21 Haziran 2010 Pazartesi

Eşcinsel Kimliğe Saldırmak


bu bloga gönderilen yorumlardan ümitsizlik verenleri burada yayınlamıyorum. hakaret içerenleri dikkate almıyorum. bir kısmını da değerli arkadaşlarımla paylaşıyorum. bir arkadaşım, bu yorumlardan oluşan duygularını şöyle ifade etmiş:


UTANIN KENDİNİZDEN

Anlaşılamayınca üzülüyor insan; son dönemde gayislam.bloga yapılan yorumlarda beni bu şekilde üzdü. Bu blog inançlı eşcinsellerin yazı yazabildiği, yazılanları okuyup bir nebze olsun dini ile yeniden bağ kurabildiği bir blogtur. Heteroseksüel Müslümanlara yönelik olarak eşcinselliği kabul ettirme ya da dayatma gibi bir amacı yoktur.

Eflatoon kaç zamandır intihara kalkışan ve intihar düşüncesinin yoğun bir şekilde kendini gösterdiği eşcinsellerle ilgilenmekte. Peki bu eşcinselleri intihara sevk eden nedir? Aile reddi, toplumsal yaşamın dışına itiliş, yaşam boyu rol model olabilecek gay profillerin yokluğu, aşağılanma vs vs vs.

Yorum sahipleri, el insaf!

Bu blogta yayınlanan ve yayınlanmayan birçok yorumunuzda eşcinselliği meşrulaştırmaya çalışmamızdan yakınıyorsunuz! El insaf! Sadece bu kimliğimiz yüzünden diğer tüm yapıp etmelerimiz ve kimliklerimiz hiçe sayılıyor. Allah aşkına, azıcık utanın! Biz yaşamımızı bu kimlik bağlamında kurma meraklısı değiliz ve eşcinselliğin aslında çok önemsiz bir hal olduğunu düşünüyoruz. Fakat bugünlerde önem kazanıyor ve bu konuda yazıp çiziyorsak, bunun nedeni sizin öfkeniz ve sırf bu durum yüzünden bizleri Müslüman cemaatinin dışında görmenizdir. Karşımıza intihara kalkışan bir delikanlı getirildiğinde, ailesi tarafından reddedilen bir glbtt karşısında, gizlenmek amacıyla sürekli yalan söylemek zorunda bırakılan bir glbtt sizlerin umurunda olmasa da bizim umurumuzdadır. Onlara söyleyecek sözümüz vardır. Çünkü biz Rahman ve Rahim olan Allah’ın kullarıyız.

Şunu açık bir şekilde söyleyeyim; eşcinsellik livata değildir! Siz kötü yorum sahiplerinin tüm argümanları aslında livata üzerine olan dini hükümler üzerine kuruludur. Ne kadın eşcinselliği üzerine düşünebiliyorsunuz ne de çift cinsiyetlilik üzerine… eğer bu konular üzerinde azıcık düşünseniz eşcinsellik karşıtı düşüncelerinizi livata üzerine oturtmazdınız.

Sizlere şunu da söyleyeyim; livatanın meşruluğu tartışması da dini değil politik bir tartışmadır ve kökeni tarihsel olarak Sünnilerle Şiiler arasındaki iktidar mücadelesinin halk indinde bir propaganda aracı olarak kullanılmasıdır. Günümüzdeyse bu hadisleri eşcinselliğe karşı kullanıyorsunuz. Bende size ısrarla soruyorum; kadın eşcinselliği ne olacak? Çift cinsiyetlilerin durumu ne olacak? Çünkü bambaşka bir tartışmanın kavramlarını, delillerini vs. alakasız bir konuya monte etmeye çalışıyorsunuz.

Gerçi buna da bir çözüm yolu bulmaya çalıştınız. Ayetin neshi tartışmaları içindeki Nisa suresi 15. Ve 16. Ayetlerini günümüz meallerinde direk eşcinsellere yönelik ayetlermişçesine çeviriyorsunuz. Yalan olduğunu bile bile… homofobi gözünüzü öyle bir şekilde örtüyor ki ayetleri dahi “DEĞİŞTİRİYORSUNUZ”.

Sizin gibiler ayetlerdeki kelimeleri dahi değiştirirken, müsaade edin bizimde söyleyeceklerimiz olsun.

