3 Ağustos 2009 Pazartesi

cinselliğe bakış nasıl olmalıdır?



kişinin cinsel yeteneği kazanması ayrı bir konudur, sağlık bilimleri ile incelenir. cinselliğini nasıl yaşayacağı ayrı bir konudur, gelenekler, sosyoloji bunu inceler. cinselliğini nasıl konumlandıracağı ayrı bir konudur, psikoloji bununla ilgilenir. lakin cinselliği yaşayıp yaşamayacağı tamamen kendi özelidir. hiç bir kimse özelinde bunu nasıl ve ne şekilde yaptığı üzerine tenkit edilemez. takip edilemez. casuslanamaz. "la tecessesü" ayeti ile bu haram edilmiştir. cinsel ilişkiye zorlanamaz yada cinselliği sona erdirilemez. cinsel kimliğe müdahele, insanın mümtaz varlığına yapılan saygısızlıktır. dini ve milli kimliğe müdahele etmekten hiç bir farkı yoktur. çevre sadece seçenek sunabilir ve telkinde bulunabilir. bu da ancak insani yardım olarak yerini alır. manası da asla o kimliği değiştirmek, örtmek vazgeçirmek, reddetmek şeklinde değil, o kimliği daha verimli ve toplumla uyumlu kullanmak üzerine olabilir.

cinsel kimlik cinsel yaşamın varlığı ve yokluğu ile alakalı değildir. hiç cinsel hayatı olmayan birisinin yine cinsel bir kimliği vardır. kimliği kullanıp kullanmamak kişinin kendi iradesinde kalır. aynı şekilde bu kimliği diğer tüm kimlikleri gibi istediği şekilde algılama, bu algısını ilan etme, başkaları ile serbestçe paylaşma hakkı vardır. bu hem anayasal hem uluslarası hukuk tarafından teminat altına alınmıştır. ben bireyin cinselliği ne yaşamasına ne de yaşamamasına destek veriyorum. çünkü bu durum herkes için farklı olan ve ahirette Rabbi ile arasında ortaya çıkacak bir hükümdür.

eğer kişiler dini milli yada cinsel kimliklerinin özgürlüklerini tam yaşayamazlarsa yaşadıklarını düşündüklerine itiraz ederler. hatta ötekileştirir ve nefret ederler. evet, bugün toplumda eşcinsel hürriyete itiraz edenlerin pek çoğu başka kimlikleri konusunda kendisi ile yüzleşememiş ve bu kimliklerini istediği halde kullanamamış bir kesimdir. kendi içsel dengeleri oturmuş ve hayat algısı tecrübe ile yerleşmiş bir bireyin en temel bildiği bilgi "hiç bir kimlik telkinle değişmez" olduğudur. değiştirmeye zorlarsanız yeni, hibrit ve tümden farklı bir şey ortaya çıkar. bu görüntü maskesi altında eskisi uzun vadede tekrar galip gelerek hükmünü icra eder. bu sebeple evlendirilerek normalleştirilen(!), terapi ile düzeltilen(!), tevbe ve nedamet ettirilerek çevrilen(!) pek çok eşcinsel bir süre sonra yine eşcinselliği yaşadığı mekanlara ilgi duyar. bu yakın bir arkadaşının ağladığı omzu olabilir. yada parkların ve hamamların karanlıkları olabilir. bazen hayati tehlikeyi göze alıp, eski durumuna tekrar iştah duyar. rüyaları ise onun değişmeyen kimliğini yüzüne vurur. herşeye rağmen birileri bu kimlikleri değiştirdiklerini bağırarak kutlar, birileri de değişmiş gösterip o kalın örtüler altında değişmemiş kimlikleri ile bir rezalet patlayana kadar hayata devam eder.

