26 Nisan 2012 Perşembe

Çözüme Adımlar 3




İnsanlık, tarihi boyunca devamlı bir değişim ve gelişim içindedir. İnsanlığın kabiliyetlerine bir sınır konmamasının neticesi olan günümüz teknolojisi ve haberleşme ağları, dünyayı adeta bir köy haline getirdi. İnsanlığın; milli, dini, cinsel, sanatsal, sportif, kültürel ve bütün alt başlıkları bu sanal ortamda rahatlıkla bir araya gelebiliyor. Bu iletişim ve etkileşim ortamında,  bizim de bulunduğumuz toplumun değer yargılarını ve inanç değerlerini göz önüne alarak katkıda bulunmak, toplumsal problemlerin çözümünde yol almamızda yardımcı olur. Yoksa toplumla olan çatışmayı, gerilimi ve sıkıntıyı artırır.

Eşcinsellerin; devletten, bilim camiasından, diyanet ve kanaat önderlerinden ve toplumdan beklentileri vardır. Türkiye’deki umumi atmosferi daha ılımlı hale getirmenin ve eşcinsellerin bu toplumun sanat, sosyal, kültürel, ticari vb. bütün alanlarında olumlu katkısını fark edip daha etkin rol almalarının önü açılmalıdır.

İnsaniyet tarihi; devletlerin, sınıfların, kabilelerin, insanların mücadeleleriyle süregelmiştir. İnsan hırsının ve kendinden başkasını kebul edememenin bir neticesi olarak geriye miras olarak; toplumsal huzursuzluk bırakmıştır. Toplumun huzuru, bireylerin huzuruyla mümkün olduğuna göre, herbir ferdin huzuru tüm toplum için önemlidir. Bir insan kendi içinde huzuru yakaladı mı toplumsal huzurun bir parçası olur. Siyaset ve din adamları başta olmak üzere toplumun bütün muteber otoriteleri huzurlu bir toplumun var olması için gayret ederler. Kişisel özgürlük ve toplumsal huzurun gerekliliğini savunurlar. Kişisel özgürlük, kişinin kendisine ve topluma zarar vermeden, kendi iradesiyle hayat tarzını şekillendirmesi olduğuna göre, bu tarz bir özgürlüğün fert fert yaşanması toplumsal huzurun en temel öğesidir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, aşiretler içinde seyahat ederken kendisine sorulan suallere verdiği cevaplardan oluşan, Münazarat isimli eserinde hürriyetin mahiyetini ve imanla münasebetini izah eder.

“SUAL:"Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta, adeta, 'Hürriyette, insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez' diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?" 
Cevap: Öyleler hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini îlan ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zîra, nazenin hürriyet, adab-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lazımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır. Hürriyet, umum efradın zerrat-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe'ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın. 

Fakat ey göçerler! Sizde olan yarı hürriyettir, diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kût-u layemut ve vahşet ile alûde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor. Vakıa, şu bîçare vahşî hayvanların bir lezzeti ve tesellîsi varsa, o da hürriyetleridir. Lakin, güneş gibi parlak, rûhun maşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki; saadet-saray-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazîlet ve İslamiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir. 

Sual: "Nasıl, hürriyet îmanın hassasıdır?" 
Cevap: Zîra, rabıta-i îman ile Sultan-ı Kainata hizmetkar olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i îmaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukûkuna tecavüz etmeyi dahi, şefkat-i îmaniyesi bırakmaz. 

Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkarı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi, o hizmetkar tenezzül etmez. Demek, îman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte, Asr-ı Saadet...”(Münazarat- B. S. NURSİ)

Toplumun fertleri, yukarda izah edilen manada hür olmalıdırlar. Devlet kendi vatandaşlarıyla değil, vatandaşlarının sorunlarıyla mücadele etmelidir. Her vatan evladının toplumla uyumlu hale gelmesi için çözüm üretir. Devletin, toplumun her bireyinin dert ve şikayetlerine makul çözümler getirmesi asli görevlerinden birisi olduğundan, devletin her vatandaşı, toplumun ve fertlerin haklarını çiğnemeden, kendi iradesi ile seçtiği veya doğuştan getirdiği sebeplerle, yaşam tarzını şekillendirme hakkına sahiptir. Devlet ideal bir toplumu teşvik ederken, toplumdaki bütün alt kimlikleri nazara almalıdır. Toplumda eşcinsellerin varlığı inkar edilemediğine göre, eşcinselleri toplumun uyumlu bir parçası yapmak en makul olanıdır. Devlet, eşcinselliği ne teşvik etmeli, ne de reddetmelidir. Ama eşcinselleri, toplumun ahlakını sıkıntıya sokacak bir kitle haline getirmemek için de gerekli tedbirleri almalıdır. Toplumun umumi ahlakını bozmada zina, hırsızlık, dolandırıcılık gibi elbette su-i istimal edilmiş eşcinselliğin de etkisi vardır. Bu su-i istimali önlemede devletin görevini ne nispette yaptığı tartışmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan bir çok eşcinsel, bilindikleri takdirde işten atılma taleşı içindeler. Devlet, bu tedirginliği, hem kanuni düzenlemeler hem de halkı bilinçlendirme çalışmalarıyla ortadan kaldırmalıdır.

Eşcinsel eğilim, fantezi, dürtü, duygu ve davranışlarından rahatsız olmayan ve kendi benliği içinde uzlaşmış, eşcinselliğe uyum sağlayan, eşcinselliği kişiliğinin ve yaradılışının doğal bir yansıması olarak kabul eden kişilerin tedavi süreçlerine tabi tutulması veya tedavi tavsiyelerine muhatap kılınması muteber bir sonuç vermediği gibi birçoklarını çıkmazlara sürüklemiştir. Klinik çalışmalar, cinsel kimliğini kendisine uyumlu kılamayan veya cinsel kimlik seçiminde netliğe ulaşmaya çalışan bireylere yardımcı olmak üzerine yoğulaştırılmalıdır.

Eşcinseller için, eşcinsellik kişinin duygusal, romantik ve cinsel hislerini, ayrıca sosyal kimliğini ve öznelliğini kapsayan bir yapıdır. Bu nedenle eşcinseller için eşcinsellik bir hastalık değildir, dolayısıyla tedavisi de söz konusu olamaz. Eşcinsellik , 1974’ten beri psikolojik ve ruhsal hastalık sınıflamasına göre bir hastalık olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle, eşcinseller için eşcinsellik normal bir durumdur ama toplumsal baskılardan dolayı eşcinsel kimliğiyle barışık yaşamakta zorlanan bu kişilerin kendileri ya da yakınlarının psikolojik destek almaları mümkündür. Eşcinselliğin sebepleri konusu bilim yönünden hala tartışmalı olmakla beraber umumi kanaat, eşcinselliğin doğuştan sabip olunan bir özellik olduğudur. Bu durumun gittikçe daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkması, birçok ülkede hukuki düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir.

Eşcinsel, kendi isteğiyle de olsa, içselleştirilmiş homofobiyle de olsa, ailesinin ve toplumun baskısıyla da olsa değiştirilmeye çalışıldığında intihar etme potansiyeli taşıyabilir. Kişi hayatını anlamsız, kendisini çaresiz ve sorunlarının çözümsüz olduğunu düşünürse kurtuluşu ölümde arayabilir. Birçok ünlü simalar ve nice nice ünsüzler hayatın ağır yüküne tahammül edemeyip intihar etmişler. İntihar davranışı için risk faktörleri arasında; cinsel yönelim ve kimliğini gizli tutma, içselleştirilmiş homofobi, eşcinselliğin inanç değerlerine zıt olduğu yönündeki kanılar,  eşcinselliğe yönelik olumsuz tutum ve önyargılar, açılma (coming out) sürecinde aile ve arkadaşlar tarafından destek görmeme, akademik ortamdan yeterli desteği alamama, tedavi sürecine tabi tutulma, vb. sayılabilir.

Ancak intihar davranışına zemin hazırlayan en önemli faktör hastanın içselleştirilmiş homofobisidir. İçselleştirilmiş homofobi yüzünden intihar eden eşcinsellerin çoğunda son zamanlarda ölüm ve intihardan sık bahsetme rapor edilmiştir. Bu hayli önemli bir noktadır. Yani bir kişi intihardan bahsediyorsa ciddiye alınıp mutlaka yardım edilmelidir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, toplumun umumi ahlakını bozan bütün olay ve olgulara karşı islami açıdan çözüm ve bakış açısı sunması vazifelerindendir. Toplum ahlakını bozma eğilimindeki eşcinsel bir hayatın olumsuz etkilerinin giderilmesinde, diyanete en büyük desteğin, çözüm yolundaki eşcinsellerden geleceği muhakkaktır. Eşcinseller diyanetten, Türkiye’de mevcut eşcinsel hayat için fetva beklememektedirler. Eşcinsellerin, halk tarafından şuursuzca yargılanıp, islam dışına atılmasına çare beklemektedirler. Diyanetin, eşcinseller hakkındaki en kötümser tutumu; eşcinselliğin islamın neresinde olduğunun tartışmalı olduğunu, ehven- ü şerin usulunun eşcinselliğe de şamil olduğunu nazara vermesidir.  İmanlı bir insanın hırsız, dolandırıcı ve zinakar olmasının onu imandan çıkarmadığı gibi bir eşcinselin, eşcinsel vasfından ve fiiliyatından dolayı islamdan çıkmadığının toplumca bilinmesi lazımdır. İslama inandığı halde intihar eden, açık sefih bir hayat yaşayan veya  islamdan çıkan eşcinselin durumundan diyanet önemli oranda mesuldur. Lut kavminin yaptıklarının sapıklık olduğunu aklı başında her eşcinsel kabul etmektedir. İlgili ayetlerin mealleri nazara alınırsa, Lut kavmi; meclislerinde, hanımlarını bırakarak, göz göre göre ve topraklarına misafir gelenlere karşı bile sapıklık ve sarkıntılık yapmışlar; yani lutilik yapmış ve daha önce hiçbir toplumda bulunmayan bir seviyede sehahete dalmışlar. Bu fiillerin, nerde ve ne toplumda olursa olsun, eşcinsel olsun veya olmasın, herkes tarafından sapıklık kabul edilmesi insan ve islam olmanın bir gereğidir. Masumane ve kimseye zarar vermeden aralarında bir muhabbet geliştirerek mahremiyetlerini yaşayan iki eşcinselin durumunun Lut Kavmi ile bir tutulmasının yanlışlığı açıktır. Diyanet, daha mülayim ve şefkatli bir ifade ile tüm Müslümanların dünya ve ahiretteki huzurunun ana umdelerini nazara vermelidir.

Toplum, parçalardan ve organlardan oluşan bir bütündür, bir bedendir. Sağlıklı ve huzurlu bir toplum yapısı, tüm fertlerine değer verilmesiye mümkündür. Eşçinseller, hayat fesefesi ve dini inanç farkı olmasızın, toplumun her kesiminde çoklukla bulunmaktadırlar. Dışlanmış her birey, topluma daha büyük yara olarak geri döner. Aşırılıklar, etki ve tepkideki ölçüsüzlüğün bir sonucudur. Aileler kendi öz fertlerinde bile eşcinsel birisinin olabileceği hassasiyetiyle, galeyandan uzak bir tavır sergilemelidirler. Şuurlu eşcinseller ve aileleri, yapıcı bir şekilde çevrelerindeki eşcinsel ailelerine olumlu telkinatlarda bulunmalı. Mahremiyetlerini yaşamak isteyen eşcinseller de toplumun içinde vakur bir duruşla mevcut tedirginliğin bertaraf edilmesinde rol almalıdırlar. Toplum tarafından anlaşılmak, toplumu anlamaktan geçer. Karşılıklı bir empatinin gelişmesi için gayrete ve zamana ihtiyaç var. Bir eşcinsel, hissiyatına yön vermede, zaman ve zeminin nezaketini nazara alıp akilane davranarak sorunlarının çözümüne ön ayak olmalı ve çözümde en önemli unsur olduğunu unutmamalıdır. Bir ağacın meyve vermesi mevsiminin gelmesine bağlı olduğu gibi, toplumsal problemlerin giderilmesi de şartların olgunlaşmasına bağlıdır.

Eşcinseller, kendileri için ümitsizlik ve dışlanmışlık havası yayan homofabiye karşı, birbirleriyle daha çok sımsıkı kenetlenerek ümitle geleceğe bakmalıdırlar. İslamın, sevgi ve hoşgörü dini olduğunu hayatlarıyla ders vermeli, dünya ve ahireteki geleceğini aydıntatacak hizmetleri hayatının mühim bir parçası yapmalı, eşcinsellik vasfına takılı kalmadan eşcinselliği hayatın tümüne bir renk yapmalı, ilişmelere ehemmiyet vermelidirler.

Bediüzzaman’ın aşağıdaki ibarelerinin bayraktarı olmaya çalışmak herkes için asıl gaye olmalıdır.

“ …Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve îmânını terennüm ediyorum, yalnız Kur'ân'ın tesis ettiği Tevhid ve îman esâsı üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur. 
"Bana, 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. Içinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..” (Tarihçe-i Hayat’ndan)

Böyle dehşetli bir yangının etrafımızı sardığı bir zamanda, Müslümanlar, münasebetlerinde birbirlerini daha fazla şefkatle kucaklamaya tarihin hiçbir devrinde bu kadar muhtaç olmamışlardır.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Çözüme Adımlar 2


İslam Dini, hala keşfedilmeyi bekleyen özellikleri ile birçok çevrenin ilgisini çekmeye devam ediyor. İslamiyet’i, bulunulan devre göre hususiyetlerini keşfetmeye en çok âlim kisvesindeki insanların ihtiyacı vardır. İnsanı, toplumu ve vasıflarını konumlandırmada her kesin istifadesine vesile olacak temel ölçüleri sunar.  Bir âlim, bu ölçüleri ne kadar mahir kullanırsa, ona göre günümüz toplumu ile İslamiyet arasında tutarlı bir bağ kurabilir.


İslamiyet bütün insanlığa gönderilmiş bir hidayet çağrısı olduğu için insaniyetin bütün fertleri bu çağrının muhataplarıdırlar. Bir âlim, toplumun sıkıntılarını gidermeye talipse ve bu yolda yürürken karşılaştığı sıkıntılarla mücadeleyi peygamberlerin varisi olmanın ölçüsü kabul ederse,” Gerçek âlimler peygamberlerin varisleridirler.“ hadisinin müjdesine mazhar olur. Bir hastayı iyileştirmek öncelikle işin ehli olan doktorun vazifesi olduğu gibi, insaniyetin sorunlarını gidermede en temel vazife başta din âlimleri olmak üzere herkesin vazifesidir. 


İslamiyet açısından, fıkfi ihtimaller, kısır döngüden kurtarılıp asli ölçüleri muhafaza etmek suretiyle islamiyetin bütünlüğü içinde nazara verilmeli. Bir hırsız veya sarhoşun diğer iyilikleri nazara alınmadan sorgusuz sualsiz cehenneme gönderen bir zihniyetin eşcinselleri, sırf eşcinsel oldukları için, aynı yolla cehenneme göndemesi normal kaşılanabilir. Fakat bu zihniyeti taşıyan kimselerin merhamet güneşi olan Resul-i Ekrem’e(asm) ümmet olma liyakatından ne kadar uzak oldukları aşikardır. 


Tarihin her döneminde var olan bir olguyu, eğer ortadan kaldırılamıyorsa, topluma zarar vermeden layık olduğu mevkiye yerleştirmek tüm toplumun meselesidir. Bu olgulardan bazılar cinsel kimlik, yönelim ve tercihlerdir. Bu olguların toplumdaki yerini tespit etmek ve toplumu tedirginlikten kurtarmak için ciddi bir çalışmaya olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Eşcinsellerin, karşılaştıkları sıkıntıları paylaşacak muhatap ararken, gittikleri birçok kapıdan ümitsiz dönmelerinin sorumlusu olmamak için; geniş perspektifli din alimleri, konu uzmanı akademisyenler, temsilci eşcinseller, siyaset adamları ve çözüme katkı sağlamak isteyen fertlerle böyle bir çalışmanın alt zeminini oluşturmak gerekiyor. Toplumun hassasiyeti nazara alınarak yapıcı bir üslupla meseleler ele alınmalıdır. 


Bu sorunların çözümüne dair bilim çevrelerinin ve diyanet işlerinin, varsa, mevcut çalışmalarını daha ileriye götürmek için, mesele ehil heyetlerce soğukkanlılık ve titizlikle değerlendirilip, zaman ve zemine münasip bir yol haritasının çizilmesinde fayda vardır. Vaziyete göre konferans, panel veya seminerler düzenlemek suretiyle muhataplara bilgi verilmelidir. 


Sosyal devlet olmanın bir gereği olarak, bu çalışmalara devam edilmesi için gerekli desteğin başta hükümet olmak üzere siyasi çevreler ve sivil toplum kuruluşlarınca sağlanması gerekir. Her ferde layık olduğu hak ve hürriyetin adaletle dağıtılması için anayasal düzeyde bir düzenleme de gerekmektedir. Bu meseleleri uzun yıllar gündemine almış ve aşmış ülke ve yerel yönetimlerle de temasa geçilerek, onların fikirlerinden ve tecrübelerinden istifade etmek, meselenin çözümünde yol almayı kolaylaştıracaktır. 


Konunun sağlıklı bir zeminde konuşulması ve çözüme yönlendirici olması için bilinçli çevre ve eşcinsellere de büyük görev düşmektedir. Bir eşcinsel ne kimliğinin bilinmesinden korkmalı ne de parmakla gösterilen olmalı. Vakarlı, iffetli ve menfi hareketlerden kaçınmakla sürece katkıda bulunmalıdır. Toplum hayatında itibarlı bir hayatla yaşamayı dileyen bir eşcinselin en önemli özelliklerinden birisi, her insan gibi, cinselliğin hayatın sadece bir paçası olduğunu ve diğer kimlikleri (dini, milli) gölgesine almaması gerektiğini bilmesidir. Kültürel, sanatsal ve her türlü faydalı hizmetleriyle toplum içinde var olmalıdır. Eşcinseller, ucuz kahramanlıktan ve isyanın alameti sayılabilecek hareketlerden kaçınarak, sabırla, müsait zemin oluştuğunda ehil tamsicilerle kendini ve sıkıntılarını paylaşarak sürecin daha seri işlemesine yardımcı olabilirler. 


Resul-i Ekrem (asm), dünyayı şereflendirdiğinde ve mahşerin dehşetinde duasında ümmetini düşünmesi, her müslümana en büyük sermaye olduğu halde, eşcinsellerin bu sermayeden mahrum zannedilmesi düşündürücüdür. Eşcinselleri islamiyet hesabına toplumun dışına itenler, bir kişinin imanını kurtarmanın bir kişinin ümidini söndürmekten daha önemli olduğunun bilincinde değiller. Bu derin yanlışı istikamete getirmekte en mühim rol şüphesiz akl-ı salim alimlere düşmektedir. 


Toplumu ayrıntılarla boğuşmaktan kurtarıp asli meselelere muhatap kılmak alimlerce mümkün okacaktır. Nelerin asıl nelerin tebei olduğu muvzuu tartışmalı olabilir. Bu hususta, Bediüzzaman’ın eserlerinde ve lahika mektuplarında bazı izahlar mevcuttur. Barla Lahikası’ndan birkaçı aşağıya dercedilmiştir. 


"Üstadım bana ve dinleyen her zevi'l-ukule, "... imanı kurtarmak zamanıdır. Beş vakit namazını hakkıyla edâ et; namazın nihayetindeki tesbihleri yap; ittibâ-ı sünnet et; yedi kebâiri işleme" dersini vermiştir” Hulusi (Barla Lah.) 


”Hem mektubunuzda yedi kebâiri soruyorsunuz. Kebâir çoktur; fakat ekberü'l-kebâir ve mûbikat-ı seb'a tâbir edilen günahlar yedidir: Katl, zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (yani kat-ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid'alara taraftar olmaktır.(Barla Lah.) 


 Kur'ân-ı Hakîmin azîm tergib ve teşviklerinin tam yerinde olup, ehl-i imanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları imansızlıktan ve imanın zayıflığından ileri gelmediğini, hem günâh-ı kebâiri işleyenlerin küfre girmediklerini … âyetle sâbit olduğunu ve nihayet Cenab-ı Erhamü'r-Râhimînin Gafûr ve Rahîm isimlerini melce ve tahassüngâh yaparak şeytandan istiâze edilmesini…(Barla Lah.) 


 Toplumun her ferdinin ,özellikle ahir zamanın dehşetli hengamesinde, allahın rahmetiden ümiti olmasını telkin etmek her şuurlu mülümanın en önemli vazifelerindendir. “Kulum beni nasıl tanırsa onunla öyle muamele ederim” hadis-i kudsisine itimat ve itikad eden ve herkesin hesabını sadece Allah’a vereceğini bilen bir kimse, sünnet-i seniye adabı içinde hareket etme gayretine düşerse, o büyük Şefaatcımızın (asm) şefkatli sinesine sığınmış olur. İslamiyet ailesinin, velev ki yaramaz bir çocuğu olmayı bile, bir eşcinsel kendisi için şeref saymalıdır. Ümmetinin dara düşmesine tahammül edemeyip, her ferdinin yardımına koşan O Rahmet Güneşi’nin (asm), kendilerini O’na ümmet sayan eşcinselleri unutmayacağı aşikardır.

10 Nisan 2012 Salı

Çözüme Adımlar



İnsan hayatının son nefesine kadar sürecek bir imtihanla karşı karşıyadır. Allah tarafından kendisine emanet edilen maddi ve manevi aza ve duyguları, layık olduğu macrada işleterek, gerçek kemale doğru yürür. Ve hayatının son demlerine geldiğinde, geriye dönüp geçmiş hayatına baktığında, ahirette görmeyi dilediği nimetlerin tadını hissederek Allahın rahmet kapısını çalmaya devam ederse, kulluk vazifesinin mühim bir kısmını ifa etmiş olur. Kulluğun diğer kısmı ise şüphesiz, başta farzlar olmak üzere, ibadetlerimizdir.


İnsanlar İslamiyeti esas alarak bir meseleyi değerlendirirken, birşeyi kabul veya reddederken islamiyetin mihenkleriyle konuşmak zorundadırlar. Yoksa hem kendisinin hem de muhataplarının helaketine kapı açmış olur. Mesele birilerinin ahiret ve dünya hayatlarıyla ilgili olduğu vakit yaklaşım daha nazik olmalıdır.


Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatı’nda Lem’alar isimli eserinin onüçüncü lem’asında bu mevzuya dair aşağıdaki ifadelerle bize bir değerlendirme tarzı gösterir. Bu usul ve kaide ile hareket etmek, âlim olsun, halk tabakasından olsun, herkes için İslami bir ölçüdür.


“İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin birtek seyyiesiyle bütün hasenâtını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, o mü'mine adâvet ederler.


Halbuki Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay olduğundan, bazan birtek hasene ile çok seyyiâtını örter. Demek, bu dünyada o adalet-i İlâhiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır.


Halbuki, insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenâtını birtek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder, göstermez. Öyle de, insan, garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenâtı örter, unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesat âleti olur.” 


Bir insanın sahip olabileceği en büyük sermayesi ümit ve imandır. Bir insan, imanını kuvvetlendirmek ve ümidini muhafaza etmek suretiyle hiçbir elin boş döndürülmediği dergâh-ı ilahiyeye elini samimi açar, rıza-i ilahiyeyi elde etmeyi esas gaye edinerek gayret ederse, hayatın bir parçası olan diğer ayrıntılar, kendisine ve başkasına zarar vermemek şartıyla, insanın niyetine göre değer alır.


Hayattaki ayrıntılar, eşcinsellik dahil diğer bütün vasıfları içerir. Eşcinsellik nedir ne değildir? diye bir sualin cevabı, bütün toplumu baz aldığımızda, sorduğumuz şahsa göre cevabı çok farklı olabilir. Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki adabına uygun yapılmayan her iş toplum tarafından yadırganır. Heteroseksüel birisinin zina bataklığına düşmesi, nasıl ki edepsizlik sayılıyorsa, düşüncesizce sefahate atılan bir eşcinselin durumu da aynı kategoriye girer. Sadece bir merak veya cinsel tatmin hevesiyle eşcinsel hayat tarzına yamalanmış; eşcinsel dünyanın duygu yoğunluğundan uzak birisi bu alemde gezindiği müddetçe maddi ve manevi mesuldür. Dolayısıyla heteroseksüel dünyada, ömürlük bir hayat arkadaşı edinmek niyetiyle yapılanlar toplumca hoş karşılandığı gibi, bir eşcinsel de bu niyetle, izzetini muhafaza ederek, toplumun telaşına meydan vermeden, kendi âleminde huzura vesile olan tutarlı bir hayat tarzına girmek için, bir hayat arkadaşı edinmeyi hedef edinirse, bu durumun da toplum tarafından yadırganmayacağı bir zaman gelecektir.


Fakat bu mananın toplum içine yerleşmesi zamanla mümkün görünüyor. Bu zamanın kısa veya uzunluğu ise, daha çok eşcinsellerin hayat tarzını gözden geçirerek duruşlarını istenen şekle getirmelerine, eşcinsellik hakkında su-i zanna sebep olan kapıların kapatılmasına göre değişecektir. "Toplum bizim her yaptığımızı mubah saysın" düşüncesi ortadan kalkmadığı sürece, toplumun uyumlu bir parçası olmak da zorlaşacaktır. 


Bir eşcinsel, kendisine ruhsal, bedensel ve duygusal olarak denk olmayan kimselerden, cinsel olarak mesafeli olursa, hem izzetini korur, hem de eşcinsellerin sorunlarının çözümünde adım atmış olur, hem de insani vazifelerinin önemli bir kısmını yapmış olur.