylaşabilmek istiyorum, paylaştığımda iğrenilmek terkedilmek istemiyorum.

eğer bu ifademdeki samimiyet doğru ise, şapkanızı önünüze alıp toplumsal hayatta bizim için de yer açma ihtimaliniz için teşekkür ederim. lütfen siz de samimi olun, toplumda, hukuku Kur'anla korunan ve anayasa da yeri olan "kadın" başlığı hakkında ne kadar koruyucu olabildiniz? toplumsal hayatta ne kadar yer açabildiniz? kadınlar aile kavramını ne kadar aleni ve rahat yaşayabiliyor, yapı malzemesi olmaktan çıkıp kurucu olabiliyorlar? nikah istediklerinde bu neyi ifade ediyor? çocuk sahibi olamamış kadın ne kadar korunmaktadır? bu sorular uzayıp gittikçe anlıyorum ki, biz ülke olarak farklıyız. diğer ülkelerde kanun ister ilahi kitaplardan ister sosyal yapıdan gelsin, ortak müşterek paydayı temsil eder ve istisnaları düzenler. biz de ise başımıza geçirildiğinden yasa, başa çarçarpa öğretildiğinden ve yasaklarla içimizde yer ettiğinden, anayasa önümüze düştüğünden, toplumsal bir tepki ile her zaman karşı karşıyadır. büktürülüp saptırılıp nasıl istenirse öyle uygulanır. bunu bazen erkler kendi heveslerine kullanır, bazen de şahıslar... dürüst olmanın ve artık ortak paydada toplanmanın vakti gelmedi mi? biz ne zaman ortak payda etrafında kendi iradesi ile severek toplanmış bir toplum olacağız? bunun için tek tek konuşmak ve paylaşmak gerekiyor. tuğlası her bir insan olan bu yapıyı yeniden inşaa etmek gerekiyor. ortadoğuda planı projesi yapılmış, ama gecekondu gibi duran bir yapı olmak istemiyorsak kendimizle yüzleşip, sevgi ile samimiyetle herkesle kucaklaşmamız gerekmiyor mu?

eşcinsellik cinsel bir kimliktir. sevgi ile alakalıdır, saygı ile, kişilik ile, diğer kimliklerle alakalıdır. bu kimlikler kişiye genel yeteneklerini ilerleyeceği temel alanları gösterir. tıpkı nüfus cüzdanı, ehliyet, paso gibi taşımanın getirisi, ödentisi, hakları vardır. uygulamanın sanatı ve edebi vardır. otobüslere kümese doluşur gibi doluşmaktan öte muhabbet kuyruklarında saygı iltimasları ile yer vermeler nasıl kemalatı gösteriyorsa, en basit bir kimliğinde böyle ortası, vasatı, edebi ve numunesi vardır. kimlikler yerde bulmakla yararlanılamaz, taklit etmekle kemalatı alınmaz. sahteliği görünür. buna en çok eşcinsel olmadığı iddiası ile evlendikleri kocaları yanında bir ömrü, sıkıntı ile geçiren ev hanımları şahittir. gençler eşcinsel görünce taklit etmezler. ne gariptir, en çok eşcinsellik dışı hayatın reklamı edildiği halde eşcinsellerin sayısı azalmıyor, fakat hep telaşa aileler düşüyorlar. aileler telaşa düşsünler, çocuğum eşcinsel mi yada eşcinsele özenir mi diye değil, sevgilerini çocuklarına gerçekten gösterebildiiler mi, Allahın kendilerine yolladığı o hediyeyi doğru okuyup algıladılar mı ve kıymetini verebildiler mi diye telaşa düşsünler. onların görevi Kur'anda belirtilmiş hukuka riayet etmeleridir, çocuğun özeline karışıp, ruhu ezik bir gençlik oluşturmak değil...

"kadın" kelimesinden anlaşılan mananın daha yüksek bir kalite ifade etmesi nasıl önemliyse ve neler gerekiyorsa, "eşcinsel" kelimesinin gereği de o dur...

bir şekilde gün gelir de bireysel hukukumuz yerini bulursa, eşcinsellikten yararlanacak sahtekarlar tek tük çıkabilir. o gün, o bir sahtekar kaybedilmiş olur, zorla evlendirilen lezbiyenlerle başlayan ömür boyu sıkıntılı vaziyetler, bin gayretle koca yapılmış eşcinsellerden çöken aileler, onbinlerce insanın hayatına malolan nefret suçları, kahvehane, maç ve hamam bahanesi ardında riyakar yaşanan hayatlar, sürekli bir şey diyemediği farkedilen tutuk insanlardan doğan iş kaybından, eş kaybına uzayan zararlar sona ermiş olur. o gün geldiğinde siz içiniz rahat bu sistemin insana değer verdiğini ilan edebilirsiniz. o zaman sınırlar içinde zorla tutulmaya ve şekillendirilmeye çalışılan bir insan yığınından değil, insana verilen kadir kıymet ve hürriyet için burada olmaktan şeref duyan bir milletten bahsedilir. o insanlara hedef göstermeye ihtiyacınız yoktur. işte o zaman, onlar feleğin inadına mensub oldukları milletin bayrağını en tepeye dikerler, tıpkı daha önce yaptıkları gibi...

24 Haziran 2009 Çarşamba

Eşcinsele rağmen Erkek Nüfusu




garip bir dünyada yaşıyoruz...

eşcinsellere rağmen savaşlar çıkıyor. eşcinsellere rağmen savaşlarda erkek nüfus ölüyor. tüm toplumun nüfus dengesi bozuluyor. kalan azıcık erkek nüfusun zaten bir kısmı da eşcinsel. üzerinden zaman geçiyor. nüfus bir görünmeyen irade ile dengelenip eskisi haline getiriliyor. isbata gerek yok, görünüyor... erkeklik övülüyor, sosyal yapı erkek seven ve tebrik eden bir yolda gidiyor. eşcinsellik oranı yine aynı kaldığı gibi erkek nüfusun oranı da yine sınırda tutuluyor. bu da görünüyor... nüfus üzerinde bu dikkat çekici hikmet, ibretli irade ve müthiş kudret görünüyor, biliniyor...

eşcinsellik konusu gelince yine aynı yorumu birileri tutamayıp ortalığa yayıyor. eşcinseller olursa toplum nasıl çoğalacakmış? bugüne kadar siz kendi kendinize(!) yada doğal(!) yada kendi iradenizle(!) mi çoğaldınız? böyle mi zannettiniz? bu olsa olsa şuursuzluğun yorumudur.

Dünden bizi bugüne getiren kim ise geleceğimizi de şekillendirecek Odur. size evlat olarak verilmiş eşcinseli yarım, eksik yada erkek nüfusuna zarar birisi zannetmeyin. çünkü erkek nüfusunu etkilemiyor. size kardeş olarak verilmiş eşcinselden ar etmeyin, çünkü sizi utandırmak için gayret etmiyor. aileler olarak evladınızın mutluluğunu, düğün yapıp etrafa hava basmak ardından da kıyamete kadar ağlamak seramonisinden daha üstün tutun. eşcinsel olsun olmasın onun nüfusa ve insanlığa katkısını nasip edecek tek birisi var.

yardımcımız olsun...

23 Haziran 2009 Salı

Ötekinin Elindekiler





Gavvas yani maharetli ve şevkli dalgıçlar vardır. denizin derinlerindeki gizli hazineleri ararlar. büyük bir azimle en derine kadar ulaşmaya çalışırlar. o dalgıçlar büyük gayretle ve diğerlerinin gayretinden gözleri kapalı, el yordamıyla o hazineleri çıkarırlar. kimisi o hazinenin elmasını ele geçirir kimi yakutunu... herbirisine kendi elindeki en değerli gelir. onca gayretten sonra elindeki, onun çabasının parlayan zaferidir. sonra diğerlerinin ellerindekileri görür. kendi gayretine en büyük şahit kendisi olduğundan böyle bir hazinenin esas malzemesinin elindeki olduğunu, diğerlerinin de o hazineden bazı detaylar olduğunu düşünür. hatta bir araya geldiklerinde tartışma başlar. işte o zaman hazinenin kıymeti değil, gayretlerin karşısında eldekiler kıyaslanmaya başlar. hatta hazinenin varlığı bile inkar edilebilir.

maharetli ve şevkli dalgıçlar ülkesi yurdumda ayrı tefekkür denizlerine dalmış pek çok dalgıç bulunuyor. herbirisi tüm hazine karşısında yalnız elindeki ile hükmeden o dalgıçlar gibi ülkemin zengin kültüründen bazı parçalar alıyor. algısının eline denk gelenleri sosyal hayata çıkarıyor. tüm hazine ile kıyaslandığında eldeki yalnızca azınlık kalıyor. evet herhalükarda bir azınlığa mensubuz. kişiliğimizi oluşturan her kimlik mensup olduğumuz bir azınlığa bizi bağlıyor. bir iki başlıkta çoğunluğu tuttursak da üç dört kimliğimizde bizi tarif eden bir azınlığa dahil oluyoruz. hayat algımız da o cevherlerle çerçeveleniyor. nesep kimliğimiz en eşraftan aileye mensup olsa da bir azınlığı temsil eder hale gelebiliyor. ticari kimliğimiz en yüksek vergileri verse de özellikleri açısından ayrı bir azınlığı tarif ediyor. dini kimliğimiz genel ifadeler taşısa da kalbin avcu açıldığında ortaya çıkan son derece bize has kalıyor. cinsel kimliğimiz, sanki herkes de öyleymiş gibi gelse de açılıp bakıldığında herkesin ne kadar alt tariflerle sınıflanabileceği ortaya çıkıyor. bir araya geldiğimizde oluşturduğumuz toplum bir hazineyi tarif ederken, rengarenk kültürümüz dünyada farklılıklarımızla hazine olabileceğimizi söylerken, farkına varmakla ahirete yazılmış bir mektubun altın harfleri bizler olacakken, biz eldekini inkar etmek ve ötekileştirmekle kıymetten düşüyoruz. ebede yürümek için yola çıkmış bir kafilenin eldeki haritayı bırakıp birbirleriyle çekişmesi ve yoldan geri kalması büyük zarardır.

bir dalgıç var ki taklit etmeyi çok istiyorum. onun baktığı gibi bakmak ve tüm o zenginliği hem görmek hem de göstermek istiyorum. Kur'anın bir tefsirinde şöyle der:

"Bir denizde hesabsız cevherlerin aksamıyla dolu bir definenin bulunduğunu farzedelim. Gavvas dalgıçlar, o definenin cevahirini aramak için dalıyorlar. Gözleri kapalı olduğundan el yordamıyla anlarlar. Bir kısmının eline uzunca bir elmas geçer. O gavvas hükmeder ki; bütün hazine, uzun direk gibi elmastan ibarettir. Arkadaşlarından başka cevahiri işittiği vakit hayal eder ki; o cevherler, bulduğu elmasın tâbileridir, fusus ve nukuşlarıdır. Bir kısmının da kürevî bir yakut eline geçer; başkası, murabba bir kehribar bulur ve hâkeza... Herbiri eliyle gördüğü cevheri, o hazinenin aslı ve mu'zamı itikad edip, işittiklerini o hazinenin zevaid ve teferruatı zanneder. O vakit hakaikın müvazenesi bozulur. Tenasüb de gider. Çok hakikatın rengi değişir. Hakikatın hakikî rengini görmek için tevilâta ve tekellüfata muztar kalır. Hattâ bazan inkâr ve ta'tile kadar giderler. Hükema-yı İşrakiyyunun kitablarına ve Sünnetin mizanıyla tartmayıp keşfiyat ve meşhudatına itimad eden mutasavvıfînin kitablarına teemmül eden, bu hükmümüzü bilâşübhe tasdik eder. Demek hakaik-i Kur'aniyenin cinsinden ve Kur'anın dersinden aldıkları halde, -çünki Kur'an değiller- böyle nâkıs geliyor. Bahr-i hakaik olan Kur'anın âyetleri dahi, o deniz içindeki definenin bir gavvasıdır. Lâkin onların gözleri açık, defineyi ihata eder. Definede ne var, ne yok görür. O defineyi öyle bir tenasüb ve intizam ve insicamla tavsif eder, beyan eder ki, hakikî hüsn-ü cemali gösterir.

(....kur'an ayetleri), bütün uhrevî ve dünyevî, ilmî ve amelî erkân-ı sitte-i imaniyenin herbirisini tafsilen ve erkân-ı hamse-i İslâmiyenin herbirisini kasden ve cidden ve saadet-i dâreyni temin eden bütün düsturları görür, gösterir. Müvazenesini muhafaza edip, tenasübünü idame edip o hakaikın heyet-i mecmuasının tenasübünden hasıl olan hüsün ve cemalin menbaından Kur'anın bir i'caz-ı manevîsi neş'et eder.

