30 Mart 2009 Pazartesi

Hz. Lut'un Kavmi kimler?


Ahmet U. : Lut kavmine dair neler düşünüyorsunuz? selamlar
Cevap: Sevgili Ahmet, keşke mealleri "copy paste" ederek, Blog'umu yoruma boğmadan önce bunu sormuş olsaydın...

burada paylaşılanlar ile kimseyi eşcinsel yapmaya çalışmıyorum. insanın eşcinselliği sonradan ortaya çıkmaz. zaten çok küçük yaştan itibaren içinde bildiği ve hissettiği bir kimlik olarak bazen kabul eder. hatta bazen de görünür olmasını ister. bazen kendi gibi görünür olanlarla bir araya gelmek ister, hatta onlardan bir hayat arkadaşı da seçer. tüm bunlar elbette senin gibi heteroseksüel sağlıklı ve normal(!) insanların dışında ve seni ilgilendirmeyen bir durumdur. yani sana malayani dir. Dini meseleleri tartışmak caiz olmadığı gibi mahremiyete bakan konuları da seninle alakası olmayan bir kadınla tartışamazsın. öyle de seninle alakası olmayan eşcinselliğin mahrem konularını bahsetmek sana fuzulidir.

Kur'ana samimiyetinden gelen güzel ahlakını gösterip eşcinsel heteroseksüel ayırmadan tüm insanlarla paylaşman güzel olur. elbette söyleyeceğin her hayırlı söz eşcinsel olup olmadığına bakmadan sana sevap kazandırır.

Lut Kavmi genelde Türk kültürü içinde Eşcinsellikle ilintili ve yalnızca eşcinsel oldukları için yokedildiklerine, alim olmayanlar arasında geniş kabul bulunan bir konudur. Bu sebeple Eşcinsellik özellikle yakın dönemdeki meallerle dışlanmıştır. hem dışla hem yararlan, hem ez hem faydalan, hem kullan hem tanıma gibi tuhaf bir yol seçilmiştir. Sanki Lut kavminden alınacak intikam için bu vatanın kendi evladı hedef edilmiştir.

Lut Kavmi'nin tüm ayetler ışığında incelendiğinde Mülk Sahibi olma konusunda yanlış tezlerini, zalimliklerini kavrayabilirsin. kendi bedenleri, aileleri, hatta müşterileri ve komşularına kendi mülkü gibi baktıkları ve bunu milletçe uygulayacak kadar ileri gittiklerini bilirsin. yani erkeğe erkek olduğu için değil, erkeğe kendi mülkü olduğu için yada bir nevi üstünlüklerini göstermek için yaklaşırlar. (bugün hapishanelerde benzeri bir mana yaşanabilmektedir.) Mülkün sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. onlar da zalimlikleri ile bunu göstermeye çalışmışlar, gerçek Mülk Sahibi de hadlerini onlara bildirmiştir.

Eşcinsel Kimliğin, Lut Kavminin zalimlikleri ile ortak noktası olmadığı gibi onlar da bu kavmin fiillerini ciddi lanetlerler. nasıl lanetlemesinler ki, fail-i meçhul cinayet oranı en yüksek eşcinsellerdir. tecavüz'e uğrama ve gasp maduru en çok eşcinsellerdir. mahkeme suçlulara sorduğunda onlar kendilerini normal olarak tanımlarlar. o normal(!) suçlular eşcinsel bireyin insan olma onurunu hiçe sayıp ona malları gibi muamele ederler. öyleyse Lut kavmi dersi verilecek adamlar o eşcinseller değil, bu normallerdir! bu ülkenin zencisi olan dindarlardan da bir kat daha aşağıda muamelelere muhatap olanlar eşcinsellerdir. en çok ihmal edilenler eşcinsellerdir. bu ihmalin bedelini de önce eşcinsel sonra tüm toplum öder ve ödemektedir. en fazla gayret edip arkadaş olunması gereken, destek olunması gereken eşcinsellerdir.

zaten sizdeki Kur'anın verdiği şefkat de bunun içindir.

24 Mart 2009 Salı

Gay ve İslam olmak




pRncfRn dedi ki...

İslam olmak ne demek?

Cevap:

yağmurun prensi bloguma hoş geldin. isimler bazen arkalarındaki manayı bazen de bir kişiyi temsil ederler. o isim sadece bir belirtmeden öte onun çok özel hallerini ve diğerlerinden farklarını gösterirse bu daha da kıymetlidir. yağmurun prensi olmak gibi bir mana gerçeğin duygu ile ironisini, içerideki fırtınalarla dışarıdaki rahmet yağmurunu ve şafkati tanımladığı gibi yazım şekli ile de orjinal olduğunu gösterir.

aynen bunun gibi gay olmak, kültürümüzde sanki sabah kalkıp ta olunan bir şey gibi görülmektedir. kullanılan spreyler yada feminen dergiler yüzünden çocukların biyolojik dengeleri bozuluyor sanılmasındandır. yada başka bir bakışla "eşcinsel oldum hiç bir şeyim değişemez" zannedilmektedir. elbette eşcinsellik kimliği aynı islam kimliği gibi doğumumuzla bizim yazmaya başladığımız ilerlettiğimiz tecrübelendiğimiz yada ihmal ettiğimiz bir özelliğimizdir. bu blog'un birinci amacı bu oluşa daha derinden bakıp, popüler bilimden uzak akademik bir yaklaşım ortaya koymak, "eşcinsel davranışı" incelemektir.

