29 Aralık 2009 Salı

Ortadoğu Sabahları


tüm üzülen kalplere teselli, karanlık ve belirsizlikten gelen endişelere emniyet veren, geleceği aydınlatıp insana sükunet veren Kur'andır. onun nazarı altında tüm kainat, bu kainatın sahibinin emri altında işleyen muhteşem bir fabrika, talim ve terbiye için bir araya gelmiş itaatkar bir ordu görünümünü alır.
islam bu öğretiyi iman ilmini tefekkür etmek ve sürekli tekrar ile ilerletilen ve geliştirilen ibadet ile ruha yerleştirir. belagat, yani kur'anın söz söyleşindeki inceliği araştıran bilimde, sözü söylerken manayı düşünmek vacib kabul edilmiş. Hz. Peygamberin (Aleyhis selatü vesselam) yaşayan Kur'an olarak islamı tebliğinden sonra, hiç bir velinin kemalatlarına ulaşamadığı, bir küçük islam meselesi için herşeylerinden vazgeçebilen Onun Sahabeleri (RadiyAllahü anhüm ecmain) islamı öğrenmek isteyenlere ışık olmuşlar. sonrasında onlardan hadisleri toplayan, kaydeden (Buhari'de okumak Hz. Peygamberimden duymak gibidir dedirtecek kadar hassas) alimler, Hz. Peygamberimin ilmine varis olan, neredeyse iki milyon hadisi ravileri ile beraber ezbere bilen, ümmetin her zorluğuna ilimleri ile yetişen imamlar, Hz. Peygamberimin edebine varis olan, önlerinde açılan cennet bahçelerine tenezzül etmeyip hak için ümmete örnek olan şeyhler silsile olmuş tarih sayfalarında sıralanmışlar.

bu pırıl pırıl mazinin karşısında hak ile yenişemeyen karanlık, en sinsi oyunlarını oynamış. kişisel hevesler için bireysel felsefeler yayılmaya başlamış. milli gururları ile insanlara başkaldırmak keyifli gelmiş. taklit, tahkik'in yerini almış. islamın içine yayılan bu karanlık dahi temizlenebilir olduğunu göstermek ve sonrasında onun pırıl pırıl gerçeğini ilan etmek için kader dahi buna izin vermiş.

evet, edeb ve ilim birbirinden ayrı düşmüş. akıl ve kalbin bu küslüğü iki ayrı kutupta toplanmış. bir tarafta, aklında ilmine rağmen, kalbine taassub dolmuş. diğer yanda, kalbinde edeb ama boş kalan aklına şüphe ve hile dolmuş... herşeyin azı da çoğu da zarardır, ortası iyidir. nitekim birincilerden kuru mealleri ile, eşcinseller de dahil her sınıfa taassubla bakan, empatiden yoksun, bir garip radikal kesim kalmış. diğerlerinden ise tuhaf bir taklitçilik ile beraber aklı karışık bir kesim kalmış ki, Allah yolunda heveslerini yoketmek için etinden et kopartır, lakin eşcinsel kardeşinin kanı ona tatlı görünür. bu çok tehlikeli iki kesimin tüm islam içinde yükselişi ilginç bir ana denk gelir. ortada rol model kalmadığı, alimleri ve şeyhleri kaybolan toplumlarda sert söylemler ve güya anlaşılır olmak için basitleştirilerek, tüm hayati detayları yokedilmiş ifadelerle ortaya çıkan bu ucuz hareketler pirim yapar. çünkü onların karşılaştırılıp asırlar boyunca yüz eğdikleri büyük ölçüler artık ortada görünmemektedir.

işte bu noktada Kur'anı indiren, onu koruyan ve tüm kalpleri tasarrufunda tutan Allah, yeniden bizzat kendisi, insanlardan dilediklerine muhatap olur. bu iki güruh ile yetinmeyenlere yol gösterir. yollarındaki perdeleri kaldırır. ortaya çıkar ki, İslam her sondan sonra başlangıç yapabilecek kadar kudretli, hasımlarının her aldatmasından sonra yeniden kendini gösterecek ve seçenek olacak kadar aydınlıktır.

islamın ana ölçüsünü yoketmek için uzaklarda çok çalışanlar da yaptıklarını anlamışlar ve şimdi ortaya çıkan bu ölçüsüzlükten onlar da hisselerini almışlardır.

bu sivri iki uç olan "yalnızca akla güven" ve "taassub" çok uzakta değil pek yakındadırlar. ta kalbin çevresinde melek ilhamlari ile şeytan vesveseleri çarpışırken, uzaklarda sema burçlarında hırsız cinler şerefli meleklerle mücadele ederken, elbette yeryüzünde bunun bir benzeri olacak, haksızlıklar ve karanlıklar masumlar üzerine çığ gibi boşalmak üzereyken, Allaha itimad edenleri galip edecektir. böyle geçen bir ömrün şerefi ise bir başka yüksek mecliste ilan edilir. galipler ebedi mutlu edilir.

malzeme aynı olduğu için bireysel veya toplumsal hep aynı kanunlara tabi oluyoruz. formül aynı olduğundan ister vatandaş ister vatan sathı olarak hep aynı muhasebe ve durumlarla karşılaşıyoruz.
en dar daire olan kalbimiz ve bedenimizde önyargıları kırıp, ilim ve edebi dost edebilirsek, heyecanlı çıkışlar ve radikal çözümler yerine, hakka dayanan uzun ömürlü ve hak rızası gözeten tavırlar ortaya koyabilirsek birinci adımı başarmış oluruz. o zaman dış dünyadan bize gelen her isme "saygı" ve "objektiflik" ölçüleri ile yaklaşmak mümkün olur. bu fiilen hidayeti talep etmektir. teenni yani soğukkanlılıkla ile hareket etmek dünya başarısı için bile büyük bir adımdır. bu iştah ile hareket edenler, Kur'anın iman denizinden kana kana içmeyi başarırlar. onun kalbine inşallah hidayet, temiz bir sabahın parlak ilk ışıkları gibi doğar. hem kendisi bu hali ile bir ümit olur, bir örnek olur çevresine hem şevk veririr hem teselli olur.

bunu diliyoruz, hem kendimiz için, hem yurdumuz için, hem bölgemiz için...

22 Aralık 2009 Salı

StoneWall'un 40. yılı


insan karakterinden ortak olan özellikler kimliktir. bu kimliklerden oluşan gruplar toplumsal kesimdir. dini milli yada cinsel kimliklerin saygı ile karşılanması gerekir. ilkokuldan itibaren çocuk kendi dışında, farklı olanı öğrenmek durumundadır. eğer buna fırsat bulamazsa kendinde varolan ve çevresinde göremediği kimliklerden dolayı iç savaşına düşer. onları bastırmakla ömrü geçer, sonraki yaşlarında bu kimlik sahiplerini görmek onda öfkeyi uyandırır. çünkü o içindeki yabancı ile başlayan öteki, çevresinde görünmeye başlamıştır.

milli eğitimin en büyük görevi karakteri sağlam ve kendini tanıyan, başka kimliklere saygılı bireyler yetiştirilmesinde ülke çapında standart koymaktır. diyanetin görevi, sahabe efendilerimizin yaptığı gibi ötekileştirmeden muhatap olan ve islamın gönül dolduran hazzını toplumsallaştırmakda ülke çapında standart koymaktır. devlet, tüm kimlikleri ile tanıdığı ve desteklediği vatandaşına şevk verir, onurunu korur, başarılarını ilan eder.

eğer bu yapılmazsa, iki yol insan için belirir. ya nefsine uyup baş kaldırır. öfkesini topluma kusar. oluşan bu güç ya topraklanıp sakinleşene kadar yada karşısında dengeleyici diğer bir gücü bulana kadar yayılır. bu mücadele demokratik veya adaletsiz, diplomatik yada kan dökücü olabilir. ya da diğer bir yol olarak toplumda yerini akıla eğitime, demokrasiye dayanan bir yükseliş ile elde eder. tüm toplumun adım atmasını sağlamak hem çok yavaş hem çok zor hem çok sabır isteyen bir çalışmadır. lakin bu yol bir toplumu geleceğe taşımakta en etkili yoldur.

işte eşcinsellik 1969 yılında baskı ve zulümden bir başkaldırı ile öfkesini kusmuş. o yolda pek çok değerli insanı feda etmiş, daha sonra çok daha demokratik bir yön kazanmış ve bugünkü başarılı durmuna gelmiştir.

işte bugün 40. yılında Amerikan başkanı Obama, çok yakın gelecekte yurdumun da kendi evladı ile paylaşacağı bu onuru şöyle ilan ediyor:

"kendi beyaz sarayınıza hoş geldiniz!

Bir çok arkadaşı ve tanıdık yüzü burada görmek çok güzel. Ben ve Michelle sizden aldığımız destek için çok minnettarız ve şunu bilmenizi istiyorum ki sizde bizim desteğimizi aldınız. Bu ülkedeki, toplumunu düşünen ve çok çalışan aynı zamanda gay lesbian biseksüel ya da transgender olan milyonlarca insanın daha kaliteli yaşamı peşinde yaptığınız hergünkü çalışmalar için teşekkürlerimi sunarım.
Bu mücadelenin son derece zor olduğunu söylememe gerek yok. Ancak olağanüstü gelişim gösterdiğimizin görülmesi gerçekten çok önemli. Bu gelişimi, alt üst etmek için adaletsiz kanunlar ve durdurmak için adil olmayan uygulamalar var. Gelişim göstersek de hala eski söylemlerine ve tutumlarına sıkı sıkıya bağlı ve sizin ailenizi kendi aileleri gibi görmeyen ve bir çok Amerikalının elinde bulunan hakları sizin de almanıza karşı çıkan vatandaşlar belki de komşular, hatta aile üyeleri ya da sevdiklerimiz var.
Bunun acı ve kalp kırıcı olduğunu bliyorum ama yinede hepiniz hem oluşturduğunuz söylemlerin gücü ile ve ayrıca ebeveynler, arkadaslar, okul aile birlikleri üyeleri, toplumdaki liderler olarak kendi hayatınız için oluşturduğunuz örneklerin gücüyle devam ediyorsunuz ve bu çok önemli.
Ve bu gün bir çok LGBT ailesinin bize katılmış olmasından çok memnunum. Bildiğimiz üzere gelişim sadece değişen kanunlara bağlı değil aynı zamanda değişen kalplere de bağlıdır. Ve bu "gerçek gelişime dayanan değişim" asla Washington da başlamıyor.
[cep telefonu sesi]
Kimin ördeği ötüyor. Orda bir ördek var ötüyor. Nerden buluyorsunuz bu telefon seslerini siz?
[gülüşmeler]
Gerçekte bu adalet ve kalitenin hikayesidir.
Sadece gay olanlar için değil, tarihimizde vatandaşların hakları ve sorumululukları için çalışan ve bu ülkenin tüm sunduklarının kendilerine kapalı olduğu söylenen herkes için geçerli. Bu, çok az gücü ve ilhamı olanların aradıkları gelişimin hikayesi.
Bu yapabildikleri her anda, küçük sessiz kişisel merhamet, cesaret ve bazende meydan okuma dolu hareketlerle değişimi getiren kadın ve erkeklerin hikayesidir.
Bu, bugün burda olan insan hakları öncüsü Frank Cammon'ın hikayesidir. Frank; işinden sadece gay olduğu için kovulan birisi.1965'de Beyaz Sarayın önünde zamanına göre bilincin bir göstergesi ve aynı zamanda cesaret gerektiren bir protesto gösterisi yaptı. Kendisi şimdi burada. Seninle gurur duyuyoruz ve liderliğin için sana minnettarız.
Bu 40 yıl önce bu hafta olan Stonewall protestolarının hikayesidir. Seçeneği ve destekçisi çok az olan bir grup vatandaş "artık yeter" dediler ve ayrımcılık politikasına karşı çıktılar. O protestoda bulunan iki kişi de burdalar. Kat ettikleri yolu siz hayal edin.
Bu toplumun büyük bir kısmını yok etmiş bir salgın hastalığın hikayesidir.
Birbirini desteklemek ve korumak için gelen ve savaşmaya devam eden ve dünyaya farklı aile türlerinin aynı tutkuyu ve desteği gösterebileceklerini ilan eden gay erkek ve kadınların hikayesidir. Hepimizin sevme kapasitesine sahip oldugumuz gösterdiler.
Bu hikaye, bu çaba bugün hala devam etmektedir. Ülke olarak olağan üstü zorluklarla karşılaşmış olsak da temel eşitlik konularını bir kenara koyamayız ve koymayacağız. Hiçkimsenin "kim oldugu" ya da "kimi sevdiği" noktasında ayrımcılığa uğramadığı bir Amerika arayışı içerisindeyiz.

Bu odada gelişmin yeterince hızlı gerçekleşmiş olduğuna inanan kimsenin oldugunu sanmıyorum. Size sabırlı olmanızı söyleyecek kişi de ben değilim; aynen yarım yüzyıl önce Afrika kökenli Amerikalılara eşit haklara sahip olmaları için sabırlı davranmaları gerektiğinin söylenmesi gibi. Ama şunu söylüyorum: gelişim gösterdik ve daha fazla göstereceğiz. Ve bilmenizi isterim ki beni sözlerimden dolayı yargılamanızı değil, fakat benim yönetimim tarafından bu sözlerin ne derece tutulduğu yönünde beni göz önüne almanızı umuyorum. 6 aydır yönetimdeyiz ve bu yönetim bittiğinde Obama yönetimi hakkında iyi duygularınız olacak. Bu konuda güvenim var.

Hala yapılacak çok iş varken, göreve geldiğimizden bu yana yaptığımız önemli değişikliklere bir göz atabiliriz. Görevlilerin kanunun izin verdiğinden daha cok oranda federal faydalardan, lgbt ailelerinin yararlanabilmelerini sağlayan kanunu imzaladım. Bu faydalar gerçekten, sanki aileleri yokmuş gibi davranılan federal görevliler ve dış noktalarda çalışanlar için fark yaratacaktır. Tüm bunların gerçekleşmesinde görev alan kişi bu gün burda olan John Berry'dir. Ayrımcılığı sonlandırması noktasında yardımcı olabilmesi amacıyla "sözde" evlilik koruması adındaki yasayı feshetmeleri konusunda meclise çağrıda bulundum. Bu ülkede aynı cins çiftlerin karşılaştıkları ayrımcılığı sonlandırmak için şunu eklemek istiyorum, herkesin var olduğunu desteklemek için bizim bir görevimiz var.
Bunu öyle bir şekilde yapmalıyız ki eski bölünmüşlükleri derinleştirmesin. Bu yasayı yeniden ele almak konusunda, yasayıda kaldırmak dahil gerekirse yapmayacağım şey yok. Bunu açıkça belirtmek isterim.
Ayrıca Meclise eşlerin birbirlerinin hakkından yararlanabildikleri kanunları çıkarmaları konusunda çağrıda bulunacağım böylece GLBT çiftleri ve çocukları sağlık sigortası dahil tüm haklardan yararlanabilecekler. Ayrıca yönetimim çalışan ayrımcılığı ve nefret suçlarına yönelik kanunlar çıkarmak için çalışmaktadır ve her iki konuda da gelişim kaydetmiş bulunuyoruz. Oğulları Logan'la birlikte Judy ve Dennis Sheppard burdalar. Judy ile gecen mayıs ayında oval ofiste görüştük ve onu ve sizide aynı noktada temin etmek isterimki yönetim olarak ve oğulları Matthew'un ismi ile kapsamlı bir nefret suçu kanunu geçireceğiz.
Ek olarak yönetimim Birleşik Devletlere HIV'lilerin girişini yasaklayan kanunu kaldırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Yönetim ve bütçe ofisi bu giriş yasaklamasını kaldırmaya yönelik büyük bir ilk adım niteliğinde olan bir çalışma oluşturdu. Ve biliyoruzki HIV/Aids Washington da dahil olmak üzere bir çok yerde halk sağlığını tehdit etmektedir. Ulusal HIV test günün olan gectiğimiz cumaretsi tüm Amerikalı vatandaşlarımız durumlarını bilmeleri adına cesaretlendirmek amacıyla Michelle ve ben testlerimi oldugumuzu gurur duyarak belirtmek isterim.

Son olarak "sorma - söyleme" hakkında birkaç şey söylemek isterim. Daha önce söylediğim gibi - ki yine söylüyorum - "sorma - söyleme" yasası bizim ulusal güvenliğimize bir katkı sağlamamaktadır.