İşte şu sırr-ı azîmdendir ki; ülema-i ilm-i Kelâm, Kur'anın şakirdleri oldukları halde, bir kısmı onar cild olarak erkân-ı imaniyeye dair binler eser yazdıkları halde, Mu'tezile gibi aklı nakle tercih ettikleri için Kur'anın on âyeti kadar vuzuh ile ifade ve kat'î isbat ve ciddî ikna edememişler."

17 Haziran 2009 Çarşamba

İç Muhasebesi

Dün ve bugün tüm konuşulan konular çevremde bir ortak payda üstünden gelişiyordu. kendimizi iç muahesebimiz noktasında ne kadar tartabiliyoruz? sıkı dostlarla, arkadaşlarla iç sıkıntılarımızı paylaşırken ne kadar kendimizi ve yanılgı payımızı ortaya koyabiliyoruz? öyle ya bir sorun tarif edilirken yapılacak her hata sonucu etkiler. özellikle bu eşcinseller hakkındaysa, hayat arkadaşı hakkındaysa, niye uzun sürmediği yada sürüyorsa niye problemli olduğu hakkındaysa...
odaklandıkça mesele daha da koyulaşsa da, sonradan bu ince analizleri eşcinsel olmayanların pek de dikkat etmediğini sezdiğimde durumumuzun çok da kötü olmadığını kavradım. eksikliğimiz ve toplumda hafif(!) olan imajımız evveliyattan beri bize kazındığı için bu tür muhasebelere zaten meyilli bir duruşumuz oluyor. uzun incelemelerle elde ettiğimiz hükümlerimiz ise hayatımızın tortusundan arayıp bulduğumuz inciler gibi parlıyor. kimisi tecrübelere kimi duygulara sinmiş bu hükümler bizi biz yapıyor.
geleneklerle ve küçükten ruhumuza yapışmış deyişlerle karmakarışık kişilik odamızı toparlamak ve oraya bir hayat arkadaşını buyur etmek büyük gayret istiyor. tüm bunlarda başarılı olunsa bile reflex haline gelmiş önyargılı tavırlarımızdan kurtulmak hemen olamıyor. uzun bir kontrollü yaşamla ancak temizlenebiliyor. hayat anlayışımızı ve önceliklerimizi sıralamış olmak büyümeyi, ifade edebilmek ise olgunluğu gösteriyor. yaşlılığın kapısında olup, hala bunları yapamamış olmak da var!
İmanın bir bağ olduğunu, bizi özenle ve kastederek yapan sanatkara bağladığını, onun imzasını göstermemiz anlamına geldiğini, halimizle tavrımızla ortaya koyma gereğini tekrar düşünüyorum. bu tavır içinde yukarıdaki muhasebeden çıkan acizliklerim hatalarım, şom ağızlılıklarım, yersiz çıkışlarım hayalime sıralanıyor. onlar ümitsizlik vermiyor. aksine el açıp yalvarmanın konusu oluyor. acizliğim ve ihtiyaçlarımı ona arz edebilmek büyük bir keyif haline geliyor. bol bol onunla konuşmak ve onunla paylaşmak ne keyifli olduğunu anlıyorum. tüm mahlukatın en basit ihtiyaçlarında dahi şefkatini gösteren, tüm kainatı gözeten bir kudretin karşısında izleniyor olmak, dinleniyor olmak, dinlediğini cevabıyla, ihsan ve hediyeleriyle gösteren bir Sahibin muhatabı olmak keyif veriyor.
yalnızlığın sıkıntılarını, gelecek endişesini, toplumun baskısını çeken bir eşcinselin iç muhasebesi ve duasının ne denli kıymetli olabileceği bir kez daha anlaşılıveriyor...

15 Haziran 2009 Pazartesi

Hayatın İçinden




Bir kere eşcinsel kimlik size yapışmışsa, artık en garip sorunlar sizi bulur. kaderin oklarından çevrenizin taarruzuna kadar tüm atışların hedefinde siz olursunuz. yada böyle olduğumuzu düşünürüz. dengesizlik denizinin dalgaları önce baş döndürür, mide bulandırır, sonra sizi de kendisi gibi yapar. hadiselerin dağlarvari dalgaları içinde emniyetle yol almak için nasıl bakmalıyız?


Allaha bakışımız genellikle sitem karışarak oluyor. eşcinsel olmak, yaşamak yada ilintili sorulardan önce Onu razı etmek ve Onun adına yaşamak kavramları hayatımıza girse problem hallolur. Allah adına hareket ediyor, davranabiliyor yada paylaşabiliyorsak fiillerimizin manası olur. Allah namına yapılan işler ve yaşanan hayatların karşılığını da Allaha verir. yoksa onun namına olmadıktan sonra en kanuni ve legal bir fiil de olsa hatta dünyevi başarısı da olsa ahirette mesuliyettir ve zarardır. ticaret evlilik askerlik vb tüm fiiller için düşündüğümüzde, bir girişimi asıl değerli kılan Allah namına olmasıdır. öyleyse ya onun namına başlamalı yada süreç içinde Ona vesile etmelidir. böylece sevablar, ebedi yol arkadaşları, ahiret dostları kazanılır. o yol arkadaşlığı riyakar hevesden gerçek samimiyete ulaşır.


Peygamberimize bakış açımız genellikle ürkmüş bir şekilde oluyor. sürekli azara hazır, ağzında lanet, elinde değnek bir din anlayışına sarılıyoruz. oysa bu giydirmeye çalıştığımız elbise İslam üzerinde durmuyor. şefkatin en babacanı, sevginin en kudsi tarzını gördüğümüz Peygamberimizin tavrını incelemek, öğrenmek hatta taklit etmek en çok bize yakışıyor. Hayatında verdiği dersden, rüyalarda verdiği teselliden bildiğimiz lanetlediği değil, şefkat ettiğidir. o zaman yapılması gereken korkuyla uzak kalmak değil, muhabbetle sarılmaktır. böylece onun getirdiği nur bize yardımcı olur önümüzü aydınlatır.


Aileye bakışımız da genellikle isyan karışarak oluyor. eşcinselliğimizi açıkça tanımalarını istemek yada ölümlerini dilemekten önce anne baba hukukunu sindirmemiz gerekiyor. "üf" bile demenin ayetle yasaklandığı, hele ölümünü istemenin canavarlık olarak kabul edildiği ana baba hukuku, taşınması pek ağır, değerli bir yüktür. bazılarımız o kadar çok sever ki, eşcinselliğinin utancıyla onları kendinden uzaklaştırmak için "kötü evlat"ı oynar. kimisi o kadar çok sever ki, bağlanmamak için uzak durur. kimi de onları hayatından çıkartarak ancak eşcinselliği yaşayabileceğine inanır. oysa onlarla mesafeli bir yakınlık içinde olsak, yapmak bizim irademizde kalsa ve dediklerine evet desek sorunlarımızın ondan bire ineceği ortadadır. evlendirme bahsi de açıklamakla durdurulmuyorsa, soyadını taşımaya liyakatı olması ve dengi olan birisini arama hassasiyeti olarak ifade edilse, ebeveynin kalpleri kırılmadan mesele zamana bırakılsa en çok biz kazançlı çıkmış oluruz. çünkü şefkatli bir kalbe en çok bizim ihtiyacımız var.


Hayat arkadaşımıza bakış açısı da önemli... ilişkimize zaten bitecek ve bitmeye mahkum bir süreç olarak bakmakla zayıflaştırmak, sevgisini çevresel faktörlerle sınayıp incitmek yerine, ebede namzet bir güzel yol arkadaşlığı olarak değerlendirip elden geldiğince her başlık altında paylaşmaya ve yardımlaşmaya çevrilebilse, niyetimize ve ümidimize Allah rızasını katacak bir tavır ortaya konabilse, dünya zevki için olduğu gibi ahiretin hedefleri için de desteklenebilse o zaman bu beraberlik kudsi bir yol arkadaşlığına döner.


Hayata bakışımız ise tam bir eşcinsel olursa neşe veriyor. evet, pembe bakabilmek çok mühim. "her şey güzeldir. ya mahiyeti itibariyle güzeldir. ya neticesi itibari ile güzeldir." bir islam düsturudur. hayattan lezzet alabilmenin temel formülü olan eşcinsellik riyakarlık kaldırmaz. o sebeple eşcinsel gibi görünmek yerine gerçekten eşcinsel olmak gerekiyor. baharın gülümseyen renklerinde, yazın parlak tonlarında, sonbaharın altın yapraklarında, kışın beyaz neşesinde bu ruhu hissetmek gerekiyor.