islam olmak, sanıldığı gibi kişinin hayatına elbette doğumla hazır bir şekilde gelmez. "her çocuk islam fıtratı üzerine doğar" cümlesinden islama yatkın doğmayı çevirip, kendini muhasebeye kapalı, "ee zaten müslümanız" gibi bir sonuca ulaşmaktan ancak cehalet çıkar. özellikle iman, Peygamberimin de dediği gibi sürekli tazelenmesi gereken bir iç kabuldür, islam ise bu kabulün tavırla ortaya konabilmesidir. yani kişinin hayatına sıfat hali iman, zarf hali islam olarak yansır. başka bir değişle hayatındaki fiillerinin tarzında Kur'anı gösterebilmek "islami olmak"tır. eğer kişi bunda ilerler ve her halinde tam riayet ederse artık onun hayatındaki sıfat ismi haline gelir, fiilerinin zarfı aynı fiili olur. "islam olmak" tüm hayatında görülür. "islami davranış" bu sebeple önemlidir.

bunu zaten önceki bir POST'DA incelemiştim.

"eşcinsel davranışı" ve "islami davranışı" birlikte tek bedende görmek insan olarak son derece normal bir durumken, bunu bu kimliklerin dışından bakanlar tenkit ediyor, hatta iyileştirmek (!) için müdahele edebiliyorlar. gerek içsel kararlar gerek çevrenin müdahelesi bireye hayatı çekilmez yapabiliyor. gay ve islam kimlikleri ile hayata başlamak ve talep etmemize göre Allahın bu kimliklerde bizi ilerletmesi, tecrübelendirmesi, sorumluluğun bize ait olması, tüm bunların sonucunda muhasebe yapılacağı, bu muhasebede önce eksiler sonra artılar değil, net elde kalanla mukabele edileceği, ne kadar eksi olursa olsun artı için hayattayken hep bir seçeneğin daha olduğu, eksi ve artınınn tariflerinin usul ve esas noktasında değerlendirmesi, "ben" denilen ince sır içinde tüm bu kimliklerin şifresi bulunması gibi yüzlerce güzel detay için "olmak" fiilini kullanıyorum.

işte bu blog, kalbinde dini, milli ve cinsel tüm kimliklere saygı duyan, eşcinsel davranışı ile islami davranışı hayatında yanyana içiçe ve toplumla uyumla sıkıntısız yaşayabilmek gayretini duyanlara adanmıştır.

21 Mart 2009 Cumartesi

Kur'anı anlamak

Eşcinselliğin ne olduğu, toplumda yeri ve kendi durumu ile ilgili başlayan sohbet, araştırma, açıklama eninde sonunda Kur'an konusundan geçer. Eşcinselliğe bir ünvan ve sıfat olarak sahip olan bireyler kendilerini kainatın kitabı içinde bulabilmek isterler. Kur'an insanın isimlerinden bahsederken onları tevhide davet eder, sıfatlarından bahsederken bir sıralama yapmaya davet eder, fillerinden bahsederken bakış açısı verir, zarflarından bahsederken peygamberlere özendirir.



Ayetler "ey insanlar" deyip davet ettikçe en güzel muhataplardan biri de eşcinsellerdir. Kur'anın beyanı tam olabilmesi ve tüm insanlığa hitap edebilmesi için eşcinseller de bu kitlenin içinde yerlerini almalıdırlar. bunu aslında her eşcinsel derinden hisseder. yalnız Kur'anda kendi gözleri ile görmek için muhatap olduğunda ortaya büyük bir eksik çıkar. onu kelamından anlamaktan acizdir. acizdir, çünkü yıllarca bir düşman ve öcü gibi gösterilmiştir. acizdir, çünkü birden bir sayfada karşılaşıp, okuyup da yıkılacağı bir lanetten korkar. lakin merak eşcinselin temel özelliği olmakla bunu daha kolay yöntemlerle araştırır. bu konuda kaynaklar Kur'an üzerine yazılmış eserlerdir. bu eserler tefsirler, mealler, diğer eserlerdir.



1. Kur'an: Doğrudan Allahdan geldiğini kendi içindeki benzersizliği ve onu harfiyyen yaşayan Peygamberimizin hayatının onun mucizesi olması isbat eder. kendi içinde 40 ayrı mucizeyi barındıryor olması ile ayrı bir inceleme konusudur. Hem Kur'ana benzer yazmak, taklidini yapmak için gâyet şiddetli iki sebeb vardı. Birisi; düşmanın onu susturma hırsı. Diğeri; dostlarının taklit şevkidir ki, şu iki şiddetli ümit altında milyonlar Arabî kitablar yazılmış ki hiçbirisi ona benzemez. Âlim olsun, âmi olsun her kim Ona ve onlara baksa kat'iyen diyecek ki: «Kur'an, bunlara benzemez. Hiçbirisi Ona benzer gelemez.» Şu halde, ya Kur'an bütününün altındadır. Bu ise, bütün dost ve düşmanın ittifakıyla battaldır, muhaldir. Veya Kur'an, o yazılan umum kitabların fevkındedir, Mu'cizedir!



2. Kur'an Tefsirleri :


Tefsir iki kısımdır.


Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'anın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarını beyan ve izah ve isbat ederler.


İkinci kısım tefsir ise: Kur'ânın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var.


bugüne kadar islam tarihinde yazılan tefsir sayısı yaklaşık 350 000 dir.



3. Meal :


gariptir, bu son yüzyılda ortaya çıkmış, aslında Kur'anı küçük düşürmek niyetiyle ortaya atılmış, sonradan samimi mü'minlerin elinde ehlileşmiş bir tarz olan Meal hakkında şu ilginç alıntıya bakmak gerekir:


"
"Elhamdülillah" bir cümle-i Kur'aniyedir. Bunun en kısa mânası, ilm-i Nahiv ve Beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur:


كُلُّ فَرْدٍ مِنْ اَفْرَادِ الْحَمْدِ مِنْ اَىِّ حَامِدٍ صَدَرَ وَعَلَى اَىِّ مَحْمُودٍ وَقَعَ مِنَ اْلاَزَلِ اِلَى اْلاَبَدِ خَاصٌّ وَمُسْتَحِقٌّ لِلذَّاتِ الْوَاجِبِ الْوُجُودِ الْمُسَمّىَ بِاللّهِ


Yani: "Ne kadar hamd ve medh varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a ki, Allah denilir." İşte "ne kadar hamd varsa", "el-i istiğrak"tan çıkıyor. "Her kimden gelse" kaydı ise, "hamd" masdar olup fâili terk edildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder. Hem mef'ulün terkinde, yine makam-ı hitabîde külliyet ve umumiyeti ifade ettiği için, "her kime karşı olsa" kaydını ifade ediyor. "Ezelden ebede kadar" kaydı ise; fi'lî cümlesinden ismî cümlesine intikal kaidesi, sebat ve devama delalet ettiği için, o manayı ifade ediyor. "Has ve müstehak" manasını "Lillah"taki "lâm-ı cer" ifade ediyor. Çünki o "lâm", ihtisas ve istihkak içindir. "Zât-ı Vâcib-ül Vücud" kaydı ise; vücub-u vücud, Ulûhiyetin lâzım-ı zarurîsi ve Zât-ı Zülcelâl'e karşı bir ünvan-ı mülahaza olduğundan, "Lafzullah" sair esmâ ve sıfâta câmiiyeti ve ism-i azam olduğu itibariyle, delalet-i iltizamiye ile delalet ettiği gibi; Vâcib-ül Vücud ünvanına dahi, o delalet-i iltizamiye ile delalet ediyor.


İşte, "Elhamdülillah" cümlesinin en kısa ve ulema-yı Arabiyece müttefek-un aleyh bir manâ-yı zâhirîsi şöyle olursa, başka bir lisana o i'caz ve kuvvetle nasıl tercüme edilebilir?


Hem elsine-i âlem içinde lisan-ı nahvî Arabî'den başka birtek lisan var; o da hiçbir vakit Arab lisanının câmiiyetine yetişemez. Acaba o câmi' ve i'cazdarane olan lisan-ı nahvî ile mu'cizekârane bir surette ve her ciheti birden bilir, irade eder bir ilm-i muhit içinde zuhur eden kelimat-ı Kur'aniye; sair elsine-i terkibiye ve tasrifiye vasıtasıyla, zihni cüz'î, şuuru kısa, fikri müşevveş, kalbi karanlıklı bazı insanların kelimat-ı tercümiyesi nasıl o mukaddes kelimat yerini tutabilir?"



böylece asıl hükmüne bakılacak eserlerin tefsir olduğu da ortaya çıkmış oldu.



Meale İman



genelde kolaycı bir millet olarak hemen meale sarılır ve kelime karşılığı olarak Kur'anı bir fihrist ve puan cetveli gibi kullanmak isteriz. gerek eşcinselliği merak edenler gerekse eşcinsel duygusu olan homofobik ve eşcinselliği yoketmeye çalışan insanlar hemen kolayca açıp mealden işte böyle diyor derler. "mealin yeri nedir?" diye bakacak olursak şu usulle karşılaşırız:



"Kur'anın herbir kelâmı, üç kaziyeyi müştemildir:



Birincisi: Bu, Allah'ın kelâmıdır.

İkincisi: Allah'ca murad olan mâna, haktır.

Üçüncüsü: Mâna-yı murad, budur.



Eğer Kur'anın o kelâmı, başka bir manaya ihtimali olmayan muhkemattan olursa veya Kur'anın başka bir yerinde beyan edilmiş ise, birinci ve ikinci kaziyeleri aynen kabul etmek lâzımdır ve inkârları da küfürdür.



Şayet Kur'anın o kelâmı, başka bir manaya ihtimali olan bir nass veya zâhir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lâzım olmadığı gibi inkârı da küfür değildir.



İşte müfessirlerin ihtilafları, ancak ve ancak şu kısma aittir."



buradan da görüldüğü gibi, mananın türkçe karşılığında olan kelimelerden hangisini seçtiği, meal yazarının kendi iddiasını şekillendirir. oradaki konu iffet ve aile sahiplerinin dikkat etmesi gerekenler başlığındayken yapılan bir çeviride eşcinsellere hükmedilemez. bu konuya en zıt bir heteroseksüel için nedamete, pişmanlığa ve affa kapı açacak bir ifade, sadece adı eşcinsel diye, kimseye bir damga olarak kullanılamaz. "bu meal böyle diyor. bu meal, Kur'andır. buna iman et yoksa kafir olursun" denemez. aklı varsa o kendi o meale iman etsin ve hususi hayatına uygulayıp Rabbine anladığı gibi yakarsın. yoksa silah gibi kullanmak hele hele ağız dalaşı ve tartışma da kullanmanın hükmü, adeta, ders aldığı Amme cüz'ünü birtek şekerlemeye satan havâi bir çocuk gibi, elmas kıymetinde bulunan hasenâtını, hissini okşamak için ve hevâsını memnun etmek için ve hevesini tatmin etmek için, ehemmiyetsiz cam parçaları hükmündeki lezzetlere, enâniyetlere vesile edip, kârlı işlerde hasâret eder...



Kur'an bir define sandığı olarak açılmayı bekliyor. istifade edin. Kur'an bir şefkat denizi olarak size bakıyor. hiç kimsenin onunla dostluğunuzu bozmasına müsaade etmeyin.

20 Mart 2009 Cuma

Geleceğe bakmak



Neşeliydiler, şevkliydiler, her gördükleri ilginç şeye mana yüklüyor, her gördükleri şeyle ilgileniyorlardı. bu yepyeni bir aydınlanış sonrası ilk yaptıkları, meraklı gözlerle yeryüzüne bakmaktı. o yılların bambaşka havasını bir kitap şöyle anlatır:


"O necip kavm-i Arap, zaman-ı cahiliyette bir ümmet-i ümmiye idi. Vakta ki içlerinden hak tecellî edip istidad-ı hissiyatları uyandı da, meydanda yol açan din-i mübîni gördüklerinden, umum rağabat ve meyilleri, yalnız dinin mârifetine inhisar eylediler. Fakat kâinata olan nazarları teşrihat-ı hikemiye nazarıyla değil, belki istitraden, yalnız istidlâl için idi. Onların o hassas zevk-i tabiîlerine ilham eden, yalnız onların fıtratlarına münasip olan geniş ve ulvî muhitleri ve safî ve müstaid olan fıtrat-ı asliyeleri tâlim ve terbiye eden yalnız Kur’ân idi."


o neşeli günlerde onların o halini gören, komşuları olan İranlılar aynı şevkle Türklere İslamı tanıttılar. bu tamamen bir patlamaydı. insanlar uyanıp tüm açlıkları ile ve şevkleri ile dünyaya baktılar. gönüllerini ortaya koyup Kur'an terbiyesi ile üniversite-şehirler kurdular. ilk kez karadenize ulaşmış yeni müslüman o Türklerin neşesini ve gayretini bir tarihçi mahçubiyetle anlatır: "onlar venediklileri uzaktan o kocaman gemilerde karadenizde seyrederken gördüklerinde, düşündükleri tek şey bunu nasıl yapabilirim olmuştu ve başardılar tam 70 yıl sonra karadenizin en büyük deniz filosu inşa edilmiş ve onlar üzerindelerdi. bize ne oldu bugün böyle?" sadece gemi değil, resim heykel, her türlü sanat ve tiyatro gibi tüm hayatın renklerini çekinmeden alıp kullandılar. böyle neşeli ve gelişmeye aç bir milletin aklındaki tek şey hayatı daha fazla özümsemek sindirmek ve Kur'anı elindekilerle ifade etmek oldu. sermayesi yeteneğinden başka yoktu. lakin başarısı inanılmaz oldu. diğer milletlere düşen ya o şevke katılıp en geniş hürriyete ulaşmak yada kapanıp kendini tecrit etmekti. hiç sınır teli kurmayan, sınır birliği barındırmayan ve ticaret için, gezmek ve tanışmak için bir kıta uzaktaki köyünden kalkıp gelen komşuları vardı avrupalıların artık. o eserleri bugün battalgazi gibi selçuklu kalelerini gezerken görüp şaşırırsınız. onlar yenilince bile gülüp, bişey daha öğrendiğini söyleyebilen her şeye pozitif bir milletti.


eşcinsellik, aseksüellik yada başka renkler problemsiz yaşanırdı, çünkü dikkatler onun üzerinde değildi. tergib ve terhip hadislerini herkes mizanı ile anlardı. örf ve gelenek belasının olmadığı herkesin önünde hür bir dünya uzanıyordu. bir Kur'an tefsiri de şöyle der:


"İşte, o zamanda zihinler, kalpler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle Yerler ve Gökler Rabbinin marziyâtını anlamaya müteveccih olduğundan, içtimâiyât-ı beşeriyenin sohbetleri, muhâvereleri, vukuâtları, ahvâlleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden, her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak her şeyden bir ders-i mârifet alır. O zamanda cereyan eden ahvâl ve vukuât ve muhâverâttan taallüm ediyordu. Güyâ her bir şey ona bir muallim hükmüne geçip, onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidad ihzârını telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki, yakın idi ki, kesbsiz içtihada kabiliyeti ola; ateşsiz nurlana. İşte, şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmaya başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı, nurun alâ nur sırrına mazhar olur; çabuk ve az zamanda müçtehid olurdu."


gele gele bugünlere geldik. bugünkü kara tabloları manzara edip nasıl bugüne geldiğimizle hiç uğraşmayacağım. bu kara günlerdeki ümitsizlik ve şerhin şerhinden çıkardıkları adap silsileleri ile en sonunda kendini düğümleyenleri de dikkate almayacağım.
insanlık onurunu, kirli bir elbise sanıp gizlemeye çalışanlara edebli demeyeceğim. kendi nefsinde gördüğü ayıbının üzerine gitmek yerine, tüm insanlara tatbik edip onları da müttehem edenlere laf yetiştirmeyeceğim.


