10 Nisan 2012 Salı

Çözüme Adımlar



İnsan hayatının son nefesine kadar sürecek bir imtihanla karşı karşıyadır. Allah tarafından kendisine emanet edilen maddi ve manevi aza ve duyguları, layık olduğu macrada işleterek, gerçek kemale doğru yürür. Ve hayatının son demlerine geldiğinde, geriye dönüp geçmiş hayatına baktığında, ahirette görmeyi dilediği nimetlerin tadını hissederek Allahın rahmet kapısını çalmaya devam ederse, kulluk vazifesinin mühim bir kısmını ifa etmiş olur. Kulluğun diğer kısmı ise şüphesiz, başta farzlar olmak üzere, ibadetlerimizdir.


İnsanlar İslamiyeti esas alarak bir meseleyi değerlendirirken, birşeyi kabul veya reddederken islamiyetin mihenkleriyle konuşmak zorundadırlar. Yoksa hem kendisinin hem de muhataplarının helaketine kapı açmış olur. Mesele birilerinin ahiret ve dünya hayatlarıyla ilgili olduğu vakit yaklaşım daha nazik olmalıdır.


Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatı’nda Lem’alar isimli eserinin onüçüncü lem’asında bu mevzuya dair aşağıdaki ifadelerle bize bir değerlendirme tarzı gösterir. Bu usul ve kaide ile hareket etmek, âlim olsun, halk tabakasından olsun, herkes için İslami bir ölçüdür.


“İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin birtek seyyiesiyle bütün hasenâtını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, o mü'mine adâvet ederler.


Halbuki Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay olduğundan, bazan birtek hasene ile çok seyyiâtını örter. Demek, bu dünyada o adalet-i İlâhiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır.


Halbuki, insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenâtını birtek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder, göstermez. Öyle de, insan, garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenâtı örter, unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesat âleti olur.” 


Bir insanın sahip olabileceği en büyük sermayesi ümit ve imandır. Bir insan, imanını kuvvetlendirmek ve ümidini muhafaza etmek suretiyle hiçbir elin boş döndürülmediği dergâh-ı ilahiyeye elini samimi açar, rıza-i ilahiyeyi elde etmeyi esas gaye edinerek gayret ederse, hayatın bir parçası olan diğer ayrıntılar, kendisine ve başkasına zarar vermemek şartıyla, insanın niyetine göre değer alır.


Hayattaki ayrıntılar, eşcinsellik dahil diğer bütün vasıfları içerir. Eşcinsellik nedir ne değildir? diye bir sualin cevabı, bütün toplumu baz aldığımızda, sorduğumuz şahsa göre cevabı çok farklı olabilir. Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki adabına uygun yapılmayan her iş toplum tarafından yadırganır. Heteroseksüel birisinin zina bataklığına düşmesi, nasıl ki edepsizlik sayılıyorsa, düşüncesizce sefahate atılan bir eşcinselin durumu da aynı kategoriye girer. Sadece bir merak veya cinsel tatmin hevesiyle eşcinsel hayat tarzına yamalanmış; eşcinsel dünyanın duygu yoğunluğundan uzak birisi bu alemde gezindiği müddetçe maddi ve manevi mesuldür. Dolayısıyla heteroseksüel dünyada, ömürlük bir hayat arkadaşı edinmek niyetiyle yapılanlar toplumca hoş karşılandığı gibi, bir eşcinsel de bu niyetle, izzetini muhafaza ederek, toplumun telaşına meydan vermeden, kendi âleminde huzura vesile olan tutarlı bir hayat tarzına girmek için, bir hayat arkadaşı edinmeyi hedef edinirse, bu durumun da toplum tarafından yadırganmayacağı bir zaman gelecektir.


