29 Ağustos 2009 Cumartesi

Eşcinsel Açılımı


sen islama eşcinselliği mi sokmaya çalışıyorsun?

hayır eşcinsellik zaten toplumun içinde var. ben islama hiç yakışmayan yalanı müslümanlardan uzak görmek istiyorum. çünkü eşcinsel ya yokedilmeli yada toplumun içinde onurlu bir birey olarak kendine bakabilmeli ve yer edinmelidir. ara çözümlerle, terapilerle, kamufle olmalarla, hormon tedavisi yada muska ile sadece üzerinde uğraşmış olursunuz. cinsel kimliğini yaşamayı tek başına yönsüz yordamsız yaparken, sonradan aile reisi olarak yapmaya devam eder. böylece kişisel özgürlük sorununu toplumsal bir soruna çevirmiş olursunuz. kandırılmış ve kandırmış insan öyküleri yurduma yakışmaz.

dini ve milli kimlik kadar cinsel kimlik önemli mi ki, sizin hukukunuza önem verelim?

yükselen islamiyet vicdan hürriyetine katkı sağlar. dini kimlikler yıllarca ezildi, biçildi. insani bir özellik olduğu ortaya çıkınca ister istemez toplumsal karakter içinde yeri belli oldu. tüm dini kimliklerin özgürleşmesi ile toplumsal payda kuvvetlenir ve geleceğe ümit toplumsal bir kardeşlik bağı içinde yerini bulur.

toplumsal doğru milli kimlik algısı, diğer milli kimlikleri tanıyıp onlarla irtibat kurmayı gerektirir. milli kimlik üstünlük vasfına değil, bir ailenin ferdleri gibi birbirini tanımaya doğru değiştikçe doğru şeklini buldu ve buluyor. tüm milli kimliklerin özgürlüğü parçalanmayı değil, her milli kimlik sahibi kitlenin toplum içinde kendi mahareti ile uyum sağlamasını netice verir. ezik ve yararlanıcı değil, katılımcı ve sahip bir ruh gelişir. cinsel kimlik de üçüncü adım olarak yerini alacaktır.

her cinsel kimlik sahibi diğer özellikleri ile ve insani varlığı ile toplumsal ödevlere katılır ve haklardan yararlanır. işe alırken, askere alırken, mahkemede yada toplum önünde aynı maharete sahip iki insandan birinin erkek, diğerinin kadın, birinin ermeni diğerinin başörtülü müslüman, birinin garplı diğerinin şarklı, birinin eşcinsel diğerinin eşcinsel olmayan bir kişi olması sonucu etkilemez. zaten uniter devletin vatandaşına etmesi gereken taahhüd de budur. madem ki devletin ortada bir tarifi var. o zaman bu tarifin gereğini de yapar. kişilerin birbirine veya gruplara nasıl baktığından etkilenmeden adaleti ortaya koyar.

bu söylediklerinin örneği var mı ki inanalım?

