28 Haziran 2008 Cumartesi

Dolaptan çıkış sıkıntıları


Uzun bir yol bu caddenin sağında solunda ışıklar, sonunu görmek mümkün değil, ayaklarım götürebileceği yere kadar götürmek istiyor bedenimi. Ama nereye ne için götürecek? Kaçtığım bu yalnızlık gittiğim yerde de peşimden gelmeyecek mi? Ordada tüm ruhumda hüküm sürmeyecek mi? İşte bir erkek yaklaşıyor uzaktan, kim bilir belki o da benim gibidir ya da her şeyin üzerine gelip boğulduğunu hisseden kendini dışarı atmış bir adam... Baba, kardeş, arkadaş olmalıydı tüm erkekler hayatımda, hislerim ve duygularımın önemi yoktu. Bir kız bulup onunla yaşamalı hatta evlenmeliyim, tüm hayatımı suçsuz yere bir mahkum gibi geçirmeliyim. Off Allahım suçum neydi benim, niye böyle farklı hislerim? Ansızın bir sokak arasında yürürken gözgöze geldiğim erkeğe neden bu sevgim. Niye erkeklere eş olsun diye yarattım dediğin kızları sevemeyişim. Hangi günahın bedeli bu? Hangi suçun? Her oyun kuralına göre mi oynanmalı? Peki bu oyun nasıl sürer nasıl ilerler? Bedenine ve ruhuna aykırı bir kızı koynuna almak hem kendine hem ona işkence değil mi? Sevemeyip seviyorum demek sahtekarlık değil mi? İşten eve evden işe gidip gelen mutsuz bir yürek, kime neye yarar sağlayabilir? Kime gülebilir, eş olsun diye yarattım dediğin kızları sevemeyişim. Hangi günahın bedeli bu? Hangi suçun? Her oyun kuralına göre mi oynanmalı? Peki bu oyun nasıl sürer nasıl ilerler? Bedenine ve ruhuna aykırı bir kızı koynuna almak hem kendine hem ona işkence değil mi? Sevemeyip seviyorum demek sahtekarlık değil mi? İşten eve evden işe gidip gelen mutsuz bir yürek, kime neye yarar sağlayabilir? Kime gülebilir, kime el uzatabilir? Taa en baştan kurulmuş bir oyun ve kuralları. Yapın kullarım diyorsun, yapıyorum. Yapma dediğin bu eşcinselliğimi nasıl durdurabilirim. Bedenimi kilitledim, öyle ki elini dahi sıkamaz oldum bir erkeğin, ya yine o duygularım depreşirse duyguları mı umursayan peygamber yok mu? Bir kitap yok mu böyle mutlu ol diyecek? Eğer belirli bu kuralları eksizsiz yerine getirirsem, mutlu olamama, acı çekmeme rağmen ürkek bir ceylan olup bir aslan gibi kükrersem vaat ettiğin o cennete girer miyim? Verir misin Allahım bana bunun garantisini? Kafam allak bullak ne senin gösterdiğin yol beni mutlu edecek, ne de kurallarına aykırı davranırsam vicdanım rahat edecek. Biliyorum yol gösteren olmayacak hayat benim ve kararları kendim verip ilerleyeceğim... Tozlu kaldırım taşları, boş panolar, afişlerle dolu elektrik direkleri ve hafif bir uğultuyla esen rüzgar, gözyaşlarıma her gün tek şahitlik edenlerim. Acım öyle büyük ki sığdıramıyorum hiçbir yere, her günüm bir önceki günden daha beter geçiyor. Zamanla katılaşır sandığım yüreğim git gide daha çok acıyor. Duyarsızlaşıyorum herkese, her şeye karşı. Senin o zorlu kuralların yetmezmiş gibi birde üvey evlat muamelesi görüyorum dünyada. Saklasam da cinsel kimliğimi gözlerim, ellerim ele veriyor beni, sapık deniyor, ahlaksız deniyor her sözleri yüzüme tükürük, kalbime bir ok gibi saplanıyor. Elimle başını okşayamıyorum bir çocuğun o bile kaşlarını çatıyor, kaçıp uzaklaşıyor benden. Sen o tarafta çekeceksin de beni infaza, kulların çoktan beni almış ortasına. Bir vatan haini, tecavüz eden bir sapık ve daha tonla suçun prangalısıyım ben. Özgürlügüm bu tarafta olmaz biliyorum ama umarım melekler alır beni yanına. Karar versem eğer senin yolunda ilerlemeye, yemin etsem sana tövbe bir daha olmaz söz diye. Hadi mutluluktan da vazgeçtim huzurlu olur muyum. Bu yollarda yürümekten bıkıp durur muyum. Seviyorum Allahım seni ama senden korkup yaklaşamıyorum kalbimi hızla çarptıran bir kula. Aşk denilen şey bana bu dünyada yasak meyve. Dostluk içimi acıtan hayallerimdeki bir rüya. Ailem zaten hiçbir zaman olmadı ki yanımda, yine sana dönüyorum yakarışım sana, duam sana, acılarım, şikayet edişim sana. Yaşım geldi de geçiyor Allahım ben hala bir çözüm yolu bulamadım. Bazen düşünmeseydim diyorum acaba daha mı vurdumduymaz olsaydım, daha katı daha gaddar mı olmalıydım. Kader denilen şey zaten muamma geçmişim hayırsız, bugünüm yararsız, yarınım ne olur kim bilir. Kimilerine göre biz günahsız suçsuzuz senin çizdiğin resmin figürleriyiz, kimilerine göre sadece yolcu olan biz belliyiz yolumuzu kendimiz çizeriz. Ben de o yolunu kendi çizenlerdenim. Anladım artık mutluluk ve huzur yok bana bu dünyada. Dayan kulum deyişin yeter bana, ama senden de bir ses bir işaret yok ki. Yolunu kaybetmiş bir çocuk gibiyim, hiçbir yere gidemiyorum, kaybolduğum bu yerde durup bulunmak istiyorum. Ne olur Allahım cesedim serilmeden bu yere bana bir Işık bana bir Kelam bana bir Melek gönder, kurtuluşum ol kurtarıcım ol...


yasin

30.08.1999 03:12




bu yoğun ifadeler her eşcinseli hayatının bir döneminde muhasebe girdabına alıyor. sağlıklı olduğu halde hasta gibi, derdi olmadığı halde yaslı gibi hisstmek ve hayatı boyunca bilinmez bir dert ile boğuşacakmış gibi olmak "dolaptan çıkma"dan hemen önceki en zor durumdur. sıkışmış ve ölümüne neticesiz görünen bu durumdan "kendini kabul" ile çıkılır. çıkamayan ömrünü bulduğu ile avunarak geçirir. çıkabilen ayakları yere basan kendini tanımış ve hayattan ne istediğini bilen birisi olur. bu açıdan eşcinsel kimliğinin diyetini ödeyerek kazanır. bu sıkıntılı dönemde hastanın doktora ve Allaha sitem etmesinin hastaya hiç bir yararı olmadığı gibi, eşcinselin de gerek çevreye gerek Allaha siteminin onun sıkıntısını hafifletmeye yararı yoktur. ne zaman ki, münasip vakitte doğum gerçekleşir, beden ruh uyum ile hayatı anlar, Allah şifayı aracılar ile yollar. sıkıntı gider lezzet gelir. ondan sonrasında sınav şekil değiştirir. zevk aldığı hayatı sorgulamaya başlar. yapılacak ise aynıdır. sabretmek, Allaha sitem değil sığınmak, hayatı tüm güzelliği ile onurlandırmak...

1 Haziran 2008 Pazar

Türkiyeli eşcinseller ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan arasındaki doğrusal ilişki



Uzun hikâyedir; ancak bilenler gayet iyi bilir.
Türkiye’deki eşcinsel câmiası beni sevmez; ben de onları...

Bana, 2006 yılında -kendi aralarında düzenledikleri anketler sonucunda- “yılın en homofobik yazarı” ödülünü vermeye kalkışmışlardı. Onlar, bu organizasyonlarına daha ziyade “hormonlu domates ödülleri” diyorlar. Gerekçeleri de “Brokeback Dağı” gibi eşcinsellik övgüsü yapan filmlere karşı olmamdı. Sonradan, kendilerine “böcekler” diyen bir kadın yazar ortaya çıkınca, oyları hemen o yöne doğru kaydı ve bir süre liste başında giden bendeniz geri sıralara düştüm.

Ödülü kazansaydım, Taksim Meydanı’nda düzenlenecek olan törene de bizzat gidecektim. Yanımda bir buket çiçek ve dernek yöneticilerine armağan edilmek üzere, Yeni Şafak yayınlarından çıkan bazı Türkçe Kur’an-ı Kerim nüshalarıyla birlikte... Ki bu kararımı o günlerde, yarışmayı düzenleyen Lambda İstanbul Derneği’ne de yazılı olarak bildirdim.

Ödülümü almak üzere, elimde Kur’an-ı Kerim ciltleriyle birlikte, eşcinsellerle dolu bir meydana gittiğimde nasıl bir manzarayla karşılaşırdım doğrusu pek bilemiyorum; ancak bereket versin diğer kadın yazar son anda oylamada öne geçti de eşcinsel aktivistler benimle karşılaşmaktan kurtuldular.

Bütün bu “karşılıklı antipati atmosferi” içindeki temel farkımız ise benim “sevmek” ile “merhamet etmek” edimlerini birbirinden kesin çizgilerle ayıran bir adam olmamdır. Bunu da Müslüman kimliğime borçluyum.

Evet; eşcinselleri ve eşcinselliği sevmem. Ancak, bütün hayatım boyunca tek bir eşcinsele dahi fiske vurmuş ya da karşılıklı bir görüşmede hakaret etmiş değilim. Böyle tutum ve davranışları kişisel olarak asla desteklemediğim gibi, buna yeltenen ilkel adam ve kadınları da hiç sevmem. Hele de otoyollarda eşcinsel fahişeler görünce bir akşam pazarlık etmek için durup, ertesi akşam ise en iddialı maço kesilerek onları araçlarıyla ezmeye kalkışan ikiyüzlü bir ahlâkın savunucusu konumundaki şerefsizleri, öldürmeye çalıştıkları (bazen de ne yazık ki öldürdükleri) o insanlardan ruh olarak çok daha düşük düzeyde birer “kubur faresi” olarak görmekteyim.

Eşcinseller ve eşcinselliğe yönelik bu karşı duruşumun ise iki temel argümanı var. Birincisi kutsal kitapların ve onların vaaz edicisi konumundaki peygamberlerin bu konudaki uyarıları...

İkincisi ise doğrudan doğruya tıp bilimi ve onun yüzlerce yılın gözlem ve deneyimleri ışığında, hiç bir tartışmaya mahal bırakmaksızın ortaya koyduğu somut gerçekler...

Velhasıl, canım öyle istiyor diye ya da içimdeki gizli psikopatı tatmin etmiş olmak adına “eşcinsel karşıtı” değilim.

Zaten eşcinseller de ne ilâhiyatın ne de tıp biliminin yanlarında olmadığını, bu hikâyenin ta en başından beri çok iyi bilmekteler... O yüzden, her ikisiyle de araları iyi değil. Neredeyse “tehdit ve terörize edilerek” arzu edildiği gibi konuşturulan bir avuç marjinal hekimin dışında, tıp dünyası (küresel ölçekte faaliyet gösteren onca kudretli eşcinselin dayanılmaz baskılarına karşılık) günümüzde bile hâlâ bu olay için “sağlıklı bir cinsellikten sapma” diyor. Bilinen bütün semavî dinler de öyle...

O yüzden, 21’inci yüzyılda yaşayan aklı başında bir Müslüman olarak, eşcinselleri sevmek durumunda değilim. Ancak, onlara “merhamet etmek” zorundayım. Onlardan Peygamberim de hoşlanmıyordu, olabildiğince mesafeli duruyordu; ancak gerektiği ölçüde “merhamet ediyordu.”

Çünkü, her insanda, son nefesini vereceği âna kadar “nedâmet getirmek”ten yana bir umut vardır.

Mekke ve Medine’de ilk Müslüman kuşağından hiç kimse, eşcinsellere yönelik “linç partileri” falan düzenlemedi. Onları, en fazla bu tercihleri üzerine adamakıllı düşünmeye davet ettiler ya da gençler karşısında ayartıcı bir rol üstlenmesinler diye yakın çevrelerinden uzak tuttular. Hepsi o kadar...

Günümüzde de dünyanın çeşitli köşelerinde yaşayan kadın ve erkek eşcinsellerin tümü hayatlarını “fuhuş yaparak” kazanmıyor. Türkiye’de de öyle... Ortak bir “vatandaşlık kimliği” altında aynı vatanı paylaştığımız bu insanların büyük bir bölümü, kamuflajlı bir hayat içinde normal işlerde çalışıyor, üretiyor, istihdam oluşturuyor ve devlete vergi ödüyorlar. Eşcinsellikleri ise -bunun agresif bir biçimde propagandasını yapıp çevrelerindeki masum çoluk çocukları “haz nesneleri”ne dönüştürmedikleri sürece- gerek dinsel, gerekse tıbbî açıdan yalnızca kendi hayatlarını ve ahiretlerini zarara uğratan kişisel bir zaafları... Ha, bir de belki onlarla birlikte takılan partnerlerininkini...

Hâl böyle olunca, uygar bir devlet düzeni içinde de “linç politikası” ile hareket edilemez. Eşcinsel bir vatandaşın çocuğunu gönderdiği okulun harcında dindar bir yurttaşın da ödediği vergiler vardır. Aynı şekilde, dindar bir yurttaşın ibadetini yaptığı caminin harcında da eşcinsel bir yurttaşın doğrudan ya da dolaylı emeği olabilir. Millî servet, bu ülkede yaşayan bütün insanların ortak alın terinden oluşmaktadır ve o servetin içine karışan “kirli para”yı ancak ve ancak niyetin saflığı temizler. Tıpkı, İstanbul-Esentepe’de, ünlü bir kadın piyango satıcısının inşâ ettirdiği güzel bir camide yıllardır hep birlikte namaz kılmamızda olduğu gibi...

Allah hiç kuşkusuz ki, şaşmaz terazisiyle nihai amacı hayırlı olan her ürün ve hizmetin içindeki kiri ayrıştırabilecek kudrete sahiptir.

* * *

Eşcinsellik ve eşcinseller hakkında, çok uzun yıllardan bu yana yukarıda özetlemeye çalıştığım türden bir ön kabule sahipken, geride bıraktığımız hafta gazetelerde sürpriz bir haber okudum ve epeyce canım sıkıldı. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, eşcinsellerin Türkiye’deki en büyük ve de ciddi sivil toplum örgütü konumundaki “Lambda İstanbul” hakkında, tüzüğünün Dernekler Yasası’na aykırı bazı bölümler içerdiği gerekçesiyle kapatma kararı almış.

Haber üzerine eşcinsellerin sitelerine ve bu haberi sütunlarına taşıyan kimi internet portallarındaki okur yorumlarına (ki büyük bölümü eşcinsellerden gelen yorumlardı bunlar) bir göz attım. Müthiş bir yılgınlık, öfke, üzüntü ve yıpranmışlık ifadeleri içermekteydi karara ilişkin yorumlar. Eşcinsellerin organizasyondan uzak ve dağınık olduklarında sergiledikleri o itici saldırganlığa karşılık, görece daha ciddi bir biçimde hareket eden, internet siteleri işletip dergiler çıkararak mensuplarının “gazını alan” bu dernek sayesinde nicedir tutunacak bir dal bulduğunu düşünen bir kaç yüz bin dolayındaki insan, mahkemenin kararından sonra kendilerini âdeta “devletin tecavüzüne uğramış” gibi hissediyorlardı.

Ve ne yazık ki bana göre dibine kadar da haklıydılar.

Bir topluluğun kendini demokratik yollarla ifade etme imkânlarını ne kadar daraltır ve o topluluğu ne kadar köşeye kıstırırsanız, hedef aldığınız bu kitleyi de o denli bunaltır ve saldırganlaştırırsınız. Böyle bir durumda ise insanlar arasında insan gibi diyalog kurmanın o yumuşak iklimi adım adım ortadan kaybolacaktır.

Türkiye, “Dünya üzerinde Kürt diye bir halk ve Kürtçe diye bir dil yoktur” şeklindeki teziyle bu bunaltılmışlığın bedelini çok ağır ödemiş bir ülke... Halen de kanımız ve malımız ile çatır çatır ödemekte olduğumuz bir bedeldir bu...

1923 yılında, henüz ülkedeki her şey son derece taze ve güzelken, “Türkiye Cumhuriyeti, bu topraklarda yaşayan farklı etnik unsurlar tarafından, ortak bir ideal uğruna hep birlikte kan dökülerek kurulmuştur ve bu mücadelenin içinde yer almış bulunan herkes hukuken Türk’tür. Onun dışında, her yurttaş nüfus kâğıdına gerçek etnik kimliğini, gerçek ana dilini, gerçek dinini ve mezhebini rahatça yazdırabilir. Bu bilgileri gündelik hayatında özgürce kullanabilir, yayabilir, etnik kökenlerini unutmamasını sağlayacak her türlü din ve dil eğitimini alabilir. Devletten de kendisine, verdiği bu bilgiler ışığında muamele edilmesini isteyebilir” şeklinde kısa bir paragrafla çözülebilecek olan bir mesele, şimdi Kandil’e akınlar yapıp duran, ancak oradaki “çapulcular”ı bir türlü tam olarak bitiremeyen F-16’larla çözümlenmeye çalışılıyor.

Eşcinsellik de bütünüyle aynı konumda bir sorun...

Onları, yukarıda andığım dinsel ve tıbbî argümanların ışığında, toplum olarak sevmiyoruz. Üzerlerindeki kamuflajları çıkartıp aramıza karışmalarını ve kimliklerini serbestçe deşifre etmelerini istemiyoruz. Bu “hâl”lerini fark ettiğimiz andan itibaren onları işe almıyoruz, almışsak da tez zamanda atıyoruz. Bu kitleyi okullarda, hastanelerde, orduda ve kurduğumuz şirketlerde barındırmıyoruz.

Ancak, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de -reddi mümkün olmayan- bir “eşcinsel nüfusu” mevcut. Bunları bir meydana toplayıp üzerlerine napalm bombası atamayacağımıza göre (ki dinen, ahlâken ve hukuken böyle bir hakkımız yok) o zaman, onlarını kendilerini, bizim de kendimizi denetim altında tuttuğumuz, “karşılıklı tahammül” esasına dayalı bir toplumsal düzen içinde yaşamayı ne yapıp edip öğrenmek zorundayız.

Bir de tabiî her marjinal grup gibi, onlara da bütün bu kuşatılmışlık içinde kendilerini biraz daha iyi hissedebilecekleri, “soluk alabilecekleri” türden sivil toplum örgütleri kurma; basılı, görsel ve elektronik yayıncılık yapma hakkını sunmakla yükümlüyüz. Yoksa, böylesi bir “kapana kıstırılmışlık” duygusu, önünde durulmaz bir öfke patlaması ve onun ardından gelen keskin bir bilenmişlik içinde, toplumun geneline eskisinden çok daha ağır hasarlar verecektir.

Kapatma kararını veren mahkeme, Lambda İstanbul Derneği’nden, tüzüğünün içeriğindeki genel ahlâka ve hukuka aykırı olduğu düşünülen sorunlu bölümlerin düzeltilmesini talep edebilirdi. Ki bunu onlardan her Türk vatandaşı talep etmektedir zaten. Ancak, kısmî bir kusurdan hareketle topyekün kapatma kararı verilmesinin ardında durabilmek ise mümkün değildir. Özellikle AKP iktidarından sonra, başta bu partiye yönelik kapatma dâvâsı olmak üzere, neredeyse her siyasal ve sosyal konuda “baltayı dâvâ dosyasının tam ortasına indirip onu ikiye ayırma” tekniğiyle hareket etmeyi alışkanlık hâline getiren Türk yargısı, bu ürkütücü görünümüyle, 2000’li yıllarda AB uyum süreci kapsamında değiştirilen irili ufaklı binlerce yasadan zerre kadar haberi yokmuşcasına, “züccaciyeci dükkanına girmiş fil” örneğinde olduğu gibi alabildiğine savruk bir tavır içinde ilerliyor. Dahası, bu tavrın ardında “haberdar olmamak”tan ziyade “uyum sürecini sallamamak” gibi genel bir “direnme kararı”nın olduğu izlenimi uyanıyor kitlelerde. Hani, sanki topluma ve iktidara verilmek istenen mesaj şöyle bir şeymiş gibi:

“Siz istediğiniz kadar kendi yetki bölgenizde debelenip durun, bunun bizler açısından hiç bir önemi yok. Türkiye, tıpkı 80 yıldır olduğu gibi, halkının en küçük bir apoletten ya da unvandan tırstığı, parlamentosunun sadece adı parlamento olan, Arap ülkelerinin birazcık ilerisinde ancak Avrupa’nın fersah fersah gerisinde üçüncü sınıf bir Ortadoğu demokrasisi olarak varlığını sürdürecektir. Bu genel kararımızı da feriştahı gelse değiştiremez.”

Nasrettin Hoca damdan düştüğünde ilk sözü, “Bana damdan düşen birini getirin” olmuş. Ülkeyi yöneten iktidar partisini üç-beş tane gazete kupürünün jurnaline dayanarak kapatmaya kalkıştıklarından beri biz muhafazakâr seçmenler de aynen Nasrettin Hoca’nın pozisyonundayız. O yüzden, önüne her kim çıkarsa çıksın -solcular, Kürtler, sert İslâmcılar, ılımlı İslâmcılar, eşcinseller- habire kıran döken, içeri atan ve kapatan bir yargı sistemi karşısında Lambda İstanbul Derneği mensuplarının hâlet-i ruhiyesini, kurduğum iyi niyetli bir empati eşliğinde çok doğru anladığıma inanıyorum.

Bu böyle gitmez.

Bütün dünyayı kapatamazsınız, bütün dünyayı içeri atamazsınız ve bütün dünyayı öldüremezsiniz.

Sünnileri bunalttınız, Alevîleri bunalttınız, Gayrımüslimleri bunalttınız, Türkleri bunalttınız, Kürtleri bunalttınız. Şimdi de eşcinselleri bunaltıyorsunuz.

Bunu yaparken de öylesine garip ve hastalıklı bir merhamet mekanizması işletiyorsunuz ki tam olarak ne düşündüğünüzü, ne yapmaya çalıştığınızı hiç kimse anlayamıyor.

Onlarca polis, asker ve sivili gözünü kırpmadan öldürmüş bir teröristi, ciğerleri su topladığında “hasta” diye affedip, kendi kafanıza göre, geldiği dağlara geri gönderebiliyorsunuz. Üstelik, öldürdüğü insanların hiç birinin ailesinden izin ve onay alma gereğini duymadan...

Fakat, buna karşılık, 1974 yılında, ülkeyi yöneten iki adamdan biriyken attığı son derece kritik imzayla -hâlâ her yıldönümünde bando mızıka eşliğinde böbürlendiğiniz- cesur bir savaşa girişip size dünyanın en stratejik adasını kazandıran 82 yaşındaki bir eski başbakanı, bırakın Türkiye’nin laik düzenini değiştirmeyi, daha ayakta bile durabilecek hâlde değilken gözünüzü kırpmadan cezalandırıyorsunuz. En sevimsiz kriminolojik profiller karşısında dahi indirimlerle, genel aflarla gayet bonkör bir biçimde işleyen bağışlama mekanizmanız ona gelince en fazla “cezaevi hapsi”nden “ev hapsi”ne dönüşüyor.

Sağmalcılar’da yıllar yılı THKP-C’cilerin koğuşlarına girip tekmil alamazken ve bundan da hiç utanmazken, devletin en kritik sırlarını bilen 82 yaşındaki bir emekli devlet adamına, her sabah 20 yaşındaki bir jandarma eri karşısında tekmil verdirtmekten rahatsız olmadınız ne yazık ki...

Allah aşkına, bu ülke sonunda infilak edip bir iç savaşa sürüklenmeden, azıcık da olsa değişin artık...

ALİ MURAT GÜVEN
Yeni Şafak gazetesi yazarı

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Eşcinselliğin Nedenleri

Niçin bazıları eşcinsel?
niçin bazıları zenci?
niçin bazıları solak?
niçin bazıları kadın?
niçin bazıları benim gibi değil?
niçin bazıları hayatı benim gibi algılamıyor?
niçin bazıları benim sevdiğimi sevmiyor, nefret ettiğimi etmiyor?
niçin bazıları benim düşünmediğim ve kıymet vermediğim şeylere düşkün oluyor?

çünkü İ N S A N I Z

neden herkes bir moda gibi hürriyet istiyor?
neden erkek olmaya çalışmıyor hemen eşcinselliği kabul ediyorsunuz?
neden evlenmekle eşcinselliğin geçeceğini kabul etmiyorsunuz?
neden cinsel eğitim adı altında eşcinselleri hasta göstermemize kızıyorsunuz?
neden uzun ve pahalı seanslarla terapi olacağınıza inanmıyorsunuz?
neden hem günahkarsınız hem de kalbinizde inanç, dudağınızda dua eksik olmuyor?
neden asırlardır lanetli olduğunuzu kabul etmiyorsunuz?
neden ortaya çıkmadan gayet güzel metres hayatına kanaat etmiyorsunuz?
neden sesiniz çıktığında istenmediğinizi, sustuğunuzda kabul edildiğinizi anlamıyorsunuz?

çünkü İ N S A N I Z

niçin dünyada bir geleceğiniz olmadığını kabul etmiyorsunuz?
niçin gideceğiniz ahirette bir şefkat görmeyeceğinizi kabul etmiyorsunuz?
niçin hem Allah sevgisini hem eşcinsel kimliği bir arada yaşamaya çalışıyorsunuz?
niçin sadece zenginlerin haz oyuncağı olarak ömür geçireceğinize inanmıyorsunuz?
niçin tek akibetinizin intihar olduğunu kabul etmiyorsunuz?
niçin sizi koymaya çalıştığımız kaba girmiyorsunuz?

çünkü İ N S A N IZ

22 Mayıs 2008 Perşembe

"Heteroseksüele nasıl bakıyorsak, diğerlerine de öyle bakarız"



AKP’den eşcinsellere "herkes eşittir" mesajı

AKP’den eşcinseller konusunda dün dikkat çekici bir adım geldi. Eşcinsellerin derneği KAOS GL tarafından düzenlenen “Homofobiye Karşı Buluşma” toplantısının açılışına AKP Mersin Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül de katıldı. Diğer partilerden kimsenin katılmadığı toplantıda eşcinsellere hitap eden Üskül “Haklarınızın ihlal edildiğini düşündüğünüz durumlarda adresiniz belli. Bize başvurabilirsiniz” dedi. Üskül’ün katılımı, bugüne kadar eşcinsellerin bu tür toplantılarına bu düzeyde ilk katılım olduğu ifade edildi.

BAKIŞIMIZ AYNI

Toplantı sonunda basının sorularını yanıtlayan Üskül, “Muhafazakâr bir partinin üyesi olarak eşcinsel toplantısına katılmanız nasıl karşılanacak?” sorusuna, “Bizim partimiz herkese aynı bakar” diye yanıt verdi. Üskül, “Farklı cinsel tercihleri olanlar da insandır. Farklı cinsel tercihleri olduğu gerekçesiyle ayırmayız. Heteroseksüele nasıl bakıyorsak, diğerlerine de öyle bakarız” diye konuştu.

TBMM’YE YÜRÜYECEKLER

Başkent bugün sıradışı bir eyleme sahne olacak. İlk kez eşcinseller Meclis’e yürüyüş eylemi gerçekleştirecek. KAOS GL’nin düzenlediği “Homofobiye Karşı Buluşma” toplantısı çerçevesinde gerçekleşecek eyleme 100’ün üzerinde gay, lezbiyen, transeksüel ve travesti katılacak. Yürüyüşte sadece eşcinselliği temsil eden gökkuşağı renklerinden oluşan bayrakların taşınacağı bildirildi. Eşcinsellerin buluşma toplantısı için yurtdışından da katılımcılar Türkiye’ye geldi. Yabancı konukların en dikkat çekeni ise Avrupa Parlamentosu’nun eşcinsel milletvekili Michael Cashman oldu. Cashman bugünkü Meclis yürüyüşünde de bulunacak. Yine Avrupalı eşcinsellerin örgütü ILGA’nın temsilcisi Aija Salo da etkinliğe katılacak isimlerden. Salo, “Türkiye’deki arkadaşlarıma destek olmak için buradayım. Onlarla birlikte yürüyeceğim” dedi.

Ali Ekber ERTÜRK/ANKARA

kaynak

Anayasa Profesörü, sosyal demokrasi ve insan hakları konusunda ömür vermiş bir akademisyen olan Zafer Üskül, bu adımı ile bu vatanın önemli bir sıkıntısına yaklaşıyor ve geç kalınmış bir adımı atıyor.

Eşcinsel deyince akla hep kötü örnekler getirip klişe resimler hatırlamak yanlıştır. "kadın" dendiğinde nasıl ki akla "fahişe" kelimesini getirmek yanlıştır, çünkü annenin şefkati, eşin iffeti, kızkardeşin sevgisi esastır. "kadın" deyince bu manalar akla gelir, kötü emsali inatla kullanmak edep dışıdır. öyle de "eşcinsel" deyince hayatı kendi cinsi ile paylaşan akla gelir, narin bir ruh, sevgi dolu bir kalp akla gelir. yakın veya uzak akraba içinde gizli açık onlarca isim akla gelir. aslında hep bilinen ama geçiştirilen, evlendirilmeye çalışılan, evlenmedi ise mirasta adı bile anılmayan, hukuku hiçe sayılan, sevgisine ve varlığına kıymet verilmeyen bir birey olarak anmak son derece alçaltıcıdır.

bu insanlar bu vatanın evlatlarıdır. başka yerden gelmediler. gidecekleri bir yerleri yoktur. hem bu sistemin samimi parçalarıdırlar. hemen hepsi vergisini verir. hemen hepsi askerliğini yapar. hemen hepsi her meslek gurubunda gayet başarı ile vatanlarına hizmet ederler. milyonları bulan bu sessiz evlad-ı vatanın sahip çıkılmaya ihtiyacı varken, onları itham etmek, isim takmak, haklarını gasbetmek, lanetli yada dinsiz addetmek, ümitsizliğe terketmek, hasta muamelesi yapmak son derece insanlık dışıdır. vatana yararı olmadığı gibi vatanın aleyhinde zarar vermeye çalışanlar elinde alet olmak ihtimali büyüktür.

varoluşundan dolayı sürekli ötekileştirilen bir bireye (daha ötesi bir kesime) bu zülmü engellemek elbette en başta hükümetin görevidir. adaletin ve kalkınmanın temeli olan eşitlik samimiyet dürüstlük gibi pek çok erdem için adım atılmalıdır. yapılacak pek çok şey varken üstünü örtmek son derece yanlıştır. zararı büyütür ve önlemi geri bırakır.

bu bilinçte olup her türü tepkiye rağmen cesaretle bu vatanın eşcinsel çocukları olan bizlere sahip çıkan AKP Mersin Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'e teşekkür ederim.

3 Nisan 2008 Perşembe

'Eşcinsellik İslam'da caizdir'




Endonezya'da düzenlenen Dinler ve Barış Konferansı'nda "Eşcinsellik İslam'da caizdir" fetvası çıktı.

Endonezya'nın başkenti Cakarta'da 27 Mart'ta düzenlenen Endonezya Dinler ve Barış Konferansı'ndan "Eşcinsellik İslam'da caizdir" fetvası çıktı.
Endonezya içinden ve dışından pek çok İslam uzmanının katıldığı toplantıda konuşan ilahiyat akademisyeni Dr. Siti Musdah Mulia, Kuran'daki Hucurat Suresi'ni esas aldığını ve eşcinselliğin yalnızca şehvetten kaynaklanmadığını vurgulayarak, "Eşcinselliğin Allah'tan geldiğinin, doğal olduğunun göz önüne alınması gerekir. Allah'ın gözünde insanlar dindarlıklarına göre değerlendirilirler" dedi. Pek çok katılımcı da bu görüşe destek verdi.

kaynak
---------------

"Islam 'recognizes homosexuality'." başlığı altında tüm dünya haber ajanslarından geçen bu haberin türk medyasında da aynı şekilde dile getirilmesi, duyurulması, bu ülkedeki eşcinsellerin aşağılanmasının engellenmesinde ve insani özgürlüklerinin verilmesinde çok önemli bir adım olacaktır.
bu haber bence şu noktadan daha da önemli, yapılan tüm sosyal istatistiklerde insan toplumunda eşcinsellik %10 altına düşmüyor. aldığınız örnekleme grubu ne olursa olsun böyle bir sonuç ortada varsa o zaman dindar kesimin içinde yetişen yaşayan bulunan eşcinsellerin de kendilerini hasta bilmemeleri gerekir. maalesef yakın dönemde batı dünyasının eşcinselliği hastalık olarak adlandırması islama ve cemaatlerine de mal edildi. sonra batı toplumu bu hatadan vazgeçti. etiket ise haksız olarak islam aleminde takılmış kalmıştı. şimdi bu son haberle artık ortaya çıkmıştır ki, eşcinsellik islami nazarla ve Kur'anın nazarı ile dahi hastalık değildir. dindar çevrelerde yetişen çocuklarda, yaşayan gençlerde hatta ileri yaşlarda bile bu durum ortaya sonradan çıkıp gerek çevresi gerek kişi tarafından itiraf edilebilir. onu şu yada bu biçimde karşı cinsten biri ile evlendirmeye çalışmak, tavırlarından dolayı onu zorlamak, baskı kurmak ve kişilik kimliği konusunda onu istemediği halde haricden şekillendirmeye çalışmak İslamın ruhuna uygun değildir.
------------------
İNANCIN EŞCİNSELİ OLMAZ
Prof. Dr. Beyza Bilgin: "Nisa Suresi'nde kadın kadına ve erkek erkeğe her türlü fuhuş kötüleniyor ve cezalandırılıyor. Asıl olan, insanın insana onurunu koruyacak şekilde davranmasıdır. İnancın heteroseksüeli, eşcinseli olmaz."

24 Mart 2008 Pazartesi

İman ve islam olmak nedir?




İman ile İslâm arasındaki fark nedir?

Ulema-i İslâm ortasında “İslâm” ve “iman”ın farkları çok medar-ı bahis olmuş. Bir kısmı “İkisi birdir,” diğer kısmı “İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz” demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler.

Ben şöyle bir fark anladım ki: İslâmiyet iltizamdır; iman iz’andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir Müslüman” denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; “gayr-ı müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillâhi’l-hamdü ve’l-minne Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risâle-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde iman eder. Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler.

Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, “Bu iman üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz” dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâtereddüt vermesine nefsim itaat ediyor. “Peygamber olarak gönderdiğin kim varsa iman ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa iman ettik; ve bütün bunları tasdik ettik” dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.

Mektûbât, s. 38

Gay olmak ne demektir?




kaynağından güzel bir derleme :

Kendini gey olarak adlandıran erkekler, gerek cinsel ve gerekse duygusal olarak bir başka erkeğe ilgi duyarlar. Erkeklere duydukları cinsel ilgi kendilerine normal ve doğal gelir. Bu duygular ergenliğe girişle birlikte ortaya çıkar ve yetişkinlik döneminde de devam eder. Kimi eşcinseller kadınlara da ilgi duyabilir. Fakat bu kişiler genellikle, erkeklere karşı hissettiklerinin daha yoğun ve kendileri için daha önemli olduğunu söylerler. Dünya nüfusunun onda birinin gey veya lezbiyen olduğu bilinmektedir. (Kadınlara ilgili duyan kadınlara lezbiyen denir.) Bu, herhangi bir kalabalık grup içinde (mesela okulunuzdaki sınıfta, kantinde veya okul servisinde) birkaç eşcinselin bulunduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, kendisi açıklamadıkça, kimlerin eşcinsel olduğunu söyleyemezsiniz.

Eşcinseller, toplum içinde rahatlıkla karışırlar. Bununla birlikte diğer insanlardan farklı hissederler. Eşcinsel gençler, farklı hislerinin nedenini ilk başta belirleyemeyebilirler. Etraflarındaki tüm delikanlılar kızlardan bahsetmektedir. Bu yüzden kendilerini konumlandırmakta güçlük çekebilirler. Ve bir yetişkinle hissettikleri üzerine konuşmaya cesaret edemeyebilirler.

EĞER EŞCİNSELSEM BUNU NASIL BİLEBİLİRİM?

"İlk kez eşcinsel olduğumu ne zaman fark ettiğimi hatırlamıyorum. Fakat hatırladığım bir şey var o da: bir erkekle beraber olma fikrinin beni her zaman heyecanlandırdığı" Ahmet, yaş 19

"Baştan beri farklı olduğumu hissediyordum. Arkadaşlarım kızlarla ilgilenirken ben erkeklere bakıyor,kendimi onlarla düşünüyordum. İlkokul yıllarıma kadar geri gidiyor bu duyumlarım." Serdar,yaş 22

"Hiç bir zaman kadınlara gerçek anlamda ilgi duymadım. Ergenlik çağına girdikten sonra ise gey olduğuma kesin karar verdim. Sınıf arkadaşlarıma ilgi duyuyor ve neye benzediklerini merak ediyordum." Cüneyt, yaş 18

"Bilmiyorum... O zamanlar düşünmedim de bunu. Hiçbir şeyin farkında değildim. Tek bildiğim beni çekenin erkek bedeni olduğuydu." Umut,yaş 20

" Bir gün ablamın dergilerinden birini karıştırırken, çok yakışıklı bir çocuğun fotoğrafına rastladım ve... İşte o an anladım." Murat,yaş 20

Cinsel arzularınızın neler olduğunun ismini koyamayabilirsiniz. Kendinizi nasıl adlandırmanız gerektiği konusunda acele etmenize gerek yok. Cinsel kimliklerimiz zaman içerisinde gelişir. Buluğ çağına giren gençler, bir yandan vücutları gelişirken, bir yandan da seks üzerine yoğunlaşırlar. Cinsel arzuları o kadar güçlüdür ki herhangi bir kişiye veya duruma gerek kalmadan harekete geçer. Fakat kişi, yaşı ilerledikçe gerçekten kime ilgi duyduğunu çözer. Gerçekten kendini gey hisseden delikanlılar, zaman içerisinde erkeklere olan ilgilerinin netlik kazandığını görürler. Sınıf arkadaşınıza aşık olduğunuzu veya olgun bir erkekten etkilendiğinizi fark edersiniz. Bu deneyimleri haz verici, tedirgin edici veya her ikisinin karışımı şeklinde hissedebilirsiniz.

Genellikle 16 ve 17 yaşlarında geylerin büyük bir kısmı kendilerini nasıl adlandırmalarını gerektiğini düşünürken, bir kısım delikanlılar ise bunu düşünmek için bir müddet bekler. Eğer gey oluğunuzu düşünüyorsanız kendinize şunları sormanız gerekir: Rüya gördüğümde veya cinsel fantezi kurduğumda, kahramanlar erkekler mi oluyor yoksa kızlar mı ? Hiç bir erkeğe ilgi duydum mu? Bir erkeğe aşık oldum mu? Diğer delikanlılardan farklı mı hissediyorum? Delikanlılar ve erkekler için olan hislerim net mi? Eğer bu sorulara net olarak yanıt veremiyorsanız acele etmeyin. Zaman içerisinde daha emin olacaksınız. Ve unutmayın kendinizi nasıl adlandırmanız gerektiğine ancak ve ancak siz karar verebilirsiniz.

İLETİŞİME GEÇMEK

Kendinizi, daha fazlasını keşfetmek için hazır hissediyorsanız işe okuyarak başlayabilirsiniz. Eğer rahatsızlık duymuyorsanız, kütüphane görevlisinden cinsellikle ilgili kitapların bulunduğu bölümü sorun. Eğer kütüphanenizde cinsellikle ilgili yeterli kitap bulamazsanız, büyük kitap evlerinin cinsellik bölümlerini tarayabilir veya internet aracılığıyla yurt dışından sipariş verebilirsiniz. Ve lütfen dikkat edin, eşcinsellikle ilgili kitapların tümü destekleyici değildir. İnternet yoluyla eşcinsel organizasyon ve topluluklarla iletişime geçin. İletişime geçtiğiniz topluluk size doğrudan yardımcı olabileceği gibi,sizi,size yardımcı olabilecek başka organizasyonlara da yönlendirebilir. Hatta kentinizde bir araya gelen eşcinsel gençler de bulunuyor olabilir.

Unutmayın, oradaki eşcinseller de bir zamanlar sizin bulunduğunuz yerdeydiler. İç güdülerinize güvenin. Eninde sonunda sizin gibi hisseden birilerini bulacaksınız.

"İlk kez bir başka eşcinsel ile karşılaştığımda, hem heyecanlı, hem endişeli, hem kaygılı ve hem de neşeliydim. Tarif edilemez bir şekilde, yalnız olmadığımı öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordum. Benim gibi birisi daha vardı. Ne ile karşılaşacağımı bilememenin verdiği bir kaygı yaşıyordum fakat ilk karşılaşmanın ardından bu endişeler yerini bir gevşemeye ve rahatlamaya bıraktı." Necmi, yaş 22

"Yalnız değildim!En azından bir daha vardı!Beni anlayabilen biri! Yanımdaydı! Konuşuyorduk. Ağlamaya başlamıştım." Sedat,yaş 23

" İlk kez bir başka gey ile buluştuğumda müthiş rahatlamış hissettim kendimi. İnanamıyordum. Bir başka gey ile iletişim kurmuştum. Kendimi mutlu hissediyordum. Ama aynı zamanda da ürküyordum. Sonunda herhangi bir şey yapabileceğimi veya söyleyebileceğimi ama bunun üzerine düşünmeyeceğimi fark ettim." Ahmet, yaş 19

"Uzun zamandır birbirimiz biliyorduk aslında. Ama bir türlü konuşmamıştık bunu. Sonra bir gün bana "ben eşcinselim" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim o an. Ağlamaya başladı. Ben de ağlamaya başladım. Nedenini bilmiyordum." Mustafa, yaş21

SEKS YAPACAK MIYIM?

Cinsel yönden sağlıklı bir kişi olmak, açılma sürecine bağlıdır. Şu an seks yapma fikri sizi ürkütüyor olabilir. Bu herkes için normaldir. Hiç kimse hazır olmadan seks yapmaya başlamamalıdır. Hazır oluncaya kadar, fantezi kurmayı ve mastürbasyon yapmayı tercih edebilirsiniz. Seks, birbiri ile ilgilenen iki yetişkin kişi arasında olmalıdır. Doğru anın ne zaman olduğuna ise ancak siz bilebilirsiniz. İster heteroseksüel olsun ister eşcinsel, herkes farklı şekilde seks yapar. Eşcinsel erkekler , mastürbasyon yapmak ( tek başına veya bir partnerle birlikte), oral seks, anal ilişki, öpüşme, coşkuyla kucaklama, masaj yapma ve güreşme gibi geniş bir yelpazede cinsel pratikler uygular. Unutmayın kiminle ne yapacağınıza karar verecek olan kişi sadece sizsiniz.

PEKİ YA AIDS?

Aktif bir cinsel yaşantısı olan herkes, AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda dikkatli olmalıdır. Eşcinsel olmanız sizi AIDS yapmaz, ancak kimi riskli davranışlarda bulunmanız AIDS'e yol açan virüse yakalanmanıza neden olur. AIDS tedavi edilemez ancak önlenebilir.

AIDS'E YAKALANMA RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Korunmasız anal ilişkiden uzak durun. Anal ilişki, AIDS'e neden virüsün en kolay bulaşma yollarından biridir. Bu yüzden her ilişkide muhakkak prezervatif kullanın.Prezervatifi, oral seks yaparken de kullanmalısınız. ( Eğer kadınlarla birlikte oluyorsanız vajinal seks sırasında da prezervatif kullanmanız gerekir)Kullanma tarihi geçmemiş ve hasar görmemiş lateks prezervatifler kullanın. Prezervatifi ısıdan ve nemden uzak bir yerde muhafaza edin. ( Cüzdanınınz prezervatifi saklamak için uygun bir değildir.) Her prezervatifi bir kez kullanın. Rezervuarlı prezervatif kullanmaya çalışın. Prezervatifin ucundaki baloncuğu parmaklarınızla sıkıştırarak, prezervatifi sertleşmiş penis üzerine yerleştirin ve sıvazlayarak penis üzerine geçirin. Prezervatifin ucundaki baloncukta hava kalmadığından emin olduktan sonra baloncuğu bırakın. İlişki sırasında muhakkak su bazlı kayganlaştırıcılar kullanın. Vazelin, el kremi, masaj yağı gibi maddeler kullanmayın. Bunlar kimyasal özelliklerinden dolayı prezervatifin zarar görmesine neden olabilir. Su bazlı kayganlaştırıcılar sadece eşcinsel ilişkiler için değildir. Aynı kayganlaştırıcı, vajina kuruluğu gibi durumlarda heteroseksüel çiftler tarafından da kullanılmaktadır. Aynı prezervatif gibi, su bazlı kayganlaştırıcı satın alırken de eşcinsel olduğunuzu açığa çıkmış olmazsınız.Boşalma sonrasında dışarıya meni sızmasını engellemek için, sertliğini kaybetmeden penisinizi çıkarın. Bu sırada prezervatifin kaymasını engellemek için, prezervatifi alttan elinizle tutun. Eğer yanınızda prezervatif yoksa öpüşme, şehvetle kucaklama, masaj yapma ve mastürbasyon yapma gibi penetrasyon içermeyen cinsel aktiviteleri tercih edebilirsiniz. ( Mastürbasyon sırasında deride çatlaklar olmamasına dikkat etmek gerekir)

KENDİNİZİ SEVMEYİ ÖĞRENİN

"Kendimi tam olarak tanımlamam zaman aldı tabii. "Kendimle tanıştım, savaştım,barıştım" diyorum şimdi soranlar. Kolay olmuyor tabii. Hele eşcinselliğin bu kadar yok sayıldığı bir toplumda." Serdar yaş 22

"Ailem bir yandan arkadaşlarım bir yandan... Ama içimden gelen sese kulak vermemezlik edemezdim. Hem insan ben eşcinsel değilim diyince değişmiyor hiçbir şey. Şimdi o günleri düşününce gülüyorum yalnızca. Eşcinselliğimi seviyorum." Bülent yaş 25

"Teyzem lezbiyendi ve ben gey olduğumu fark etmeden önce, teyzemden eşcinsel olmanın kötü bir şey olmadığını öğrenmiştim." Aykut yaş 19

"Gerçekleri kabul ettim. Bunun anlamı eşcinsel olduğumu inkar etmemek ve olmadığım biri gibi davranmamak" Ahmet yaş 19

Gey olduğunuzla yüzleşmek o kadar kolay olmayabilir. Sonuçta hepimiz eşcinsellerle ilgili yanlış bilgileri, korkunç fıkraları dinleyerek ve medyada karikatürize edilmiş eşcinsel tiplemelerini izleyerek büyüyoruz. Bunun dışında insanlar bilmedikleri ve anlamadıkları şeylerden korkma eğilimindedir. Bazı kişiler de lezbiyen ve eşcinsellerden nefret eder. Bir çok insan da lezbiyenlerle ve geylerle bir arada olmaktan rahatsızlık duyar.Tüm bütün bunlarla karşılaştıktan sonra hislerinizi değil etrafınızdakilerden, kendinizden bile saklamanıza şaşmamak gerekir.Normal olmadığınızı düşüyor olabilirsiniz. Bu arada diğer insanların sizin duygularınızı öğrenmesini engellemek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Diğer insanların ne düşüneceğini önemsediğiniz için etrafınızdaki diğer eşcinsellerden kaçıyor da olabilirsiniz.Güvende olma pahasına saklanılan gerçekler,kişiye sadece acı ve yalnızlık hissi verir. Kendi duygularınızı inkar etmenin faturası daha ağır olabilir. Bu hislerinizi bastırmak için uyuşturucu veya alkol kullanmış olabilirsiniz. İntihar etmeyi aklınızdan geçirmiş olabilirsiniz. Fakat bunlarla başa çıkmanın en etkili yolu bir yardım almaktır. Eşcinsel grupları ile bu konuda temasa geçebilirsiniz.

KİME SÖYLEMELİYİM?

"En yakın kız arkadaşıma tabii? Hepimizin birer tane yok mu?" Serdar yaş 22

"Yalnızca uzun zamandan beri tanıdığım ve hoşgörü sahibi olduğuna inandığım kişilere eşcinsel olduğumu söylüyorum. Bu kişilerin benim özel yanımı bilmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum" Birkan yaş 18

" Madem ki normalim neden nasıl hislerimi saklayayım? Fakat birisine açılmadan önce bu konuda rahat olduğunuzdan emin olmanız gerekir' Necmi yaş 22

"Ben sadece, beni reddetmeyeceğini bildiğim, kim olduğumu bilerek beni kabul edeceğine ve beni heteroseksüel olmaya zorlamayacağına inandığım kişilere söylüyorum. Etrafımdaki kişileri ilk önce test ediyorum ve ardından onlara söyleme riskini almaya değip değmediğine karar veriyorum." Can yaş 19

"İnsan iki kere düşünmeli. Hayati bir hata olabilir belki açılmak,umulmadık tepkilerle karşılaşabilir insan. Açılmak isteyen eşcinseller arkadaşlara söyleyecekleri insanı iyi seçmelerini öneririm." Suat yaş 20

Gey gençler yaşları ilerledikçe kendileri hakkında daha rahat olmayı öğreniyorlar. İçinizde, derinlerde bir yerdeki sesi dinlemeye ve gey olmanın gerçekte ne olduğunu öğrenmeye başladıkça siz de cinselliğinizle ilgili daha rahat olmaya başlayacaksınız. İşte bu sürece "dolaptan çıkma veya açılma" denir. Açılmanın ilk adımı kendinize gey olduğunuzu söylemenizdir. Bundan sonraki adımda, sizi anlayabilecek birine söyleme ihtiyacı hissedersiniz. Bu kişi bir arkadaş veya bir yetişkin olabilir. Daha sonra ise, gerek arkadaş olmak gerekse daha özel ilişkiler kurmak için diğer gey çocuklarla tanışma ihtiyacı doğar. Kimi gey çocuklar ailelerine de açılma başarısını gösterirler. Ailenize açılmaya veya açılmamaya, açılacaksanız bunun ne zaman olacağına karar verecek kişi yine sizsiniz. Bir çok kişi, buna aileler de dahildir, eşcinselleri anlamazlar ve bu kişilere açılmak zor olabilir. Bu yüzden başlangıçta kime açılıp açılmayacağınıza karar verirken dikkatli olun. Fakat önemli olan kendinize dürüst olmanızdır. Kişinin kendini inkar etmesi zarara yol açar. Buna rağmen kendini kabul etmesi ise yine kendisine kazandırır.

Bir çok çocuk açıldıktan sonra daha sakin, mutlu ve kendinden emin olduklarını ifade ediyorlar.

"İnsanlar ne derse desin, sen normalsin. Tanrı seni böyle yarattı. Eğer dine inanmıyorsan, doğdun ve bir hayatın var ve eşcinsel olman da hayatının bir parçası" Dinçer yaş 19

"İnandığın şey için diren ve nefret üreticilerinin tıraşlarına kulak asma. Kendinden emin ve onurlu ol" Can yaş 19

"Çok zor. Ama önemli olan zoru başarmak. Kendini tanımak ve sevmek gerek önce" Serdar yaş 22

* Bu broşür BAGLY (Boston Area Gay and Lesbian Youth) 'nin yardımıyla Kevin Craston ve Cooper Thompson tarafından yazılmış legato oluşumlar içerisindeki öğrenciler tarafından Türkçe'ye çevirilip,Türkiye şartlarına adapte edilmiştir.

11 Mart 2008 Salı

Eşcinsel Kardeşliği



Eşcinsellik özünde hep yalnızlaştırılmaya çalışılmış bir kavramdır. Homofobikler bir taraftan, kendi eşcinselliğini sadece cinsellik olarak gören Eşcinseller diğer taraftan uğraşmaktadırlar. sonuçta ise olaylar karşısında her zaman mağlup olmaya hazır ve zaten hayata yenik başlayan bir eşcinsellik çıkmaktadır. bu dezavantajın, sorunun sebebi eşcinsellik değil, eşcinselin en olmadık zamanda yalnız kalmasıdır. olay karşısında yalnız avlanmak mağlubiyeti getirmekte ve fırsatlar zararlara dönüşmektedir.

Bunu engellemek yalnızca dayanışma ile olur. birbirini bilen ve birbirini destekleyen ferdlerden oluşan bir topluluk, bireylerinin gafil avlandığı bir olayda soğuk kanlılıkları ve doğru yerde doğru tepkiyi vermeleri ile başarıya yürürler.


pek çok örnek zaten hayatımıza karışıp akmaktadır. Aile eşcinsel oğullarının eşcinsel olduğuna dair somut deliller farketmiştir. Eşcinsel bireyin gördüğü manzara budur. hata ile kendine ait bir ipucunu, hele hele utanması belki de inkar etmesi gereken kimliğinin bir özelliğini sezdirmiştir. Aile bunun karşısında şok geçirip yaşadıkları bu üzüntüden dolayı terbiye etmek için bireye şiddet uygulamaktadırlar. oysa bu sahte perde arkasında gerçekler farklı renkler alırlar. ailenin farketmesi diye bir durum yoktur. aile özellikle de "anne" bilir! Anne evladının eşcinsel olduğunu bilir! Aile evladının gelişen karakterini desteklemek ve özelliklerini kabul etmek zorundadır. evlat, 6 yaşında da olsa 66 yaşında da olsa özel hayatı vardır. onun özeline saygı gerekir. aynı çatı altında olmak yada ailesi olmak özel hayatı üstünde tasarruf yetkisi vermez. Aile evladının eşcinsel olması ile şok geçirmez, öyle görünür. görüntü ise ruhumuzu etkilemez. bu ruhun terbiyeye ihtiyacı elbette vardır. öğretilmeye görgü ve bilgisinin artırılmasına elbette ihtiyacı vardır. bu ise öğretmen gibi hareket ederek yapılır. hissi çıkışlar, azarlar, hatta darp ile terbiye olmaz. eşcinsel çevresi olan bir eşcinsel için bu durum çoğu kere bilinen ve herkesin sessizce onayladığı bir özellik olarak kalır. eğer deşifre olursa zaten eşcinsel dışı çevre, ki buna aile de dahil belli bir mesafe ve ciddiyet araya girdiğinden tenkitler ve tehditler şeklinde değil, sevdiği için ihtar etmek şiddetine düşer.


Uzun yıllar hedefteyken birden aşılmaz bir problem taraflardan birine birlikteliği bitirmek kararını aldırmıştır. olay masaya yatırılınca şok olan sevgili intikam hisleri ile yakın çevreye eşcinsel hayatı ifşa eder. bu şiddet karşısında, intihar da dahil, her şey ümitsizliğin seçenekleri olarak çeşitlenir. yalnız birey herkese ve her şeye karşı güvensizleşir ve içine kapanır. bu duruma bir eşcinsel ruh tahammül edemez. tek başına olmayıp çevresinden kendisine ulaşılabilse, özellikle eşcinsel bir çevre ona destek olabilse, bu durumda bakış açısı değişir. çünkü sevgiliye basit ifadeler bile danışılmadan söylenemez. Sevmek hassaslık getirir. bu hassasiyet eğer sevginin kaybedilmesi sözkonusu ise hırçınlığa dönüşebilir. bunun önünü almak ancak adımlarımızı danışarak atmamızla mümkün olur. eğer çevreye söylenmesi ile karşılaşmışsak, genellikle beklendiği gibi, hıçkırıklara boğulan incinmiş eşcinsel yerine, soğuk kanlı ve meselenin üzerine gitmeden yatışmasına sabreden eşcinsel olmak sonuca götürür. söylenen ne olursa olsun sabırla dinlenmeli, vakit kazanılmalı, Eşcinsel kardeşliğini paylaştığı grupla meselesini pişirip tavrını belirlemeden cevap asla vermemelidir.


bize yakın olan ve bizi biz olarak kabul eden bir yakın çevre, hayat kadar önemlidir. binler örnekler ile ortada olan temel ihtiyaç kalbi aynı duygularla çarpan kişilerin oluşturduğu topluluktur. buna sahip olmayan için yukarıdaki örneklerdeki hatalı taraflar ortaya dökülür. çevresi olanlar ise tüm bu ve benzeri kötü olaylardan yeni kazançlar elde ederek çıkarlar.

6 Mart 2008 Perşembe

Askerlik ve Aile

Eşcinsellik Psikolojide Cinsel kimlik olarak tarif edilir ve bir varyant olarak ifade edilir. Din-i İslamda özeli kendisine bırakılıp, denk ve toplumla bütünleşik dengeli bir hayat tavsiye edilir. toplumsal olarak eşcinselliğin bilinçli ve önyargısız bir şekilde anlaşılması insan hak ve hürriyetlerinde ulaşılacak zirve olarak görünüyor. ama bu zirve için henüz daha yolumuz var. bir yandan önemli adımlar atılıyor öte yandan aşılması gereken yol kestirilmeye çalışılıyor. Eşcinsel kimliği oluşturan tüm değerler her türlü direncin üstesiden gelerek toplum içinde kökleniyor. bu mesafeden mesele yok gibi görünse de uygulmada sevdiğimiz akrabalar ve yakın aile bireyleri sözkonusu olunca sıkıntılı bir belirsizlik başlıyor.

Şüphe yok ki geçmişte kendini ifade etmek çok daha zordu. damgalanmak dışlanmak gibi tepkiler tarihe geçenlerle kıyaslanınca çok hafif kalabiliyordu. bu acı hürriyet, yolu kişinin hür olabilmesi için insan olmasını kafi geldiğini ders veren islamın emirleri ile çeliştiği bile bize söylendi, başa kakıldı, varolan tek tesellimiz dahi elimizden alınmaya çalışıldı. Ümitsizlik karanlıklarında kıvranan bir eşcinselin doya doya hürriyeti yaşadığı döneme giden yolda kendisine de düşen pek çok nokta olduğu ortaya çıktı.

Eşcinsellik medya başta oarak bugün pek çok yerde artık anılabilir olsa da Türk örf ve adeti içinde cinsel kimlik olarak bastırılmaya çalışılıyor. bu baskı karşısında bir eşcinselin anlaması gerekenler var, söylemesi gerekenler var.

Eşcinsellik temel bir ünvan olarak kişiliğimizin tariflerinden birisidir. değişirse, biz, biz olamayız. varlığı bu demektir, uygulanması ise kişisel tercihleri ve seçenekleri ile çeşitlenir. eşcinsel olmaktan korkulmaz, eşcinsel olmuş olmakla lanetlenmiş sayılmaz, eşcinsellik vatan ve din kavramlarından kişiyi uzaklaştırmaz. ama eşcinselliği algılaması uygulaması, yaşama şekli uzaklaştırabilir, ümitsizliğe düşürebilir, çevresi yada kendi şahsiyeti ile ilgili ifadelendirmesinde sorunlara yol açabilir. Böyle olmaması için, eşcinsel ani cevaplar ve çıkışlardan kaçınmalıdır. ailesine iş ve yakın arkadaş çevresine karşı mesafeli ve dugusal olmayan bir bağı olmalıdır. ona destek olup çevreden gelen sorulara doğru cevap vermesine destek olacak kuvvetli ve doğru bir eşcinsel çevre içinde bulunmalıdır.

daha özel örnekler verecek olursak, eşcinsel askere gitmek sorunu ile karşılaştığında tereddüt eder. çünkü kaba saba, bol küfürlü, insan gelişmesine uygun olmayan bir çevre için kırılgan bir ruh, duygulu bir kalp uygun değildir. bu sorunu kaldırmak için bri bahane aradığında ise ailevi konumu ile karşılaşır. "Aile ele güne ne der?" "İbne oğlu askere gitmemiş!" gibi önden arkadan ailesini küçük düşürecek söylenebilecek ifadelere karşı ise mecburen bu sıkıntıyla yüzleşir. öte yandan bu vatan toprağını kanları ile sulamış fedakar şehitlerin üzerimizde varolan geçerli bir hakkı bizim askerlik yapmamızdır. bu sebeple askere öle bayıla, yas figan matem, ümitsizce değil, görev bilinci ve vefa gibi en çok bize yakışan erdemlerle askere gitmelidir. orada ise bu görevin Allah için yapıldığı, şehitlerin hukuku olduğu unutulmamalıdır. askere gitmek demek askerde herşeyi yapmak demek değildir. askere gitmek demek, askerde emir almak ve bu emre şevk göstermek demektir. yani yapabildiğini yapıp yapamadığını amirine arz etmektir. eşcinsellik askere gitmemek için bir sebep değildir. eşcinselliğini rast gele önüne gelenle yaşıyor hatta bunu fotoğraflayabiliyor bu sebeple de askerlik kurumu için sıkıntılı bir birey olduğunu göstermek askere gitmemek için bir sebeptir. zaten yakın dönemde kaldırılan fotoğraflı eşcinselliği belegeleme maddesi buradan çıkmış sonradan kötüye kullanılıp tüm eşcinselliğe malolmuştu. biz eşcinseller, erkek eti değil, bedeni ile kalbi ile hayatı paylaşacağımız kendi cinsimizden sevgili aradığımıza göre buna meyletmeye gerek yoktur.


Bir başka nokta ise aile içinde eşcinselliğimizin farkedilmesidir. bu bize öyle söylenirki sanki birden bir olayla ortaya çıkıveren eşinselliğimizle mahçup aile ortasında yalnız kalıverir ve sevenlerimizi hayal kırıklığına uğratırız. oysa gerçek bundan çok ötedir. küçüklüğümüzden beri farklı yetiştirilmek çevrenin bize bir telkini değil, bizim sevdiğimizi yapmaya adanmış o sevgi dolu çevrenin bize uygun gördükleridir. biz çevremizi doğduğumuz andan itibaren şekillendirmekteyiz. hoşumuza giden durumlara yönlendirmekteyiz. yani bizim eşcinselliğimizi duymaları zaten çoğunlukla belli olan bir özelliğimizin dilden dökülüşüdür. öte yandan böyledir diye ilan etmeye de gerek yoktur. aile gündemini bununla meşgul etmek eşcinseliği yanlış anlamlandırmaktır. özel hayat ile ilgili bir şey herhangibir toplumda ortaya çıkarsa en güzel cevap olabildiğince az tepki vermek, üzerinde durmamaktır. gündemde tutmak, prim yaptığını akla getirerek haksızlığa sebep olur. genelde genç yaşta yada ileri yaşlarda "out" olup, eşcinselliğine çevresi tarafından şahit olunan olaylarda bu tür durumlar ortaya çıkmaktadır. sizi siz yapan tek şey eşcinsellik olmadığı için bu özel durumunuzu insanların konu yapmasından kaçınmak ve gündemden olabildiğince çabuk indirmek gerekmektedir. bu ise üzerine gitmemekle olur. sizin üzerinize gelenlere göstereceğiniz sabır, Allahın nazarı altında olduğundan soğukkanlılık korunarak devam ettirilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, doğru hareket ve tepki, hem sevdiklerimizi bize geri kazandırır, hem yaşam kalitemizi artırır.

27 Şubat 2008 Çarşamba

Gay gibi Gay olmak...


Gay doğduk gay yaşadık. içimiz kaynadı. dostluk duygusu ile dolduk. bir türlü o neşeyi doya doya paylaşamadık. toplumun sürekli şekillendirme çabası bizi kendilerine benzetip adı gay olan insanlar haline mi getirdi?

Eşcinsellik national geographic belgesellerine göre tüm hayvanlar aleminde yaygın. ingilizlere göre en az 10%, son iskandinav araştırmalarına göre 50%, hatta bizim kedilerin veterinerine göre (kediler 100% bisexdir ifadesinden hareketle) çok daha fazla...

Bilimadamları gay kesimin toplum içinde üremeye engel değil tam tersi toplum içinde cinsel şevki ortalamada tutmasını sağladığı görüşünde. hayvan topluluklarında dişiler genelde bir arada ve durağan, erkekler ise daha tek başına olmaya ve dağılmaya müsait. onları toplum içine bağlayan ve uzun cinsel açlık döneminde hayatlarını dolduran gaylere ihtiyaçları var. dişiler ise az ve kısa bir dönem içinde eş bulmak ihtiyacı duyuyorlar. bu süre içinde ise onlara hemen örnek olacak taklid edebilecekleri bir kesim lazım ki onlar da gayler...

Buradan çıkan garip hüküm şu ki, bir gay, dişi olmaya değil, erkeklerin ilgisini çekmeye çalışıyor. bunu yapması ile işvesi ile yaklaşım şekli ile heterosexuel dişiler için de bu işin nasıl yapılacağına bir örnek teşkil etmiş oluyor...

Gay zürafaların boyun sürtme hareketini taklid ederek kur teklifine cevap veren dişilerden tutun da, primatlar alemindeki taklide kadar onlarca örnek sıralanıyor...

Bunun insanlar aleminde hiç de farklı olmadığı medyadan modaya kadar hükmeden gaylife ile ortada... hatta bir gay dostumun evinde yaptığı düzenlemede ne çok cinsellik işaretleri taşıyan detay bulmuştum. o hiç kasdetmediği halde seçtiği duvar boyasından tüllere halıya kadar herşeyde erkekleri cezbetmeye dair işaretler görünüyordu. ben kendi hayatımın da en az bu kadar sinyal çevreye verdiğini anlıyorum. hatta daha da ilerisi tüm mahalleli yaşlı teyzeler ev hayırlama adı altında o duyguyu alıp bi şekilde kendi gelin ve kızlarına yetiştirmek için taklide gelmişlerdi. evde bu cazibe merkezi bir işaret ve eşya olsa hemen alacaklar ama maalesef bu herşeye yansımış ve bir ruh olmuş. bu ev gülüyor, hali ile işve yapıyor, cezbeden bir rüzgarı var. dikkatle bakınca bunun çok daha fazla herşeyimize sindiğini anlamam gecikmedi. biz erkek cezbetmenin ince sırlarını kadınlara öğretiyorduk...

Böylece toplum devam ediyor, toplumu terketmeyen erkeklerle dilediğinde erkeğini cezbedebilen kadınlar birlikte oluyorlardı. bir kadın muhteşem görüntüsünde drag queen kırmızısını, ihtirasında gay kalbinin fırtınasını, ateşinde bir travestinin hoyratlığını taklit edebiliyordu. bunu onlarca perde ardından yüzlerce aracı arkasından ders alsa da ortaya çıkan toplama manzara cezbediyordu. tüm parçalar ve eklemeler kaldırıldığında geriye yalın hali kalıyordu. çünkü abartı ve altı çizilen özellikler ve usuller, yves saint laurentden, lagerfelde kadar ipekçiden şansala kadar koku ve kıyafetlerde, adları esnaf olarak çıkmış olan kuaförlerde, medyada otorite ve tavrın koçluğunu yapan bülent ersoydan zeki mürenden adı gaylife ile açık olarak anılması uygun olmayıp hepimizin gay bildiği onlarca sanatçının tavırlarında parlıyordu. tüm bunların ortaya koyduğu resim kimin üzerine düşse ortaya tüm erkekleri cezbeden tatlı sert heterosexuel kadın imajı doğuyor. keza tersi de mahallenin yakışıklısı da tavlamak istediği kıza nasıl yaklaşacağını o bilmediği kadın kalbini çok daha iyi bilen çözen hatta ona sahip olabilen lezbiyen ölçülerden öğreniyor.

Biz toplum içinde bu kadar önemli bir yerde iken maalesef kendimizi bilmiyor ve kendimizi çıkıntı ve topluma uymak zorunda olan ucubeler olarak görebiliyoruz. kahkaha atmanın dişleri göstererek tebessüm etmenin frikik vermenin, neşeli olmanın, el ve kolları kullanarak anlatmanın ve daha pek çok tavrın maalesef bırakılıp, ağır adam olunması gerektiğini düşünüyoruz. hatta bu yüzden birbirimizi tenkit ediyoruz. bazen dostlarla yolumuzu ayırıyoruz. kendi sesimizi kayıttan dinlemeye tahammül edemeyip kendi temel vasıflarımızı çirkin görüp sürekli değişmeye çalışıyoruz. zaman ise bize aynı yerde olduğumuzu olaylarla ders veriyor.

Adet ve Gelenekler içinde olmadığımızı, tarihin bizden bahsetmediğini, dinin bizi lanetlediğini zannederek sadece kendimize zulmediyoruz. halbuki emin olsak, rahat olsak, kendi şahsiyetimizi kabul etsek, kendimizde varolan sıfatları başkalarında görünce onlarla alay etmesek, hayattan aradığımız hazzı alacağımızı biliyorum. gay olmak eksi değil artıdır. gay olmak toplumu anlamak ve ona malolmakdır. gay olmak görülmeyeni farketmekdir. onlarca farklı ve hassas özellikle hayatı çok daha iyi kavramak demekdir. gay olmak bazen sessizce ağlamak bazen kahkahayı duvarda çınlatmakdır. bazen sadece bir sarılmak bazen de tarihe malolacak bir madilik demekdir.

Gay olmak insan olmakdır. heterosexueller gayleri taklid ediyor ve onlardan istifade ediyorlarsa gayler neden varlıklarından yerinsinler ki!

Şen, rahat, kararlı ve hassas tüm güzelliklerimizle gay gibi gay olmak üzerine...

9 Şubat 2008 Cumartesi

İngiltere, kilisenin ŞERİAT İSTEMESİNİN şokunda

Dünya çapında 77 milyonu temsil eden Anglikan Başpiskoposu Rowan Williams'ın Müslümanların şeriatı uygulaması kaçınılmaz, sosyal uzlaşma için gerekli' çıkışı İngiltere'yi karıştırdı.
Cambridge'da teoloji eğitimi alan Oxford'da 36 gibi çok genç bir yaşta profesör olan Gal kökenli 57 yaşındaki Rowan Williams, ülkenin önde gelen aydınlarından. 2002'de Başpiskopos seçilen Williams, Irak savaşına keskin biçimde karşı çıkması, Kaidecilerin 'ahlâki hedefleri olduğunu' söylemesi, klasik 'terörist' tanımına itirazları ve homoseksüelliğe liberal bakışıyla sık sık tartışma yaratmıştı. Williams, 2004'te Sünni İslam'ın ünlü eğitim kurumu El Ezher'de Şeyh Tantavi'nin konuğu olup ders vermişti.

kaynak

24 Ocak 2008 Perşembe

Eşcinsellik Günah ise...

Pek yakın bir dostumdan bugün bir mesaj aldım:

"Benim en iyi arkadaşımın oğlun'nun eşcinsel olması sorun değil de, eşcinsel'liğin günah olduğunu hiç bir yerde bulamamış. Beni bildiği için bana sordu. Ben de baktım göremedim. Nedir ne değildir ? Günahsa neden. Kur'anın hangi ayetlerinde yazıyor falan diye"

benim defalarca söylemeye çalıştığım şeyleri o genç, yaşadığımız çağın pratikliği ile ifade edivermiş. ben de Kur'anı ve tefsirlerini inceledim. gönül rahatlığı ile ona katılıyorum. ben de baktım ve göremedim. bu durumda ne hüküm koyarız? en ufak bir kalp kırgınlığına yeri göğü sarsan, küfrün zerresine kainat orduları ile cevap veren bir Kudretin eşcinselliğe cevabı "görüldükleri yerde katli" olmalı gibi geliyor. bir hadisi şerife dünyanın öte yanına giden Ehl-i sünnet'in büyük alimlerinin basit bir miras hukuku yada eşcinselliğe göre çok daha hafif meseleler hakkında tonlarca yazdıkları kitaplarla kıyas edilince kireçli kuyularda boğdurmayı emretmeleri bekleniyor. gerçek böyle değil...

bir başka açıdan yaklaşalım. islamın diğer dinlerden farkı en son ve en gelişmiş olanıdır. bize günah sevap listesi vermez. vasıflandırmayı öğretir. o vasıf ve sıfatların uygulamalarına göre kazanır veya kaybederiz. doğuştan gelen özelliklerimiz bize verilen sermayemizdir. eşcinsel olmak ise duygu hassasiyet, algıda seçicilikle başlayan bir dizi avantajı bize sunar. kişi bu özelliklerini uygulamasına göre sonuç alır. uygulamanın şekli ise sünnet dediğimiz Peygamberimizin toplum içindeki fiillerine uzaklığı ve yakınlığına göre değer alır.

islam sosyal bir dindir ve toplum hayatını şekillendirir. mahrem hayatı korur. kişisel hayatın sokağa dökülmediği ve "şu" diye parmakla gösterilmediği durumlarla ilgilenmez. bu sebeple hayatı geçirmekte, dini yaşamakta o kişiye denk olacak bir hayat arkadaşını destekler ve denkliği emreder. eğer kişi eşcinsel ise bir kadın ile evlendirilmesi islama göre uygun değildir. çünkü taraflar denk değildir. kişi dengini bulup, problemsiz bir aile oluşturup katılması ile sosyal hayat oluşur.