çünkü ben o baharın rüzgarındayım; bırakın kış onların olsun.
ben sahabelerin izindeyim; batıl çamurlar onların olsun.
yönlendirmek bizim; inat edip duymamak onların olsun.
ümit ve şevk vermek bizim; gocunmak ve inkar etmek onların olsun.
ortaya çıkmak, ilan etmek, hürriyeti yaşamak bizim; kapanmak, lanetlemek, kendi ayıbından havf etmek onların olsun.
her yaşadığı anı, onun dilediği kadar parlak yazamamaktan dolayı gafur ismine sığınmak bizim; kalbindeki kimliğini inkar edip edip, hala orada durduğunu görmekle ümitsizliğe kapılmak onların olsun.
hayatı tüm coşkusu ile yaşamak ve bu hediyeye şükretmek bizim; yaşayamadığına pis deyip, kendini avutmak onların olsun.
geleceğe bakıp kazanmak bizim; mazi derelerinden çıkardığı, yazanın bile hayatına tatbik etmediği felsefelerle dolu bir geçmiş onların olsun.
Secdede varlığından ve maddenin zaafiyetinden gelen hicab ile ona sığınmak, kıyamda kalbimize koyduğu her yeteneğimiz ile iftihar etmek, tahiyatta tüm mahlukat namına her oluş ve durumu ona sunmak bizim; kısa amelinden gurura kapılıp zararda olmak, huzurunda iç meseleleri ile müvesvis olmak, tahiyatta eşcinsel olduğu için sitem etmek onların olsun....


bizim yolunda olduğumuz hürriyet öyle bir meşaledir ki, onu bilenler taşır; "insanlar hür oldular ama yine abdullahtırlar" ile varoluşunun manasını ortaya koyar.

14 Mart 2009 Cumartesi

Söylenmemiş Nutuk


böyle bir nutukla acaba sessiz bir kalabalığa hitabedilir de bir gün gelir sağduyu bu memlekette meydanlarda bu şekilde yankılanır mı acaba?


"Sevgili Vatandaşlarım,
Değerli kardeşlerim, hanımefendiler beyefendiler,
Sizleri kucak dolusu sevgiyle, saygıyla, selamlıyorum.
Buradan, bu coşkulu meydandan İstanbul'a, Van'a, İzmire, Adana'ya selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum. Güneşin memleketi Anadoluyu selamlıyorum.
Sevginize, coşkunuza, aşkınıza, heyecanınıza, ahde vefanıza teşekkür ediyorum...
Bugün, burada bir de pozitif ayrımcılık yapıyorum. Bugün eşcinsel kardeşlerimizi hassaten selamlıyorum. Bugün tüm Türkiye'deki gay, lezbiyen ve travesti kardeşlerimi selamlıyorum.

AK Parti, bu milletin partisidir. AK Parti, samimiyetin, dürüstlüğün, tutarlılığın partisidir. AK Parti, benim eşcinsel kardeşlerimin partisidir. Neler söylediler hakkımızda, neler yazdılar, neler çizdiler, ne yorumlar yaptılar. Zihinlerindeki karanlık o senaryoları, karanlık tabloları hep AK Parti'ye malettiler. İşte, 7,5 yıl sonra, kurulduğumuz günden 7,5 yıl sonra, Eşcinsel Hakları konusunda, kimin samimi, kimin samimiyetsiz, kimin tutarlı, kimin tutarsız olduğu ortaya çıktı. 6,5 yıllık iktidarımızda eşcinsel kardeşlerimiz için yaptıklarımız saymakla bitmez...

Anayasa'nın 10 ve 90'ıncı Maddelerini değiştirdik, kadın erkek eşitliğini güçlendirdik. Yeni İş Kanunu'nu çıkardık, işyerlerinde cinsiyet ayrımcılığını kaldırdık. Türk Ceza Kanunu'nu değiştirdik, kadına yönelik şiddetin cezasını artırdık. Belediyeler Kanunu'nu değiştirdik, kadın ve çocuklar için sığınma evleri açtık. "Haydi, Kızlar Okula" dedik, "Ana-Kız Okuldayız" dedik, kızlarımızı eğitime teşvik ettik, 350 bine yakın kız çocuğumuzu okulla buluşturduk. Kadın girişimciliğini teşvik ettik. Cansuyu kredisi dedik, Esnaf sanatkâra düşük faizli kredi vereceğiz dedik, kadınlarımıza burada da pozitif ayrımcılık yaptık, onlara öncelik tanıdık. Kadınlarımız çalışsın dedik, 5 yıl boyunca SSK işveren primlerini biz ödeyeceğiz dedik, ödemeye de başladık. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde dikkat edin bugüne kadar bu olmadı biz yaptık. "Kadın Erkek Fırsat Eşitliği" Komisyonu'nu kurduk. İnsan Hakları Komisyonumuz "Eşcinsellerin Hak ve Özgürlükleri" konusunda yılmadan çalışıp insan onuruna yaraşır maddeler gündeme koyduk. eşcinsellere şiddete karşı özel inceleme başlattık. Eşcinsele karşı şiddete özel cezalar koyduk.

Bitti mi? Bitmedi...

Engelli kardeşlerimiz yeter ki eğitim görsün, annelerine her türlü teşvik bizden dedik. Asgari ücrete yakın bir ücreti evinde engelli çocuğuna bakan anneye verdik. Bunu da biz getirdik.
Gelelim siyasete: İl Genel Meclislerinde 158 adayımız eşcinsel. Belediye Meclis Üyeleri arasında 1.510 adayımız eşcinsel. Toplamda ortalama söylüyorum 1650 eşcinselimiz şu anda AK Parti'de yerel siyasette aday.

AK Parti yoksullar üzerinden değil, yoksullar için siyaset yapar. AK Parti özürlüler üzerinden değil, özürlüler için siyaset yapar. Ve AK Parti, eşcinseller üzerinden değil, eşcinseller için, eşcinsellerle birlikte siyaset yapar.

Şimdi dikkat edin, bugün meydanlara çıkacaklar, bugün bildiriler yayınlayacaklar, bugün açıklamalar yapacaklar veya yaptılar. Eşcinsel hakları dediler. Eşcinsele yönelik şiddet dediler. İnsanların eşitliği dediler. Bunu ne yüzle dediler, hangi yüzle dediler?

Benim eşcinsel kardeşlerim, 29 Mart'ta bu tutarsızlığın, bu samimiyetsizliğin cevabını inşallah nerede verecek? Sandıkta verecek, sandıkta. Benim Eşcinsel kardeşim, bu çifte standardın cevabını inşallah sandıkta verecek.

Değerli kardeşlerim, Sevgili Vatandaşlarım,

Bakın biz yola çıkarken dedik ki: yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı anlatacağız...
81 vilayetimize kazandırdığımız hizmetleri anlatacak, projelerimizden bahsedeceğiz. Çünkü bizim eserimizin olmadığı il yok ki. Her ilimizde iktidarımızın eseri var. Ufkumuz geniş, vizyonumuz geniş. Biz Türkiye için de, 81 vilayetimizin tamamı için de büyük düşünüyoruz.
Biz, sen Türkiye'sin, büyük düşün; İşimiz hizmet, gücümüz millet diyoruz...

Lafla peynir gemisi yürümüyor.

Etnik kökenleri, mezhepleri, dilleri, dinleri istismar ederek, işsizliği, ekonomik krizi istismar ederek Türkiye'ye hizmet getirilmiyor.

Biz sizin emanetinize nasıl sadakatle bağlı kaldıysak, sizin emanetinizi nasıl yücelttiysek, inanıyorum ki, sizler de size emanet ettiğimiz adaylarımızın tümüne sahip çıkacaksınız.
Hem Büyükşehir Belediye Başkan adayımıza, hem de ilçe belediye başkan adaylarımıza, İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi adaylarımıza eminim ki sahip çıkacaksınız.

Gelin bu medeniyet yolculuğuna kaldığımız yerden devam edelim.
Gelin Türkiye'yi dünyanın zirvelerine taşıyalım.
Gelin 29 Mart'ta mührü AK Parti'ye basalım, bu ülkenin mutlu ve müreffeh geleceğini hep birlikte inşa edelim.

Şimdi hep birlikte söylüyoruz;
Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet...
Bu anlayışıyla yolumuza devam ediyoruz...

GÜN BİRLİK VE BERABERLİK GÜNÜDÜR.
SON SÖZ SİZİN, KARAR SİZİN, BU ÜLKE HEPİMİZİN!
DURMAK YOK, YOLA DEVAM.
DURMAK YOK, HİZMETE DEVAM.
SEN TÜRKİYE'SİN, BÜYÜK DÜŞÜN!
SEN ANTALYA'SIN BÜYÜK DÜŞÜN!
İŞİMİZ HİZMET, GÜCÜMÜZ MİLLET!
HERŞEY TÜRKİYE İÇİN.

Şimdi değerli kardeşlerim bizim bir ahdimiz var biliyorsunuz...
Hep beraber söylüyoruz;

BERABER YÜRÜDÜK BİZ BU YOLLARDA,
BERABER ISLANDIK YAĞAN YAĞMURDA,
ŞİMDİ DİNLEDİĞİM TÜM ŞARKILARDA,
BİZE HER ŞEY SİZİ HATIRLATIYOR...

29 Mart hayırlı olsun,
Günümüz kutlu olsun,
Geleceğimiz aydınlık olsun,
Allah yar ve yardımcımız olsun..."

işte o gün tüm gizli odalardan çıkış günüdür. işte o gün baharın çiçeklerinin açtığı gündür. işte o gün doğrunu doğru olduğu, sırların yalanların kalktığı gündür. nice bin vatan evladının için için karanlıklarda ağlamaktan vazgeçtiği, söyleyemediği sırları yüzünden akibetine sürüklendiği, üzerine çöken görenek belasından ezildiği günlerin bittiği andır... o gün tüm renkleri ile gökkuşağının bu vatan üstünde parladığı gündür.

11 Mart 2009 Çarşamba

Kur'andan öğrenmek için...


P: Kur'anı Kerimde eşcinsellik gerçekten de senin dediğin gibi AÇIKÇA BAHSEDİLMEMİŞ Mİ?
bu sana sorum

Cevap: tüm insanlığa birden bakarak bazı elde edilecekler var: Hz Peygambere kadar diğer peygamberlerle toplumsal yaşamın ve devlet yapısının temelleri atılmış, dünya hayatının temel özellikleri anlaşılmış, Ondan sonrasında ise sürekli içselleşmiş ve insani özellikler keşfedilip yorumlanmış. hatta kilitler altında tutup tüm gözlerden sakladığımız en gizli korkularımız en büyük heves ve fantazilerimizle yüzleşmek bu çağın özelliği olmuş, buna bazen sinema bazen fikir yazıları bazen dost meclisleri aracı olmuş.... özgürlüğün bugün artık diğer insanlara rağmen istediğini yapmak değil, doğrudan kendi heveslerini sınırlayıp, temas eden komşularına saygı demek olduğunu anlıyoruz. "el-hürriyet-üş şer'iyyetü atiye tür Rahman" ile özgürlüğün aslında nasıl bir yük olduğu bizim tarafımızdan anlaşılıyor. böylesi çokca konu var ki eski dönemler için nazari iken bizim için hissederek evet dediğimiz temel kanunlar olmuşlar. bu konulardan birisi de eşcinselliktir.

eski asırların devlet manasının artık bireyde toplandığı bir dönemde içimizdeki tüm vasıflarımız o kalabalık olmuş ve devletlerin diz çöktüğü semavi vahy karşısında, Kur'anla bireyler ve içlerindeki kalabalık muhatap olur hale gelmiştir. Kur'an sınırlarını genişlettikçe dahil olan her konu bir şekilde adeta reform geçirip içinde yerbulmuştur. şimdi ise bu gayret mahrem hayatın kapısına dayanmış görünmektedir. Kur'an doğrudan ilgilenmediği lakin insanların ısrarla cevap aradığı bu konu insanın en iç alemine vardığından Kur'anın manaları da en ince en hafif en flu şekilde bu konuya bakmaktadır.

eşcinsellik gibi bir davranışa kavram olarak bakabilmek gerek. sonra onun penceresinden Kur'anı görmek gerek. ardından bu bakışın kitleselleşmesi gerek... bundan sonrasında oluşan ortak tepki ve davranışlarla, beklenilen ahlaki karakter oluşur. işte bu noktadan sonra Kur'an eşcinsellikten şöyle bahsediyor denir. eşcinsellik ortak bir davranış paydasında hukukunu Kur'an içinde bulur. yaş kuru herşey içinde olan bu semavi ses eşcinselliğe de muhatap olur.

bu anlattığım gelişim henüz oluşuyor olduğundan Kur'an diğer konuları bahsettiği kadar açıkca bu konudan bahsetmemiştir. dersin yüksekliği muhatabın gelişimine bağlıdır. o sınıfa geldiğimizde o dersi alacağız. durmayıp devam edeceğiz. insanın dünya serüveni de böylece en içindeki son kapıyı aralamakla batın-ı kalbe ulaşmakla zirvesine çıkarken, geri dönüp baktığında tüm maddi ve manevi nice adımları geçip cennete layık bir kıymet aldığını müşahede edecek.

soru : Kur'anda eşcinsellik açıkça bahsedilmiş mi?
cevap: eşcinsellikten korkarak utanarak sıkılarak bahseden insanlar Kur'ana açıkça eşcinsellik sende bahsedilmiş mi diye sormuşlar mı? ne zaman ki kendi içsel kapılarını açıp tabi olarak kul oldular, tüm taleplerine o zaman cevap verilir. çünkü cevap çok kıymetlidir. çünkü cevap algılarında ve muhasebelerinde yeni bir dönemin başlangıcıdır...
soru: Kur'anda eşcinsellik ders veriliyor mu?
cevap: Sen Kur'andan o dersi talep ediyor musun? geçmiş asırların insanları aldıkları cevap uğrunda tüm heveslerinden geçip tüm sevdiklerini harcayabilip sonraki çağı başlattılar. Sen kendi ruh sarmallarını açıp en gizli kilitlerden sıyrılıp Kur'an karşında teslim olup bu soruya cevap istedin mi?

10 Mart 2009 Salı

isimler sıfatlar fiiller zarflar


insan tüm dış dünyasını anlayıp ifade ederken temel gramer standartlarını kullanır. bu standartlarla herşeyi daha anlamlı çevreler. en önemli kavram fiildir. fiilin yapılış tarzı ve şekli zarfı belirler. fiil sahibi isimdir. elbette bu ismin sahip olduğu özellikler vardır. bunlar da sıfat ve ünvanlarıdır.

buraya kadar bir şey yok. zaten bu Türkçe cümle kurarken uyduğumuz bir kanundur. ama iş eşcinselliğe gelince herkes konunun sansasyon ve uyandırıcı tılsımı ile kendinden geçer. saldıranlar savunanlar arasında toz duman ile kavramlar da kayar gider. Halbuki eşcinsellik kelimesinin ne olduğu ve ne şekilde kullanıldığı önemlidir.


eşcinsellik bir fiil olarak, eşcinsellik yapmak olursa, bu fiil toplumsal ahlaka bir müdaheleyi, şehveti aklını kör etmiş, namus tanımaz hareketleri çağrıştırır. halbuki fiil, öznesi kadar sınırlı ve bireyseldir. yanlış olarak tüm eşcinsellerin aynı şekilde yargılanmasını netice verir. tam size açılmak üzere olan bir sevdiğinizin dolu gözlerle ve sessizce meseleye fırsat kollarken "o aşşağılık fiili yapmak" diye başlayan sözleriniz ne çok insanı kırmıştır! halbuki fiil kişiyi bağlar, milleti bağlamaz. hemen burada akla gelen: lut kavmi de yaptıkları onlarca rezillik içinde eşcinsellik var diye değil, yeryüzünde kendilerini rab sanıp, bedenleri malları ve hatta müşteri ve misafirlerini kendi malları sandıkları ve istediklerini yapabileceklerini düşündükleri için kahroldular. dünya tarihi benzerleri ile doludur. mülkün sahibi Allah mülkünde dilediği gibi tasarruf eder ve ortak kabul etmez.