Bugün homofobi bizim toplum aynasında oluşan görüntümüz olarak karşımızda durmaktadır. ona karşı alınacak en büyük tavır sevgidir. husumeti boğmak için sevgidir. eşcinselliğini kazanç kapısı yapmak gibi, onlar da bizim şahsi hatalarımızı homofobi malzemesi yapabilmektedir. eşcinselliğe muhabbeti veya nefreti başka şeylere basamak yapmak, hiç doğru değildir. doğrusu ise onu bir kimliği bilip onurla taşımaktır. kendimize ve çevremize dürüst olmaktır. dürüst olmak her yerde doğruyu söylemek demek değildir. her konuştuğumuz doğru olmalı. öyleyse ya doğru konuşmalı ya susmalı. kusur etse istiğfar etmeli.


Rabbimden birbirini hayr ve güzel için destekleyen eşcinsel bir çevre diliyorum ki, birbirlerine Allahı sevdirdikleri, dünya hayatını birbirlerine kolaylaştırdıkları ve teselli verdikleri gibi ahirette de Onun rızasını kazansınlar.

11 Haziran 2009 Perşembe

Lanetli Değilsin!

GAYDERVİŞ güzel yazısını bizimle paylaşıyor:

“O sınırsız rahmet sahibiyle bir bağ, bir bağlantı içine girmiş olmadıkça kimse şefaatten pay alamayacaktır” Meryem Suresi 87. Ayet

Biliyorum, sen bir Müslümansın. Biliyorum Allah’ı ve Peygamberini seviyorsun.
Kendinden utandığın günlerin gecelerin oldu. Bedeninin ve hislerinin kıpırdanışları seni yedi bitirdi…
Belki o sevgi bağını koparmaya da çalıştın. Karşılıksız bir aşk hikayesindeki öfke nöbeti gibi Allah ve Resulüne sırtını dönmek istedin. Fakat ne yana dönersen dön yine de kalbinde Allah ve Resulüne içten içe bir sevgi bağı ile hep bağlıydın.
Biliyorum sen bir eşcinselsin.
Bir Müslümansın.

“Din gününün sahibi O’dur”

Ve senin hakkında O karar verecek.
Bak şundan da eminim;
Sağındaki ve solundaki Yazıcı Meleklerin tüm kayıtlarındaki toplamda günahların daha ağır basacak.
Ama sakın, sakın ha “ben eşcinsel olduğum için böyle” diye düşünmeyesin.
Sadecik “insan” olduğun için…
Ama sakın, sakın ha ümitsizliği de kapılma!
Çünkü tüm ağırlıkların en ağırı yine de senin kalbinde,
Biliyorum.
Allah ve Resulünü seven her kalp müjdelendi.
O ağırlıkların en ağırı ve o müjdenin adıdır şefaat…
Sana lanetli olduğuna ilişkin O Rahmetin Peygamberinden sözler naklediyorlar.
Onlara Rahmetin Peygamberinden deki;
“mümin ayıplamaz, LANET ETMEZ, fahiş söz söylemez” (Tirmizi)

Hayır lanetli değilsin. Kalbinde Allah ve Resulüne sevgisi olanlar lanetli değildir.

****************************************************************

Meryem suresinden alıntıladığımız ayetteki “bağ” bir çok tefsirde “iman” olarak değerlendirilir. “iman” sahibi olan kişilerin hangi günahı işlerse işlesin, sonunda cennete gireceği Sünni inancında yerleşmiş bir anlayıştır.

Şefaat kelime olarak birinden başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için diğeri tarafından vasıtalık etme, kayırma, iltimas, yardım etme anlamlarına gelir.


Burada kullanıldığı şekli ise hesapların görüldüğü günde “(Ey Muhammed) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahının bağışlanmasını dile” (Muhammed Suresi 47. Ayet)i gereğince Hz. Muhammed’in (a.s) tüm müminlerin günahları için yapacağı af dilemesine işaret eder. Meryem suresi 87. Ayet bu af dilemenin hangi günahı işlerse işlesin imanlı tüm insanlara olacağını belirtir.


