devlet çok değişik bir kavram. ortak bir tanımı olsa da, herkes o tanımın bir köşesinden daha sıkı kavrıyor. bir başka değişik kavram olan toplum, içinde yaşadığımız kuşaklar olsa da, o da tüm katmanları ile çok farklı desenler gösteriyor.
içlerinde birbirine zıt söylemleri olsa da, herkes insani yaşam paydasında buluşuyor. işte bu payda eğer bireye ulaşabiliyor ise, ortalama istifadeden hissesi az olsun çok olsun, yurdumdan yaşamak keyifli hale geliyor. bu payda ise devletin teminatı altındadır, öyle de olmalıdır...
bu güzel ortamda, hürriyet adı altında, bir kesimi yoketmek için yapılan faaliyetler de iklimden istifade ile tarlaları basan zararlı otlar gibi türüyor. "ama herkese hürriyet var, madem öle biz de sesimizi çıkarma hakkına sahibiz, biz de muhalefet ettiğimiz fikri yoketmeye çalışıyoruz" adı altında hedef kitleye sinsice pusular kuruluyor. normalde bu durum hukuki refleksleri atak ülkelerde çarçabuk bertaraf ediliyor. çünkü asıl olan varlığınızın temellerini kavramak ve kişiliğinizle barışık, hayat algınızla sağlıklı olarak genel paydadan hissenizi almak ve toplumsal paydaya katılmaktır.
dini ve milli kimlikler gibi cinsel kimliklerde de aynı hürriyet talebi, bu talebi bozmak ve ifsad etmek gayretleri, sonuçsuzluğa mahkum edip varolandan beslenmeye devam etmek halleri ortaya dökülmektedir. devletin hukuki reflekslerde geç kalması ise tahminlerin ötesinde insanın canına malolmakta, aileler parçalanmakta, toplum yara almaktadır. bu refleksin, hürriyet talebine dikkatle baktığında doğru görmesi ve hak ile batılı birbirinden ayırması hayati bir karardır. belirsizlikten ve bulanık anlardan yararlanan çevreler ise kısa zamanda maddi çıkarlar elde edecek yöntemler geliştirirler.
kimisi cinsel kimliği reddeder. bunun için acımasızca şok tedavileri ve işkence adına tüm tıbbi denemeleri yapıp, hedefteki zavallıyı posaya çevirip, "çocuğunuzun tedaviye tepkisi bu şekilde oldu" deyip işine bakar.
daha sinsi bir kısmı, "cinsel kimliklere saygılıyız. ama görüyorsunuz ki çok sıkıntılıdır. öyle ise bunu göstermemeyi öğretip, bir nevi onarım yaparak, normal hale getirebiliriz. isteyin, isterseniz yaparsınız" diyerek meçhul bir programı, tıbbi kelimelerle süsleyip servet avına çıkar.
bilmin bu kadar pespaye edilip ayağa düşürülmesi nasıl ciddi bilim adamlarını yaralıyor ise, dinin de bu şekilde kullanılması ciddi din adamlarını incitiyor. çünkü cinsel kimliğinden ailesinin menun olmadığı bir çocuğun bu adamların eline düşmesi yeterince büyük bir dramdır. kendini kafir zanneden, her aldığı nefes hayatına yük olan, mahçubiyet karanlıklarında, normal hiç bir şeyi düşünemez hale gelen, sıkıntılı saplantılı bireyler yetiştirmenin hiç kimseye faydası yoktur. "ben öle değilim ki, her aklıma geldikçe abdest alıyorum" deyip, tüm gün suları başından yıkanmışçasına damlayan, kendini cehennemde kabul edip kura kura sağlığını bozan, okuduğunun manasından kendisi cahil, kıraatsız tecvidsiz adamdan medet bakleyip, kendi akibetini hazırlayan bu zavallı insanlar, sadece cehalet kurbanıdırlar.
bunun daha sinsi uygulanışı ortaya çıkmakta, "bundan sıkıntı duymuyor musunuz? madem durumunuzu zordur o zaman niye kur'andan yararlanmıyorsunuz. işte bu duaları okuyun, parasal bağışlarınızla devam ediyoruz" diyen ilanları ile biçarelere pusular kurulmaktadır.
kimlikler olarak yukarıdaki şablona ne koysanız ona uygun bir vartanın varlığına hemen ulaşırsınız. kendi cinselliğini yeni farkeden heyecanlı bir genç bayan, yada özelini cahil çevresi ile paylaşan bir eşcinsel kısa zamanda bu tehlikelere yakınlaşır. sonrasında gencecik insanların uzun ve çileli hayatı başlar.
şunu açık ve net ortaya koymak gerekir ki, biz sıkıntıdayız. bu sıkıntı bizim kendimizi kabulümüzden değil, çevremizin bizim kimliğimizi kabul etmeyişinden kaynaklanıyor. karşılaşılan red ediliş öyle büyük oluyor ki, birey yalanlarla ve yapmacık rollerle şiddet hedefi olmaktan kaçınmaya uğraşıyor. çevremiz, bireysel olarak bize değer vermeyip, kulaktan dolma yada kendi önyargıları ile verdiği kararla bize muamele ediyor. insani kıymetimizin özellikle kanunla henüz taahhüt altına alınmayışı da fırsatçıların işine geliyor.
çözüm ise birbirimize sahip çıkmaktır. ailemizin bize sahip çıkmasıdır. aile olarak çocuğumuza sahip çıkmaktır. kimliğimize ve bu kimliğin bize kattığına bakmadan, önyargılara kapılmadan sahip çıkmasıdır. karakteri ifade ederken kullanılan kimlikler insana değer biçmek için değil, onu anlamak için kullanılmalıdır. birbirini anlayan, evladını anlayan, çevresini anlayan, sahip çıkanlar anılmaya, hatırlanmaya ve saygıya layıktırlar. kendimizi sevdiğimizi hayatımızı paylaştığımızı onurumuzla yaşamak ve korkmadan ürkmeden neşe ile topluma katılmak sadece bireysel bir kazanç değil, tüm milletin kazancıdır.
diri diri gömülen, yakılan, öldürülen, boğulan kardeşimiz kızımız oğlumuz değil insanlığımızdır. bu cahiliye asrı karanlığından, ayakları gerçeğe basan gözleri cenneti gören insanlığa çıkmak herzaman Kur'an ile mümkündür. birbirine kurşunla tutturulmuş tuğlalar gibi sımsıkı kardeşlik bağları ve sahiplilik bizi de toplumumuzu da adım adım gerçek medeniyete götürecektir. genç kızları fuhuştan korumak diri diri gömerek sağlanamayacağı gibi, genç eşcinsel erkekleri de fuhuştan korumak onları öldürerek, terapi ile benliklerini silerek veya riyakarlık öğreterek sağlanamaz.
aksini geveleyenler, her türlü kimliğin bir şekilde genel içinde sessiz kalmasını isteyenler, güya edep bahaneleri ile aslında varolanı dillendirmeyip, sindirenler tarihten de silinmeye layıktırlar.
şimdilik bu sert esen rüzgarlar hiç ümitsizlik vermesin. biliyorsunuz rüzgarda büyüyen ağaç, derin köklü olur. dikilmenin kıymetini bilir.
Bu bloğu yeni görüyorum. Konuya gerçekten hassas bir yürekle yaklaşan blog sahibine teşekkür ediyorum. Çünkü;
1. Özellikle Müslümanlara kutsal kitaplarında anlatılan öykülerin, verilen misallerin bir amacı olduğunu yeniden ve en azından bana hissettirdiği için.
Eğer anımsarsak Kuran’daki tüm öyküler, dışlanan ve ötekileştirilen bir azınlığın toplumsal zemindeki haklarının korunmasını örnekler. Bu azınlık kurandaki ifade ile "şehrin ileri gelenleri" yani iktidarı ellerinde tutanların yarattığı zulüm ve kaostan mağdur olan bir kesimdir. Ben kurandaki örneklerin televizyonun olmadığı bir dönemde insanlar sıkılmasın diye anlatılan olaylar olduğuna inanmıyorum. Her öykünün dinleyene aktarmak istediği bir ruhu, bir mesajı vardır. Mekke’deki zenginler, "davasından" vazgeçmesi için Muhammed peygambere sosyal ve ekonomik bir statü teklif ettiklerinde korktukları bir köle ile aynı kefeye konup konmayacaklarıydı. Yani itiraz ettikleri sadece her şeyi yaratan tek bir tanrı değil her şeyin aynı tanrı tarafından yaratılması ile kutsanması ve devamında gelen eşit olma endişesiydi.
Şu an Müslümanların özellikle geyler konusundaki tutumu Hitler’in soykırımını tüm dünyaya yangılı yangılı anlatan İsrail Devletinin aynısını Filistinlilere yapmakta hiçbir sakınca görmemelerine benziyor.
Peygamber dönemini biraz araştırırsak müşrik zihniyetinin ne olduğu oldukça açık örneklerle betimlenmiştir. En az iki yıl Müslümanları Mekke’de bir mahallede hapseden, yok sayan, yok etmeye çalışan zihniyeti eğer bu ilahi mesaja bağlı insanlar olarak kınıyorsak bir benzerini yıllar sonra üretip üretmediğimiz konusunda bir hassasiyet geliştirmiş olmamız beklenir diye düşünüyorum. Bu bloğa yazmak istedim çünkü bana Allah’ın neden yeniden bir kitap indirdiğini anımsattı.
2. Pınar hanımın bazı sorularına belki bir yanıt verebilirim diye düşündüğüm için de buraya yazmaya karar verdim.
Bir İslam hukukçusu (fakih) olmadığım için nikah gibi bir olgu hakkında fikir belirtmem çok şahsi olmaktan öteye gitmez. Ancak bir psikolog olduğum için gey çiftlerin heteroseksüel çocuklara nasıl model olabilecekleri konusunda, alanımdan hareketle bildiklerimi paylaşabilirim.
İnsanların çocukken karşılaştıkları özellikle anne-babalarını rol model aldıkları kesin bir gerçek. Konuşma tonlamasına varana kadar hepimiz ebeveynlerimizi önce taklit sonra ustalaşma yolu ile rol model olarak aldık ve içselleştirdik. Ancak rol modelin işlevi ile ilgili gözlemler sanılanın aksine rol modellerin aynen içe aktarılmadığını gösteriyor. Bu basit bir örnekle önünüzdeki modelin “ne yapacağınız” konusunda size ilham verebileceği gibi “ne yapmayacağınız” konusunda da bilgi veriyor oluşu ile somutlanabilir. Tersi bir mekanizma ile hepimizin sadece anne- babalarını taklit eden ve bir tornadan çıkmış insanlar olmamız gerekirdi. Ayrıca, anne-babalarımızın da anne-babaları vardı. Ebeveyn sayısının tarihte geriye gidersek azaldığı göz önüne alınırsa, rol modellerin çocuklara aynen geçtikleri yaklaşımı şu an gördüğümüz insan çeşitliliğini açıklamakta oldukça yetersiz kalmaktadır.
Bu durumda nasıl farklılaşıyoruz? Hangi mekanizma rol modellerin bazı özeliklerini aynen almamızı sağlarken, bazılarına nötr kalmamızı ve bazılarının ise tam tersini yapmamızı sağlıyor diye sormamız gerekiyor.
Burada işleyen mekanizma kendi öz benliğimiz ve onun özelikleri ile açıklanabilir. Toplumsal rol modellerin kaçınılmaz bir şekilde tekrarlandığını varsayarsak örneğin putperest bir toplumda peygamberlerin vahiy inmeden de putperest geleneklere karşı bir itilme hissetliklerini öne süren savlarımızı yeniden değerlendirmemiz gerekecektir. Ya da neden et obur bir ailede etten midesi bulanan çocuklar olduğu gibi sık rastlanan kişilik özelliklerini de görmezden gelmemiz gerekirdi.
Örnekleri uzatmak mümkün ama Pınar Hanımın sorusu özeline dönersek; rol modelin kesin belirleyici olduğu önermesi heteroseksüel ailelerce yetiştirilen bazı çocukların neden heteroseksüel olmadıkları açıklayamaması açısından oldukça tartışmalıdır. Eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine izin veren ülkelerdeki gözlemler de bu çiftler tarafından yetiştirilen her çocuğun ebeveynlerinin cinsel yönelimleri özdeşleşmediklerini göstermektedir. Dolayısı ile Pınar Hanımın sorduğu sorunun psikoloji alanındaki gözlemlere göre yanıtı bir çocuğun cinsel yönelimini belirleyen faktörün ebeveynlerin cinsel yönelimi olmadığı yönündedir.