5 yorum:

  1. evlendirilerek normalleştirilen(!), terapi ile düzeltilen(!), tevbe ve nedamet ettirilerek çevrilen(!) pek çok eşcinsel bir süre sonra yine eşcinselliği yaşadığı mekanlara ilgi duyar.

    bu ifadenizden eşcinselin başkası tarafından evlendirildiği, terapiye zorlandığı anlamı çıkıyor... yani eşcinsel kendi isteyerek nadim olamaz mı, evlenemez mi ya da evlenirse veya nadim olursa illaki eski kimliğine döner mi? bu bir ayet mi? nasıl böyle kesin konuşyorsunuz anlamadım... bir yazınızda evliliğe teşvik ediyordunuz insanları şimdi ise " boşuna evlenmeyin " mealinde bir yazı okuyorum... hatta dikkat başlığını söyle bitiriyorsunuz "...olumlu ve çözüme yönlendirici olalım"

    benim düşüncem eğer eşcinsel nadim olur ALLA'a yönelirse, ALLAH'a sığınırsa bunu samimi bir şekilde yaparsa (ki arada günahları olur tabi nefis taşıyoruz ) bence muvaffak olur... yanlış anlaşılmasın bu muvaffakiyet heteroseksüel olur anlamında değildir... sadece müslüman bir gay hayatı yaşar, ALLAH'ın istediği gibi... bizi böyle yarattı çünkü bizi seviyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Peki sen yasayabiliyon mu boyle bir hayat,soyle bakiyim canim? Ister inan ister inanma ama haytimi tamaamen dinime gore pilanlamaya calisan bir dindar olarak oyle bi zorlandim ve zorlaniyorum ki artik gencecik yasta tansiyon,surekli bas agirliklari ve farkli cesit hastaliklara maruz kaldim, o yuzden artik kendim gibi dini hassasiyeti bir insan bulursam ve ona guvenirsem hayatim daha kolaylasacak gibime geliyo. Bende ne guc kaldi ne derman...

      Sil
  2. @şems,
    evet genellemeler itham ve önyargıya sebep oluyorlar. özür dilerim. burada ben diğer açıdan baktırmak istedim. o kadar çok eşcinseli o durumda gördüm ki benim için artık o durum kanun gibi oldu.

    eşcinsel kimlik taşımak nedamet gerektiriyorsa o baştan o kimliği almamalı. oysa o zaten böyle dünyaya geldi. madem gelmiş, nasıl dini ve milli kimliklerinin gereğini Allahın rızası dairesinde yaşayabiliyorsa eşcinselliğini de böyle değerlendirebilmeli. o kişi için gereken hiç cinselliği yaşamamak da olabilir. uygun hayat boyu eşcinsel arkadaşı da... yazınızdaki "muvaffakiyet", başarı değil, çünkü gerek dinen gerek psikoloji bilmine göre bireyin yeteneklerinin ve kişiliğinin elementlerinin farkına varıp, bunları sıralayıp, inkar etmeyden silmeden, doğru şekilde yaşaması esastır. hem nedamet, yalnızca Allaha karşı olur. sizi itham etmem. yalnız eşcinselin nedametinin anasının gözyaşı, babasının soyadı, meslektaşlarının saygısı, çevresinin arzusu, böyle gelmiş böyle giderciliği, yalnız olduğu için kendisini kuvvetsiz hissetmesinden kaynaklandığını bilirim. tüm bu dünya gailesinden doğan sebeplerle eşcinsellikten pişman olunup, Allahtan değiştirmesini dilemek hiç de doğru değil... belki uygun bir çözüm talep edilebilir.

    eşcinsel olmayan birisi ile evlenmek dünyanın en zor sınavını ve hayat boyu oynanacak bir profesyonel rol ve sorumluluk gerektiriyor. kendi karakterini oluşturan bir kimlikle ömür boyu boğuşmayı ve savaşmayı gerektiriyor. eğer o kimlik tahrib edilirse, biz biz olmayız. bu sebeple sarsıcı bir durum...

    insanlık içinde fitri (yaratılışına uygun) olmayan şeylerin eninde sonunda dağılıp gittiğini, dışarı atıldığını hep gördüğümden bu sentetik ve yapıştırma çözümün genel olamayacağına inancım büyük. yalnız bedene yerleştirilen protezin sürekli uygun durum hali korunarak sanki bedenin parçasıymış gibi görünmesi sağlandığı gibi, tüm çevrenin ve kişinin kendisinin hayati bir gayreti sonucu eşcinsel, eşcinsel olmayan birisi ile evliymiş gibi görünebilir. çoluk çocuğa karışır ve onun için tayin edilmiş ailesi ile hayat geçirmiş olur. çevre vafatlarla, kişi yaşlılıkla güçten düştüğünde perde de düşer, gerçek görünür.

    espirili bir şekilde tersinden baksak, yani tamamen eşcinsel bir semtte yetişen bir gencin kendi cinsinden bir arkadaş bulması için zorlansa, çevresi hatta ona verilen tavsiye ve öğütler bile onu bu sonuca itse... muhatabı bile dışarıdan mükemmel görünse... ve ikisi birlikte, biraz onun kendi iç aleminde küçüklüğünden beri varolan telkinler biraz çevre biraz da yakışıklı muhatabı yüzünden hayat geçirmeye başlasa, bu doğru mudur? elbette değildir... hayatını ya sabır ile devam ettirir, yada yepyeni bir ufka uçar. bu şükür ki, sadece fantazi, çünkü artık ruhumuza kazınmış ötekileştirmenin ve zulmün nasıl bir şey olduğunu unutmayacak kadar iyi öğrendik...

    YanıtlaSil
  3. eşcinselliğe balış nasıl olmalı sorusunun cevabı eşcinseller nasıl olmalı sorusuna verilecek cevapla beraber düşünülmeli bence...

    nasılki her heterosexüele bakış aynı değilse, her eşcinsele de bakış aynı olmamalı.

    belinen manada, bulunduğumuz topluma göre cinselliğe bakış değişir. bir eşcinsel toplumun kendisini anlamamasından yakınır. eçcinsellerin de toplumu anlamaya çalışması gerekmez mi?

    toplumala uyumlu olmada sıkıntının bir parçası toplumsa, diğer parçası da eşcinsellerin hayat biçimini dikkatle gözden geçirememeleri değil mi?

    bu arada blogun ilgi çekici. tamamen ayrı bir tarz.

    gönderen devalı.

    YanıtlaSil
  4. Üniveristedeyken yaşadıklarım bana çok ağır gelmişti ve bu konu hakkında yardım almak için okulun psikoloğuna gitmiştim. Okulun psikoloğundan başka seçeneğim de yoktu çünkü psikoloğa verecek param yoktu; okulda duyulma riskine karşın yaşadıklarımı hafifletmek maksadıyla psikoloğa kendimi anlattım. Bana "37 cm nedir bilir misin?" dedi. "37cm yakınlık derecesini ölçen mesafedir; hiç kimse mecbur kalmadıkça tanımadığı bir insana 37cm den daha fazla yaklaşamaz" dedi. 37cm istatistiki bir çalışma sonucu arkadaşlar/tanıdıklar arası ölçülen yakınlaşma mesafesi imiş. Bir insan muhatap olduğu başka bir insanı şayet tanımıyorsa mecbur kalmadıkça ona 37cm den daha fazla yaklaşamadığını ileri sürüyor bu çalışma. Mesela otobüse bindik, gittik bir koltuğa oturduk, hiç tanımadığımız birisi de geldi yanımıza oturdu. Eğer o kişinin kolu, bacağı istemsiz olarak bize temas ederse rahatsız olur, kolumuzu bacağımızı çekeriz hemen. Ama bu kişi tanıdığımız biri ise samimiyet derecemize bağlı olarak kolumuzu bacağımızı çekme eğilimine girmeyiz. Bu bağlamda dokunma, temas etme iki kişi arasındaki ilişkinin düzeyi hakkında bize fikir verebilir. Mesela küçük bir yeğeniniz var, onu çok seviyorsunuz, ona sürekli sarılmak, yanaklarına öpücükler kondurmak istersiniz. Ya da bir anne/baba, biricik yavrusuna sarılıp öpmek ister. Keza yakın bir arkadaşınızın ensesine şaplak vurup onunla şakalaşırsınız; ya da bazen koluna girer öyle yürürsünüz. Sonuçta temas etmek de birbirini seven, değer veren dostlar, arkadaşlar ya da insanlar arasındaki bir paylaşım. Aradaki ilişki ne kadar yakınsa, dokunma isteği de o kadar artar. Aşık olduğunuz, sevdiğiniz bir insan varsa ona daha çok, daha özel dokunmak istersiniz. Çünkü o sizin için annenizden, babanızdan, kuzeninizden, dostunuzdan çok daha farklıdır; onu çok daha farklı seversiniz ve o sizin için çok çok daha özeldir. Dolayısıyla sevdiğiniz insanla yaşayacağınız temas da çok daha özel ve mahrem olacaktır. Bu bağlamda, cinsiyetleri her ne olursa olsun birbirini gerçekten seven iki kişinin paylaşım adına cinsellik yaşayabileceğini ama bunun salt "seks" ile kıyaslanmaması gerektiğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil