14 Mart 2012 Çarşamba

Metodoloji



Son günlerdeki görüşmeler ve arkadaş toplantılarından görünen o ki, dini anlamaya ve kavramaya her çevreden ve kesimden büyük bir ilgi var. lakin bu büyük ve çok kapılı din evine hangi kapıdan girileceği ve açık kapının bulunması biraz sıkıntılı görünüyor.  nasıl oluyor da din herkes için iyilik ve güzellik iken eşcinsel kimliği taşıyanlara bir ağırlık oluyor? eşcinsel kimlik sahibi birisi dini kimliğe ihtiyaç duyar mı? duyarsa nasıl bu iki kimliği uyuşturabilir?

iç içe geçmiş bu soruları yine konuları iç içe geçmiş bir ders şeklinde kendime bir öğüt olarak hazırladım. 

1 [
kâinatta hadsiz rahmetin mevcudiyeti ve hakikatı, aynen güneşin ziyası gibi görünür. Ve ziyanın güneşe kat'î şehadeti misilli, bu geniş rahmet dahi, perde arkasında bir Rahmân-ı Rahîme şehadet eder. Evet, rahmetin bir ehemmiyetli kısmı rızıktır ki, Rahmân'a "Rezzâk" mânâsı verilir. Rızık ise, o derece zâhir bir tarzda bir Rezzâk-ı Rahîmi gösterir ki, zerre kadar şuuru bulunan, tasdike mecbur olur.
Meselâ, bütün zîhayatın, hususan âcizlerin ve bilhassa yavruların, bütün zeminde ve fezada ihtiyar ve iktidarlarının haricinde, gayet harika bir tarzda hiçten ve mütemasil çekirdeklerden ve su katrelerinden ve toprak habbeciklerinden yetiştiriyor. Hattâ ağacın başındaki yuvada kanatsız, zayıf kuşcuklara annelerini emirber nefer gibi gezdirir, rızıklarını getirttirir. Ve aç bir arslanı yavrusuna musahhar eder, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna yedirir. Ve sair hayvanatın ve insanın yavrularına memeler musluğundan âb-ı kevser gibi hoş, mugaddî, sâfî, halis, beyaz sütleri kırmızı kan ve mülevves fışkı içinden bulaşmadan, bulandırmadan imdatlarına gönderir, validelerinin şefkatlerini yardımcı verir. Ve bir nevi rızık isteyen umum ağaçlara, münasip rızıklarını onlara pek harika bir tarzda koşturduğu gibi, bir nevi maddî ve mânevî rızık isteyen insanın duygularına, akıl, kalb, ruhlarına dahi pek geniş bir sofra-i erzak onlara ihsan ediliyor. Güya kâinat, gül çiçeğinin yaprakları ve mısır sümbülünün gömlekleri gibi birbiri içinde sarılı, yüz binler ayrı ayrı, çeşit çeşit sofralardır ki, o sofralar adedince ve onlardaki taamlar ve nimetler miktarınca dillerle ve ayrı ayrı, küllî ve cüz'î lisanlarla bir Rahmân-ı Rezzâkı, bir Rahîm-i Kerîmi bütün bütün kör olmayana gösterir.
Eğer denilse, "Bu dünyadaki musibetler, çirkinlikler, şerler, o ihatalı rahmete münâfidir, bulandırıyor."
Elcevap: Risale-i Kader gibi Nurun risalelerinde bu dehşetli suale tam cevap verilmiş. Onlara havale ile, kısacık bir işareti şudur:
Herbir unsurun, herbir nev'in, herbir mevcudun, küllî ve cüz'î müteaddit vazifeleri ve o herbir vazifenin çok neticeleri ve meyveleri var. 

Ve ekseriyet-i mutlakası, maslahat ve güzel ve hayır ve rahmettirler. 
Ve az bir kısmı, kabiliyetsizlere 
ve yanlış mübaşeret edenlere 
veya ceza ve terbiyeye müstehak olanlara 
veya çok hayırları sümbül vermeye vesile olanlara rastgelir; 


zâhirî, cüz'î bir şer, bir çirkinlik olur, bir merhametsizlik görünür. Eğer o cüz'î şer gelmemek için rahmet tarafından o unsur ve küllî mevcut o vazifesinden menedilse, o vakit bütün hayırlı, güzel sair neticeleri vücut bulmaz. Bir hayrın ademi, şer ve bir güzelliğin bozulması, çirkinlik olması itibarıyla, o neticeler adedince şerler, çirkinlikler, merhametsizlikler husul bulur. Demek birtek şer gelmemek için yüzer şerler, merhametsizlikler irtikâp edilir ki, bütün bütün hikmete, maslahata, rububiyetteki rahmete muhalif düşer. Meselâ, kar, soğuk, ateş, yağmur gibi nevilerin yüzer hikmetleri, maslahatları içinde bazı dikkatsiz ve ihtiyatsızlar, su-i ihtiyarlarıyla kendileri hakkında şer yapsa, meselâ elini ateşe soksa, "Ateşin hilkatinde rahmet yoktur" dese, ateşin had ve hesaba gelmeyen hayırlı, maslahatlı, merhametli faydaları onu tekzip edip ağzına vurur.


Hem insanın hodgâm hevesatı ve süflî ve âkıbeti görmeyen hissiyatı, kâinatta cereyan eden Rahmâniyet ve hâkimiyet ve rububiyet kanunlarına mikyas ve mehenk ve mizan olamaz. Kendi aynasının rengine göre görür. Merhametsiz siyah bir kalb, kâinatı ağlar, çirkin, zulüm ve zulümat suretinde görür. Fakat iman gözüyle baksa, yetmiş güzel hulleleri giymiş bir cennet hûrisi gibi, rahmetler ve hayırlar ve hikmetlerden dikilmiş yetmiş binler güzel libasları birbiri üstüne giymiş, daima güler, rahmetle tebessüm eder bir insan-ı ekber ve ondaki insan nev'ini bir kâinat-ı suğrâ ve herbir insanı bir âlem-i asgar müşahede eder. Bütün ruh-u canıyla,

]1


peki burada istisna tutulan ve başarıya engel olan durumlar nelerdir? maddi ve manevi kainat sofralarından istifade etmeye engeller nelerdir? nasıl oluyor da biz eşcinseller din algısında başarısız oluyoruz. ben kendi anlayışımı paylaşmak isterim.
kabiliyetsizler: kabiliyet, insanın kalbine yerleştirilmiş ve dünyada sünbül ve fidan haline getirilmesi dilenilmiş çekirdeklerdir. bu istidat ve kabiliyet çekirdeklerinin yeşermesi ve nemalanması çok mühimdir. Hz. Paygamberimiz (a.s.m) bu konuda insanlığa şöyle verir: "Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelinin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık alemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezeli, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re'sü'l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır.". lakin kabiliyet öyle bir şeydir ki, Allahın imtihan ile onu açmak dilemesi başka şeydir, insanların başkası hakkında varlığını bilmesi başka şeydir. öyle insanlar vardır ki, o şeye kabiliyeti verilmemiş. o özellikte değil başka türlü imtihanı olabilir. o kabiliyeti yoksa o imtihanı nasıl aşacak? eğer dünya zararını Allah dilerse ya dünyada ya da ahirette tazmin eder, mutlu eder. tersi olamaz çünkü Allah rahimdir, şefkatlidir. heteroseksüelliğe kabiliyeti olmayan bireylerin de, topluma yerleşik din algısına uyamayan bireylerin de durumu böyledir. onların imtihanlarında olaylar bazen onların zararına gelişir. tüm toplumda normal olan ölçü o bireye uygulandığında  anormal olabilir, onu mutsuz edebilir. lakin yılmamak sabretmek ve Allaha itimad etmekle bu zarar ahiret kazancına çevrilir.
yanlış mübaşeret edenler: iman ve islam tarifinden istifade etmek dileyen eşcinsel birey tasnif edilmemiş internet gibi bir bilgi kaynağı karşısında, yada kişisel hislerin seçimleri altında şekillenmiş mealler karşısında şaşırır. çünkü onun merakını gidermek için başını okşayan bir din ile değil onun açığını arayan görevlendirici bir din ile muhatap olduğunu düşünür. oysa kolayca ulaştığı noktalar en az islamla alakalı olan yerlerdir. ne kaynak olabilir, ne hüküm çıkarmak için aracı olabilir ne de bilinçli insanlar için değer ifade eder.yanlış taraftan başlamak bazen tüm hayat kadar geç kalmaya sebep olabilir. ön kapı açıkken arka kapı kilitli diye ömür geçirmek son derece zarar verici olur. doğru silsilesi için doğru otorite şöyle bir reçete önerir: 


2[
Silsile-i Nakşînin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbânî (r.a.), Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-i imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmâta tercih ederim."
Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehâsı, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."
Hem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır. Biri velâyet-i suğrâ ki, meşhur velâyettir; biri velâyet-i vustâ, biri velâyet-i kübrâdır. Velâyet-i kübrâ ise, verâset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikate yol açmaktır."
Hem demiş ki: "Tarik-i Nakşîde iki kanatla sülûk edilir. Yani, hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve ferâiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa o yolda gidilmez."
Öyleyse, tarik-i Nakşînin üç perdesi var:
Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbânî de (r.a.) âhir zamanında ona sülûk etmiştir.
İkincisi: Ferâiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.
Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emrâz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacip, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.
]2

bu manevi doktorun ifadesine göre temel olan imandır, imanı geliştirmektir. islami tatbikatlar, meşrebler, ancak bu meseleye dayanarak yerleştirilirse bina tamam olur. hakaik-i imaniye yani iman hakikatları en önemli adımdır. kişiliğin kurulmasında kimlikler önemlidir. dini kimliğin oluşmasında en temel olan ise iman hakikatleridir. iman hakikatleri ya geleneksel olarak aileden gelir, ya da kendi gayret ve çabası ile eğitim ile uygulama ile kişisel olarak geliştirilir. yani ya teslimi yada tahkiki olarak elde edilir. "teslimi iman" şüpheden salim kalamaz. "tahkiki iman" ise her olay üzerinde Allahın rahmetinin izini özünü görüp müşahede edebilir. genelde eşcinsel birey için karışık gelen, bu yapıda aslında en öz olan da budur. kabukla ve renklerle uğraşmayıp doğrudan en öz olan bu merkeze yürürse, hem kendisi için hem toplum için hem de toplumsal tepkiler için en doğru duruşu almış olur.

ceza ve terbiyeye müstehak olanlara:  ceza karşılık demektir. terbiye ise Rab isminden gelir ve şu andaki durumundan daha kamil bir seviyeye sevkedilmek demektir, Allah, Rab ismi ile tüm mahlukatı bulunduklarından daha kamil bir seviyeye sevkeder, terbiye eder. Allah rahimdir, şefkatlidir, şefkati gereği daha güzeli diler. hem herşey güzeldir, ya bizzat güzeldir, ya neticesi itibari ile güzeldir. öyleyse başımıza gelenlerde görülen ceza ve terbiye hakikatı bizi yıkmak yoketmek için değildir. eşcinsel bireye basit ve sığ insanların yüze çarpar gibi söyledikleri Lut (a.s) hikayesi dinden uzaklaştırmak için değildir. çünkü Allahın kainattaki tavrı, Kur'andaki ifadesi böyle değildir. eşcinsel bireye sadece Lut (a.s.) kıssası değil, tüm Kur'an ayetleri bakar. 300620 harfi de muhataptır. çünkü eşcinsellik insanın özelliklerinden birisi ile alakalıdır. Kur'an ise "ey insan" der, insan paydasına giren herkesi muhatap alır. bir özelliği ile, insan paydasından hariç tek bir vasfı olanı daire dışına atmaz, bir özelliği dahi insan vasfını tuttursa muhatapı olarak kabul eder. şuursuz, hasta yada ölü olsa bile miras vs diğer hukukları ile onu bahis konusu yapar. 

eşcinsellik heteroseksüelliğin eksikliği değildir. toplum içinde hayatları ile ispat ettikleri gibi eşcinsel bireyler sanatta ve toplumsal pek çok dalda kariyer yapabiliyorlar. yetenekleri eksik değildir. madem ki algıda hassasiyette ve yetenekde zengindirler, elbette bu ikramın karşılığı olan şükrü ruhlarında çok daha fazla hissederler. böyle değerli ikramları doğru yerde sarfetmediklerinde ise ceza ve terbiyeye daha müstehakdırlar. çünkü tokat yakında olana vurulur. işte bu yüzden bazı Allah dostları ikaz edilmedikleri zaman kederlenmişlerdir.

çok hayırları sümbül vermeye vesile olanlara: zengin istidatlar demek, kalabalık bir kalp demektir. çok farklı duyguların ve algıların zenginliği demektir. bu denli kalabalık, genel bir rahatı arzu eder, kişisel bütünlüğü arzular. genelde hepsinin lezzet alabileceği bir hayat düzeyini talep eder. itilip kakıldığı, yok sayıldığı ortamlara tahammül edemez. eğer çevrenin üstesinden gelemezse hayattan ümidini kesebilir. daha zengin yaratılışlı olduğu halde bunalıma ve intihara daha yakın bir duruş gösterebilir. işte bu nokta en kıymetli bir ticaretten haber verir. az hem pek az bir zahmetle ümit verilirse, çok hem pek çok büyük bir kazanç elde etmek mümkündür. insanların Kur'anla köprüler kurmalarına vesile olmak pek kıymetlidir. ruhsal bütünlüklerine ulaşmalarına, yeteneklerinin ızdıraplarından feryad eden ferdlere teselli ve itminan vermeye gayret etmek çok kıymetlidir. hem dünya kardeşliği için kıymetlidir. hem ahiret kardeşliği için kıymetlidir. hoşumuza gitmeyen bir vasfı yüzünden pek çok özellikleri olan bir kişiye husumet beslemeyi Kur'an menetmiştir. elbette bir gemide yüz şer adama mukabil tek bir hayırlı adam olduğunda bile batırılmasına müsaade etmeyen Kur'ana göre yüz hayırlı adamla beraber bir şer adam var diye o gemi batırılmaz. batırmak gibi ötekileştirilemez. velev ki şerden bize de zararı dokunacak olsa, o zaman o zarara tedbir alınır. demek zor sınavın eşcinselin başına gelmesi ona zulmetmek için değil çok güzellikleri netice versin diyedir. hem bu imtihanı kaldıramaz bir zayıflıkta değildir. bu imtihanı kaldırabilecek ekipman da ona verilmiş, pek çok yetenek onun emrine verilmiştir. bu sebeple kendisinden beklenilen tek bir olaydan ve cevaptan fazlasıdır. çok hayırları sümbül vermeye vesile olanlara bazen olmadık hadiseler rast gelir, lakin onlar kendilerini bildikleri ve Rablerine itimad ettikleri için her durumu kendileri hakkında güzel bir sayfaya çevirirler. evet kendini bilen Rabbini bilir...

öyleyse dini kimlik elbette benim içindir. cinselliğim ve milliyetim gibi dini kimliğim de onurumdur. hem ona ben muhtacım. çünkü  

3[
bütün ehl-i ihtisas ve müşâhedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla, o uzun ve karanlıklı ebedü'l-âbâd yolunda zâd ve zahîre, ışık ve burak ancak Kur'ân'ın evâmirini imtisâl ve nevâhîsinden içtinâb ile elde edilebilir. Yoksa fen ve felsefe, san'at ve hikmet o yolda beş para etmez. Onların ışıkları kabrin kapısına kadardır.
]3

4[
Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem     sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır. Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.
]4

[1] Risale-i Nur / Şualar / 15. Şua
[2] Risale-i Nur / Mektubat / 5.Mektup
[3] Risale-i Nur / Sözler / 7. Söz
[4] Risale-i Nur / Mektubat / 16. Mektup

1 yorum:

  1. İlk paragrafınıza istinaden söylüyorum: farzedelim ki açık kapı yok, farzedelim ki Yaratıcı bana "gay olduğun için senin için kurtuluş yok" demekle kalmadı ve bir de üzerine ekledi ki "senin adın X soyadın Y olduğun için ebedi azaba mahkumsun." Anamın babamın koyduğu ve benim hiçbir etkimin olmadığı ismim yüzünden yanacağımı bilsem dahi...Böyle olsa bile... Yine de başka kapı yok, yine de gidecek başka bir yer yok. Kapıdan içeri girilemese, o kapının önünde bir toz yığını olmak en güzel son olur. Belki içeriden gelen güzel kokulu bir rüzgar o toz yığınını uçurur, dağıtır da ne olduğunu anlamadan sonsuz bir özgürlüğe kavuşuveririz... veilsandcandles@yahoo.com

    YanıtlaSil