Aslında inanıyorum ki, vatansever Amerikalıları ülkelerine hizmetten men etmek ulusal güvenliği zayıflatır. Yönetimim, Pentagon ve Senatoyle birlikte bu politikayı nasıl sonlandıracağı konusunda çalışmaktadır. Bu konu aynı zamanda etkin ve etkili bir Kongre gerektirmektedir. Eminim ki bir zaman sonra geriye baktığımızda neden böyle oluşumlar içine girildiğini merak edeceğiz. Ama büyük komutan olarak ben bu değişimin pratik çözümler ortaya koyar şekilde gerçekleşmesi sorumluluğunu üzerimde hissetmekteyim. Bu yüzden genelkurmay başkanlığına ve savunma bakanlığına bu konunun ayrıntılı bir şekilde çözümlenmesi konusunda görevler verdim. Biliyorum ki çözümsüz geçen her gün, bu politika altında görevinden edilen onca yılın eğitimini almış ve önemli becerilere sahip vatansever kadın ve erkekler için büyük hayal kırıklığıdır. Umuyorum ki bu olaylar bu politikanın geri alınması için hızlandırıcı etkide bulunacaktır. Sadece doğru olduğu için değil aynı zamanda ulusal güvenlik içinde gerekli olduğu kanaatindeyim.

Bu çalışamaları yürütürken daha öncede söylediğim gibi gelişim sadece değiştirdiğimiz kanunlara bağlı değil, aynı zamanda kalplere de bağlıdır. Eğer kendimizle dürüst olursak biliyoruz ki, bu ülkede hala gay kardeşlerini tam olarak kabul etmemiş olan düzgün insanlar var. Bu yüzden bu konuşmayı sadece sizin önünüzde değil aynı zamanda bu konuya geleneksel olarak uzak duran insanların önünde de yapıyorum ve yapmaya devam da edeceğim. Bu şekilde davranışları değiştireceğiz, bu şeklilde tam bir vatantdaşlıktan daha azını kabul etmeyen Franklin ve diğer bir çokları gibi liderlerin mirasını onurlandıracağız.

40 yıl önce New York şehrinin kalbinde Stonewall denilen barda da bulunan bir grup vatandaş, adil olmayan bir politakaya karşı geldiler ve ulusal bir hareketi uyandırdılar. Gecenin bir yarısı polis New York'ta gayler için güvenli olarak bilinen bir noktaya baskın düzenledi. Bu gibi akınlar tamamen sıradandı. Gay olmak müstehcen ve yasa dışı görüldüğü için, gay ve lezbiyen işletmelerinin hiç birisi çalışma izni alamıyordu.

Bu işletmelerin savunmasızlığı, gay ve lezbiyenlerin savunmasızlığı ile birleşince, bu gibi mekanlardaki kimseler yolsuzluğun ve şantajın kurbanları oluyorlardı. Olağan olarak saldırlar başlıyordu ve müşteriler dağıtılıyordu ama bu gece birşeyler farklıydı. Bu konuda bir çok kayıt var ama bildiğimiz birşey var ki insanlar o gece ordan ayrılmadılar. Yerlerinde kaldılar. Ve bir kaç gece yeterince adaletsizliğe uğradıklarını belirttiler. Bu sadece o gece yaşadıklarına karşı değil, tüm hayatları boyunca yaşadıklarına karşı birşeydi. Bir çok harekette oldugu gibi bu, dünyanın onları görmelerini sağladığı gibi aynı zamanda onların da kendilerini nasıl gördüklerini ortaya koydu. Tarihte bir çok kez gördüğümüz gibi bu ruh işi ele alınca, yolunda durabilecek çok az şey kalır. Stonewall'daki ayaklanma, protestolara yol açtı ve protestolar bir harekete yol açtı ve hareket bugün de devam eden değişme yol açtı...

Bu ruh, bugün birinin eşi için hastanede yatağı başında bekleme hakkı elde etmesi için devam ediyor.

"öyleysem ne var?" diyen ve farklı olduğu için isimlerin takıldığı gencin hakları için devam ediyor.

Bu sizlerin çalışmalarında ve aktivisliğinizde ve hayatınızı özgürce yaşama savaşınızda devam ediyor.
Protestolardan bir yıl sonra birkaç yüz gay lezbiyen ve bunlara destek veren insanlar, Stonewall'da toplandı ve eşitlik için tarihi bir yürüyüşe başladı. Central Park'a vardıklarında bu bir kaç yüz olan insan topluluğu 5000'i buldu. Bir şey değişmişti ve bir daha eskisi gibi olmayacaktı. O gün orda toplanan insanlar 40 yıl sonra sizlerin ve hatta bu bağlama benim burda toplandığımızı hayal bile edemezlerdi. Bizler hepimiz bu ülkedeki bize umut veren anıtsal değişikliklere şahidiz. Ama dinlenemeyiz, kanun kanun adım adım zihinleri değiştrerek gelişim göstermek için görevimizi yapmaya devam etmeliyiz.
Şunu bilmenizi istiyorumki bu işte sadece arkadasınız değil aynı zamanda sizin için müttefikiniz, savaşcınız ve başkanınız olacağım.
Herkese cok teşekkürler, Allah sizi korusun"

bu güzel çeviri için emre'ye teşekkür ederim.