Şunu unutmayın, bizler alışkınız; kalplerimizin mühürlü olduğunun bize söylenmesine… Maşallah göğsümüzü yarıp içindekileri okuyabiliyorsunuz! Keşke okurken biraz daha dikkatli davransanız! O kalpte Allah ve Resulünün sevgisi de var çünkü. Bu sevgi olmasaydı bu blogta olmazdı. Ama yok sizlere göre bizler art niyetliyiz. Sizlerde zaten kalplerimizden geçenleri dahi bilirsiniz. Bakıyorum da şah damarımızdan dahi bize yakınsınız.

Siz ısrarla bizlere küfür ithamında bulunarak yorum yapanlar! Utanın kendinizden ve artık kabul edin, sizin derdiniz içinizdeki homofobidir. Siz aslında bir eşcinselin “ben bir müslümanım” demesine tahammül edemiyorsunuz. Siz bir eşcinselin “Ben Allah ve Resulünü seviyorum” demesine tahammül edemiyorsunuz. Siz bir eşcinselin Müslüman kimliğiyle konuşmasını, yazıp çizmesini İslam’a karşı bir saldırı olarak telakki ediyorsunuz. Neden? Çünkü bizden (eşcinsellerden) tiksiniyorsunuz.

Ama bunun adı İslam değil, homofobidir. Homofobinizi din olarak telakki etmeyin!

Dönüp durup söyleyegeldiğiniz tek bir söz var: Eşcinselliği meşrulaştırıyorsunuz…

Efendiler!

Biz bu toprakların gayrimeşru çocukları değiliz!

Ve evet, İslam Dininde bizim yaptığımız fiilin meşru olduğunu söyleyen mezheplerde olmuştur! Sünni Zahiriye mezhebi gibi! Yaptığımız fiilin kadın erkek zinasından daha düşük bir ceza gerektirdiğini de söyleyenler çıkmıştır. İmam-ı Azam gibi!

Bizden şunu dememizi bekliyorsunuz: Bu günahtır ve ben suçluyum, “düzelmek” için gayret sarf ediyorum.

Hayır bu sözü söylemeyeceğiz!

İslam dini içinde bize bir yer vardır. Sünni Zahiriye mezhebi bunu söyler. Bizi fiziksel çift cinsiyetliler gibi biyolojik yönden yeniden değerlendirip “meşru” olduğumuzu söyleyen günümüz Müslüman Alimler de vardır. Bize Allah’ın dininde yer vardır. Umuyoruz ki Peygamberin (s.a.v) şefaatinde de bizlere yer olacaktır.

Elinize kan bulaşmasa da ağzınızdan tükürdüğünüz hep kan! İntihar eden nice eşcinselin kanı dudaklarınızda. Nice eşcinseli nefretinizle öldürdünüz! Nicesi “ben Allah ve Resulünü seviyorum” diyordu. Ama sizler homofobinizin nefretine dayandınız. Homofobinizi din telakki ettiniz ve hala utanmadan konuşuyorsunuz.

Hz. Lut (a.s) gönderildiği kavim eşcinsel bir kavim değildi. Öğrenin artık. O kavmin erkekleri tecavüzcü, yağmacı heteroseksüellerden müteşekkildi. Eğer sorun eşcinsellik olsaydı lezbiyenlik açısından da değerlendirme yapılırdı. Eğer sorun eşcinsellik olsaydı bu kıssa Kuranda geçerken cezai müeyyidesi de belirtilirdi. Ama tecavüzün, yağmacılığın müeyyidesi Kuran ve sünnetle ortaya konmuştur. Eşcinselliğin değil. Kuranda eşcinselliğe bir ceza tayin edilmemiştir. Sizin tahrif etmeye kalktığınız Nisa suresinin ayetleri dışında!

Tarih öyle enteresan ki; Kuranın tahrifine karşı şu blog ayakta duruyor! Çünkü homofobi karşısında anlı şanlı İslam Alimleri susuyor. Sonunda bunu da başardınız. Homofobi ile ayet tahrifatına başladınız!

Utanın kendinizden!

Kuranda homofobinize dayanak ayet aramaktasınız.

