22 Şubat 2011 Salı

Eziyet


eziyet yada zulüm, haksız yere baskı görmek ve kısıtlanmaktır. bu coğrafya medeniyetin başlangıcına tanıklık etmesine rağmen yükselen ahlakı gösterememiş, tersine, daha örneklerini vermekte olduğu üzücü olayların mekanı olmuştur.

dini kimliklere eziyet edilmektedir. güya çoğunluk muamelesi yapılan sunnilik eziyet altındadır. namaz kıldığı için, müslüman olduğu için idam edilen onbinler, hatırlanmak istenmeyen şu yakın tarih içindedirler. çok değil daha '90larda namaz kılmak devlet memuriyetinden atılma sebebi olmuş binlerce kişinin işine son verilmiştir. üzerlerine bombalar yağdırılmış, sürülmüş alevilerin çektikleri eziyetlere kulak tıkanmaktadır. hristiyanların istanbulda kendilerini bizans artığı gibi hissetmeleri için her türlü eziyet yapılmaktadır.

milli kimlikler eziyet altındadır. genetik manasını uzun zaman önce yitiren türk kelimesi geçmiş algısından da kopmuş, nasıl geçmişte hayatı algıladığını artık hatırlamaz hale gelmiştir. kürt kimliği evinde ve dışarıda farklı bir hayatın uçurumlarında sonraki nesle aktarılamaz haldedir. hemen hiç türk nüfus olmadığı halde türkçülük milliyetçiliği yapan bazı yerleşimlerde insanların uğradığı eziyet büyük bir cehaletin eseri olarak ortadadır.

cinsel kimlikler eziyet altındadır. erkek artık bir cinsel kimlik sembolü değil, sağılmak ve yararlanmak için serbestçe büyütülen, yetişip vakti gelince evlilik kurumuna sokulup kendinden nesil alınan sonrasında uzun süren bir aşama ile sessizleştirilip, fikirsiz, neşesiz, görevini yapmış kenara geçmiş sessiz bir insan kılıfına zorla sokulan bir kimlik haline gelmiştir. kadın, bir cinsel kimlikten öte cinsellik malzemesi olarak algılanmakta; işin acı tarafı, reşit bile olmayan bir kızın tecavüz eziyetine hedef olmasında, insafsızcasına, buna zemin oluşturması ihtimali tartışılmaktadır. sokağa çıkması bile kısıtlı, arkadaşları kontrol altında, her davranışı kritik edilen bir kızın kültürel gelişiminden bahsetmek imkansızdır. adı korumacılık olan genel ahlak kriterleri bugün toplumda eziyet malzemesidir.

eşcinsel kimlik eziyet altındadır. ilk tepkiler dini tedbirler olarak ortaya konur. ben eşcinselim diyerek kendini tarif eden bir bireyin tarifine fırsat verilmez. artık o dünyadaki erkek nüfusun tamamına hitap eden bir tehlikedir. kendi eli ile intihar etmesi dil ile söylenmez, hal ile telkin edilir. öldürüldüğünde "birilerinin de bunu yapması gerekiyordu" diyerek alel usul cezalandırılır. askerden iş hayatına kadar her yerde eziyet edilir. cemaatlerin cinsel kimliklerle uğraşmadıkları için bu durumu görmemeleri bir bahane değildir. toplum mühendisliği yapan her cemiyet eşcinseli hesabına katmak zorundadır. ve bu hesapta "insanlık namına saygı" en üste yazılmalıdır. yoksa adı ne olursa olsun tasvip etmek mümkün değildir. eşcinsele gösterilen tepkilerin bir kısmı da milli kimliklerden doğar. "bu bizim millete yakışmaz" ifadesi eşcinsele aşağılamadır. tarihte de şimdi olduğu gibi oran değişmemiştir. yalnız tarihe karşı sorumluluk ve aileye karşı sorumluluk adı altında "annem dedi" diye başlayan, kimse görmezse mesele kalmaz diye köklenen, toplum içinde eşcinsel kimliği aşağılayan bazı homofobik eşcinseller, eziyetin ilk ateşini yakarlar. toplum algısı karışır, lakin o alevden kendisi de yanmayan yoktur. çünkü zarar herkese değer.

çağın tuhaf ve garip hastalığı olan eziyetten hayvanlar da nasibini almıştır. eziyet gördükleri bu sistemin en temel sermayesi olmalarına rağmen gerekli konumu yasalarda alamamış korunmamışlardır. klasik ortadoğu mantığı ile aşırılar kişisel cezalar alır ve olay ona has olarak kapatılır, genellenip yasa ile korumak gibi bir medeniyet seviyesine çıkamaz.

eziyet gören ormanların hali ise başlı başına ayrı bir konudur. yeşili seven bir dinin, yeşil kültürü olan bir milletin yurdu, işte böyle yıpranık, dağınık, yapanın yaptığının yanın akar kaldığı, plansız, hatta aflarla hedefe yürünen hastalıklı bir düşüncenin eziyetine katlanmaktadır.

eziyetten dağlar taşlar ovalar nehirler denizler de nasibini almıştır. bu denli saygısız ve saldırgan insan akibetini görmez mi? daha da kalabalıklaşan bir dünyada kalabalığın verdiği baskının onu çevresine eziyete itmesi affedilir bir durum değildir. ondan beklenen aklı ile planlama yapması, kalbi ile hissetmesi, vicdanı ile görmesidir.

çözüm, en dar daire olan kişisel akıl ve kalp dairesinden başlar. dünyalık kazancın çok daha ötesine ulaşan, ahiret muhasebesinin kefesini gören bir dini kimliğe sahip olmak gerekmektedir. bireysel kontrol hali ile beraber başkalarının gözlerinden bakabilme yeteneği işletilmelidir. daha geniş daire olan sosyal hayat ise hem plana hem de ferasete muhtaçtır. sosyal hayatın esası olan asayiş ve emniyet, devletle değil, kişi ile başlar. bireyleri hürriyeti, vahşi hayata özenmek değil, bir arada yaşamak için kendi hürriyetini kendi sınırlamak ve onurla durmak olarak anlayan bir milletin toplum hayatı da ona göre medeni olur. en geniş daire olan siyasi daire de artık konuşmayı öğrenmekten öte ifadelerini bütünleyici ve "öteki"ni de ifade sınırına dahil ettikçe güçlendiğini anlamalıdır. mana ifade etmek için büyük olmak değil varolmak yeterlidir.

eziyet planlı ve vicdanlı bir hayat ile son bulur. plan için eğitim, vicdan için ahlak lazımdır. mana erozyonuna uğramış şu garip asrın yüksek dalgalarının bizi yıkmamasını istiyorsak tüm anadolu olarak her kimlikle beraber eziyeti ortadan kaldırmamız gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder