yazın sıcak günleri yatağa cezbederken, hayatın koşuşturması daha bir yorarken, içimizden taşan duygular ruhumuzu rengarenk boyarken kontrollü olmak daha bir önem kazanıyor. çevremize ailemize sevdiklerimize karşı kontrollü olmak ama kendimizi boğmamak, aradaki mesafeyi korumak ama sevgimizi gösterebilmek daha dikkat edilesi bir yer işgal ediyor.
pırıl pırıl bir kalbin ihtiyacı olan mutluluk ve neşe yerini hüzne bırakmaması için, o kalbin dayandığı temellerle bağlantısının kopmaması gerekir. yalnız kaldığına inanan ve kainat dolusu bir sevgiye aç bir kalbin duyacağı hüzün de büyük olur. bu hüznü ne uyuşturucular ne de dibe vuran bir eğlence iyi hale sokamaz. din bir kimlik olarak kalbimizde müracaat edilmeyi beklerken, kenarından köşesinden dolaşmakla ötelemekle yada unutmaya çalışmakla vicdan susmuyor. çevreden gelebilecek "aaa hem ibnesin hem de ağzın Allah diyor!" tepkileri yüzünden uzak durmak kabil olmuyor. şükür seccadesinde hicab ve utanç içinde olmaktan kaçınmak yada geri geri giden ayaklarımız o an ile yüzleşmemize engel olamıyor. çünkü o an o kadar saf ve içten ki, paylaşılan o duygu o kadar yoğun ve bizden ki bizi cezbediyor.
ibadetin bu güzel anlarını doya doya yaşamak sanki "bizim gibi" kirlilerin(!) uzağında olmasını isteyen ve eşcinsel olmanın diyetinin bir şekilde ödenmesini dileyen arkadaşlarımız da varlar. oysa bu varoluşumuzun gereği olan bir durum... eşcinsel, kadın, engelli yada zenci olmak; ötekilenmek, ezilmek sadece bu dünyanın bir acayipliği... bir adım ötede, el açmakla geçilebilen o manevi dünyada, her an herkesin her talep için eşit olup kendisine muhatap olunduğu yerde böyle ayrımlar yoktur. olmadığı kendi hayatımızla ortada. edilen dualara istenilen ihtiyaca en güzel cevaplar elimizin yetmediği mesafeden vakt-i münasipte veriliyor yani gönderiliyor. bunu herkes vicdanen biliyor. bir kahvenin kırk yıllık hatırının olduğu kültürümüzde bu nimete elbette öyle bir şükür gerekir. çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir artırır. "ne nimeti?" diyenler çevrelerine baksalar hemen farkedeler ki, sıcacık aileleri var, neşeli dostları var, hayatı çok daha derin algılayan akıl ve hissedebilen bir kalp var. daha ötesi adeta biz mahçup duruma düşmeyelim diye yardım edilen bir hayatımız var. daha ne kadar bunları görmezden geleceğiz?
bir cesaret edip ibadetin manasını öğrenenlerin hemen akıllarına gelen soru ile tökezlememeleri için dikkatle okumak lazım:
"Sakın deme: «Benim namazım nerede, şu hakikat-ı namaz nerede...» Zira bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmâl ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âminin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velînin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikattan bir sırrı vardır -velev şuurun taalluk etmezse-. Fakat derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden, tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur. Öyle de: Namazın derecâtında da daha fazla merâtib bulunabilir. Fakat bütün o merâtibde, o hakikat-ı nûrâniyyenin esâsı bulunur."
madem ki hurma çekirdeği de hurma, hurma ağacı da hurmadır, öyleyse namazın manası az yada çok benim hayatımda da olmalıdır. toplum yada sevdikler zamanın dalgaları içinde benden uzağa da düşseler yanımda namaz bulunmalıdır. ahiretin en büyük sorusu namazdır, "eşcinsel misiniz, değil misiniz?" değil! dışlandığımız şu yabani asırdan alınacak en iyi intikam, bu asırdan bile ahiret karını kazanarak çıkmaktır.
dünyada ahirette, imanın izzeti ile, başı Rabbinden başkasına eğilmez onurlu insanlar olmamız dileği ile...
pırıl pırıl bir kalbin ihtiyacı olan mutluluk ve neşe yerini hüzne bırakmaması için, o kalbin dayandığı temellerle bağlantısının kopmaması gerekir. yalnız kaldığına inanan ve kainat dolusu bir sevgiye aç bir kalbin duyacağı hüzün de büyük olur. bu hüznü ne uyuşturucular ne de dibe vuran bir eğlence iyi hale sokamaz. din bir kimlik olarak kalbimizde müracaat edilmeyi beklerken, kenarından köşesinden dolaşmakla ötelemekle yada unutmaya çalışmakla vicdan susmuyor. çevreden gelebilecek "aaa hem ibnesin hem de ağzın Allah diyor!" tepkileri yüzünden uzak durmak kabil olmuyor. şükür seccadesinde hicab ve utanç içinde olmaktan kaçınmak yada geri geri giden ayaklarımız o an ile yüzleşmemize engel olamıyor. çünkü o an o kadar saf ve içten ki, paylaşılan o duygu o kadar yoğun ve bizden ki bizi cezbediyor.
ibadetin bu güzel anlarını doya doya yaşamak sanki "bizim gibi" kirlilerin(!) uzağında olmasını isteyen ve eşcinsel olmanın diyetinin bir şekilde ödenmesini dileyen arkadaşlarımız da varlar. oysa bu varoluşumuzun gereği olan bir durum... eşcinsel, kadın, engelli yada zenci olmak; ötekilenmek, ezilmek sadece bu dünyanın bir acayipliği... bir adım ötede, el açmakla geçilebilen o manevi dünyada, her an herkesin her talep için eşit olup kendisine muhatap olunduğu yerde böyle ayrımlar yoktur. olmadığı kendi hayatımızla ortada. edilen dualara istenilen ihtiyaca en güzel cevaplar elimizin yetmediği mesafeden vakt-i münasipte veriliyor yani gönderiliyor. bunu herkes vicdanen biliyor. bir kahvenin kırk yıllık hatırının olduğu kültürümüzde bu nimete elbette öyle bir şükür gerekir. çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir artırır. "ne nimeti?" diyenler çevrelerine baksalar hemen farkedeler ki, sıcacık aileleri var, neşeli dostları var, hayatı çok daha derin algılayan akıl ve hissedebilen bir kalp var. daha ötesi adeta biz mahçup duruma düşmeyelim diye yardım edilen bir hayatımız var. daha ne kadar bunları görmezden geleceğiz?
bir cesaret edip ibadetin manasını öğrenenlerin hemen akıllarına gelen soru ile tökezlememeleri için dikkatle okumak lazım:
"Sakın deme: «Benim namazım nerede, şu hakikat-ı namaz nerede...» Zira bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmâl ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âminin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velînin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikattan bir sırrı vardır -velev şuurun taalluk etmezse-. Fakat derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden, tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur. Öyle de: Namazın derecâtında da daha fazla merâtib bulunabilir. Fakat bütün o merâtibde, o hakikat-ı nûrâniyyenin esâsı bulunur."
madem ki hurma çekirdeği de hurma, hurma ağacı da hurmadır, öyleyse namazın manası az yada çok benim hayatımda da olmalıdır. toplum yada sevdikler zamanın dalgaları içinde benden uzağa da düşseler yanımda namaz bulunmalıdır. ahiretin en büyük sorusu namazdır, "eşcinsel misiniz, değil misiniz?" değil! dışlandığımız şu yabani asırdan alınacak en iyi intikam, bu asırdan bile ahiret karını kazanarak çıkmaktır.
dünyada ahirette, imanın izzeti ile, başı Rabbinden başkasına eğilmez onurlu insanlar olmamız dileği ile...