Gayderviş

9 Haziran 2010 Çarşamba

Homofobi ve İman 2

insan kendi alemine dışarıdan gelen dürtüleri mesajları ve bilgileri yorumlar. bu yorumu yaparken kendi iç kabullerini ve önceden sınayıp kabul ettiği şablonlar ile yapar. eğer şablon ve ölçüsü yoksa o zaman gelen mesaja cevap ve tepki de ölçüsüz olacaktır.

dini kimliği ile dini bilgileri yorumlamak göreceli olarak kolaydır. eğer cahilse o zaman tepkileri fanatikçe olur. milli kimliği olan birisi milliyetçiliğini, diğer milletlerin onun güzelliğini tamamladığı, insanlık içindeki en güzel renk olarak görüyor ve yaşıyorsa yorumu tüm dünya kardeşliğini içine alır. eğer tek gerçeğin kendi milli değerleri olduğunu ve dışındakilerin çirkinliğine hükmetmiş ise artık o faşisttir. cinsel kimlik de bu formüle uyar. sahip olduğu kimliğin karar taşlarını oluşturan değerler tüm "diğerlerini" tanıyarak kendi güzelliğini tabir ediyor ise sağlıklı bir cinsel kimlikten bahsedilir. yoksa artık bu homofobidir.

insan basit bir teknik cihaz gibi olmadığı için bu hatalı düşüncenin teknik tamiri de kolay değildir. fanatism, faşism yada homofobi çok derin ve zor bir tedavi yöntemi ve bilgilendirme ister. çünkü yanlış parça bilincin ne kadar derininde, hayatın ne kadar erkeninde ise o denli kemikleşmiş ve değişmesi o denli zor hale gelmiştir.

çoğu kere bu hatalı durum, kişiler bir cinayet sonucu mahkemeye yada bir şikayet sonucu muayenehaneye geldiğinde farkedilir. ya gelemeyenler? ya ortada hala gezinenler? ya hala bize bir kimliğimizden ötürü nefretle bakan bakışlar?

yanlış eylemin çapı büyüdükçe basının ilgi odağı olur. kendini çoğunluk zanneden ve azınlıktan herhangibirine sırf o kimliği onda zannettiği için şiddet uygulayan ve güya kendine gelebilecek bir tehditi savmak için karşısındakinin canına kasteden bu problemli bireyler için artık hem hukuki bir ceza hem psikolojik bir terapi hem ciddi bir bilgilendirme gerekmektedir.

insanlar ise tüm detaylardan arınmış ve artık özü uçmuş bir haber olarak sanki birbiri ile ortak metni yokmuşçasına haberdar olup toplumlarındaki oluşan hadiselere hayret ederler. oysa bir yerlerde arşivler aynı dili konuşmakta, birileri aynı hastalığa işaret etmektedirler.

öfkeli saldırının alt metninde karşısındakini yoketme isteği onu görür görmez çıkmaz. bu istek karşıdakini izlemeye engellenemez bir istek duyup, takip edip, güya hasım kabul ettiği o kimlikten insaniyeti görmeye başladığı, aslında onun da kendi gibi olduğunu hatta kendinde ondan da çok şeyler olduğunu farketmeye başlaması ile çıkar. önceden aldığı yanlış bilgiler bunun büyük bir pislik olarak şimdi ona da bulaştığı alarmını verir. artık kaynağı kurutmak gerekmektedir. halbuki kendinde gördüğü bulaşma değil, zaten baştan beri varolan karakteridir. bu karakteri edeplendirmek ve prensipleri olan bilgi ile hareket eden bir şahsiyet haline getirmek maalesef o ortamda kişinin kendisinin görebileceği bir durum değildir. eğer diler ve ister ise o bedenin sahibi onu o erdemli seviyeye yöneltir. bunu talep etmek birinci adımdır. neticesini ise islam "iman" olarak tanımlar. gerçekten de sad-ı taftazani'ye göre iman, kişinin kendi cüz-i ihtiyarisini, gayretini, gösterdikten sonra, Allahın dilediği kulunun kalbine ilka ettiği bir nurdur. bu nur, bu ışık baktığı heryeri aydınlatıp manzaranın tekil olduğunu ve o bütünlüğün içinde, bütünlüğün sahibinin kontrolü altında emniyet duymayı netice verir. imandan gelen huzur halinin bir manası da budur. bu ışık her nereye bakıyor ise orada bütünlük vardır. ister dini milli ister cinsel kimlikler, ruhlar yada eşya farketmez. birey bu büyük ordu içinde görevini bilen ve ahenk ile hareket eden bir er gibi yerini alır. tüm ahenkten doğan şereften ve neşeden payını alır. bunu bilir, hisseder ve yaşar. bu ahengte olan yüz kişiyi ihtar ederek dikkate sevketmek, bu şuuru taşımayan on adama şuur kazandırıp uyumlu hale getirmekten daha kolaydır.

sosyal hayatın ahengini isteyenler kur'anın mesajlarını dikkatle algılamak zorundadır. başı ağrıyanın ilaca ihtiyacı daha fazla olduğu gibi, kimliklerinden ötürü canı acıyanın da bu mesajlara ihtiyacı herkesten fazladır.