17 Aralık 2009 Perşembe

Birlik olma sırları 1

Birlik olmak, hayatı hayat yapar, çevrenizi dostlarla doldurur. sizi candan seven bir çevre içinde oluşan teşvik tüm algılarınızı ve şahsi muhasebenizi güçlendirir. sizi gelişime ve değişime zorlarken, bunu eğlenerek yapmanızı sağlar. bunu bir seven ile başarırsanız, ömrünüz bereketli geçer; minik bir arkadaş grubu ile yaparsanız yaşam şevkini bulursunuz; milletçe yaparsanız dünyaya örnek ve model olursunuz; tüm yaşadığınız kuşağı içine alabilirseniz insanlığa adım attırır ve tarihe mal olursunuz.

birlik olmak insanın isteyerek, o ayrımcı mesafeli, snob, bireysel hürriyetini; çok sevdiği canının, nefsinin, arzularının rüzgarını dinlemeyip, mensubu olduğunu düşündüğü grubu için hareketlerini sınırlandırmasıdır. bu küçük adımlar topluca yapılınca azametli büyük eserler ortaya çıktığı gibi, insanlık manası da gerçek yerini bulur. birey kendi özgürlüğü ve ortaya çıkardığı geliştirdiği tüm yetenekleri ile samimi toplumsal çabasını ortaya koyar. neticesinde, Allahtan bu kuvvetli talep, bir mani olmazsa, tahminlerin ötesinde bereket bulur.

bu tavrı birlikte kazanmanın pratiği olan ibadetten, en zarif tefekkürlere ve en hassas inanç detaylarına kadar İslam asırlardır bu konu üzerinde durmaktadır.

peki bu denli parlak islam, mazi denilen geçmişi niçin tümüyle elde edemedi?

** çünkü bizde altı hastalık var:

* ye'is yani ümitsizlik,
* doğruluğun siyasi ve toplumsal hayat içinde ölmesi
* "düşmanlık" kelimesine muhabbet edip, gerilimi artırmaya meyil duymak
* imanın insanları birbirine bağlayan bağlarını bilmemek
* salgın hastalık gibi yayılan baskı ve kontrolsüz denetim meyli
* şahsi kazanım ve heveslerine tüm yaşamını bağlamak.

ümitsizlikten kasıt, Allahın şefkatinden ümidini kesmektir. hele bunu, kendi inancı buna layık değilken ve hayata cevaplar verebiliyorken yapmak çok zamansız bir hastalıktır. çünkü yakaldığında, hayata cevap veremeyen bir felsefeye dahi yenik düşürtür. insanı doğru olan inancını yaşayamamaya götürür. içine kapanık bir yenilgi havası her tarafı kaplar. oysa biz inancımızın gereğini fiillerimizle de gösterebilsek değil hakikatı arayanlar dünyanın koca kıt'aları dahi islama girecekler. bu yüzden bazı alimler islamın tüm insanlığı kucaklayamayışında bizim laubali ve tembel halimizi sebep olarak sayarlar. bu kalın uyuşukluk örtüleri dünya olayları ile parçalanmış ve bilimsel gelişmelerle hassaslık artmışken, birlik olma sırlarını keşfetmek daha da önem kazanmıştır.

** çünkü islama dışarıdan bakanlarda sekiz dehşetli maniler var:

* cahillik: evet islamı reddetmenin insanlığın tüm ortak kazanımını reddetmek olduğunu bilmemek kişiyi islamdan uzakta tutar.
* yalnızlık: "benim anlayışım böyledir" demek güzeldir, lakin bunu değerli kılan başkalarının bakış açılarına açık olabilmek ve paylaşmaktır.
* kendi hayat anlayışında taassub: ötekileştirmenin ve ayrışmanın sebebini oluşturur. taraftarlığın sinirli ve düşmanca tavırla ortaya çıkışıdır.