eşcinsellik isim olarak, eşcinsel birey olursa ve tüm eşcinsellik bir birey gibi düşünülürse o zaman boşta kalmış da şaşırıvermiş bir silik insan tipini tanımlar. hanımların günlerinde toplanıp kıkırdayarak teşhis edip sonra evlendirerek iyileşmelerini umdukları bebek yüzlü efendi beyzade karakteri doğar. halbuki eşcinsel normal görünür, eşcinsel uyur yatar ağlar güler. eşcinsel askerdir, avukattır, öğretim üyesidir. eşcinsel bekardır, evlidir. eşcinsel şişmandır çirkindir, güzeldir gençtir. eşcinsel bu toplumun örneklemesidir. çok yakın bir zamanda sadece sanatçı olmadığını öğrenmekle şok olmak sadece bu manayı ona zorla yükleyenleri üzer.


eşcinsellik sıfat olarak, kimliklerimizden bir kimliktir. aynı anda nasıl müslüman ve türk olunuyorsa ve bizi soyumuza bağlayan bir soyadı taşınıyorsa, meslek sahibi olunuyorsa, eşcinsellik de bizi tabir eden kıymetlerden birisidir. insan bu kıymetlerini keşfedip Allah namına kullanmakla insan olur. her kimliğin bireye kazandırdığı avantajları olduğu gibi getirdiği sorumlulukları da vardır. bunların bir kısmı toplumsal olarak tarif edilir bir kısmı da vicdanen doğar. öyleyse elbirliği ile bu kimliğin özelliklerini tarife yardım etmek lazımdır. kimya bir ünvan olarak kimyacıyı belirler. topluma kazandırdığı kolaylıkları ile bilinir. o adamın bomba yapması kimya ilmine zarar vermez. bu durum o adamın yanlış kullanmasıdır. eşcinsellik de topluma hassasiyeti ve duyguyu getiren bir kimlik olarak değerlidir. yanlış kullanımları bastırılarak değil, doğru eğitim ve vicdanla engellenir. ilkokuldan başlayarak tüm eğitimimize doğruluğu koymak nasıl önemliyse eşcinselliği de koymak önemlidir. eşcinsellik alternatif bir azgınlık hali, toplumsal bir rezalet, ahirzaman sefahati olmamasını istiyorsak tarifine dikkat etmemiz gerekir.


eşcinsellik zarf olarak eşcinsel fiilin nasıl olduğunu belirler. nasıl olması gerektiğine bir ölçü ve toplumsal uzlaşı sağlanmazsa o zaman herkes büyük bir gürültü halinde herşeyi eşcinselliğin fiilinden sayar. sonunda ortalıkta hüküm verilemez bir kargaşa kalır. bugünkü durum buna şahittir. eğer değer verip, o bireye ne olursa olsun sahip çıkarsanız eşcinsel yaşamı içinde ne çok sizi düşünüp size göre hareketlerini düzenlediğini görürsünüz. tarz ve üslup kazanmış eşcinsel hayatlar kazanılmış bireyler demektir. bir kanadalı eşcinsel için eşcinselliğin hayattaki örneği altın madalya ile milletini onurlandıran kanadalı eşcinsel olimpiyat sporcularıdır. bir osmanlı eşcinsel için hayattaki örneği asırlar boyu en iyi korunan arşivleri milletine kazandıran osmanlı eşcinsel saray görevlileridir. eskiden bugüne kazanan ve sözü geçen milletler her toplumsal katmana sistemleri içinde yer vermeyi ve onlara taklit edebilecekleri bireyler göstermeyi başarmışlardır.


sözün özü, eğer Türkçeye sahip çıkmak ve evlatlarımızın bu dili yaşatmasını istiyorsak, bu dilin kelimelerine kıymet veriyorsak, doğru kullanılmasını istiyorsak manasını öğrenmeli ve doğrusunu kullanmaya gayret etmeliyiz. bu dilin çocukları olan kelimeleri tanımalı ve değer vermeliyiz. tıpkı evlatlarımız gibi... tıpkı eşcinsel evlatlarımız gibi...

8 Mart 2009 Pazar

Mevlid Kandiliniz mübarek olsun...


bugün Hicri 12 rebiül evvel, yani Hz. Peygamberimizin doğum, hicretinde Mekkeden Kufeye geldiği ve vefat günü...

Hz. Peygamberin hayatının bu üç önemli adımı aynı tarihe denk gelmesi dikkat çekiyor. bu geceye mevlid yani doğum denmesi de önemli bir nokta... Hz. Peygamberimizin doğumu, Hicretle İslamın doğumu ve Hz. Peygamberimizin ahiret hayatının doğumu aynı güne denk geliyor. Hz. Peygamberimizin ömrünü aşan mucizelerinden irhasat denilen ve dünyaya teşrifi sırasında olan sıradışı ve geldiğini gösteren hallerin de yıldönümü...
bu gece onun getirdiği nuru tekrar anlamak için güzel bir gün:

"Bak, öyle bir ziyâ-i hakikat neşreder ki, eğer onun o nurânî daire-i hakikat-i irşâdından hariç bir sûrette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir mâtemhâne-i umumi hükmünde ve mevcudâtı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevi'l-hayatı zevâl ve firâkın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.

Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, mâtemhâne-i umumi, şevk u cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebî, düşman mevcudât, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir sûretine girdi.

Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüât, tebeddülât, tegayyürât, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubât-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer merâyâ-i esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi birer kitâb-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.

Hem, insanı bütün hayvanâtın mâdununa düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vâsıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanât, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akılla niyaz ile nâzenin bir sultan ve fîzâr ile nazdar bir halîfe-i zemin olur. Demek, o nur olmazsa, kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta, böyle bir zât lâzımdır; yoksa, kâinat ve eflâk olmamalıdır."