Ayrıca, dervişler genel olarak, kişi hiç günah işlemese ve günah işlemediği için kendine güvenerek cenneti kendinde bir hak gibi algılasa o kişinin hakkıyla bir kul olamayacağını ve Allah’ın rızasını kazanamayacağını dolayısıyla cehenneme gireceğini düşündükleri gibi; kişinin hangi günahı işlerse işlesin Allah’ı rahmet sahibi bilip kendisini rahmetiyle yargılamasını ve Allah’ın karşısında hangi günahı işlerse işlesin kusurlu bir kul olduğunun bilincinde olursa Allah’ın rızasını kazanabileceğini ve böylelikle cennete girebileceğini söylerler.


Müslüman eşcinseller için en büyük tehlike, Allah’ın kendilerini işlemiş oldukları hangi günah olursa olsun (alkol kullanma, cinayet işleme ve aklınıza gelebilecek her türlü günah) asla affetmeyeceğini düşünmeleridir. Bu tarz bir düşünce Allah’ın Rahman, Rahim, Tevvap, Afüv gibi isimlerinin inkarı gibi olur ki bu durum İslam’da Allah’ı inkar etmek olarak algılanır. Çünkü Allah’ın isimlerini inkar anlamına gelir.


Müslüman eşcinseller bir çok kez kendi cinslerden bir kişiye ilgi duymalarını ve yakınlaşmalarını asla affedilmez bir günah olarak algılamaktadır. Halbuki bu algı Allah korusun kişiyi dinden çıkartabilmektedir ve maalesef Müslüman eşcinseller bu durumun farkında değiller.


Oysaki sünni mezheplerden en yaygın ikincisinin isim sahibi İmam Şafii, bir kişinin zina sonucu doğan öz kızıyla nikah kıyabileceğine ilişkin bir fetva üzerinde dahi çalışmıştır. Fıkhın o dönemki geniş özgürlüğü yerini bugün tartışamayan bir ortama bırakmıştır.


Arkadan, anal yoldan cinsel ilişki üzerine birkaç “lanet” içeren hadis rivayet ederler. Yalnız bu hadisler her nedense tam da mezhep çatışmalarının olduğu dönemlerde şöhret bulmuştur. Çünkü Şiiler evli kadın-erkek arasında anal ilişkinin caiz olduğunu belirtmişlerdir. Bir nevi Sünnilerle Şiiler arasında propaganda konusu bir tartışma, günümüzde bağlamından kopup eşcinsellere karşı yöneltilmeye çalışılmaktadır ki bu durumda anal ilişkiye girmeyen Lezbiyenler açısından “lanetlemenin” yapılamayacağı, sadece erkek eşcinsellerin lanetlendiği gibi tuhaf bir durum ortaya çıkar!


Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bir Müslüman eşcinsel kendi cinsine olan yakınlaşmasını asla affedilmez bir günah olarak telakki ederse Allah’ın Rahman, Rahim, Tevvap, Afüv gibi nice isimlerini inkar etmesi nedeniyle dinden çıkabilir ve bir Müslüman eşcinsel hangi günahı işlerse işlesin Allah ve Resulünü seviyorsa Hz. Muhammed’in (a.s) şefaatine nail olup Allah’ın rahmetini kazanabilir.

6 Haziran 2009 Cumartesi

Yeni Anadolu Eşcinselliği


Eşcinsellik toplumda görünür oldukça , yerini bulmaya ilerliyor. daha atacağı çok adım olsa da şekillenişi şimdiden güven veriyor.


Eskiden eşcinsel kimliğinizi farkettiğinizde ağlaya ağlaya istanbul yolu tutulur, tüm sevdikler arkada bırakılıp, güya bu kimliğin hür yaşanabileceği yerlere kanat açılırdı. istanbulda sayısız talan soygun ve gasptan sonra kendi evini barkını, düzenini kurabilen, pek az eşcinselden de az bir kısmı hayatını birleştirir, uzun dönem bir ilişkiyi yaşayabilirdi. onlar da o denli gizli ve çevrelerinden kopuktu ki, kimseler bilmez ve rol model olamazlardı.


Şükür ki, yıllar böyle akıp gitmiyor. eşcinseller artık görünür olmak ve insan yerine konmak istiyorlar. bu güzel bir baharın habercisidir. artık anadolunun pek çok yerinde filizleniyor. şimdilik sadece ekonomik özgürlüğünü ele alabilenler arasında başarılı çiftler ve rol modeller ortaya çıkıyor. zamanın tahribatına sevgileri ile galip gelebilenler çevrelerinde bilinmek istiyorlar. eşcinseller küçük küçük dostluk grupları ile varlıklarını gösterebiliyorlar.