Fakat bu mananın toplum içine yerleşmesi zamanla mümkün görünüyor. Bu zamanın kısa veya uzunluğu ise, daha çok eşcinsellerin hayat tarzını gözden geçirerek duruşlarını istenen şekle getirmelerine, eşcinsellik hakkında su-i zanna sebep olan kapıların kapatılmasına göre değişecektir. "Toplum bizim her yaptığımızı mubah saysın" düşüncesi ortadan kalkmadığı sürece, toplumun uyumlu bir parçası olmak da zorlaşacaktır. 


Bir eşcinsel, kendisine ruhsal, bedensel ve duygusal olarak denk olmayan kimselerden, cinsel olarak mesafeli olursa, hem izzetini korur, hem de eşcinsellerin sorunlarının çözümünde adım atmış olur, hem de insani vazifelerinin önemli bir kısmını yapmış olur.

5 yorum:

  1. kendisi, imanı, ailesi ve çevresi ile barışık bir eşcinsellik için çok güzel bir yazı olmuş.

    bir eşcinselin hem onurunu hem iffetini koruyup, hem de dünya ve ahiret mutluluğu için doğru duruşu gösterebilmesi, kendisi ve tüm kimliklerinin paylaşımı paydasındaki arkadaş çevresi adına çok şık bir hareket... desteklenmeli...

    topluma en büyük katkıyı sağlayan kesimlerden birisi olan eşcinsel kimliğin karşılık olarak saygıyı almasında en temel kriterleri bir araya toplamışsınız.

    gönlünüze sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir yazı olmuş, teşekkürler... Sadece, üstad Said Nursi'den yaptığınız alıntıyı okuduğumda kişinin eşcinsel tarafının bir çeşit "seyyie" olduğu ima edilmiş oluyor. Acaba öyle mi? Hasene kelimesinin zıt anlamlısı olan seyyie, insanın yaptığı hatalar için (mesela birinin arkasından konuşmak) veya terkedebileceği bir takım huyları, alışkanlıkları için kullanılabilir. Ancak eşcinsellik gibi değiştirilemeyecek bir durum için seyyie kelimesi ne kadar isabetli, bilemedim. Buna bir seyyie olarak bakmak müslüman eşcinsellerin onurlu duruşuna gölge düşürebilir, gibi geldi. Öyle mi dşünüyorsunuz bilmiyorum, ama açıklık getirirseniz sevinirim.
    Tekrar elinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çözüme adımlar 2 ye yapılan
      ümitvar imzalı yorumda asıl hedef ve niyetin ne olduğu izah edimeye çalışılmış.
      Selam ve dua ile...

      ümitvar

      Sil
  3. allah razı olsun, ümit-var. bugüne kadar nerdeydiniz. yazıların devamını dilerim. ama bu yazıları diyanete e-mail ve de faxla diyanetteki mercilerle de paylaşsanız. mümkün mü bilmiyorum tabi de...
    bu blogu birkaç aydır farkettim. bir kısım sorularıma cevap buldum diyebilirim. faydalı yazıları için eftatoon da sağolsun...

    ishak

    YanıtlaSil
  4. Yazıyı çok beğendim, böyle bir yazı hazırlanılırken çok düşünceli ve dikkatli olmak gerektiğinin bilincinde yazılmış.
    Ama anlam veremediğim ve çözmeye çalıştığım, iç dünyamı meşgul eden birsürü sualden biri de, bu düşüncelerin bunca zamanlık islam tarihinde neden bu kadar kısıtlı bi alanda kalması? Eşcinsel olmayan bir müslümanın bu yazıya erişmesi ya da bu benzeri düşüncelere erişmesine gerek oluşmuyor hiçbirzaman bunları çevremizde hepimizin görmesi mümkün. Lanetli ibaresi herkesin duyduğu sadece ve kendince iç dünyalarında bi açıklama buldukları.. Bu büyük bir cehalet değil mi?
    Peki islam alemi neden bu büyük cehaleti yıkmak için bu kadar az çaba gösteriyor?
    Teşekkürler

    YanıtlaSil