insanlık tarihine biraz dikkat eden bunu görür. Hz. Ademin oğulları habil ve kabil arasındaki gerilimden başlayan bireysel ötekileştirme, tanımama, bir yere kadar tahammül edilir ve ardından cinayetle sona ererdi. gruplar ve kabileler devletlere dönüştü. insanlık uzun yıllar içinde devletlerin bazen barış dolu baharını bazen savaş dolu kışlarını yaşadılar. benzer devletlerin biraraya gelmesi ile imparatorluk denilen devlet grupları oluştu. imparatorluklar kendilerini oluşturan devletleri tamamen kendi bedenlerinde ya eritmeye yada ötekileştirmeye uğraştılar. dünyanın tamamen keşfine kadar koca dünyada istenmeyen ötekinin hep gideceği bir yer vardı. "uymayan defolur gider" kuralı insanlık kadar eski olduğundan dinler ve geleneklerle desteklenir ve çoğu kere ara çözümlerle yada ince bir siyasetle atlatılırdı. tüm toplumların öyle böyle kabul ettiği genellemeci bir yönlenme tersine dönene kadar bu kısmen de işe yaradı. artık dinin inceliğine bakmadan özünü hissetmeden de yararlanılabiliyordu. felsefe çağı biterken arkada geleneklerin ve dini özünü kaybetmiş peşin kabullerin demode olup inanılmadığı bir dönem başlıyordu. bireye yönelen ilgi milli unsurlara dikkat etmeye başladı. artık istenmeyenin gidecek bir yeri yoktu. o zaman iki seçenek vardı. ya yokedilmeli yada onun da varlığı da dahil edilip, sistem tekrar tarif edilmeliydi. ilk akla geleni iki dünya savaşında denendi. sonucunda ise yenen de yenilen de istediğini alamadı. sonrasında ise milli değerlerin ne olduğu tekrar şekilleniyor ve milli ve geleneksel nefret ve ötekileştirme yerini milletler ittifakına bırakıyordu. hemen ardından daha dar dairede aile kavramı bundan etkilendi. büyük ve kuşakları içinde barındıran temsil edicisi ve iç kanunları olan büyük aile yerini çekirdek aileye bıraktı. ötekileştiren soydan atan irade şimdi milyonlarca yanyana gelmiş çekirdek ailenin yaşadığı şehirlerde yeni dönemi gösteriyordu. artık eski gözlükle bakıldığında aile bile denemez şekiller aile tarifi içinde yaşayabiliyordu. şimdi ise dünyada tüm dikkatler bireyin üzerinde toplanıyor. bir kişiliği oluşturan tüm kimliklerin ve sıfatların varlıkları ile bir birey tarafından onurla taşınabilmesi özgürlüğü artık yaşanabiliyor. bu sizin yada benim kişisel iznime bağlı olmadan, yaşadığımız çağın büyük çarklarının dönmesi ile zaten oluşuyor. buna uymayan yapılar ise zaten eski asırlarda olduğu gibi tarih sayfalarına gömülüyor. bu gidişattan anlaşılıyor ki bu hiç doğal değil, tesadüfi değil... insanın anlaması gereken bir ders, bireyden başlayıp tüm dünyayı kaplıyor... kendi aklına geleni yapmak yada kendine emredilene tabi olmak arasındaki ince bakış yine en son kendi bireysel özelliklerini keşfedene kadar ders veriliyor. artık dünya ilk akla geleni yapamayacak kadar dolu ve kalabalık; hem hayatın kıymeti, ötekileştirmekden daha yüksek... sonuçta ise inat edenler ibretle tarihte yerlerini alıyor, dersi alıp hayatına uygulayanlar kazanıyor. bu gidişatı gören herkes, nefretle anılan bir ebeveyn olmak yerine eşcinsel evladına sahip çıkar ve ona kıymet verir. bireylerin tüm farklılıklarını koruyarak tüm şevkleri ile insanlık ailesi içinde yerlerini alıp gayretlerini gösterecekleri bir döneme giderken bunun başarıldığı "asr-ı saadet" bir rol model olarak önümüzde duruyor.

bunun bedeli nedir?

zencinin, kadının ve eşcinselin öteki olmadığı bir dünyanın bedeli; nefsin arzuları peşinde koşarak hedon ve ilk akla geleni, kafaya yatanı yapmak yerine, ruhun kemali peşinde koşturan, toplumsal görevleri talep eden, danışmaya kıymet veren islamı kabul edip yaşamaktır. ilk anda görünen can sıkıcıdır ve ağırdır. hiç de heveslere uygun değildir. çünkü Hürriyet, Rahmanın omuzlara yüklediğidir. hür olmak dilediğini yapmak değil, hayatın karşısında tek saf olup omuz omuza gelebilmektir. omuz omuza ya getiriliriz, yada hür olarak kendimiz geliriz. sonuçda ise ayakta dimdik ve omuz omuza hür olarak bir araya gelmenin onurunu yaşarız. bu keyif ise ömre değerdir...

2 yorum:

  1. Yazıyı okuyunca şu soruları sormak istedim.
    HANGİSİ DAHA GÜNAH?
    YALAN SÖYLEMEK GIYBET ETME KUL HAKKI YEMEK EŞCİNSEL İLİŞKİ YAŞAMAK? BİR SIRALAMASI VAR MI?

    YanıtlaSil
  2. "iman sıdktır, doğruluktur."

    hangisinin varlığı ile Allah sizden gücenirse ondan kaçının. hamgisini affederse Ona sığının. Allahla dua aracılığı ile irtibat kurun ve dileyin. evet dileyelim bizi "daha doğru olana" göndersin.

    yazdığımız hayat defterinizi öbür tarafta Ona sunarken hayatımızın merkezine koyduğumuz, önem kazanacak.

    bir de şu an karar verip gördüğümüz ve anladığımıza kesin beyazdır demiyelim. hayat gri tonlar arasında akmayı bize de öğretecek. o zaman İslamın hükmünde dereceleme yapmasındaki, grileri dikkate almasındaki ince hikmet daha güzel anlaşılacaktır.

    bu blogda eşcinsellere ne yapmaları gerektiği ve yerlerinin neresi olduğu değil, insanlara tüm kimlikleri ile uyumlu yaşayabilecekleri ifade ediliyor.

    YanıtlaSil