* ruhani liderlerin liderlikleri ve tahakkümleri: ruhani bir liderin durumu o ruhani yolun sembolü olup, o hayat algısını temsil etmekten çıkıp, "diğeri"ne karşı göz kapama anlamına gelince tabilerinin de hayatın gerçeğine ulaşmasına engel olur. şimdi hürriyet fikri, bu karanlığı aydınlatmaya başlamış görünüyor.
* yabancıların ruhani liderlerini körü körüne taklit etmeleri: kişisel algı ve bireysel gelişim eğer ruhani anlayış altında ezilir ve kapanırsa, ortaya tek renkli bir taklit çıkar. şimdi gerçeği aramak meyli herkeste uyanması ile bu hastalık insana kendini tekrar muhasebe ettiriyor.

* bizde bulunan baskı meyli: maalesef güleryüzlü, pratik, en zor sorulara keyifli cevaplarla meseleyi toplayan üslubumuz kaybolup, Allahın ayetlerindeki haşmeti vereceğim derken, ayetteki otorite yerine kendisini koyan bir üsluba kaymak baskıyı hem gösterir hem de siz de böyle yapın der gibi ders verir. tartışamayan ve talebe olup herşeyi konuşamayan bir toplum zannedildiği gibi alim olup ağırlık kazanmaz. sadece olur olmaz herşeye olan talebini legalleştirmek için sertliğini konuşturmaya başlar. oysa Kur'an karşısında (Hz. Peygamberim (a.s.m)'de dahil) herkes ancak talebe olabilir. birbirine meseleyi aktarırken de sadece iki talebenin arasındaki ders münazarası seviyesinde olabilir. bu asırlarca böyle korunmuşken şimdi bu zamanda da devamına gayret sarfetmek gerekir. zaten konuşan birey haline geldikçe bizler konuşmayı öğrendiğimiz gibi baskıyı da sonlandırabileceğimizi öğreniyoruz.
* bizdeki kötü ahlakımız: eğer huylar ve hayat algısı doğru bir eğitim ve ölçü ile hayata bakamazsa ölçüsü kendi hevesleri olur. bu göreceli tavırdan kişiyi kurtaran ilahi ölçüyü ortak payda edinmektir. lakin içinden ve nefsinden gelen şiddetli muhalefet ve başkaldırı bazen kişinin kendisini bile şaşırtan şekillerde, zekice kotarılmış sonuçlarla ortaya çıkar. eğer konumu islamı gösteren yada temsil eden bir yerde ise o zaman karşısındaki ne olursa olsun bu durumu yapmacık ve çirkin algılar. işte bu profil zarar verici bir tablo çizer. şimdi çirkin ahlakın neticeleri görülmesi ile bu durum ortadan kalkmaktadır.
* yanlış algı: bilimsel gelişmeler ve tarihin seyri, islamın tavrına zıt yada onu yanlışlıyor zannederek bilimsel gelişmelere karşı tavır almaktır. sanki islam demek, dışarıdan bakanın elinde olan bilimsel gelişmeye karşı durmaktır.

bilimsel gelişmeler, gerçeği arama şevki, medeniyetin güzellikleri ortaya çıktıkça bu maniler ortadan kalkmakta, yepyeni bir sabaha bizleri hazırlamaktadır.

bu güzel analiz, 1911 de Şamda Emeviye Camiinde içinde 100 alim bulunan 10 000 kişiye verilmiş bir hutbedir. hutbeyi veren Said Nursi, "bu hutbeyi siz böle bilin" diye değil, "bu dersi Kur'andan ben böyle aldım. bu aldığım dersi sizle paylaşıyorum" manasında verdiğini belirtmiştir. birlik olma sırlarının ilk adımı olarak, 100 yıl sonrasına 2000lere büyük bir ibret olan bu dersi tekrar ve dikkatle okumalarını tüm okuyucularıma tavsiye ederim.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Insan HakSIZlıkları


İnsan hakları konulu cuma hutbesini dün cuma cemaati ile beraber dinledim. çok güzel noktalar vardı. özellikle bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.

"Muhterem Mü’minler!

Kısa zamanda İnsanlığa yeni bir medeniyet sunan; insanları hakka, doğruya, kardeşliğe çağıran; köleyle efendiyi, zengin ile fakiri aynı safta Allah'ın huzurunda yan yana, omuz-omuza ibadet etme olgunluğuna eriştiren Peygamberimiz (s.a.v.), bundan asırlar önce, veda haccında, orada hazır bulunan yüz binden fazla sahabenin şahsında bütün insanlığa bir hutbe irad etmiştir.