Farklı olan eskisi gibi kimseyi yanına getirtmeyen süper güçlü popüler post-gay kahramanlar yerine artık halkın içinde olan her meslekten her sınıftan eşcinsellerin görünmeleridir. cinselliklerini kariyerlerine basamak yapmayan, hayatı daha bir hırçınlıktan uzak ve rahat algılayan bu yeni kesim, hızla toplumdaki yerini alıyor. dışarıdan bakınca mesleğini yapan halim selim, kendi cinsinden eşi ile yaşayan, çevresinin desteklediği çiftler ve küçük gruplar, yurdumun kültür alfabesine çok daha uyumlu örnekler ortaya koyuyorlar.


İddialı bir eşcinsellikle ortaya çıkmadıkları için de karşılarında iddialı bir homofobi görünmüyor. gerilimden uzak ve birbirlerine yakın yeni bir ortak paydayı inşaa ediyorlar. bu payda diğerinden farklı... çünkü burada aşılması gereken, böyle bir eşcinsel aidiyet için, ne kadar hürriyetinizden vazgeçeceğinizdir. aslında aidiyet hissi kişinin kendi hürriyetinden topluluk menfaati için vazgeçmesidir. gecelik ilişkiler yerini ömürlük sevgilere bırakırken, hedefler de aşağıya çekilmekte, her akla geleni söylememek, anlayış ve algı ayarı yapmak gibi içsel muhasebeler artarken maddi manevi ortak getiri de paylaşılmaktadır. kimi zaman bu çevre müşavirlik hizmeti yapmakta danışılmakta, kimi zaman dünür olup, taze bir adayın size uygunluğunu onaylamakta, kimi zaman teknik yada manevi bir soruna pratik bir çözüm buluvermekte, tehlikeli bir viraj alan ilişki için tarafları güvene sevketmektedir.


Yeni anadolu eşcinselliği bu kültürün alfabesi ile en güzel çözümü sunmaya doğru adım atıyor. avrupa çözümü olan gettolara, yalıtılmış eşcinsel semtlerine dönüşmeden, çok daha toplumun içinde görünüyorlar. kabul edilmiş günlerin ilk ışıklarını görüyor olmak çok sevindirici...

3 Haziran 2009 Çarşamba

Evlilik Baskısı


Yazarından değerli bir paylaşım:

"Toplumun, öğretilerin kötülediği, olumsuzladığı bizler zaten iç dünyamıza gömülmüş ve kendimizi ifade etme, bulma sorunu yaşarken bir de evlilik baskısıyla karşılaşıyoruz.

Evlilik baskısı, ölümlerden ölüm beğen gibi bir seçenek bazıları için.

Kendisini, kimliğini kabullenemeyen bazı eşcinsellerin sırf bunu yok saymak, kendine veya çevresine eşcinsel olmadığını ispatlamak adına karşı cinsle birlikte olduğunu, hatta bazılarının bundan tiksindiğini biliyor musunuz?

Peki bunu inançları gereği deneyimlemeyen insanları nasıl bir külfete soktuğunuzun farkında mısınız?

Bazı yazarların “evlenin, evlenince bu düşüncelerden uzaklaşırsınız” tavsiyelerinin kapalı kapılar ardında hangi sorunların yaşanmasına yol açtığı biliniyor mu?

Evli olan bazı eşcinseller çok mutsuz. Bunu eşcinsellerin sohbet sitelerinde gözlemleyebilirsiniz. Onlarla evlenen heteroseksüeller de…Bu mutsuzluk tablosu çocuklara da yansıyor… Eşcinsellerin oyunculuk gücü arttıkça bu yansıma azalabiliyor.

Kendini ifade etmeyen, edemeyen, evliliği bir kurtuluş gibi gören eşcinsellerin bu baskıyla evlenmesi yalnız onlar için zul değil, karşı taraf için de bir zuldür.

Ruhsal ve cinsel yakınlıkları birbirine teğet bile geçmeyen iki insanın arasına farkında bile olmadıkları ve aşmalarını beklediğiniz bir duvar örüyorsunuz.

Kaç kişinin kul hakkına girdiğinizin ve onları nasıl bir külfete soktuğunuzun farkında mısınız?"

HUCRE