Eğer gey ebeveynler, bazı heteroseksüel ebeveynler gibi çocuklarının cinsel yönelimini kendi doğrularına göre şekillendirmek istemezse, çocuklarını ancak büyütebileceklerini ama onların yapısını seçemeyecekleri noktasında olgun kalabilirlerse çocuklar kendi doğalarındaki arzu ve ihtiyaçları anlayabilme kabiliyetleri nedeni ile kendi yollarında mutlu, sağlıklı ve üretken bireyler olarak yürüyebileceklerdir.
Sonuç olarak Pınar Hanımın sorduğu soru önyargısız bir gözle bakıldığında görülebilecek bir olguyu değil toplumsal olarak duyulan bir korkuyu ve dolayısı ile tehdidi gündeme getirmektedir: Heteroseksüel olmayan çocuklar ailelerindeki patolojik karakterler ya da travmatik (taciz, tecavüz gibi) yaşantılar nedeniyle normalden sapmıştır. Oysa görünen odur ki bir insanın küçük yaşta yaşadığı travmatik cinsel saldırılar kişinin cinsel yönelimini değil bir diğeri ile sağlıklı ilişki kurabilme kapasitesini zedelemektedir.
Rol modelin belirleyiciliği ile ilgili bir başka argüman da gey erkek çocuklar ile babaları arasındaki ilişkiden hareket eder. Bu sav, gey erkek çocukların sert ve acımasız babaları nedeniyle “normalden saptıklarını” önerir. Oysa geleneksel babaların eşcinselliği “sapıklık ve aşağılayıcı” bir yaşantı olarak algılaması nedeniyle gey erkek çocuklarını dışlamış olmaları da aradaki İlişki kopukluğunu açıklayabilecek bir diğer önermedir ve her gey erkekle babası arasındaki sistemi görünür kılan bir bakış açısı değildir. Ayrıca, baba-oğul ilişkisindeki kopuklukların cinsel yönelimin değişmesini sağlayabileceğini öne sürersek, babası ile çatışmalı heteroseksüel erkeklerin ya da annesi ile çatışmalı heteroseksüel kadınların durumunu açıklamakta yetersiz görünen ve sadece eşcinselleri dışlayan bir bakış açısı geliştirmiş oluruz.
Üstelik bu argüman, gey çocukları olan bir çok anne-babayı derin bir suçlulukla yöneterek, çocuklarını reddetmeye, görmezden gelmeye, değiştirmeye ve gerekirse yok etmeye neden olduğu için eşcinselliği yok etmek isteyen sistemin etkin bir parçası olarak işlevsel de görünmektedir. Böylelikle farklı çocukların ilk törpülenişi "acımasız" bir şekilde ebeveynlerin üzerine yıkılmakta ve eğer iyi bir anne-baba olmak istiyorlarsa çocukların kendi elleri ile dışlamaları, değiştirmeleri, reddetmeleri ya da son noktada yok etmeleri ilk önce onlardan beklenmektedir. Bu beklentinin bir anne*baba için ne kadar zedeleyici olabileceğini tahmin etmek çok zor değildir.
Pınar Hanımın bir diğer sorusuna gelirsek, gey ilişkilerin toplumsal görünürlüğündeki artışla birlikte geylerin sayısında artış olacağı şeklinde ifade bulan endişesi ise gerçek bir işleyiş olmaktan çok eşcinselliğin yok edilmesi gereken bir sapıklık ya da hastalık olduğu argümanını savunan korku dolu zihniyetin başka bir kaygı ve denetim mekanizması olarak görünmektedir.
Toplumsal görünürlüğün cinsel yönelimi belirleyebilmesi, heteroseksüel görünürlüğün “mutlak” kabul edildiği ve izin verildiği, desteklendiği, ortaya konduğu bir toplumsal yapıda eşcinsel yönelimin neden ortaya çıktığını açıklamakta oldukça yetersizdir. Bu durumda, eşcinsel bireylerin görünürlüğündeki artışın, eşcinsel olanların sayısında bir artışa değil eşcinsel olduklarını saklayanların sayısında bir azalmaya neden olmasını öngörebiliriz.
Kuran incelemeleri ebedi cehennem sözünün sadece kafirlere vaat edildiğini ortaya koyar. Ve kafirliğin tanımını ‘Tek Tanrı’nın kabul edilmemesi, ona ortak koşulmaması ve ondan ümit kesilmemesi” ile sınırlar. Kafirlerin “derin bir ayrılık içine debelendikleri acının (Şikak: Bölünme, ayrılma) ) kaynağı ise Allah’tan ayrılık değil kendi içlerindeki bir yanlarından ayrılıktır. Çünkü Allah kendisinden ayrı kalmamızın teorik ve pratik olmadığı bir şekilde her zerrede mevcuttur ifadesi yine Kuran'dan erişebileceğimiz bir diğer ifadedir. Bu nedenle “biz Müslüman olduk” ifadesinde “teslim olunan gerçek” kişinin dışındaki tek tanrı kavramı olmaktan çok kendi benliğindeki farkındalığı kabul edebilmesi olarak da anlaşılabilir. (Müslüman: Teslim olmuş anlamındadır)
İnsanın kendi benliğindeki özünü fark edip onu toplumsal olana ilan etmesini emreden bir tanrının öğretisini, insanların kendi benliklerinde hissettikleri bir gerçeği saklamaları ya da inkar etmeleri şeklinde tefsir etmek bu açıdan bakınca kendisi ile derin bir ayrılığa düşmüş yani ruhen hastalanmış bireyler üretmekle eşanlamlı görünmektedir.
Alemlere rahmet ve kurtarıcı olarak gönderildiği söylemi ile kıvanç duyduğumuz ilahi mesajın, hasta ve hastalandırıcı bir sisteme hizmet edebiliyor olması bir Müslüman olarak benim baştan karşı çıkmam ve her şekilde sorgulamam gereken bir iddiadır diye yaşıyorum.
Blog sahibi arkadaşın isabetli bir şekilde ortaya koyduğu gibi kimsenin İslam’a eşcinselliği sokma gayreti yoktur. Münafıklık olarak tanımlanan bu kişilik yapısı kafirlikten de beter bir şekilde yerilirken buna en azından benim şahsi bir cesaretim olmadığını buradan ifade etmek isterim. Ancak blog sahibi arkadaşın ifade ettiği çabasında yanında olmayı oldukça mümince bir davranış ve bir cihad olarak gördüğümü de ifade etmek isterim. Amaç İslam’a eşcinselliği sokmak değil, amaç yerilen ve her zaman yaralayıcı bir alışkanlık olan bir yalanı toplumsal yapıdan kaldırmaktır.
Psk. Mahmut Şefik Nil
bu değerli paylaşımdan dolayı teşekkür eder, desteğinin devamını ve yorumlarını dilerim...
hürriyet en tatlı bir nimettir. evet başlığı ne olursa olsun hürriyet kelimesi o konu içine girdiğinde, düzgünlüğü değerli kılar, çünkü diğer şıklara rağmen gayret vardır. eserleri kıymetli yapar, çünkü sınırlanmamış bir ifadeden doğmuşlardır. hava gibi su gibi, insana medet verir ve ondan yararlanmak, onun atmosferinde bulunmak insanı onurlandırır. bu kadar büyük bir kıymet tüm insanlık tarihi ve tüm kıtalar nazara alınıp bakıldığında şu anda, bizde eğer varsa bu ancak büyük bir nimettir hem çok ağır bir yüktür. eğer hürriyete yakınsak bu çok büyük bir ümittir. eğer içindeki durumumuza bakıp hürriyeti niyet ediyorsak bu çok büyük bir hedeftir.
İslam, hürriyeti tarif ederken bir başıboşluğu ve kuralsızlığı değil, asayişi, imtiyazların kaldırılmasını, hukuki denkliği, toplumsal düzenin şartı saymaktadır. Hürriyet anlayışında tüm kimliklerin şuursuzca desteklenmesini değil, yada tersine, ezilmesini değil, asayi ve toplumsal huzur ortamı ile açılıp gelişmesini arzu eder.
eşcinsellik hürriyeti tarif ederken, cinsel devrimin köşe taşlarını belirlerken, tüm cinsel kimliklerin birbirine saygısını, toleransını şart sayar. asayişin kalktığı, tek sesli hale gelen, imtiyazlı kesimlerin baskın olduğu ülkelerde en ziyade sıkıntı çeken cinsel kimlik eşcinselliktir. cinsel kimliklerin özgür olmadığı yerlerde her nasılsa eşcinseller bir şekilde sistemin içinde bir yerlere servis edilmektedir. öyleyse imtiyazın kalkması eşcinsel kimlik için hürriyetin başlangıcıdır.
ister dini ister cinsel kimlik ile hürriyet arzu edilsin, temel olan insaf ile muamele etmektir. yani sırf taraftarlığı için hürriyetinden bile vazgeçebilen haksızdır. kendi hevesi için vatanının felaketini arzu eder. feda edebileceği hürriyet yalnızca kendisinin ki olabilir. başkasının hürriyetinden vazgeçmesini talep edemez.
öyleyse hareket tarzı iyi hedeflenmiş, hissi hareket etmeyen, tavrı ile model olan dini ve cinsel kimliklere toplumun ihtiyacı vardır. bu modellerin olmayışı yüzünden insanlar islam kimliğini taşıyan bir insanı dünyevi hatta siyasi hedef için öyle görünüyor ve bununla hedefine yürüyor ithamında bulunurlar. halbuki hak kelamı uğrunda yüzyirmi dört bin peygamber hayatlarını harcamış, yüz yirmi dört milyon evliya kalplerindeki coşkuda dünya iştahı olmadığını hayatları ile göstermiş, bir milyarı aşkın asfiya uhrevi bir yolun içinde dünyevi gayelerin olmadığını ifade etmişlerdir. tüm bu büyük tarihten cahil olarak sathi bir şekilde bakıldığında islamiyet ile baskıyı bir arada düşünebilmek büyük bir yanlıştır.
eşcinselliğin rol model ihtiyacı da aynı şiddettedir. çünkü eşcinsel kimliğe sahip olmak sonradan kazanılan bir durum değildir. sonradan farkedilen bir durum olmadığı gibi artık görmezden gelmek imkansızlaşmış bir durumdur. birey içindeki yara ve utanç kabul ettiği, toplumdan farklı bu kimliğini artık gizleyemeyeceğini yada gizlemek istemediğini düşünür. artık dolaptan çıkmak vaktidir. zaten kalpteki her yetenek, göze görünmek ve hayata tutunmak ister. eşcinsellik de büyük bir ikram tüm diğer yeteneklerimiz gibi olarak içeride gelişip artık kişilik içinde hayata karışmak ister. hatta bir kimlik olarak karakterde yerini almak diler. işte bu noktada benzerlerinin tarzlarını arar. tecrübesiz ve toyca kendini ifade etmeye çalışır. anneler bu farkı evlatlarında hep bilirler. birey bu noktada yardıma ve ilgiye muhtaçtır. karşısında eğer onu "kezban" ve tecrübesiz olarak niteleyen ve cinsel kimlikten cinsel aktiviteyi algılayan bir örneği görürse, yanlış yönlenir. eğer karşısında 0nu "günahkar" ve temizlenmesi gereken bir kir algılayan bir örneği görürse yine yanlış yönlenir. geride sadece sıkıntılı bir hayat, çekilmiş acılardan sonra yine mecrasını bulmuş kayıp bir hayat kalır. gariptir ki, bugün yurdumda gözünü açan her eşcinsel kimlik sahibi insanın gözüne bu iki aşırı ve başarısız uç sokulmaktadır.
birbirine muhalif felsefeler, görüşler, dünyadaki çok şeyi berbat ettikleri gibi kendi azlıklarına ve ne kadar sıra dışı olduklarına bakmadan büyük bir coşku ile tarzlarını tüm topluma yaymaya çalışıyorlar. bir tarafta eşcinsel klüplerine, diğer uçta ise eşcinsel terapi merkezlerine çağırıyorlar. ne skor tutup sefanın dibini görenlerin, ne de şok tedavisiyle, psikolojik destekle yada muskalardan sonra arındığını düşünenlerin yüzlerinde ve hayatlarında bir huzur görünmüyor. hele evlensin de bakalam diyen ebeveynler kadar, "annemi çok seviyorum evlenmediğim için mutsuz onun için evleneceğim sanırım" diyen yönünü kaybetmiş eşcinseller de gerçeğe giden yolda sis tabakası oluşturuyor.
sonra hepsi bir dost toplantısında bir araya geliyor, hatıralarını yara berelerini, boşa geçirdikleri zamanları paylaşıp hayıflanıyorlar. biraz ömrü olan her eşcinselin artık görmekten sıkıldığı bu sahneler yerini artık çok daha ayakları yere basan, hayat beklentisini belirlemiş örneklere bırakmalı. düşüp kalkmadan çamura bulanmadan, gerçeğin yolunda kendini tanımak ve hayat önceliklerini sıralamak, bencilce ve yapmacık tavırlardan uzak, samimi olabilmek gibi tüm erdemleri kazanmak gerekiyor. işte tüm bunları bir araya toplayan ve insanı tanıyan, onu yaratıp bu dünyada en güzel bir hayat için onu yollayan Birisinin hitabını dinlemek gerekiyor. nasıl saat zamanı göstermek için ise, bedenimizi içindeki yetenekleri ihmal etmeden susturmadan ama perişan da etmeden, ayaklar altına düşürmeden, kıymeti ile kullanmak gerekiyor. iddialı ve saldırgan değil, kendini sorgulayan, ihtiyaçlarının karşısındaki fakirliğinin bilinci ile Allahtan yardım dileyen tarzda olamak gerekiyor. evet dünyanın öbür ucundan gelen rızkı ağzımızdan geçtikten sonra bedenimizde doğru yerlere yerleştiren kim ise, kalbimizdeki binler yeteneğin her birini adeta çekirdeğinden çıkarıp bir sümbül bahçesine çevirecek de Odur. bunu yapan onu da yapar. hem dünyada doygunluk hem ahiret yolunda destek olacak sevdikler, yoldaşlar ve arkadaşları verir. dileyelim ki, versin. eğer istemeseydi, "dilemek" vermezdi.
evet biz duamızda istiyoruz ve diliyoruz ve gayretimizle hayatımızda gösteriyoruz ki, hürriyet denilen o cazibe, iffet ve edep zinetleriyle süslü olarak onur tahtında otursun.
tüm üzülen kalplere teselli, karanlık ve belirsizlikten gelen endişelere emniyet veren, geleceği aydınlatıp insana sükunet veren Kur'andır. onun nazarı altında tüm kainat, bu kainatın sahibinin emri altında işleyen muhteşem bir fabrika, talim ve terbiye için bir araya gelmiş itaatkar bir ordu görünümünü alır.
islam bu öğretiyi iman ilmini tefekkür etmek ve sürekli tekrar ile ilerletilen ve geliştirilen ibadet ile ruha yerleştirir. belagat, yani kur'anın söz söyleşindeki inceliği araştıran bilimde, sözü söylerken manayı düşünmek vacib kabul edilmiş. Hz. Peygamberin (Aleyhis selatü vesselam) yaşayan Kur'an olarak islamı tebliğinden sonra, hiç bir velinin kemalatlarına ulaşamadığı, bir küçük islam meselesi için herşeylerinden vazgeçebilen Onun Sahabeleri (RadiyAllahü anhüm ecmain) islamı öğrenmek isteyenlere ışık olmuşlar. sonrasında onlardan hadisleri toplayan, kaydeden (Buhari'de okumak Hz. Peygamberimden duymak gibidir dedirtecek kadar hassas) alimler, Hz. Peygamberimin ilmine varis olan, neredeyse iki milyon hadisi ravileri ile beraber ezbere bilen, ümmetin her zorluğuna ilimleri ile yetişen imamlar, Hz. Peygamberimin edebine varis olan, önlerinde açılan cennet bahçelerine tenezzül etmeyip hak için ümmete örnek olan şeyhler silsile olmuş tarih sayfalarında sıralanmışlar.
bu pırıl pırıl mazinin karşısında hak ile yenişemeyen karanlık, en sinsi oyunlarını oynamış. kişisel hevesler için bireysel felsefeler yayılmaya başlamış. milli gururları ile insanlara başkaldırmak keyifli gelmiş. taklit, tahkik'in yerini almış. islamın içine yayılan bu karanlık dahi temizlenebilir olduğunu göstermek ve sonrasında onun pırıl pırıl gerçeğini ilan etmek için kader dahi buna izin vermiş.
evet, edeb ve ilim birbirinden ayrı düşmüş. akıl ve kalbin bu küslüğü iki ayrı kutupta toplanmış. bir tarafta, aklında ilmine rağmen, kalbine taassub dolmuş. diğer yanda, kalbinde edeb ama boş kalan aklına şüphe ve hile dolmuş... herşeyin azı da çoğu da zarardır, ortası iyidir. nitekim birincilerden kuru mealleri ile, eşcinseller de dahil her sınıfa taassubla bakan, empatiden yoksun, bir garip radikal kesim kalmış. diğerlerinden ise tuhaf bir taklitçilik ile beraber aklı karışık bir kesim kalmış ki, Allah yolunda heveslerini yoketmek için etinden et kopartır, lakin eşcinsel kardeşinin kanı ona tatlı görünür. bu çok tehlikeli iki kesimin tüm islam içinde yükselişi ilginç bir ana denk gelir. ortada rol model kalmadığı, alimleri ve şeyhleri kaybolan toplumlarda sert söylemler ve güya anlaşılır olmak için basitleştirilerek, tüm hayati detayları yokedilmiş ifadelerle ortaya çıkan bu ucuz hareketler pirim yapar. çünkü onların karşılaştırılıp asırlar boyunca yüz eğdikleri büyük ölçüler artık ortada görünmemektedir.
işte bu noktada Kur'anı indiren, onu koruyan ve tüm kalpleri tasarrufunda tutan Allah, yeniden bizzat kendisi, insanlardan dilediklerine muhatap olur. bu iki güruh ile yetinmeyenlere yol gösterir. yollarındaki perdeleri kaldırır. ortaya çıkar ki, İslam her sondan sonra başlangıç yapabilecek kadar kudretli, hasımlarının her aldatmasından sonra yeniden kendini gösterecek ve seçenek olacak kadar aydınlıktır.
islamın ana ölçüsünü yoketmek için uzaklarda çok çalışanlar da yaptıklarını anlamışlar ve şimdi ortaya çıkan bu ölçüsüzlükten onlar da hisselerini almışlardır.
bu sivri iki uç olan "yalnızca akla güven" ve "taassub" çok uzakta değil pek yakındadırlar. ta kalbin çevresinde melek ilhamlari ile şeytan vesveseleri çarpışırken, uzaklarda sema burçlarında hırsız cinler şerefli meleklerle mücadele ederken, elbette yeryüzünde bunun bir benzeri olacak, haksızlıklar ve karanlıklar masumlar üzerine çığ gibi boşalmak üzereyken, Allaha itimad edenleri galip edecektir. böyle geçen bir ömrün şerefi ise bir başka yüksek mecliste ilan edilir. galipler ebedi mutlu edilir.
malzeme aynı olduğu için bireysel veya toplumsal hep aynı kanunlara tabi oluyoruz. formül aynı olduğundan ister vatandaş ister vatan sathı olarak hep aynı muhasebe ve durumlarla karşılaşıyoruz.
en dar daire olan kalbimiz ve bedenimizde önyargıları kırıp, ilim ve edebi dost edebilirsek, heyecanlı çıkışlar ve radikal çözümler yerine, hakka dayanan uzun ömürlü ve hak rızası gözeten tavırlar ortaya koyabilirsek birinci adımı başarmış oluruz. o zaman dış dünyadan bize gelen her isme "saygı" ve "objektiflik" ölçüleri ile yaklaşmak mümkün olur. bu fiilen hidayeti talep etmektir. teenni yani soğukkanlılıkla ile hareket etmek dünya başarısı için bile büyük bir adımdır. bu iştah ile hareket edenler, Kur'anın iman denizinden kana kana içmeyi başarırlar. onun kalbine inşallah hidayet, temiz bir sabahın parlak ilk ışıkları gibi doğar. hem kendisi bu hali ile bir ümit olur, bir örnek olur çevresine hem şevk veririr hem teselli olur.
bunu diliyoruz, hem kendimiz için, hem yurdumuz için, hem bölgemiz için...
insan karakterinden ortak olan özellikler kimliktir. bu kimliklerden oluşan gruplar toplumsal kesimdir. dini milli yada cinsel kimliklerin saygı ile karşılanması gerekir. ilkokuldan itibaren çocuk kendi dışında, farklı olanı öğrenmek durumundadır. eğer buna fırsat bulamazsa kendinde varolan ve çevresinde göremediği kimliklerden dolayı iç savaşına düşer. onları bastırmakla ömrü geçer, sonraki yaşlarında bu kimlik sahiplerini görmek onda öfkeyi uyandırır. çünkü o içindeki yabancı ile başlayan öteki, çevresinde görünmeye başlamıştır.
milli eğitimin en büyük görevi karakteri sağlam ve kendini tanıyan, başka kimliklere saygılı bireyler yetiştirilmesinde ülke çapında standart koymaktır. diyanetin görevi, sahabe efendilerimizin yaptığı gibi ötekileştirmeden muhatap olan ve islamın gönül dolduran hazzını toplumsallaştırmakda ülke çapında standart koymaktır. devlet, tüm kimlikleri ile tanıdığı ve desteklediği vatandaşına şevk verir, onurunu korur, başarılarını ilan eder.
eğer bu yapılmazsa, iki yol insan için belirir. ya nefsine uyup baş kaldırır. öfkesini topluma kusar. oluşan bu güç ya topraklanıp sakinleşene kadar yada karşısında dengeleyici diğer bir gücü bulana kadar yayılır. bu mücadele demokratik veya adaletsiz, diplomatik yada kan dökücü olabilir. ya da diğer bir yol olarak toplumda yerini akıla eğitime, demokrasiye dayanan bir yükseliş ile elde eder. tüm toplumun adım atmasını sağlamak hem çok yavaş hem çok zor hem çok sabır isteyen bir çalışmadır. lakin bu yol bir toplumu geleceğe taşımakta en etkili yoldur.
işte eşcinsellik 1969 yılında baskı ve zulümden bir başkaldırı ile öfkesini kusmuş. o yolda pek çok değerli insanı feda etmiş, daha sonra çok daha demokratik bir yön kazanmış ve bugünkü başarılı durmuna gelmiştir.
işte bugün 40. yılında Amerikan başkanı Obama, çok yakın gelecekte yurdumun da kendi evladı ile paylaşacağı bu onuru şöyle ilan ediyor:
"kendi beyaz sarayınıza hoş geldiniz!
Bir çok arkadaşı ve tanıdık yüzü burada görmek çok güzel. Ben ve Michelle sizden aldığımız destek için çok minnettarız ve şunu bilmenizi istiyorum ki sizde bizim desteğimizi aldınız. Bu ülkedeki, toplumunu düşünen ve çok çalışan aynı zamanda gay lesbian biseksüel ya da transgender olan milyonlarca insanın daha kaliteli yaşamı peşinde yaptığınız hergünkü çalışmalar için teşekkürlerimi sunarım.
Bu mücadelenin son derece zor olduğunu söylememe gerek yok. Ancak olağanüstü gelişim gösterdiğimizin görülmesi gerçekten çok önemli. Bu gelişimi, alt üst etmek için adaletsiz kanunlar ve durdurmak için adil olmayan uygulamalar var. Gelişim göstersek de hala eski söylemlerine ve tutumlarına sıkı sıkıya bağlı ve sizin ailenizi kendi aileleri gibi görmeyen ve bir çok Amerikalının elinde bulunan hakları sizin de almanıza karşı çıkan vatandaşlar belki de komşular, hatta aile üyeleri ya da sevdiklerimiz var.
Bunun acı ve kalp kırıcı olduğunu bliyorum ama yinede hepiniz hem oluşturduğunuz söylemlerin gücü ile ve ayrıca ebeveynler, arkadaslar, okul aile birlikleri üyeleri, toplumdaki liderler olarak kendi hayatınız için oluşturduğunuz örneklerin gücüyle devam ediyorsunuz ve bu çok önemli. Ve bu gün bir çok LGBT ailesinin bize katılmış olmasından çok memnunum. Bildiğimiz üzere gelişim sadece değişen kanunlara bağlı değil aynı zamanda değişen kalplere de bağlıdır. Ve bu "gerçek gelişime dayanan değişim" asla Washington da başlamıyor.
[cep telefonu sesi] Kimin ördeği ötüyor. Orda bir ördek var ötüyor. Nerden buluyorsunuz bu telefon seslerini siz? [gülüşmeler]
Gerçekte bu adalet ve kalitenin hikayesidir. Sadece gay olanlar için değil, tarihimizde vatandaşların hakları ve sorumululukları için çalışan ve bu ülkenin tüm sunduklarının kendilerine kapalı olduğu söylenen herkes için geçerli. Bu, çok az gücü ve ilhamı olanların aradıkları gelişimin hikayesi.
Bu yapabildikleri her anda, küçük sessiz kişisel merhamet, cesaret ve bazende meydan okuma dolu hareketlerle değişimi getiren kadın ve erkeklerin hikayesidir.
Bu, bugün burda olan insan hakları öncüsü Frank Cammon'ın hikayesidir. Frank; işinden sadece gay olduğu için kovulan birisi.1965'de Beyaz Sarayın önünde zamanına göre bilincin bir göstergesi ve aynı zamanda cesaret gerektiren bir protesto gösterisi yaptı. Kendisi şimdi burada. Seninle gurur duyuyoruz ve liderliğin için sana minnettarız.
Bu 40 yıl önce bu hafta olan Stonewall protestolarının hikayesidir. Seçeneği ve destekçisi çok az olan bir grup vatandaş "artık yeter" dediler ve ayrımcılık politikasına karşı çıktılar. O protestoda bulunan iki kişi de burdalar. Kat ettikleri yolu siz hayal edin.
Bu toplumun büyük bir kısmını yok etmiş bir salgın hastalığın hikayesidir. Birbirini desteklemek ve korumak için gelen ve savaşmaya devam eden ve dünyaya farklı aile türlerinin aynı tutkuyu ve desteği gösterebileceklerini ilan eden gay erkek ve kadınların hikayesidir. Hepimizin sevme kapasitesine sahip oldugumuz gösterdiler.
Bu hikaye, bu çaba bugün hala devam etmektedir. Ülke olarak olağan üstü zorluklarla karşılaşmış olsak da temel eşitlik konularını bir kenara koyamayız ve koymayacağız. Hiçkimsenin "kim oldugu" ya da "kimi sevdiği" noktasında ayrımcılığa uğramadığı bir Amerika arayışı içerisindeyiz.
Bu odada gelişmin yeterince hızlı gerçekleşmiş olduğuna inanan kimsenin oldugunu sanmıyorum. Size sabırlı olmanızı söyleyecek kişi de ben değilim; aynen yarım yüzyıl önce Afrika kökenli Amerikalılara eşit haklara sahip olmaları için sabırlı davranmaları gerektiğinin söylenmesi gibi. Ama şunu söylüyorum: gelişim gösterdik ve daha fazla göstereceğiz. Ve bilmenizi isterim ki beni sözlerimden dolayı yargılamanızı değil, fakat benim yönetimim tarafından bu sözlerin ne derece tutulduğu yönünde beni göz önüne almanızı umuyorum. 6 aydır yönetimdeyiz ve bu yönetim bittiğinde Obama yönetimi hakkında iyi duygularınız olacak. Bu konuda güvenim var.
Hala yapılacak çok iş varken, göreve geldiğimizden bu yana yaptığımız önemli değişikliklere bir göz atabiliriz. Görevlilerin kanunun izin verdiğinden daha cok oranda federal faydalardan, lgbt ailelerinin yararlanabilmelerini sağlayan kanunu imzaladım. Bu faydalar gerçekten, sanki aileleri yokmuş gibi davranılan federal görevliler ve dış noktalarda çalışanlar için fark yaratacaktır. Tüm bunların gerçekleşmesinde görev alan kişi bu gün burda olan John Berry'dir. Ayrımcılığı sonlandırması noktasında yardımcı olabilmesi amacıyla "sözde" evlilik koruması adındaki yasayı feshetmeleri konusunda meclise çağrıda bulundum. Bu ülkede aynı cins çiftlerin karşılaştıkları ayrımcılığı sonlandırmak için şunu eklemek istiyorum, herkesin var olduğunu desteklemek için bizim bir görevimiz var.
Bunu öyle bir şekilde yapmalıyız ki eski bölünmüşlükleri derinleştirmesin. Bu yasayı yeniden ele almak konusunda, yasayıda kaldırmak dahil gerekirse yapmayacağım şey yok. Bunu açıkça belirtmek isterim.
Ayrıca Meclise eşlerin birbirlerinin hakkından yararlanabildikleri kanunları çıkarmaları konusunda çağrıda bulunacağım böylece GLBT çiftleri ve çocukları sağlık sigortası dahil tüm haklardan yararlanabilecekler. Ayrıca yönetimim çalışan ayrımcılığı ve nefret suçlarına yönelik kanunlar çıkarmak için çalışmaktadır ve her iki konuda da gelişim kaydetmiş bulunuyoruz. Oğulları Logan'la birlikte Judy ve Dennis Sheppard burdalar. Judy ile gecen mayıs ayında oval ofiste görüştük ve onu ve sizide aynı noktada temin etmek isterimki yönetim olarak ve oğulları Matthew'un ismi ile kapsamlı bir nefret suçu kanunu geçireceğiz.
Ek olarak yönetimim Birleşik Devletlere HIV'lilerin girişini yasaklayan kanunu kaldırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Yönetim ve bütçe ofisi bu giriş yasaklamasını kaldırmaya yönelik büyük bir ilk adım niteliğinde olan bir çalışma oluşturdu. Ve biliyoruzki HIV/Aids Washington da dahil olmak üzere bir çok yerde halk sağlığını tehdit etmektedir. Ulusal HIV test günün olan gectiğimiz cumaretsi tüm Amerikalı vatandaşlarımız durumlarını bilmeleri adına cesaretlendirmek amacıyla Michelle ve ben testlerimi oldugumuzu gurur duyarak belirtmek isterim.
Son olarak "sorma - söyleme" hakkında birkaç şey söylemek isterim. Daha önce söylediğim gibi - ki yine söylüyorum - "sorma - söyleme" yasası bizim ulusal güvenliğimize bir katkı sağlamamaktadır.
Aslında inanıyorum ki, vatansever Amerikalıları ülkelerine hizmetten men etmek ulusal güvenliği zayıflatır. Yönetimim, Pentagon ve Senatoyle birlikte bu politikayı nasıl sonlandıracağı konusunda çalışmaktadır. Bu konu aynı zamanda etkin ve etkili bir Kongre gerektirmektedir. Eminim ki bir zaman sonra geriye baktığımızda neden böyle oluşumlar içine girildiğini merak edeceğiz. Ama büyük komutan olarak ben bu değişimin pratik çözümler ortaya koyar şekilde gerçekleşmesi sorumluluğunu üzerimde hissetmekteyim. Bu yüzden genelkurmay başkanlığına ve savunma bakanlığına bu konunun ayrıntılı bir şekilde çözümlenmesi konusunda görevler verdim. Biliyorum ki çözümsüz geçen her gün, bu politika altında görevinden edilen onca yılın eğitimini almış ve önemli becerilere sahip vatansever kadın ve erkekler için büyük hayal kırıklığıdır. Umuyorum ki bu olaylar bu politikanın geri alınması için hızlandırıcı etkide bulunacaktır. Sadece doğru olduğu için değil aynı zamanda ulusal güvenlik içinde gerekli olduğu kanaatindeyim.
Bu çalışamaları yürütürken daha öncede söylediğim gibi gelişim sadece değiştirdiğimiz kanunlara bağlı değil, aynı zamanda kalplere de bağlıdır. Eğer kendimizle dürüst olursak biliyoruz ki, bu ülkede hala gay kardeşlerini tam olarak kabul etmemiş olan düzgün insanlar var. Bu yüzden bu konuşmayı sadece sizin önünüzde değil aynı zamanda bu konuya geleneksel olarak uzak duran insanların önünde de yapıyorum ve yapmaya devam da edeceğim. Bu şekilde davranışları değiştireceğiz, bu şeklilde tam bir vatantdaşlıktan daha azını kabul etmeyen Franklin ve diğer bir çokları gibi liderlerin mirasını onurlandıracağız.
40 yıl önce New York şehrinin kalbinde Stonewall denilen barda da bulunan bir grup vatandaş, adil olmayan bir politakaya karşı geldiler ve ulusal bir hareketi uyandırdılar. Gecenin bir yarısı polis New York'ta gayler için güvenli olarak bilinen bir noktaya baskın düzenledi. Bu gibi akınlar tamamen sıradandı. Gay olmak müstehcen ve yasa dışı görüldüğü için, gay ve lezbiyen işletmelerinin hiç birisi çalışma izni alamıyordu.
Bu işletmelerin savunmasızlığı, gay ve lezbiyenlerin savunmasızlığı ile birleşince, bu gibi mekanlardaki kimseler yolsuzluğun ve şantajın kurbanları oluyorlardı. Olağan olarak saldırlar başlıyordu ve müşteriler dağıtılıyordu ama bu gece birşeyler farklıydı. Bu konuda bir çok kayıt var ama bildiğimiz birşey var ki insanlar o gece ordan ayrılmadılar. Yerlerinde kaldılar. Ve bir kaç gece yeterince adaletsizliğe uğradıklarını belirttiler. Bu sadece o gece yaşadıklarına karşı değil, tüm hayatları boyunca yaşadıklarına karşı birşeydi. Bir çok harekette oldugu gibi bu, dünyanın onları görmelerini sağladığı gibi aynı zamanda onların da kendilerini nasıl gördüklerini ortaya koydu. Tarihte bir çok kez gördüğümüz gibi bu ruh işi ele alınca, yolunda durabilecek çok az şey kalır. Stonewall'daki ayaklanma, protestolara yol açtı ve protestolar bir harekete yol açtı ve hareket bugün de devam eden değişme yol açtı...
Bu ruh, bugün birinin eşi için hastanede yatağı başında bekleme hakkı elde etmesi için devam ediyor.
"öyleysem ne var?" diyen ve farklı olduğu için isimlerin takıldığı gencin hakları için devam ediyor.
Bu sizlerin çalışmalarında ve aktivisliğinizde ve hayatınızı özgürce yaşama savaşınızda devam ediyor.
Protestolardan bir yıl sonra birkaç yüz gay lezbiyen ve bunlara destek veren insanlar, Stonewall'da toplandı ve eşitlik için tarihi bir yürüyüşe başladı. Central Park'a vardıklarında bu bir kaç yüz olan insan topluluğu 5000'i buldu. Bir şey değişmişti ve bir daha eskisi gibi olmayacaktı. O gün orda toplanan insanlar 40 yıl sonra sizlerin ve hatta bu bağlama benim burda toplandığımızı hayal bile edemezlerdi. Bizler hepimiz bu ülkedeki bize umut veren anıtsal değişikliklere şahidiz. Ama dinlenemeyiz, kanun kanun adım adım zihinleri değiştrerek gelişim göstermek için görevimizi yapmaya devam etmeliyiz.
Şunu bilmenizi istiyorumki bu işte sadece arkadasınız değil aynı zamanda sizin için müttefikiniz, savaşcınız ve başkanınız olacağım.
Birlik olmak, hayatı hayat yapar, çevrenizi dostlarla doldurur. sizi candan seven bir çevre içinde oluşan teşvik tüm algılarınızı ve şahsi muhasebenizi güçlendirir. sizi gelişime ve değişime zorlarken, bunu eğlenerek yapmanızı sağlar. bunu bir seven ile başarırsanız, ömrünüz bereketli geçer; minik bir arkadaş grubu ile yaparsanız yaşam şevkini bulursunuz; milletçe yaparsanız dünyaya örnek ve model olursunuz; tüm yaşadığınız kuşağı içine alabilirseniz insanlığa adım attırır ve tarihe mal olursunuz.
birlik olmak insanın isteyerek, o ayrımcı mesafeli, snob, bireysel hürriyetini; çok sevdiği canının, nefsinin, arzularının rüzgarını dinlemeyip, mensubu olduğunu düşündüğü grubu için hareketlerini sınırlandırmasıdır. bu küçük adımlar topluca yapılınca azametli büyük eserler ortaya çıktığı gibi, insanlık manası da gerçek yerini bulur. birey kendi özgürlüğü ve ortaya çıkardığı geliştirdiği tüm yetenekleri ile samimi toplumsal çabasını ortaya koyar. neticesinde, Allahtan bu kuvvetli talep, bir mani olmazsa, tahminlerin ötesinde bereket bulur.
bu tavrı birlikte kazanmanın pratiği olan ibadetten, en zarif tefekkürlere ve en hassas inanç detaylarına kadar İslam asırlardır bu konu üzerinde durmaktadır.
peki bu denli parlak islam, mazi denilen geçmişi niçin tümüyle elde edemedi?
** çünkü bizde altı hastalık var:
* ye'is yani ümitsizlik, * doğruluğun siyasi ve toplumsal hayat içinde ölmesi * "düşmanlık" kelimesine muhabbet edip, gerilimi artırmaya meyil duymak * imanın insanları birbirine bağlayan bağlarını bilmemek * salgın hastalık gibi yayılan baskı ve kontrolsüz denetim meyli * şahsi kazanım ve heveslerine tüm yaşamını bağlamak.
ümitsizlikten kasıt, Allahın şefkatinden ümidini kesmektir. hele bunu, kendi inancı buna layık değilken ve hayata cevaplar verebiliyorken yapmak çok zamansız bir hastalıktır. çünkü yakaldığında, hayata cevap veremeyen bir felsefeye dahi yenik düşürtür. insanı doğru olan inancını yaşayamamaya götürür. içine kapanık bir yenilgi havası her tarafı kaplar. oysa biz inancımızın gereğini fiillerimizle de gösterebilsek değil hakikatı arayanlar dünyanın koca kıt'aları dahi islama girecekler. bu yüzden bazı alimler islamın tüm insanlığı kucaklayamayışında bizim laubali ve tembel halimizi sebep olarak sayarlar. bu kalın uyuşukluk örtüleri dünya olayları ile parçalanmış ve bilimsel gelişmelerle hassaslık artmışken, birlik olma sırlarını keşfetmek daha da önem kazanmıştır.
** çünkü islama dışarıdan bakanlarda sekiz dehşetli maniler var:
* cahillik: evet islamı reddetmenin insanlığın tüm ortak kazanımını reddetmek olduğunu bilmemek kişiyi islamdan uzakta tutar. * yalnızlık: "benim anlayışım böyledir" demek güzeldir, lakin bunu değerli kılan başkalarının bakış açılarına açık olabilmek ve paylaşmaktır. * kendi hayat anlayışında taassub: ötekileştirmenin ve ayrışmanın sebebini oluşturur. taraftarlığın sinirli ve düşmanca tavırla ortaya çıkışıdır.
* ruhani liderlerin liderlikleri ve tahakkümleri: ruhani bir liderin durumu o ruhani yolun sembolü olup, o hayat algısını temsil etmekten çıkıp, "diğeri"ne karşı göz kapama anlamına gelince tabilerinin de hayatın gerçeğine ulaşmasına engel olur. şimdi hürriyet fikri, bu karanlığı aydınlatmaya başlamış görünüyor. * yabancıların ruhani liderlerini körü körüne taklit etmeleri: kişisel algı ve bireysel gelişim eğer ruhani anlayış altında ezilir ve kapanırsa, ortaya tek renkli bir taklit çıkar. şimdi gerçeği aramak meyli herkeste uyanması ile bu hastalık insana kendini tekrar muhasebe ettiriyor.
* bizde bulunan baskı meyli: maalesef güleryüzlü, pratik, en zor sorulara keyifli cevaplarla meseleyi toplayan üslubumuz kaybolup, Allahın ayetlerindeki haşmeti vereceğim derken, ayetteki otorite yerine kendisini koyan bir üsluba kaymak baskıyı hem gösterir hem de siz de böyle yapın der gibi ders verir. tartışamayan ve talebe olup herşeyi konuşamayan bir toplum zannedildiği gibi alim olup ağırlık kazanmaz. sadece olur olmaz herşeye olan talebini legalleştirmek için sertliğini konuşturmaya başlar. oysa Kur'an karşısında (Hz. Peygamberim (a.s.m)'de dahil) herkes ancak talebe olabilir. birbirine meseleyi aktarırken de sadece iki talebenin arasındaki ders münazarası seviyesinde olabilir. bu asırlarca böyle korunmuşken şimdi bu zamanda da devamına gayret sarfetmek gerekir. zaten konuşan birey haline geldikçe bizler konuşmayı öğrendiğimiz gibi baskıyı da sonlandırabileceğimizi öğreniyoruz. * bizdeki kötü ahlakımız: eğer huylar ve hayat algısı doğru bir eğitim ve ölçü ile hayata bakamazsa ölçüsü kendi hevesleri olur. bu göreceli tavırdan kişiyi kurtaran ilahi ölçüyü ortak payda edinmektir. lakin içinden ve nefsinden gelen şiddetli muhalefet ve başkaldırı bazen kişinin kendisini bile şaşırtan şekillerde, zekice kotarılmış sonuçlarla ortaya çıkar. eğer konumu islamı gösteren yada temsil eden bir yerde ise o zaman karşısındaki ne olursa olsun bu durumu yapmacık ve çirkin algılar. işte bu profil zarar verici bir tablo çizer. şimdi çirkin ahlakın neticeleri görülmesi ile bu durum ortadan kalkmaktadır. * yanlış algı: bilimsel gelişmeler ve tarihin seyri, islamın tavrına zıt yada onu yanlışlıyor zannederek bilimsel gelişmelere karşı tavır almaktır. sanki islam demek, dışarıdan bakanın elinde olan bilimsel gelişmeye karşı durmaktır.
bilimsel gelişmeler, gerçeği arama şevki, medeniyetin güzellikleri ortaya çıktıkça bu maniler ortadan kalkmakta, yepyeni bir sabaha bizleri hazırlamaktadır.
bu güzel analiz, 1911 de Şamda Emeviye Camiinde içinde 100 alim bulunan 10 000 kişiye verilmiş bir hutbedir. hutbeyi veren Said Nursi, "bu hutbeyi siz böle bilin" diye değil, "bu dersi Kur'andan ben böyle aldım. bu aldığım dersi sizle paylaşıyorum" manasında verdiğini belirtmiştir. birlik olma sırlarının ilk adımı olarak, 100 yıl sonrasına 2000lere büyük bir ibret olan bu dersi tekrar ve dikkatle okumalarını tüm okuyucularıma tavsiye ederim.
İnsan hakları konulu cuma hutbesini dün cuma cemaati ile beraber dinledim. çok güzel noktalar vardı. özellikle bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.
"Muhterem Mü’minler!
Kısa zamanda İnsanlığa yeni bir medeniyet sunan; insanları hakka, doğruya, kardeşliğe çağıran; köleyle efendiyi, zengin ile fakiri aynı safta Allah'ın huzurunda yan yana, omuz-omuza ibadet etme olgunluğuna eriştiren Peygamberimiz (s.a.v.), bundan asırlar önce, veda haccında, orada hazır bulunan yüz binden fazla sahabenin şahsında bütün insanlığa bir hutbe irad etmiştir.
İslam'ın hayata getirdiği değerlerin bir özeti konumundaki bu hutbeye "Veda Hutbesi" denilmektedir. Bu hutbe ile tüm insan hakları güvence altına alınmış, eşitlik ilkeleri bildirilmiş, gerçek anlamda huzur ve mutluluğun temelleri atılmıştır.
Allah'a hamdederek başladığı bu hutbesinde Hz. Peygamber (s.a.v.) "Ey İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."[1]buyurarak temel insan haklarını ondört asır önce ilan etmiş, bütün insanlığa huzur, barış ve hoşgörü içerisinde yaşamanın yolunu göstermiştir. "Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandı."[2] buyuran Peygamber Efendimiz insanların eşit olduğunu, birbirlerinin kardeşi olduklarını, üstünlüğün ise ancak takavada olduğunu ifade etmek üzere "Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan sakınmaktadır.[3]' buyurmuşlardır.
Muhterem Müminler!
Hutbelerin en güzelini iradeden Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.):"Ey Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler... Muhakkak Rabbİnize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekecektir. Sakın benden sonra eski yanlışlıklara dönmeyiniz." '[4] buyurmuş ve bizlerin huzur, barış ve sevgiyle, kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde bir hayat sürdürmemizi İstemiştir.
"Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.[5] buyurarak suçların şahsiliği ilkesine vurgu yapan Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V) Hutbesinde günümüzün en önemli problemlerinden birisi olan kan davalarına da dikkat çekerek şöyle buyurmuştur;
"Ashabım! dikkat ediniz, cahiliyyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır.. "[6]
Muhterem Müminler!
Veda Hutbesinde kadın haklarının korunması ve gözetilmesi hususuna da dikkat çeken Peygamberimiz (s.a.v.) bizlere şu tavsiyeleri yapmaktadır. "Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır..." [7]
[1]-(Tirmizi, Fiten 2; Müslim, Hac 194)
[2]-Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411 Kahire, 1313
[3]-Beyhaki; Tergib 4/392)
[4]-(Tecrid-i Sarih, 10/397-398)
[5]( Tirmizi.Filen 2)
[6]( Tirmİzi.Fiten 2: Müslim .Hac 194)
[7] (Müslim .Hacc. 194)
--------------------
can ve evlat fazlalığı yada azlığı, mal fazlalığı yada azlığı, milliyet farkı, bir suçlu yakını olmak, kan davası, aşiret töre millet ulus kavramlarından doğan ötekileştirmeler, cinsiyet farkı, yada kendisine yapılan hizmetler baskıya alet edilip, birey ötekileştirilemez. herhangibir kişi öteki kabul edilip üzerine maddi manevi baskı kurulamaz. özel hayatı casuslanamaz. ne gariptir kültürümüz bugün tam tersini bizlerden bekliyor.
kişisel kimliklerimizin ihmal eildiği, grup etiketi sahibi olmakla tatmin olunmaya çalışıldığı 80'ler yurduma dünyaya bıraktığından daha farklı bir algıyı miras bırakmış. bugün ne kadar kişiliğimizden çıkarmaya çalışsak da izleri hala görülüyor. derine yazılan yazılara el uzatmak zor olur. önyargıyı kendimiz de dahil kimden görürsek müdahele etmek gerekiyor. artık grup isimlerinin, güzel faziletlerine bireyi teşvik etmek haricinde hiç bir manası kalmamış olması gerekiyor. çünkü bireysel değerler yanında artık genel algıda bireye kıymet eklemiyorlar. adının dinine milletine zenginliğine şöhretine cinsiyetine olan bağı kişiye bir kıymet katmıyor. eğer fazileti ve erdemi ile hayatında bir duruş gösterebildi ise o ve benzerleri taşıdıkları sıfatların bu çağda başka insanlarca alıgılanışına değer katmış oluyorlar. yada tersi, yaptıkları hatalar ile o sıfatın da yanlış anlaşılmasına sebep oluyorlar. biz ise buna takılmadan gerçeklerin keşfedilmesine hayatımızı harcamalıyız. erdemin kaynağı olan ilim ve edebin kaynağı olan takvayı yaşamaya yaşatmaya, örneklerini aramızda göstermeye muhtacız.
2000li yıllarda insan haklarını çok geç kalmadan idrak etmek için çokca tekrar edip ciddi bir duruş göstermek gerekiyor.
yokluk varlık ikilemi içinde en acayip çıkarım saymak fiilidir. buna geçmeden önce gerçek yokluk ve varlık nedir bunun açıklanması gerekir. yokluk belli bir değer aralığında ve belli zamanda ve mekanda o şeyin yada fiilin olmaması halidir. yani yok diyebilmek için değer kümesi içinde o şeyin varolmadığı ifade edilebilirse yokluğuna hükmedilir. varlığı göstermek ise sadece göstermekle çözülür. "işte" diye göstermekle varlığı sabit olur.
eğer birimleri farklı ölçümlerden bahsediyorsak o zaman belli şartlar altında bazı şeyler bazı şeylerden etkilenmeden varlıklarını sürdüyor gibi görünür. sadece görünür çünkü tüm kainat aslında tek bir birliğin bir kısmıdır. böyle olduğu halde sanki rüzgarın hızı balığın ağırlığından bağımsız gibi görünür. birbirlerini yok sayabilirler. yada biz incelerken onları bağımsız kabul edebiliriz. yani gözlemci yok saydım diyebilir, gözlemin sonucunda elde ettiği de var saydığıdır.
elbette hemen tahmin edebileceğiniz gibi yok saydığı kriterler çoğaldıkça var saydığı sonuç gerçeklikten giderek uzaklaşır. aksine inatla hiç bir şeyi yok saymazsa da o zaman tüm varlığın birliğinde kaybolacağından var sayabileceği bir sonuca ulaşma yolunda ömrünü bitirir.
bu düşünce terbiyesi maalesef yurdumda bir eğitim olarak ilkokulda verilmesi gerekirken, kocaman adamlardan cahilane ifadeleri duyarız. eğer dini milli ve cinsel kimliklere bakacak olursak:
tevhid yani Allahın var ve bir ve canlı ve şu anda bana bakıyor, beni izliyor, beni takip ediyor, bana şefkat ediyor bilgisini yok saymak için önce bu fiilleri tanımlamak, sonra geçmiş şuan ve geleceği ve tüm mekanı araştırmak ve sonucunda iddia etmek gerekir. var saymak için ise onun şefkatinin rahmetinin izini özünü görmek ve göstermek kafidir. ağzımıza aldığımız bir lokmanın bizim dikkatimiz dışında eskiyen bedenimizde gidip doğru yerde çalışması bir müdahele eden ve kasd edeni ispat eder. hem şefkat bilmez canavarların yavrularına gösterdikleri şefkatin ayarlı ve kasıtlı bir şekilde maddi bir süt ile manevi bir sevgi ile aynı anda gelmesi ve en yavru sevmez hatta körpe yavruların kanını döken canavarların kendi öz yavrularını yemeyip tersine onlara hizmet etmeleri çok manidar bir dersi bizlere verir. bir tane olay bile bunu isbat edebilir. istisnai olan canavarlıklar bu yasayı bozamaz, çünkü canavarlıktan beklenen zaten öldürmektir. o zaman imana dair umumi meselelerde yoktur gibi sınırı belirsiz bir hükmün kıymeti yoktur. yalnızca yok saymak ile tevhide karşı göz kapama vardır. malum gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar.
milli kimlikler, bir halının atkı ipleri gibi rengarenk ve çeşit çeşit bu güzel vatanı dokurlar. geçmişten bugüne elbette hiç bir şey sabit kalmadığı gibi kültürün renkleri de farklılaşırlar. bazen ayrışır bazen birbirine yaklaşırlar. bu salınımlar dünya kültürünün zaman içinde adım atıp yürümesini netice verir. milli kimliğin varlığı bir ferdinin bile varolması ile isbat edilir. yok olması için ise çoğu kez toptan ortadan kaldırılmaları bile yetmez. çünkü insanlık belleğinde onlar yerlerini alırlar. istikbal buna cürret edenleri mahçup eder. yok saymak ise sadece saygısızlıktır. hele entrika ve zeka oyunları ile "ben yok sayan bir ekole mensubum" demek, bilimsellikten değil akıldan da uzak bir görüşü temsil eder.
cinsel kimlikler, toplumun doğruluğunun samimiyetinin gerçekten insani oluşunun sigortasıdır. farklılığa saygı duymayı ilkokuldan itibaren ders alan bir toplum, kendisi ile, geçmişi ve korkuları ile yüzleşebilen bir erdeme ulaşmış olur. ötekinin var olmasına saygı duymak ve onu tanımak sadece kişiye değil tüm topluma adım attırır. bir cinsel kimliği tanımak onun tüm detaylarına vakıf olmak değildir. yada kurnazca hareket edip o kimliğin tüm toplumsal kötü örneklerini bir araya toplayıp teşhir ederek aşağılamak yok olmasını sağlamaz. ani tedbirler ile sadece neticeyi yavaşlatmış olursunuz. biliyorsunuz akacak su, mecrasını bulur. gün gelir gerçek sizin karşınızda dikilir. O gün yok sayan ve bildiği halde inadına yoketmeye çalışanların mahçubiyet günüdür.
dünya tarihinin garip bir tecrübesidir ki, her kimlik kendi hürriyetini kazanıp, toplum içinde açıkça ifade edildiğinde ona büyük hücumu yapanların gizlenmiş aynı kimliğe sahip olduğu ortaya çıkmıştır. eğer dini kimlikten bahsediyorsak kendisi dini kimlikleri bildiği, kendi kalbinde gördüğü halde, sürekli dini kimliklere nefretle hücum ediyorsa buna "zındık" denir. eğer milli kimliklere acımasızca hücum ediyor, lakin içinde bir yerlerde o hücum ettiği kimliğin izlerini taşıyorsa, "faşist" denir. cinsel kimliği konusunda kendisi ile yüzleşmekten korkuyor, kalbin derinlerinde cinsel kimliğini görüyor, bu kimliği ile uyumlu ve rahat yaşayanlara saldırıyor ise buna "homofobik" denir.
yok sayarken uydurulan kılıflar olaylar ve saldırının şekli genelde kişisel özelliklerle şekillenir. bahane olarak da güya mensub olduğu topluluğun yüksek hedeflerine hizmet kasdını söyler. oysa topluluklar tüm insanlığı kucakladıkları ölçüde değerlidir. hatta kişiler de buna göre kıymet alırlar. evet, kimin himmeti milleti ise o tek başına küçük bir millettir. insanın kıymeti malum eti ve maddesi ile değil temsil ettiği mana iledir. kendi yeteneklerini ifade edebilenler yükselir. dahası başkalarını dahi o ifade içinde temsil edebilenler "insan gerçeği"ne yaklaşırlar. tüm kainatı temsil edebilmek ise insanlık tarihinde Hz. Peygamberimin (a.s.m) başardığı bir kavramdır.
evet, "var sayma"nın ötesi onu "kabul edip", "saygı duyup" hatta "temsil edebilmek", onu taşıdığı mana içinde ifade edebilmektir. Ettehiyyatü duası büyük bir samimiyet ve gayret ile tüm kainatı temsil eden bir himmetin ifadesidir. böylesi bir takdime karşılık ise cevap, rahmet ve berekettir. elbette böylesi bir hediyeye teşekkürü "salih"kullar idrak edebilir. çünkü onlar kainatın bu tekliğine ulaşmış, tevhidi kelime-i tevhid ile ifade edebilmişlerdir.
Fag Hag, bizde karşılığı bulunmayan bir kelime... eşcinsel olmayan, eşcinsele şefkat gösteren ve onun için gayret eden fedai, bayan arkadaşına verilen isimdir. evet bazen olur, yalnız bırakılmaya çalışılan eşcinsele yakın çevresinden insaniyet namına öyle fedai bir bayan çıkar ki, o sırdaşın yerini başka bir eşcinsel dolduramaz. evet şefkat kahramanı bayanların toplumun ağırlığı altında ezildiğini gördükleri eşcinsellerin yanında olduklarına dair ifade "fag hag" dir.
bu konu ile alakalı bir kısa yazışma :
- öncelikle mailine internette gaylik ve islamla alakalı araştırma yaparken blogdaki yazılarını okuduktan sora ulaştığımı belirtmek isterim.yazıların çok ilginç.benim bu konuda yardıma ihtiyacım var.çok sevdiğim bi arkadaşımın gay olduğunu öğrendim kısa bir süre önce.arkadaşımı desteklediğimi söyleyemem çünkü eşcinselliğin doğru bişey olduğunu düşünmüyorum yada inanmıyorum diyelim.ama karşı da çıkamıyorum çünkü arkadaşımı çok seviyorum.onu yalnız bırakmak istemiyorum,üzülmesini ve mutsuz olmasını da istemiyorum.yani elimde birtek işin insani tarafı kaldı.onu herşeyden öte insanlığıyla seviyorum ama durumu kabul etmiş hazmetmişte sayılmam hala yanlış bişey yaptığını düşünüyorum bilmiyorum belkide yanılıyorumdur.onun için çok da üzülüyorum sanki yaradılışına ters davrandığı için mutsuz gibi ama belkide böyle mutludur kafam çok karışık.ben müslümanım ve benim için islami bakış çok önemli.islamın bu olguya nasıl baktığıyla ilgili pek bilgi sahibi değilim.senin bana faydalı tavsiyelerin olacağını düşündüm.eğer rahatsız ettiysem özür dilerim,çok şaşkın ve çaresiz durumdayım.
- merhaba arkadaşım,
önce eşcinselliğin fiillerini düşünerek onaylamadığını lakin çok yakın ve sevdiğin bir arkadaşının eşcinsel olduğunu yazmışsın. evet eşcinseller heryerdeler. gördüğün her on kişiden birisi eşcinsel. ve her geçen gün daha da görünür olacaklar. eşcinsellik erkeklik, kadınlık ve ihtiyarlık gibi bir ünvan ve sıfattır. bu sıfatı taşıyan insanlar yine insandırlar. elbette ölüm karşısında acizliğini hisseden ve dostlarını ve sevdiklerinin ebedi mutluluğu ile alakadar olan her insan gibi başta tevhid ve ahiret olarak imanın her rüknüne hayati derece de ihtiyaçları vardır. ancak bu ihtiyaçları doyuruldukça dengeli, mantıklı ve ayakları yere basan insanlar haline gelirler. sen de zaten karar verdiğin gibi bu payda da eşcinselle arkadaşlık edersen, gerçek dostluğu göstermiş olursun. bu da pratikte onu Allah sevgisine teşvik etmekle olur. bu noktada eşcinsellerin farkı başlar. çünkü Allah sevgisini ders verebilmek için eşcinselin kendisini rahat hissetmesi ve lanetleniyor gibi görmemesi gerekir. zaten baştan kaybedilmiş bir dünya ve ahiret sınavı kişiyi Allaha ve topluma düşman yapar.
islamın bakışı sahabenin bakışıdır. sahabe de hindistana, yani tevhide kanaat edemeyip bin tanrıya kul olmuş insanların yanına gittiğinde onlara önce lanetli bir iş yaptıklarını anlatarak başlamamış. kendi dışındakilerin çirkinliğini tarif ederek yaklaşmamış. tevhidin güzelliğinden başlamış. onlara Hz. Peygamberimin aşkını öle bir tarif etmiş ki, onlar putperestlikden vazgeçtiklerini kendileri de sonradan aymışlar. hatta bugün ingilizlerin teşviki ile ayağa kaldırılmaya çalışılan hindu dini bile eskisi gibi değil ve sonsuza kadar değişmiş ve islamdan ders almış ve islah olmuş durumdadır. bir adam gelmiş 600 milyon her asırda müslüman yetiştirmiş bir yarı-kıtayı islama aşık etmiş. her türlü kültürel farklılıkları kaybolmadan insani değerleri ile birlikte islam ailesi içine katılmışlardır. şablon bu olduğuna göre yapılacak iş de budur.
onun mahremi sana tuhaf ve kabul edilemez gelmesi son derece normal. inan eşcinseller için de tersi bir o kadar kabul edilemez ve acayip! ancak saygı ile, hoşgörü ile, arkadaşlık ile bir arada yaşanıp güzel arkadaşlıklar hatırlara geçebilir. onun kendini ömür boyu sevecek bir kalbi arayışı da senin arayışın kadar normal... yanlışlar hatalar ve zaaflar da öle... zaten biliyorsun hatasız kul olmaya değil, hatasından Allaha sığınan kul olmaya çalışıyoruz. bu açıdan da arkadaşlığınız çok yapıcı olabilir. bunun için detaylara girmeyip sadece kavramlar üzerinde durursan kazanırsın. mutsuzluğunu sebebi ve bazı zamanlar daha bir karamsar olmasının sebebi de hayatı paylaşacak ve sıkıntısını her hali ile anlayan bir çevrenin ve hayat arkadaşının olmayışında saklı. tıpkı senin gibi... bazı gün olur hepimiz aynı iklimin içine dalarız. kalbin de iklimleri mevsimleri vardır. zorlu zamanlardan ibadetle dostların tebessümleri ile ve kur'andan tesellilerle çıkarız. işte bu payda eşcinsel olan olmayan tüm insanlığın ortak paydasıdır. sen onu eşcinsel olarak bilmen onu kabul etmen onun her halini hoş görmen anlamına gelmez. elbette riskli hareketlere ve tehlikelere karşı uyarmak gerekir. lakin irade kişinin kendi özgürlüğüdür. diliyorum ikiniz arkadaşlığınızla hayatın yükünü birbirinize hafifleten hayırlı bir dostluk yaşarsınız.
- merhaba tekrardan,
Öncelikle mesajımı ciddiye alıp üstelik vakit ayırıp bu kadar açıklayıcı karşılık yazdığın için çok teşekkür ederim.olaya bakış açından çok etkilendim.ben de yaklaşık şeyler düşünmekteyim tabiki ben hetereoseksüel olduğum için üstelik bi bayan olduğum için olmadığım şeyi anlayamam ama tahmin edebilirim anlmaya çalışabirim.arkadaşımdan uzaklaşmayı aklımdan bile geçiremiyorum.onu çok seviyorum.üzülmesini mutsuz olmasını asla istemem.çok haklısın gerçek bir arkadaş için arkadaşının her türlü kimliği kabul edilir olmalı.ben de kabul etmeye başladım sanırım.bundan sonra yapmam gereken yanında olmak.hem onun kendi içindeki sıkıntılarına karşı hemde dış dünyaya karşı yalnız bırakmamak.ben bu konuda pek bilgili olmadığımı söylemiştim.ama şunu hissediyorum Allah insanı kendi kendine kontrol edemediği şeylerden dolayı cezalandırımaz.üstelik diğer insanlara zarar veren kötü kalpli insanları düşündükçe eşcinseller öyle masum ki,yaşadıkları sadece kendileri ve Allah arsında ve buna müdahil olmak bizim haddimiz değil.ben kendim doğru dürüst bi müslüman sayılmazken ne haddime düşüyor onları eleştirmek.Arkadaşımla bunlar üzerine konuşmaya çalışıyorum.Onun mutsuzluğunun sebebini aslında anlıyorum.İnanmak istiyor Allahın varlığını hissediyor ama onu baştan lenetliyen bir dinle bunun mümkün olmadığını söylüyor.Ben de ona eksik yarım yamalak bildiklerimle ençok ta hissettiklerime İslamın ne kadar hoşgörülü Allahın ne kadar merhametli olduğunu anlatmaya çalışıyorum.ne olursa olsun Allahtan uzak hissetmemesini sonuçta onu bu özellikleriye Allah yarattı ve onu Alalhtan daha çok anlayacak sevecek kimse olmadığını söylüyorum.somut örnekler sunmamı söylediğinde de bilgisizliğim yüzünden aa bak işte islamda şunun örneği şöyle diyemiyorum.üstelik ben de yeni öğrenen birisiyim.onun bu hali benimde dünya görüşümü hayatımı fikirlerimi değiştirmekte.o gay dünyasında(niye böyle başka bi dünya diye ayırıyorsa artık) ilişkilerin sex üzerinden yürüdüğünü söylüyor.hiç tanımadığı insanalarla sırf tek gecelik ilişkiler için birlikte oluyor.yada bazı tanıdığı insanlarla sadece birlikte olmak için görüşüyor.bu çok duygusuz hiçte insani değil,insanı tüketir diye düşünüyorum.hayatta herşeyin belirszilik olduğunu söylüyor.ben de buna çok üzülüyorum halbuki arkadaşım içiboş bir insan değil,gayet açık fikirli bilgili gelgörki yaşayış tarzı böyle.seni bunları anlatarak meşgul ettiğim için çok özürdilerim.yazdıklarının benim için çok etkileyici oldu.kendimi yalnız hissetmiyrum böylece.böyle düşünen insanların olduğunu bilemk çok güzel.bir çeşit destek oldu benim için.üstelik danışabileceğim bilgili bu meseleyi yaşayan birilerinin olması.saçma sapan şeyler yazıp başını ağrıttıysam kusura bakma kötü bi dönem benim için ve paylaşacak birilerni arıyorum.umarım dileğin gerçekleşir arkadşımla dostluğumuzu her durumda devam ettiririz. Allah senin de yardımcın olsun, korusun her zaman yanında olsun...
- pek az mailde zerafet ve samimiyet bir araya gelir. çünkü zerafet bir derece siyasi olmayı gerektirir, samimiyet ise içten olmayı... ama şu mail sanırım ender olarak ikisini birden başarmış. birisini yaparken diğerini ihmal etmemiş. bu usül şimdi elimizden tutup bizi sonuca götürsün.
Allahın ne kadar merhametli olduğunu anlatmaya çalışmanız çok güzel. bunu bizler de görebiliriz, hatta en kezban eşcinsel de gayet iyi anlar.
Ağzımıza aldığımız her lokmanın bedenimizde doğru yerlere gidip yerleşen yapıtaşlarını bize sağlaması hiç de normal değildir. yediğimiz karmakarışık gıdadan ortaya çıkan esere bakıyor ve kendimizi ayna karşısında saatlerce izliyoruz. özellikle biz eşcinseller! bu merhamet değil midir? gözlerimiz güzeli arıyor, kilometre öteden hedefimizi kesiyoruz. bu gözleri biz bulmadık. birisi atmış da biz almadık. nasıl bi tesadüftür ki, gördüğümüz gözlerle, görebildiğimiz ışık, aynı gezegende bir araya gelmiş. nasıl uzak bir ihtimaldir ki, haz alan bir beden milyonlar ihtimalden sıyrılıp haz verenleri ile aynı gezegende bir arada olabilmiş. bu tesadüfü doğallığı aşar ve kasd gerektirir. tıpkı ipek gibi yumuşak kök ve damarların sert olan taş ve toprağı delip geçmesi gibi... kendi kendine olamayan ve bir müdahele gerektiren, aslında gördüğümüz ama görmek istemediğimiz örnekler gibi....
evet göz var ve ışık da var, ciğer var ve ne gariptir hava da var, kulak var, şaşarım ki duyabileceği frekans da, ses de var... evet eşcinsel de var, onu tatmin edebilen gecelik ilişkiler de bu gezegende var. sorun zaten onlarla tatmin olup olmamak değil, sadece onlarla olmak... sadece ışık bir bedene yetmez. sadece cinsellik de eşcinsele yetmez. çünkü hem bir beden pek çok farklı ihtayaca sahiptir hem de onu uyandıracak ölüm gerçeği tüm sevdiklerinin yakınındadır. onun varlığını, hayatsızlık olmadığını, hayattan daha gerçek bir varolma hakikatı olduğunu çözmek zorundadır. ahirete imanı dibine kadar anlamak zorundadır. bedeninin her noktasından aldığı zevki ve yaşadıklarını çürümeden bir şekilde korumak zorundadır, bunun için ebedi gençliğe herkesten daha fazla muhtaçtır. asırlardır en yüksek sesle bağıran Kur'anı dinlemeye daha çok muhtaçtır. oradaki ifadelerde teşvik gördüğünde heyecanlanmak ve Allahtan takat dilemek, korku ile sevk edici ayetler gördüğünde Allaha sığınmak zorundadır.
Ama nefsi ona oyun oynar ve teşvik ayetlerini eşcinsel olmayanlar için sanır. sevk edici ayetler gelince de Allahtan takat, yardım ve afv dilemek yerine kendi yanlış anlayışına delil bulduğunu sanır ve yararlanamadan kaybeder. ne gariptir, alelade ve özelliği olmayan, sırf gelenek diye Kur'ana yaklaşan bir adam ite kaka cennete doğru ilerlerken, alımlı ve algılı, çok ince manalara hassas eşcinsel, Kur'ana soğuk durur. öbür tarafta merhametten uzak kalır.
bunu aşabilmek henüz hayattayken merhametin içinde olduğunu ona göstermekle başlar. evet ışığı gören, ciğerine hava çekebilen, bedeninde eskiyen yerlere yeni malzemeler itina ile yerleşen değil eşcinsel, taş olsa merhametin denizinde olduğunu bağırarak ilan eder. hala haz alabilmesi ona nasıl bir ikramdır! çokca şükretmeli ki sinirleri, o görünüşü karmakarışık beynine doğru sinyalleri taşımaktadır. kendini oturup muhasebe edebilen nasıl büyük bir yardım aldığını görür. bu kadar kasd ederek yardım edebilen bir Allah hem sağır hem samıt olamaz. bu kadar müdahele edebilen bir Allah hem duyar hem de cevap verir. yalnız duymak istediği cevabı vermeyebilir. malum doktor hastayı dinler ama cevap olarak o tatlı hapları vermeyebilir. denilmez ki dinlemedi, belki dinledi ve en güzel şekilde cevapladı. lakin nazlı eşcinseller bunu her zaman itiraf etmezler. evet ben de öyle kolay kolay bunu itiraf edemem. geleneksel ifadeleri ezberden bir çırpıda söyleyen ağzım, dua vakti ellerimi kaldırdığımda en büyük dostum ve beni hep dinleyen Allaha beni hep nasıl dinlediğini, kalbimin en derininden geçeni takip ettiğini, nasıl da en güzel vaktinde denk getirdiğini, ikramlandırdığını, annemden daha şefkatli olarak isteklerimin çirkinliğine güzelliğine bakmadan nasıl da samimiyetle ve aşkla cevaplandırdığını itiraf edemez. bu tavrı ve teşekkürü gösterememek çok büyük bir kayıp değil midir? afv istenmesini gerektirmez mi? en azından buna uygun yaratıldığımı görüp hiç olmazsa bunu söylemem gerekmez mi?
samimi ve zarif bir iman ile cennete layık dostlukların örüldüğü bir dünya, razı olunmanın verdiği iftiharla dolu bir ahiret dilerim.
gençlik bir bahar gibi günden güne yeşerip boy atarken, yeni keşifler ve yeni heyecanlar için ufka yelken açıyor. neşe ile her yeni olanı inceliyor ve ona meylediyor. cinsellik de dahil tüm bilgiler ve deneyimlenebilecek her şey ilgi çekiyor. tüm eldekileri sıralamaya "büyümek" diyoruz.
iştah duyulan konu başlıkları bazen karışıyor bazen ayrışıyor. düzenlemek ve tecrübesizlikle bazen birbirine katmak hep macera anlamına geliyor. kimisi için eşcinsellik, ilan edilip macerayı çekmek için bir bayrak olurken, kimisi için en değerli ve en derinde saklanan bir hazine oluyor. ilki sadece zevkine koşarken kendine reklam olarak herşeyi kullanan bir genç olarak son derece normal görülüyor. çünkü o yaşlarda çevreden teşvik ve tebrik görmek için dini milli yada cinsel farkındalığı göstermek çok önemli görünüyor. öte yandan diğerlerinin de dayandığı bir güzel gerçeklik var ki o da kimliklerimizin değerli olduğudur. sokaktaki adama kadar gösterilemeyecek kadar değerli, çamura atılamayacak kadar kıymetli olduğudur. farklı yapan bir ışıltı elbette o kişiliğe bir değer katar. sebebi ruhun en içinden ve derininden geliyor olmasıdır. öyle bir ruh ki, ona değer veren o ruhun Allahtan geliyor olmasıdır. o zaman bu ruhun bir özelliğin dünya zevki ve hazzı için alet ve oyuncak olarak kullanmak kimine göre ucuzlaştırmaktır. onu o özelliğin kıymetini bilen birisiyle paylaşmak ona değer katmaktır. kişinin kendi dengini ve kıymetini bulmasıdır.
önceliklerin sıralanmasında en üst maddeye cinselliği yazmak kişiyi tüm hayat gerçeklerini cinsel haz uğruna harcayabileceği anlamına gelir. bu ise çevresinin onun ruhuna ve kişiliğine değil sadece ondan elde edilebileceğe göre kıymet vermesi anlamına gelir. ne gariptir sevgi arayan eşcinsel, sıralamasını yanlış yaparak hiç sevgi bulamayacağı bir çevrenin içinde kör bir arayışla ömrünü telef edecektir.
insanın gücü ve kuvveti ile bir düşman ve hasım karşısında durması kolaydır. ama iş kendi hevesleri olunca orada ciddi bir tereddüt açığa çıkar. kişi kendi hevesleri karşısında tahmin ettiğinden çok daha zayıfdır. bu yaşla değişmez. sağlıkla yada zeka ile değişmez. heva heves, nefsin en temel kuvvetleridir. zevke müptela ve bağımlı hali ile önüne gelen en kolay şeyleri hep ister. oysa aklın yaptığı sıralama, kalbin duyduğu tertemiz aşk hep onun karşısındadır. kendi kendini kandıran insan nefsinin peşinden giderek peşin hazları talep eder, ama neticedeki büyük kazancı kaçırmış olur. çünkü hisleri ve hevesleri ile aniden hareket eden hem dünyada hem ahirette pişman olur.
sakin kalmak, olaylar karşısında hemen hükmetmemek, diğer seçenekleri incelemek ve çevredeki güvenilir arkadaşlara danışmak ile hissi çıkışlar ve nefsin tehlikelerinden uzak kalmak mümkün olur. bunu genç yaştaki insanlar ya kendilerini frenleyerek yada hadiselerin tokatları ile dövüle dövüle ders alırlar. sonuçta herkes hayat okulundan gerekli tecrübeyi ders alır. ama bu dersi zevkle ve dostlarla almak yerine bin sitemle ve beyazlamış saçlarla, yıprana üzüle geçmek hiç de istenir bir olay değildir. hele eşcinsel kimliği taşımakla bu yolculuk bir kat daha dikkat ister hale gelmiştir.
eşcinselliğini ruhunda doğru yere konumlandıran eşcinsellerin bu ülke için büyük kazanç olduğu çok açıktır. dini milli ve cinsel kimliklerinin gereğini uyumla ruhunda yaşayan her birey bu toplum için çok kıymetlidir. yazdıkları hayat kitabı ile ruhlarının kıymetini ortaya koyarlar. onlar ahiret için de çok kıymetlidirler. kendini bilen Rabbini bilir. Ona tam manası ile muhatap olur.
eşcinsellik bir cinsel kimlik olmasına rağmen o denli derindedir ki, tüm diğer kimlikleri etkiler. o denli basit yalın ve tekildir ki, tahrip edilemezliği bir tarafa keşfedilmesi zor, çözümü müşkül, derinden çıkarmak kadar diğer bağlarını tasnif edip doğru hareketi de belirlemek zordur. bu sebepledir ki, tavır ve davranışın çok arkalarında gizliden gizliye bu kimliklerin etkileri hissedilir.
aile ve arkadaş gibi bireyden kesin beklentileri olan sosyal gruplar içinde kişiler kendi cinselliklerini tasnif etmekten utanırlar. açıkça erkek ve kadın olmak bile genç birey için mahçubiyettir. beklentileri bilinçli bir şekilde öğrenmek yerine çevresinde gördüğü klişe rol modellerden taklitle karşılamaya çalışır. taklit ise her anlamda yapmacık görünür. bu sıkıntılı dönem bireyin kendi üslubu ortaya çıktıkça düzgünleşirse de bazıları için hep öyle kalır. sosyal sisteminkabul ettiği kimlikler için bile zor olan kendi üslubunu kazanmak ve hayatı anlamak eşcinsellik için daha da zordur.
kimi kendi eşcinsel kimliğini keşfeder, reddeder, sonra uzlaşır ve hayat algısında ve sıralamada bir yere koyar. kimisi ise birden ortaya çıkan şahitler ve patlak veren bir olayla çevre ile beraber aynı anda kendisini tanır. şiddetli bu şoku bilgi ve kontrolle atlatabilenler "kendini bilenler" grubuna katılırlar. hiç kendini tanımayan ve kendisini bile algılayamayanlar ise algıları serbest kaldığında rüyalarında, fantazilerinde, derinden derine benliklerini tefekkür ettiklerinde derinlerde bir yerlerde ürküten ve kendilerine benzemeyen o "ben"i hissederler ve ürperirler.
ömrün kum saatinde yıllar hızla dökülüp giderken eşcinsel ya kendi varlığını tümüyle kabul edecek yada kendisine biçileni oynayacaktır. kendine biçileni oynamak adeta doz doz verilip de ölüme gönderilen bir kobay gibi kasılmalarla gerilmelerle geçer. zaman zaman rolünü güzel oynama şevki ile zaman zaman isyan sitemleri ile akar gider. tüm bunlar olurken, evli olduğu eşi aslında bilir de bilmez, görür de anlamaz hali ile oyuna yardımcı da olabilir. ağır dönemler, dozu artırılmış anne şefkatinin kimi zaman teşvik kimi zaman tehditleriyle geçiştirilir. zaten oyuncu da oyunu oynamak derdindedir. gün gelip "artık sen sahnede değilsin ihtiyar" dendiğinde almak istediği alkışı ne eşcinsellerden ne ailesinden ne de ebeveyninden göremeden sahneden inmek durumunda kalır. çünkü ortada olan aslında kocaman bir yalandır. o bu yalanda sahne almak istemiş ama kahraman olamadan dekor olarak kullanılmıştır. içindeki vicdan sarkacı her daim ömür saatini "yalan! yalannnn!" diye sayarken yürümekte olduğu kabrinde onu bekleyen bir ışık da yoktur. yasak gecelerde kandırılmış sevgilerini ona sunanlar alacaklısı olmuşlar, tüm hayatı ise üzerine karanlık olarak çökmüştür. kabuslar birbirine karışırken eşcinsellikten geriye kalanın acı olduğunu düşünür. aslında bu bir mantık hatasıdır. bu hale gelmesinin sebebi eşcinsellik değil, doğruluktan uzaklaşmaktır.
varlığını ve karakter özelliklerini çabuk çözen ve yüzleşen çabuk yol alır. doğruluktan ayrılmayan gerçeği bulur. doğruluğun ne kadar büyük bir kuvvet olduğunu bilen samimi ve rahat bir şekilde Allaha sığınır. ibadet ederken ona şekil veren, ruhunu ve cismini şekil şekil belirleyen Rabbinden razı, Rabbi de ondan razıdır. tüm dileklerini ve şükürlerini ona samimi bir şekilde sunar. hayatı veren kim ise, hayatın algısındaki tüm cihazların ihtiyaçlarını da O verir. hem böyle de taahhüt etmiştir. bu rahatlıkta ve eminlikte ona teslim olan selameti bulur. yalan için eğilmez. hakkın hatırını yalana feda etmez. hem bu aziz yolcu hayatta ilerlerken yukarıdaki adamın tersine beklenmeyen kolaylıklar, tahmin edilemez yardım da görür. çevresini kendi gibi dostları ile saran Allahtır. daha da itimadı gelir. zaten sürekli dünya hayatında, kainatın sahibi ile dost olduğundan kabir kapısı da ona dehşet vermez. ahiretten ümidi ve tesellisi vardır. bu gayret yoluna girene dek o da yalpa yapmış, bazen yol önünde sislenmiş olsa da ümidini kaybetmediğinden, ibadetini terketmediğinden, dostu olan Rabbi de onu terketmez. onu sahil-i selamete, ebedi saadete ulaştırır. dünyadaki kanunlarının ciddiyetinden, ahiret konusunda caymayacağı belli olan bir Rabbin ikramı da ona yakışacak şekilde olur.
işte bizler toplumda gözlemlediğimiz kişilerin hatıralarından karelere bakarken kimini bir yerlerde görürüz. bilemeyiz ki o hakikaten istikamette midir? lakin kesin olan şudur ki, eğer Allahın ipine sıkıca sarılmış, ona itimad etmiş ise eninde sonunda aydınlık bir mutluluk onu beklemektedir.
Modern çağlar, bizlere modern kavramlar ve modern ürünler sunuyor. küçüklüğümüzden itibaren çizgiromanlardan ve çizgifilmlerden başlayan, yetişkinliğin her türlü sıfatı içine kadar sızan, görsel imzalar ve figürler modern çağın çizgilerini belirliyor. çocukluktan yetişkinliğe tüm hayat kesimlerinde ve ifadelerinde bu ölçülerden yararlanıyoruz. kimi zaman bu bir süper kahraman kimi zaman da yeni bir moda olarak sunuluyor. tüm bu ürünlere ve figürlere sahip olma açlığı tüm bir medeniyetin iştahını artırıyor.
klişe olan bir anlam yada şekil bir kültürün anlatmak istediği manayı çarçabuk ve yüzeysel olarak göstermesini sağlar. bu kimi zaman yeni kuşaklar için kullanılır. okullarda çocuklar hem ailelerinden hem okuldan pek çok mana parçalarını bir araya getirirler. kenar mahallelerden gelen öğrencilerin aileleri onlara uzun ifadeler ve cümleler kurmak yerine klişelerle istenileni aktarırlar. "erkek adam dediğin maça gider, karı becerir, sigara içer." bu klişe genç öğrencinin başarması ve olması gereken bir ölçü olarak önündedir. göreceli eğitimli aileler ise daha iş bitirici ve bunun için gerekirse ufak yalanlara cesaretlendirir bir tavır sergilerler. yani aslında birbirinden farklı olmayan yanlışlar ders verilmiş olur. tüm bu elde edilen, okul sofrasında felsefe ile çeşnilenip afiyetle yenilir. okul çıkışlarındaki öğrencilerin hallerini görüp eleştirmeye kalkanlar bu sebeple haksızdırlar. "yeni nesil bozuluyor" diyen kendi neslini tenkit ederek başlamalıdır. hem de bu milletin cahilce evladına verdiğini tadil edecek alimler, toplum bilimciler, ahlak uzmanları doğrudan ortada görünmemektedirler.
klişe olumlu olarak dinde yerini almıştır. tüm dini motiflerde kişiye hareketin örneğini gösteren bir klişe vardır. ak sakallı yaşlı adam klişesi her zaman sorulana güzel cevap veren mütebessim bir ihtiyar olarak hikayede yerini alır. mü'minler bu klişelerle insanın değer verilmiş ve dünyada incelikleri öğrenmesi gereken bir kul olduğunu algılarlar. müslimler ise biraz daha algılarını öteye götürürler. islam hayatı siyah beyaz görmediği gibi klişelerden de farklı dersler verir. insanlara "klişedeki gibi ol" değil "klişedeki dersden istifade et" mesajını verir. çünkü İslam, insanı bireysel olarak değerlendirir. herbir insanda Allahın ayrı pek çok has yada umumi esmasının parladığını ders verir. o zaman klişeler de kendindeki bu esmaya dikkat çekmek için araçtır. hadislerde ve ayetlerdeki korkutma yada sevdirme gayretli pek çok ders, kıssalarda yakınen tanıdığımız pek çok kahraman bu klişe kavramı içinde yerlerini alırlar.
kişisel karakter, pek çok özellikten oluşur. bu özelliklerden genel olup psikoloji incelemesi içine giren ve başkasına kendimizi tarif ederken kullandığımız özellikler kimliklerimizdir. kimliklerin baştan mı olduğu, sonradan mı elde edildiği bilinemez. kimlik kişinin kendisinde, ifade edildiği andan itibaren vardır. başkasının o kimliği sizde görmesi hali ise sizi daha önce belleğindeki bir klişe ile benzetimleyerek çıkardığı sonuca göre itham etmesidir. bu o kimliğin gerçekliği hakkında bir şey vermez. bu kimliğin gerçekliğini belirleyen kişinin bunu bizzat kendi ifade etmesidir. kimlikler dışında ki özellikler ve ifade edilemeyen pek çok gizli bilinçaltı refleksleri ile beraber hepsi kişinin davranış dünyasını oluşturur.
"imanın var olup olmadığı sorguyla anlaşılır. Mesela ami bir adama, Saniin, cihat-ı sittesiyle kabza-i tasarrufunda bulunan alemin herhangi bir cihetinde mekan ittihaz etmesinin mümkün olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman, "Hiçbir cihette değildir, olamaz" dese kafidir. Çünkü, nefy cihetinin, yani Saniin hiçbir cihette olamayacağı hakikatinin onun vicdanında sabit olduğuna delalet eder. "(İşarat'ül İ'caz) yani kişinin dini kimliğinin varlığını, o itikadın zıttına bir seçeneğe ihtimal vermeyişi isbat eder. bu şekilde ifade edebilmesi ile de bu kimliğe sahip olduğunu ortaya koyar. imana sahip olduğunu göstermek için klişelerdeki gibi olmak zorunda değildir. edep gereği o klişelerden istifade ederek iman kardeşleri ile ortak bir davranış gösterir.
milli kimliklerde de aynı gerçekler ortaya çıkar. birey kendini ifade tarzı ile ve diğer milletlerin algılarından farklı olduğunu kendi ifade etmesi ile milli kimliğini göstermiş olur.
bu klişeler bazen yanlış anlaşılır ve aynısı ile olunmak gereği kişiye yüklenirse ya kişi yapamadığı için o kimliği ifade etmekten ve kendisini böyle tanımlamaktan vazgeçer. zencinin artık kendini zenci görmek istememesi gibi... yada yapmacık hareketleri ile espiri konusu olur. normal bir adamdan süpermen olması istendiğinde oluşan kare buna örnektir. halbuki süpermen klişesi toplumda yanlışlara bireysel hayır demekle, toplumsal bir ruhda, o yanlışa süpermen gibi bir güçle karşı durulacağını anlatır. yada daha islamdan bir örnekle, tüm islami kimliğin dersini alanlar bir araya geldiğinde Hz. Peygamberimin (a.s.m) ruhu ortaya çıkar. evet tüm alem-i islam, Hz. Peygamberimin (a.s.m) manevi karakterini kendinde beraberce göstermektedir. yada tüm milli kimliği paylaşanlar bir arada düşünülünce o milletin klişe karakteri ortaya çıkar. islamın askeri Türkler, zeki Araplar, tatlı dilli İranlılar gibi... tersine, dışarıdan bakıldığında da eğer kötü örnekler o millete maledilirse bu sefer negatif manalar yüklenir. genelde karikatürize olan bu tür kavramlar karşımızdaki bireyi hem tanımaya (milli ortak paydasını anlamaya) hem de tanımamaya (çünkü kendi bireysel farklılıklarını ihmal etmeye) sebep olur.
eşcinsel kimlik de bireyin cinsel kimliğidir. bu kimliğe sahip olmak benzerlerini ayırıp kendine yaklaştırır. lakin eşcinsel kimlik taşımak, ideal eşcinsel bir çevrenin parçası olmak değildir. eşcinselliğin kendi içinde pek çok klişeleri vardır. isimlendirmeler ile pek çok renkli alt gruplar oluşur. eşcinsel genç bu klişelerden kendisinde gördüğünde bunları bir renk olarak algılamalıdır. eğer bu klişeleri olunması gereken ideal gibi görürse süpermen olmaya çalışan adam gibi toplumda gülünç hale düşer. özellikle çevreden buna yönlendiren insanların etkisinde kalmamalı, kendisindeki özellikleri keşfetmeye, geliştirmeye, yüzlerini Kur'ana çevirmeye odaklanmalıdır. maskülen bir erkekliği de feminen bir kırıklığı da taklit etmek sizi kendinizden uzaklaştırır. davranışın sebebi "dediler diye" değil, "ben bu kimliğe sahip olduğum için" olmalıdır. böyle olunca o zaman eşcinselin gerçek değeri ortaya çıkar.
eşcinsel, davranışından ve hareketinden belli olur yada olmaz. eşcinsel göreceli olarak çevresinde kızlarla yada erkeklerle daha çok dostluk kurar yada kurmaz. eşcinsel dindar olabilir yada olamaz. eşcinsel ömürlük bir aşk bulabilir yada bulamaz. eşcinsel güzellik, fiziki sportmenliktir yada şişmanlıktır. bu görüntülere takılmayıp yaşayanlar hayatı tüm güzelliği ile kazanırlar. klişelerle yaşayanlar hayatlarını ifade etmeyi daha kolaylaştırır lakin yaşlandıklarında, yaşayamadıkları bir hayata hayıflanırlar.
hayatın manasını algılamak ve pişman olmamak için eşcinsel doğru olana daha açtır. Allaha sığınmaya daha muhtaçtır. Dua onun için bilinmezin ardını görmeye en büyük anahtar olabilir. henüz yaşıyorken tüm iştahınızla Allahtan hidayeti yani doğrunun ve yanlışın önünüzde açılıp aydınlanmasını dileyin. Allahın şefkati sizi bugüne getirdiği gibi gelecek güzel günlere de götürecektir.