İslam'ın hayata getirdiği değerlerin bir özeti konumundaki bu hutbeye "Veda Hutbesi" denilmektedir. Bu hutbe ile tüm insan hakları güvence altına alınmış, eşitlik ilkeleri bildirilmiş, gerçek anlamda huzur ve mutluluğun temelleri atılmıştır.

Allah'a hamdederek başladığı bu hutbesinde Hz. Peygamber (s.a.v.) "Ey İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."[1]buyurarak temel insan haklarını ondört asır önce ilan etmiş, bütün insanlığa huzur, barış ve hoşgörü içerisinde yaşamanın yolunu göstermiştir. "Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandı."[2] buyuran Peygamber Efendimiz insanların eşit olduğunu, birbirlerinin kardeşi olduklarını, üstünlüğün ise ancak takavada olduğunu ifade etmek üzere "Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan sakınmaktadır.[3]' buyurmuşlardır.

Muhterem Müminler!

Hutbelerin en güzelini iradeden Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.):"Ey Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler... Muhakkak Rabbİnize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekecektir. Sakın benden sonra eski yanlışlıklara dönmeyiniz." '[4] buyurmuş ve bizlerin huzur, barış ve sevgiyle, kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde bir hayat sürdürmemizi İstemiştir.

"Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.[5] buyurarak suçların şahsiliği ilkesine vurgu yapan Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V) Hutbesinde günümüzün en önemli problemlerinden birisi olan kan davalarına da dikkat çekerek şöyle buyurmuştur;

"Ashabım! dikkat ediniz, cahiliyyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır.. "[6]

Muhterem Müminler!

Veda Hutbesinde kadın haklarının korunması ve gözetilmesi hususuna da dikkat çeken Peygamberimiz (s.a.v.) bizlere şu tavsiyeleri yapmaktadır. "Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır..." [7]


[1]-(Tirmizi, Fiten 2; Müslim, Hac 194)

[2]-Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411 Kahire, 1313

[3]-Beyhaki; Tergib 4/392)

[4]-(Tecrid-i Sarih, 10/397-398)

[5]( Tirmizi.Filen 2)

[6]( Tirmİzi.Fiten 2: Müslim .Hac 194)

[7] (Müslim .Hacc. 194)

--------------------

can ve evlat fazlalığı yada azlığı, mal fazlalığı yada azlığı, milliyet farkı, bir suçlu yakını olmak, kan davası, aşiret töre millet ulus kavramlarından doğan ötekileştirmeler, cinsiyet farkı, yada kendisine yapılan hizmetler baskıya alet edilip, birey ötekileştirilemez. herhangibir kişi öteki kabul edilip üzerine maddi manevi baskı kurulamaz. özel hayatı casuslanamaz. ne gariptir kültürümüz bugün tam tersini bizlerden bekliyor.

kişisel kimliklerimizin ihmal eildiği, grup etiketi sahibi olmakla tatmin olunmaya çalışıldığı 80'ler yurduma dünyaya bıraktığından daha farklı bir algıyı miras bırakmış. bugün ne kadar kişiliğimizden çıkarmaya çalışsak da izleri hala görülüyor. derine yazılan yazılara el uzatmak zor olur. önyargıyı kendimiz de dahil kimden görürsek müdahele etmek gerekiyor. artık grup isimlerinin, güzel faziletlerine bireyi teşvik etmek haricinde hiç bir manası kalmamış olması gerekiyor. çünkü bireysel değerler yanında artık genel algıda bireye kıymet eklemiyorlar. adının dinine milletine zenginliğine şöhretine cinsiyetine olan bağı kişiye bir kıymet katmıyor. eğer fazileti ve erdemi ile hayatında bir duruş gösterebildi ise o ve benzerleri taşıdıkları sıfatların bu çağda başka insanlarca alıgılanışına değer katmış oluyorlar. yada tersi, yaptıkları hatalar ile o sıfatın da yanlış anlaşılmasına sebep oluyorlar. biz ise buna takılmadan gerçeklerin keşfedilmesine hayatımızı harcamalıyız. erdemin kaynağı olan ilim ve edebin kaynağı olan takvayı yaşamaya yaşatmaya, örneklerini aramızda göstermeye muhtacız.

2000li yıllarda insan haklarını çok geç kalmadan idrak etmek için çokca tekrar edip ciddi bir duruş göstermek gerekiyor.